Çin, Asya'nın en doğusunda asırlardır hikâyelere ve efsanelere konu olmuş dünyanın en kadim ülkelerinden biri. Ünlü Müslüman Amiral Zheng He, filozof Konfüçyüs, askeri deha Sun Tzu ve daha sayısız bilginin yetiştiği bir medeniyet.
Kendine "Orta Dünya" diyen bu medeniyet, asırlardır merak uyandırdı insanların zihinlerinde. Elfleri, hobbitleri ya da orkları içinde barındıran Tolkien'in "Orta Dünya"sı kadar fantastik olmasa da Çinlilerin orta dünyası da efsanelerin gerçekleştiği, üstünde bulutların ve tapınakların eksik olmadığı dağlarıyla kazındı zihinlerimize.
Belki de uzaklığıydı Çin'i bu kadar ilgi çekici kılan. Hz. Peygamber, "İlim Çin'de de olsa gidip alın" derken, Çin'in uzak ve ulaşılması zor bir ülke olduğunu vurguluyordu aslında. İlim o kadar kıymetliydi ki İslam tasavvurunda, Çin'e ulaşmayı gerektirecek kadar zorlu bir yolu dahi göze almamız gerektiğini salık vermişti iki cihanın sultanı.
Ama aradan geçen yüzyıllar Çin'i yakınlaştırmıştı insanoğluna. Dünya Marshall McLuhan'ın da dediği gibi artık küresel bir köy haline gelmişti. Ulaşım araçları, telefon, televizyon, internet sayesinde mesafeler anlamsızlaşmıştı. Artık dünyanın en uzak bölgesine dahi en fazla yarım gün içerisinde gidebiliyorduk. Anlık takip edebiliyor, her an ulaşabiliyorduk hem Çin'e hem de diğer uzak diyarlara. Öğrencilerimizle, akademisyenlerimizle, diplomat ve gazetecilerimizle bilinmez bir evreni bilinir kılıyorduk.
Dünyanın yeni cazibe merkezi
İsteyen herkes İstanbul'dan uçağa binip en fazla 10 saat içerisinde Çin'in en uzak yeri olan Şanghay'a gelip bu devasa ülkeyi görebiliyordu.
Ve gelen herkesin ilk izlenimi Çin'de karşılaştığı olağanüstü gelişimdi. Devasa gökdelenler, son model arabalar, gelişmiş bir ulaşım ağı, çevrelerini kaplayan bir gözetim sistemi. Daha önce burayı sadece basından veya anlatımlardan öğrenenler, gördükleri karşısında zihinlerinin Çin ve Çinlilerle ilgili klişelerle dolduğunu anlıyordu.
İnanılmaz değişimlerin yaşandığı 21. yüzyılda, Çin de dünyanın yeni cazibe merkezi haline geliyordu.
1839'da birinci Afyon Savaşı ile başlayan Çin'in aşağılanma yüzyılı, 1949'da Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar devam etmişti. Batılılar tarafından onlarca yıl aşağılanan ve sömürülen Çin toplumu, ÇHC'nin kurulmasıyla birlikte içine kapanan dünyayla fazla ilgilenmeyen fakat Batı'nın sömürgesi olmaktan da kurtulmuş bir ülke haline gelmişti. Ancak fakirlik ve çaresizlik devam ediyordu.
Uzun yıllar yanlış politikalar nedeniyle açlık ve ölümle mücadele etmişti Çin toplumu. Ta Deng Xiaoping'in başa geçip Çin'i dünyaya açmaya karar vermesine kadar. Bu tarihten itibaren hızla büyüyen Çin, 1978'de 150 milyar dolar olan GDP'sini 2021'de 17,7 trilyon dolara yükseltmişti. 1978'de küresel ekonomideki 1,8 olan payını günümüzde yüzde 15,4'e çıkarmıştı. Dünyanın en büyük ihracatçısı ve üreticisi, ikinci büyük ithalatçısı ve en çok sermaye çeken ikinci ülkesi haline gelmişti.
Dedim ya Çin hızlı büyüyordu. Ve gelen herkes şaşkınlık yaşıyordu. Ben de onlardan biriydim doğal olarak.
Bilişim ve teknolojide millilik
Çin'e gelmeden önce, Çin'in ne kadar ucuz olduğuyla ilgili hikayeler dinliyordum sürekli. İnsanlar yok pahasına çalışıyor; kiralar, giyim, gıda her şey ucuzdu. Ucuzluk dünyasına gidiyordum sanki ve maddi açıdan çok rahat edecektim diye düşünüyordum. Bu hayallerle geldiğim Şanghay'da ilk hayal kırıklığımı şehir merkezinin oldukça uzak bir yerinde 15 metrekare bir odaya ayda 3200 RMB (500 dolar) vererek yaşamıştım.
Şehir merkezinde 120 metrekare bir evin kirasının 20-50 bin RMB'ye kadar (3-8 bin dolar) çıktığını öğrenince hayal kırıklığım iki katına çıkmıştı. Üstelik ne gıda ne de giyim öyle ucuz falan değildi. Her şey Türkiye'deki fiyatların oldukça üzerindeydi.
Ha bir de Çinliler öyle kısa falan değilmiş ve kedi köpek de yemiyorlarmış.
