Mehmet Şakiroğlu: KİŞİSEL GELİŞİM PSİKOLOJİ DEĞİLDİR

KİŞİSEL GELİŞİM PSİKOLOJİ DEĞİLDİR
Giriş Tarihi: 7.7.2022 14:38 Son Güncelleme: 7.7.2022 14:38
“10 maddede mutlu olmak”, “8 adımda hayatını değiştirmek” ya da “evrene pozitif mesaj göndermek” bu çağın en popüler şablonlarından birkaçı. Kişisel gelişim ya da yaşam koçluğu gibi isimlerle tanımlanan uygulamalar bugün insanı mutluluğa ulaştırma vaadinde bulunuyor, “sen en özelsin, en farklısın” türünden söylemlerle kişiyi motive etmeye yardımcı olduğu ileri sürülüyor ya da “mutlak güç içinizde” gibi formüllerle her alanda başarı garantisi veriliyor. Son 40 yıllık dilimde özellikle yayınlanan kitaplarla büyük bir patlama yaşayan kişisel gelişim akımı, son dönemlerde sosyal medyanın da devreye girmesiyle adeta altın çağına girmiş görünüyor. Terapiler, seanslar, bireysel ya da grup eğitimleri, seminerler gırla gidiyor. Ancak büyük bir ilgi görseler de tüm bu öğretilerin ne kadar gerçekçi, güvenilir ya da etkili olduğu tam bir muamma. Göklere çıkarmalardan şarlatanlık iddialarına kadar geniş bir eleştiri ve övgü yelpazesi söz konusu… Bu ilginç ama bir o kadar da tartışmalı konu hakkında aralarında en fazla yakınlık kurulan ama en ciddi eleştirileri de getiren psikolojiye danışalım dedik. Kişisel gelişimin ne anlama geldiği, psikolojiyle aralarında ne gibi farklar olduğu, başkalarına ihtiyaç duymadan kendi kişisel gelişimimizi nasıl sağlamamız gerektiği gibi birçok konuyu Psikolog Dr. Mehmet Şakiroğlu ile etraflıca konuştuk.

Kişisel gelişim, çağımızın en popüler kavramlarından biri. Herkesin konuyla alakalı iyi ya da kötü ya bir deneyimi ya da yorumu var. Hakkında çok şey söyleniyor ama öncelikle şunu sormak istiyorum: Kişisel gelişim ne değildir?


En başta şunu söyleyelim; kişisel gelişim psikoloji değildir. Bilimsel bir temeli olmadığı için de argümanları genelde insanların ilgi çekici bulacağı argümanlar oluyor. Kişisel gelişimin temel mekanizması, sosyal medyada iki ilginç söz yazmak ve bu cümlelerle insanların takip etmesini sağlamak üzerinden işler. İlgi çeker, bu sözler biraz ahenklidir ama pratik dünyada uzun vadede bir işe yaramaz. Çok basit ve bilinen bir örnekle anlatmak gerekirse; "İsterseniz başarırsınız" kişisel gelişimcilerin çok önemsediği cümlelerden biridir. Fakat psikoloji açısından bu gerçek değildir. Bir şeyi istemekle başaramazsınız. Potansiyelimiz yeterse ve yeterince gayret edersek istediğimiz şeyi başarırız. Yine bu alanda çokça önemsenen "evrene mesaj gönderme" hali ise pasif bir durumdan ibaret. Yani aslında sen bir şey yapmıyorsun. Kişisel gelişimin tüm bu argümanları iyimserlik tabanlı. İyimserlikte sen hiçbir şey yapmadan iyi bir şeylerin seni bulmasını beklersin. Psikoloji iyimserliği sevmez; umudu sever. Umut senin bir şeyi elde etmek için ona uzanmanı gerektiren bir durumdur. "Şu karşıdaki sandalye bana gelsin" diye beklemek yerine "Ben kalkar o sandalyeyi alır gelirim" vardır psikolojide. O sebeple kişisel gelişim insanlara duymayı en çok isteyeceği şeyi, yani "çok da yorulmadan bunu başarabilirsin" fikrini satar. Kişi gayret etmeden bir şeyi satın almaya ya da başarabileceğine dair bir vaat bulduğu anda da ona atlar. Bu sebeple kişisel gelişimin bu argümanları bizim için pek de geçerli değil. Bu kapitalizm temelli Batılı bir anlayıştır.


