YAZARLAR
Mustafa Kutlu

MODERN HAYATTA AİLE EVLİLİK ŞİRKETİ OLARAK GÖRÜLÜYOR

08 Mayıs Çarşamba2024 Buna ister nasip deyin, ister tesadüf. Bu röportaj dizisine başladığım ilk günden beri aklımda ilk gençlik yıllarımdan kaleminin müdavimi olduğum, hikâyelerinde geleneksel aile hayatını nakış nakış işleyerek hepimizin gönlüne taht kuran Mustafa Kutlu vardı… Çünkü onun kitaplarının hep bir can alıcı noktası ve “düstur”u oldu. Nitekim aileye ve geleneklere atfettiği öneme, eşlere ve anne-babalara yüklediği ebeveynlik niteliklerine kitaplarının satır aralarında sık sık rastlanır. Tüm içtenliğimle bunu dilemiş olacağım ki, Kutlu röportaj teklifimi oldukça samimi bir şekilde karşıladı. Çok geçmeden kendimi elimde bir saksı açelya ile Kutlu’nun kapısını çalarken buldum. Onun sokaklarda dolaşarak, kahvehanelerde oturarak yazdığı hikâyeleri kimliğimizi daha iyi anlamaya yardım etti. Nerden geldiğimiz ve nereye gitmemiz gerektiği noktasında bize bir yol haritası sundu. O anlattıkça biz, içinde yaşadığımız toplumdan, kendimizden ve ilişkilerimizden anlamlar çıkardık. Bir bakıma çirkinle güzeli, hayat yolumuza ne çıkarırsa çıkarsın değiş tokuş etmeyi öğrendik. Ailenin neredeyse bir çöküş anlatısına sürüklendiği günümüz dünyasında, istedim ki Mustafa Kutlu bizlere içinde iyi ve güçlü mesajları olan bir fişek göndersin. Kuşkusuz öyle de oldu… Bu röportaj “aile”ye ve bize dayatılan kimi algılara dair düşünmeyi içeriyor…
TÜM YAZILARI
Mehmet Teber

EBEVEYNLİĞİN KALİTESİ ARTIYOR

04 Nisan Perşembe2024 Dünya var olalı hep değişti. İnsanlar yeniyi aramak ile eskinin çekimi arasında kaldılar hep. Bu kaçınılmaz bir şey ama son 50 yıldaki iddialı değişimler cinsiyetler arasındaki gerilim ve çatışmayı bir hayli arttırdı gibi. Kadınlık-erkeklik, annelik babalık rolleri iç içe girdi ve bu düzlemde bir şeyler ters gidiyor. Üstelik herkes kendince haklı. Kadın-erkek savaşının cephe gerisinde neler oluyor tam olarak bilmiyoruz bile. Üzerimize boca edilen roller ya büyük ya küçük geliyor ya da yakışmıyor, sırıtıyor. Kadınlar ilgili meselelere dair oldukça konuşuyorlar, yazıyorlar hatta protesto ediyorlar. Kadının erkeğe karşı bitmeyen öfke ve sitemlerine dair erkeğin neredeyse hiç mi hiç sesi çıkmıyor. Diğer yandan ailenin her şeyden önce geldiği fikri artık demode kabul ediliyor. Burada yapmaya çalıştığım şey, aileye yeniden bir değer biçme çabası olarak okunabilir. Bu minvalde bir “kadın” olarak yapmaya çalıştığım şeyin doğru anlaşılmasını arzu ederim. Amacım kör bir dövüşten ziyade medeni bir düzlemde kimi yanlış anlamaları düzeltmek, başarısının mimarlarını bile şaşırttığı aile üzerindeki projelerin okumasını bu kez sıkı adamlarla yapabilmek… Yağmurlu bir İstanbul gününde, elimde kimi ciddi sorular ve notlar yazdığım defterimle Klinik Psikolog Mehmet Teber’in kapısını çalıyorum.
TÜM YAZILARI
Fatma Bayram

DEPREM KUŞAĞINDA MÜSLÜMAN OLMAK

03 Nisan Pazartesi2023 Sezai Karakoç 1966’da Varto Depremi’ni anlatan bir yazı kaleme alıyor ve şöyle diyor başlarda bir yerde: “Ölenle ölmedik, yakınını yitiren gibi ağlamadık, aç kalanla aç kalmadık ama bir bakıma, bunların ötesine geçtik.” Galiba biz depremi ekran karşısında izleyenlerin hal-i pürmelali de budur. Asrın felaketi olarak nitelenen 6 Şubat depremlerinin hepimizi kahrettiği günlerin ertesinde bir ses aradım. Bu çetin imtihanın ortasında bize sadece hakkı ve sabrı tavsiye edebilecek şefkatli bir ses. Tam o esnada Fatma Bayram hocama yazdım, “Şöyle sükunete, Allah’a teslim olup devletimize de güvenmeye çağıran bir konuşma yapsanız keşke” dedim. Allah razı olsun Fatma Hocam bu çağrıma icabet etti ve “Deprem Kuşağında Müslüman Olmak” üst başlığıyla -bana kalırsa okullarda ders olarak dinletilmesi gereken- müthiş bir yayın yaptı Instagram hesabımdan. “Allah’la ilişkiyi sadece seccadeye indirgersem, oradan Müslüman ahlakı doğmaz” şeklinde tokat gibi cümleler kurdu. Bizleri “Hesabını verebileceğimiz bir ömür yaşamaya” davet etti genel hatlarıyla. “Bu dünyada yaptığımız her şey öbür dünya ile ilgili. Lütfen zihnimizdeki bu dünya-ahiret ayrımını bu kadar uzak kutuplara yerleştirmeye bir son verip tevhidi bir bakış açısına afetten önce ulaşmaya bakalım” dedi ve afet öncesinde, afet döneminde ve afet sonrasında bir Müslüman neler yapmalı şeklinde üç ana başlık altında her biri kulağımıza küpe olması gereken tavsiyelerde bulundu. Sonrasında ise yaşadığımız felaketin her geçen gün doğurduğu şok, kaygı ve çıkmaz yumağı içinde kimi sorular yönelttim hocaya. Bugünden tezi yok yaşadığımız bu felaketin perdesini kaldırıp ardına bakabilmek, başımızı ellerimizin arasına alıp düşünebilmek ve elbette bundan böyle elimizden gelenin fazlasını yapmak ümidiyle…
TÜM YAZILARI
Sümeyye Ceylan