Hayat pahalılığına rağmen güzeldi Şanghay. Gezecek görecek onlarca yer vardı. İnsanlar mutluydu. Çünkü çoğu Çinli iyi para kazanıyordu. Tabii can sıkıcı yanları da yok değildi Çin'in. Örneğin hükümet halkın dünyayla bağını kesmiş durumda. Türkiye'deyken kullandığınız hiçbir uygulamayı burada kullanamıyordunuz.
Twitter, Facebook, Instagram, Youtube, Play Store, Google uzantılı her şey ve Batı'ya ait tüm internet kaynakları yasaktı ülkede. Tabii yabancılar VPN ile bu yasakları aşıyordu ama Çin halkı kullanamıyordu bu uygulamaları.
Fakat Çin hükümeti bu uygulamaları yasaklarken, alternatiflerini de oluşturmayı ihmal etmemişti. Weibo, Wechat, Youku, gibi uygulamalar sayesinde Çinliler Batılı uygulamaları aramıyordu. Zira bunlar gerçekten yetiyordu Çinlilere. Kendi ödeme sistemleri ve uygulamaları sayesinde hiçbir Batılı sisteme ihtiyaç duymuyordular.
Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında Batılı ülkelerin uyguladığı yaptırımları düşününce Çin hükümetinin çok da haksız olmadığını görmüştük. Apple Pay'in Rusya'da hizmet vermeyi durdurması sonrasında, Moskova metrolarında oluşan kalabalıkları hepimiz hatırlıyoruz. Bu yüzden bilişim ve teknolojide millilik ve kendine yeterliliğin ne kadar stratejik bir konu olduğunu da anlıyorduk böylece.
2200 yıl sonra yeni bir Çin Seddi
Neyse Çin'e dönersek; bir de yemek konusu var ki Çin'e gelen her yabancının muhakkak zorluk yaşayacağı bir sorun. Ben geldiğimden beri Çin yemeklerine alışamadım ve sevemedim ama korkmaya da gerek yok. Zira Çin'in her yerinde üzerinde Arap harfleriyle yeşil renkte Helal yazısı bulunan Lamian'cileri görebilirsiniz. Buraya girip Hui Müslümanlarına ait güzel makarnaları yiyebilirsiniz. Yine birçok yerde Uygur yemekleri satan ve gayet şık dizayn edilmiş restoranlar da bulunuyor. Burada da tadını seveceğiniz birçok yemek var.
Kısıtlamalar sıkıcı olmaya başladı
2020'de ilk kez Wuhan'da başlayan salgın hızla tüm dünyaya yayılmış ve birçok ülkeyi felç etmişti. İki yıldır inanılmaz tedbirlerin uygulandığı bir ülke haline geldi Çin. Kapılarını tüm dünyaya kapatarak özel şartlar dışında hiçbir yabancının ülkesine girmesine izin vermiyor. Böylece Çinliler 2200 yıl sonra yeni bir Çin Seddi ile ülkelerini tekrar yabancılardan korumaya çalışıyordu. Yabancılar bir yana, Çin kendi ülkesinde dahi seyahat kısıtlamaları getirmiş durumda. Öyle ki bu kısıtlamalar nedeniyle bu yıl Çin'de gerçekleşen uçuşların geçen yıla göre yüzde 80 azaldığı dahi açıklandı.
Pekin'in katı "Sıfır Vaka Politikası" nedeniyle insanlar oldukça sıkılmış vaziyette. Aslında salgının ilk iki yılı iyi yönetilmişti.
Bütün dünya vakalarla uğraşıp kapanmalar yaşarken, Çin'de günde üç-beş vaka çıkıyor hatta bazen sıfırlanıyordu. Hayat neredeyse normalleşmiş, hatta çoğu Çinli Batılı devletlerin karantinayı yönetmedeki beceriksizlikleriyle dalga geçiyordu. Ancak bugünlerde Çin'in birçok kentinde ardı ardına karantinalar ilan ediliyor. Günlük vakalar 20 binleri geçmiş durumda.
Özellikle Şanghay'da tam olarak bir seferberlik durumu yaşanıyor. Vakaların çoğu bu şehirde çıkarken, şehirde süresiz karantina ilan edilmiş durumda. İnsanların evlerine kapanması bir yana bir de şehirde ciddi bir gıda sıkıntısı yaşanıyor. Pek çok Şanghaylı tedarik sıkıntısı nedeniyle temel gıda ürünlerine ulaşmakta zorluklar yaşıyor. Kronik ve acil hastaların hastaneye gidememeleri büyük sıkıntılara neden olmuş vaziyette. Kısacası Çin şu an salgının başladığı günlerde dahi almadığı kadar sert tedbirler almış durumda.
Öte yandan, Çin'deki sert kısıtlamaların Rusya-Ukrayna savaşının hemen sonrasına denk gelmesi ve kısıtlamaların Şanghay, Shenzhen, Zhengzhou gibi tedarik zincirini bozup küresel enflasyonu tetikleyecek bölgelerde olması da dikkat çekici bir konu.Uzun lafın kısası Çin gerek tarihi, gerek kültürü ve insanlarıyla oldukça eğlenceli, güzel ve yaşanılabilir bir ülke. Ancak son iki yıldır ortaya çıkan salgın ne yazık ki Çin'i biraz sıkıcı bir ülke haline getirdi.
* Dr. Öğretim Görevlisi, Şanghay Üniversitesi