Psikolojiye vakıf olmadan kişisel gelişimci olmanın riskleri var mıdır? Zira özellikle sosyal medyada eğitim almadan kişisel gelişimci sıfatıyla paylaşımlar yapan birçok hesap görüyoruz. Bu doğru bir yaklaşım mı?


Kişisel gelişimci diye bir meslek yok çünkü mesleklerin eğitimi alınır. O meslekte uzmanlaşmak için de lisansüstü eğitimleri vardır. Fakat baktığımızda kişisel gelişimin bir okulu ya da bir eğitimi yok. O yüzden kendini kişisel gelişimci diye tanıtan insanlara bir meslek sahibiymiş gibi yaklaşmamak lazım. Bugün ben de kişisel gelişimci olabilirim. Kişisel gelişimci olabilmem için gereken tek şey sabah uyandığımda yapmam gereken daha iyi bir işimin olmaması. Dolayısıyla herkes potansiyel bir kişisel gelişimci… Bunlar bir kartvizit bastırmakla olan şeyler. Psikoloji çok teferruatlı bir eğitim yolculuğuyken, kişisel gelişim bir kişinin kendi kendine "ben kişisel gelişimciyim" demesiyle olacak bir şey. Psikolojinin amacısenin ilgini çekmek, takipçi kazanmak ya da ilgi çekici bilgiyi doğruymuş gibi göstermek değil. Sadece bir bilim dalı… Bir şey üzerine bir argümanın ya da bir hipotezin vardır ve bilimle bu hipotezi çürütmeye çalışırsın. Mesela kendini çok fazla eleştiren insanlar depresyona yatkındır. Ben "kendinizi eleştirmeyin, kendinizi sevin, her sabah uyandığınızda kendinize 'ne tatlısın' cümlesini söyleyin" diyorum. Bu da insanların hoşuna gidiyor baktığınızda. Fakat psikoloji, bu bilgiyi öncesinde ölçtüğü için söylüyor. Özeleştirelliği yüksek insanların depresyona yakalanma ihtimali yüksek mi argümanının sağlamasını yapmak için yaklaşık 1,5 sene boyunca çeşitli kültürlerle araştırma yapılması lazım. Bu araştırmalardan sonra bu gibi hoşumuza giden bilgileri insanlara aktarabilirsiniz. Kişisel gelişimde ise böyle bir şey yok. Söylediğiniz cümlelerin birkaç kişinin hoşuna gitmesi sonucunda siz yarın bunu kişisel gelişim bilgisi diye aktarabilirsiniz. Kişisel gelişim bir motivasyondur ama yanlış yere motive olmak tehlikeli olabilir.

Bazen bazı hesaplarda ya da internet sitelerinde şöyle ilgi çekici başlıklara denk geliyoruz: "Hayatınızı değiştirecek 10 madde", "mutlu olmak için yapılması gereken 8 şey" gibi. Bunlar gerçekten işe yarıyor mu?


Bir kere şunu söyleyelim; mutlu olmak zorunda değiliz. Çünkü yaşamın amacı mutluluk değildir. Psikolojide ise mutluluk birçok duygunun arasında sadece basit bir tanesidir. Öfke, nefret, kıskançlık ve diğer bütün duygular önemlidir. Kişisel gelişim ise mutluluk satar, seni mutlu edeceğine dair bir vaat üzerinden hareket eder. Oysaki mutluluk insanlar için ulaşılabilir bir hedef değil. Mutlu olmak kısa süreli, geçici ve süreklilik arz etmeyen bir duygu durumudur. Temel duygulardan biri olmasına rağmen peşinde koşarak ulaşılması gereken bir duygu değil. Yani, mutluluğun peşinde koşarak mutlu olamazsın. Sen bir şeyler yaparsın mutluluk seni bulur. O yüzden "Sizi şu yapacağınız şey mutlu edecek" dediğiniz anda hem mutluluğun değerini düşürürsünüz hem de yaptığınız işi yanlış bir hedefe bağlarsınız. Zaten kişisel gelişimin insanları mutluluk peşinde koşturması hazcı bir jenerasyon yaratıyor. O yüzden biz değerlerimizin, belli görüşlerimizin en çok zarar gördüğü alan olarak kişisel gelişimi düşünüyoruz. Kişisel gelişim insanları haz ve mutluluğun peşinde koşmaya yönlendirdikçe insanlar bunları gerçekten yaşamdaki değerli amaçlar olduğunu zannediyor. Bunları verirken yanında erdemli bir şey de öğretilmeyince mutluluk haz veren şeylere indirgeniyor.