BİZİM EVDE İKİ KAPTANLI BİR GEMİMİZ VAR

02 Aralık Cuma2022 Bir bilinmeyeni, kuvveti, soruyu ya da en genel manada bir “şeyi” cevaplamanın pek çok yolu vardır. Buradan çeşitli yolları çocuklarına rağmen değil, çocuklarıyla beraber yürüyerek “şeyler”ine cevaplar arayan onlarca kadın geçti. Bu hikâyelerin tümünün kesiştiği bir nokta var: “Nanoparçacık!” Evet evet yanlış duymadınız! Bu teoriye göre, küçük parçacıklar çözülür ve büyük parçacıkların yüzeyinde tekrar birikirmiş. Konu bilime dayandıysa o halde şimdi sırada dünyası bilimin ışığında aydınlanan bir kadın, Sümeyye Ceylan var. Sümeyye’nin sadece kendi çocuklarını değil, binlerce çocuğu ışığıyla aydınlatan güçlü ve kocaman kanatları var. Geçtiğimiz günlerde nanoparçacıklarla ilgili bilim dünyasındaki yeni bir gelişmeyi takipçileriyle paylaştı. Laboratuvar görüntüleri, nanoparçacık büyümesinin boyut farkıyla değil, kusurlarla yönlendirildiğini ortaya koyuyordu. Tıpkı buradaki kadınların sadece kusursuz oldukları için değil aynı zamanda kusurlarıyla var olmaları gibi. Ceylan’ın hikâyesi de bu minvalde yükselip alçalan dalgalar gibi bir istikrara sahip. Bu topraklarda kız çocuklarına öğretilenin aksine matematikten korkmayan, astronomi sevdalısı, Eğitim Tasarımcısı, Usturlab Kurucusu Sümeyye Ceylan ile kim olduğunu değil, kim olmadığını, evdeki Sümeyye’yi, Usturlab’ı, bilimin cinsiyetini, anneliğinin keskin virajlarını, sinema dünyasındaki kadın anlatılarını ve çok daha fazlasını konuştuk.
TÜM YAZILARI
Mehmet Şakiroğlu

KİŞİSEL GELİŞİM PSİKOLOJİ DEĞİLDİR

07 Temmuz Perşembe2022 “10 maddede mutlu olmak”, “8 adımda hayatını değiştirmek” ya da “evrene pozitif mesaj göndermek” bu çağın en popüler şablonlarından birkaçı. Kişisel gelişim ya da yaşam koçluğu gibi isimlerle tanımlanan uygulamalar bugün insanı mutluluğa ulaştırma vaadinde bulunuyor, “sen en özelsin, en farklısın” türünden söylemlerle kişiyi motive etmeye yardımcı olduğu ileri sürülüyor ya da “mutlak güç içinizde” gibi formüllerle her alanda başarı garantisi veriliyor. Son 40 yıllık dilimde özellikle yayınlanan kitaplarla büyük bir patlama yaşayan kişisel gelişim akımı, son dönemlerde sosyal medyanın da devreye girmesiyle adeta altın çağına girmiş görünüyor. Terapiler, seanslar, bireysel ya da grup eğitimleri, seminerler gırla gidiyor. Ancak büyük bir ilgi görseler de tüm bu öğretilerin ne kadar gerçekçi, güvenilir ya da etkili olduğu tam bir muamma. Göklere çıkarmalardan şarlatanlık iddialarına kadar geniş bir eleştiri ve övgü yelpazesi söz konusu… Bu ilginç ama bir o kadar da tartışmalı konu hakkında aralarında en fazla yakınlık kurulan ama en ciddi eleştirileri de getiren psikolojiye danışalım dedik. Kişisel gelişimin ne anlama geldiği, psikolojiyle aralarında ne gibi farklar olduğu, başkalarına ihtiyaç duymadan kendi kişisel gelişimimizi nasıl sağlamamız gerektiği gibi birçok konuyu Psikolog Dr. Mehmet Şakiroğlu ile etraflıca konuştuk.
TÜM YAZILARI
BİZE ULAŞIN