Bu gibi öğretiler uzun vadede hazcı bir nesil yaratıyor o zaman.


Evet, çünkü kişisel gelişim "nasıl haz alınır?" üzerinden hareket eder. Sonuçta size temelde sabırlı, manevi yönden dolu, minnettarlık ve şükretmeyi içeren bir yapı sunmadığı, erdemli bir yol çizmeyip haz içeren bir mutluluk sunuyor. Kişisel gelişimci olup da bu işi çok iyi yapan insanlar da vardır elbette. Ben genel olarak Batı'dan gelen ve orada var olan bu kişisel gelişim furyasından bahsediyorum; Türkiye'de aklıma herhangi bir isim de gelmiyor bunları söylerken. Her işin bir iyi yapanı vardır ama kişisel gelişim bir meslek değil.

Yaşam koçu gibi sıfatlara sahip olan kişilerin kimi zaman psikologluğa da öykündükleri izlenimine kapılıyor insan. Hatta kimi zaman psikologların da kişisel gelişim koçu tarzında kendilerini lanse edebildiklerini görüyoruz. Sosyal medyayı aktif kullanan biri olarak bunu gözlemlediniz mi?


Öncelikle şunu söyleyeyim; kişisel gelişim ile psikolojinin birbirine yakın zannedilmesinin sebeplerinden biri de üç cümleyle hayatı özetlemeyi çabalayan ve bu cümlelerle insanların onları takip etmesini sağlayan Instagram'daki psikologlar. Ne yazık ki 3-4 net yaparak girilebilen psikoloji bölümlerinden mezun olan kişilerin de yetkinlikleri sorgulanmalıdır. Psikoloji bir ticari alana dönebiliyor ve iyi bir eğitim alınmayınca bilgisizlik ortaya çıkıyor. Diğer taraftan yaşam koçu gibi kişilerin ne yaptıklarıyla alakalı benim bilgim yok, onların da bilgisi yok muhtemelen. Yaşam koçluğu da uydurmasyon mesleklerden biri çünkü bir yükseköğretim kurumunda böyle bir bölüm yok, YÖK tarafından kabul edilmiş eğitimi de yok. O yüzden insanların yaşam koçlarına güvenerek kararlarını vermelerinin hiçbir anlamı yok. Burada "Benim neden bir yaşam koçuna ihtiyacım olsun?" sorusunu sormak lazım. Kişinin hayatında bir problemi varsa bir yaşam koçunun bu probleme dokunma ihtimali de yok. Bir yaşam koçunun ya da kişisel gelişimcinin bu mevzuyu senden daha fazla bilmesi çok zor. Bilmesi için bir neden yok ortada. Sen ondan daha fazlasını bildiğin şeyleri ona danışmış oluyorsun. Kendi hayatında haliyle senin daha iyi bileceğin şeyleri bu konuda bir fikri olmayan birine danışıyorsun. Pek manalı gelmiyor bu yüzden. Bunlar ancak bir meslek tarafından çözülebilecek şeyler. Ben bu açıdan insanlar için riskli ve biraz sorunlu görüyorum. "Ünlülerin yaşam koçu" gibi sıfatlarla bir kişi trend haline geliyor ve popüler olduğu için de daha fazla görülüyor. Kullandıkları argümanlar da gerçeği yansıtmıyor ve bir meslek gibi sunuluyor topluma.

Burada bir boşluk olmalı ki insanlar bu alana yöneldi diyebilir miyiz?


Temeli olmayan, motivasyon odaklı bilgiler yazılıyor. Kişiyi maaşı, annesinin hayır duası ya da güneşli bir sabaha uyanmak da motive edebilir. İçimizde motive olmakla alakalı bir hareket var. Siz motive olmaya hazır olmadığınız bir işe bir kişisel gelişimci tarafından motive edilemezsiniz. Mesela bir kişisel gelişimci "Sen özelsin, biriciksin, farklısın, çok değerlisin" der insanlara. Biz de bunu doğru kabul edip böyle çocuklar yetiştiriyoruz. Bu bir hata çünkü insan özel ya da biricik değildir, doğadaki herhangi bir şeydir. Anadolu coğrafyası aslında şunu söyler: "Bu dünyada yaratılmış her şey yaratandan ötürü çok değerlidir." Diğer taraftan kişisel gelişim ise "sen değerlisin" der sadece. Bu düşünceyle yetiştirilen çocuk bir süre sonra çok da değerli olmadığını fark eder ama kendini değerli hissetmek ister. Oysaki benim gözümde sınıftaki diğer çocuklardan daha değerli değil. Kendini ona değerli hissettiren alan ise kişisel gelişimdir. Bu sefer de kişisel gelişimin yalanlarına inanmak ister çünkü böyle büyütüldü. Bu fikirlerle büyütülen çocukların hayatı zorlaşıyor aslında.


Kişisel gelişimin en çok kullandığı bir diğer öneri ise "Konfor alanınızdan çıkın!" sözüdür. Buna inanan ve hayatında uygulamaya alan kişiler ne yapıyor biliyor musunuz? İşini bırakıp eşini boşuyor. Hâlbuki insan kendi konfor alanında başarılı olur çünkü konfor alanı stresin az yaşandığı ve düzenin hâkim olduğu bir yerdir. Bizim tercih ettiğimiz bir yaşam biçimidir. Orada hayatını daha iyi bir noktaya getirirsin. Başarılı insanların konfor alanından çıkmış insanlar olduğuyla ilgili bilgi hatalıdır. Tam tersine iyi bir aileye, iyi bir işe sahip olanlar, düzgün bir yaşam düzeni kuranlar daha yaratıcı ve daha başarılı olurlar. Konfor alanından çıkması gerektiği söylenen kişi gidip kıyı bölgesine yerleşiyor. Ya da yeni ilişkilerin peşine düşüyor. Peki, ne değişir konfor alanından çıkınca? Hiçbir şey.


Siz Instagram üzerinden, konuşarak bir kamerayla danışanlarınıza ulaşıyorsunuz. Mesleğinizi buraya taşıdınız aslında. Bu anlamıyla Instagram sizin için nasıl bir mecra?

Peki, insanlar hem sosyal medya hem de basılı yayınlar içerisinde bunun ayrımını nasıl yapmalı?
Biri bir konu hakkında bir şey söylüyor veya yazıyorsa öncelikle kişinin konuştuğu konu hakkında araştırması var mı diye cv'sine bakılması gerekiyor. Mesela ebeveynlikle alakalı bilgi veren birinin bu konuyla alakalı bilimsel makalesinin olup olmadığının araştırılması gerekir. Başka bir yerden anlayamazsın çünkü. Sosyal medya okur-yazarlığı her şeyde olduğu gibi burada da çok önemli. Bu mecralarda aktif olan her kişinin cv'sine tek tuşla ulaşılabilir. Konu hakkında hiçbir çalışması yoksa o kişinin tek kelimesini okumasınlar. O da zaten senden 10 dakika önce birinden duymuş ve gelip sana söylemiştir. Yurt dışında etkileşimi yüksek olan iki psikolog bulup yazdıklarını Türkçeye çevirip sosyal medyadan ilerleniyor genelde. Bu da o kişinin güvenilir olmadığını gösteriyor. Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük psikologların hiçbirinin sosyal medya hesabı yok.
Asıl mevzu insanların onları tanıyıp makalelerine direkt kendilerinin erişebilmesi. Önce bu isimleri tanımamız gerekir. Yani kestirme yollardan güvenilir olmayan bilgiye gitmek yerine güvenilir olan bilginin peşinde koşmamız lazım. Bu konuda becerikli olmak da insanlara kalıyor. Bu söylediğim bugün tüm disiplinler için geçerli tabii. Bir biyolog da şu dönemde bu sorunlardan bahsedebilir.

İnsanların bu kadar kolay ulaşılabileceği bir psikolog olmak beraberinde birçok mesajı da getiriyordur. Çok fazla soru ya da sorunla karşılaşıyor musunuz?


Bana derdini mesajla anlatan çok kişi var. Ara ara bakarım mesajlara. Fakat cevap vermek doğru bir şey değil çünkü tek bir cümleden insanların sorununu anlayamazsınız. Müdahale etmeye kalksanız bu hatalı bir müdahale olur. Kibarca bu işin böyle olmayacağını anlatıyorum. Yaşadığı şehri sorup oradaki ücretsiz psikolojik hizmet veren bir servise yönlendiriyorum. Özel bir yere gidip para vermeyin diye de ekliyorum hatta. Doğrusu bu.

"Psikolojik sağlığınızla ilgilenmek için onu kaybetmeyi beklemeyin" diyorsunuz okurlarınıza. Buna ihtiyacımız olduğunu nasıl anlayabiliriz peki?


Psikolojik Check Up aslında bunun için yazılmış bir kitap. Tıpkı fiziksel check up'ta olduğu gibi "Bende bir sorun var mı, yaklaşmakta olan bir sıkıntım olabilir mi?" düşüncesini anlamak için yazıldı. O kitabı okuyarak "Acaba ben psikolojik bir problem yaşamaya doğru gidiyor muyum?" sorusuna cevap bulabiliriz. Dünyanın tamamında olduğu gibi ülkemiz de pandemi ve çeşitli bölgelerdeki savaşlar neticesinde psikolojik sorunların çok arttığı bir ülke. Gözlemlemekle beraber sayısal olarak verilere de yansıyor. Hem kaygı bozukluğu hem de teknoloji bağımlılığı gibi rahatsızlıklar bugün ciddi artış gösteriyor. Mesela online oyun bağımlılığın gençlerin hayatında yaklaşık yüzde 37'lik bir dilimde şu an. Bu çok yüksek bir oran... Teknoloji bağımlılıkları ve teknoloji ile ilgili diğer psikolojik problemlerin bugün yaşanması normal ama önlemlerin alınması lazım. Teknolojinin elbette içinde olmamız gerekiyor ama zararlarından korunarak...Teknolojiden uzak durmak da çözüm değil. Bu noktada ebeveynlere ve çocuklara iş düşüyor tabii.


Ben, televizyonu ve sosyal medyayı sayarsak, 15 yıldır kameraya konuşuyorum. Kamera karşısında kendimi rahat hissediyorum ve mutluyum. Bunu niye yapıyorum noktasına gelirsek; ben çok fazla araştırma yapan bir bilim insanıyım. Edindiğim bu bilgileri yazılı bir yerde yayımladığımda 20-30 kişi okur. Benim yüksek lisans ve doktora tezlerimi okuyanların sayısı çok azdır ki zaten kim nasıl ulaşabilir bunlara. Kameranın karşısına geçtiğinizde ürettiğiniz bilimsel bilgi bugün 1 milyon kişiye ulaşıyor. Burada kritik olan şey kamera karşısına geçenlerin o bilgiyi üreten kişiler olması ve o kişinin de güvendiği garanti bilgileri aktarması. Ben ikisini birden yapabildiğimi düşünüyorum. Kalabalık bir araştırma grubum var ve sosyal medyada anlattığım şeyler benim kendi bilimsel bulgularımdan oluşuyor. Bu ürettiğim bilgiyi de sosyal medya üzerinden aktarmaya çalışıyorum. Yayınlar üzerinden bunları yaymak da çok değerli ama daha da önemlisi insanlara ulaşmak. Televizyon ve sosyal medya insanlara ulaşmanın bir yolu… Psikolojiyle insanların arasında mesafe çok açılırsa araya kişisel gelişim girer. Psikologlar halktan uzaklaştıkça kişisel gelişimciler daha yakınlaşıyor. Bunların amacı ise sadece ilgi çekmek olduğu için tabii ki daha çok ilgi çekiyorlar.

BİZE ULAŞIN