Erol Erdoğan: OYUN PERSPEKTİFİNDEN ÇOCUKLUĞUN VE TOPLUMUN DÜNÜ BUGÜNÜ

OYUN PERSPEKTİFİNDEN ÇOCUKLUĞUN VE TOPLUMUN DÜNÜ BUGÜNÜ
Giriş Tarihi: 18.10.2024 14:41 Son Güncelleme: 18.10.2024 14:48
Oyundaki değişim, çocuk ve çocukluğun değişimi ile çocuğa ve oyuna bakışın değişimine de ayna tutar. Oyundaki değişim aile, şehir, eğitim, kuşaklararası ilişkiler gibi toplumun değişimine dair pek çok pencere aralar. Ayrıca arkadaşlık, sokak kültürü, teknoloji gibi başka unsurlardaki farklılaşmalara dair işe yarayacak ipuçları verebilir.

İnternet algısı ve oyun

Sanıyorum 6-7 yıl oldu. İstanbul'da, ikindi namazını kılmak için bir camiye girdim. Ezanın okunmasına yedi sekiz dakika vardı. Vakti değerlendireyim diye, cep telefonumdaki Kuran-ı Kerim uygulamasını açtım, okumaya başladım. Bir amca, bana dikkatlice bakarak yakınıma oturdu. Cebinden tespihini çıkardı, çekmeye başladı. Ne dediğini yeterince anlayamasam da arada Allah lafzını duyuyordum. Ezan yaklaştıkça içeridekilerin sayısı çoğalmaya başladı. Amca tespihini çekerken arada bana bakmaya devam etti. Bakışı hayli sertti. Ezan okunmaya başlandı. Müezzinin sesi güzeldi. Okumayı bırakıp ezanı dinleyeyim diye düşünsem de sure yarım kalmasın diye Kuran'a devam ettim. Amca, daha fazla dayanamadı, bana duyuracak şekilde: "Ezan okunuyor, hâlâ oynuyor" diye söylendi. Amcanın bana sert sert bakma nedenini anlamıştım. Telefonu kapatırken, suizannına belki engel olabilirim diye sesimi az yükselterek "sadakallahü'l azîm" dedim.

"Amca neden böyle düşündü?" diye sorduğumuzda birkaç cevap verebiliriz.

İnternet, askeri ve ticari amaçlarla icat edilmiş olmasına, Türkiye'ye gelişi sonrasında daha çok "eğlence" etiketiyle yaygınlaştı ve bilindi. İnternet ve dijital mecralar zamanla akademi, eğitim, ticaret, bürokrasi, iletişim, medya, yayıncılık, arşivcilik, istihbarat, diplomasi gibi onlarca alanda fonksiyonel biçimde kullanılmasına rağmen bazılarının nezdinde büyük ölçüde "eğlencelik" olarak bilinişi, onun peşini bırakmayan bir algı olarak sürdü. İnternetin salt eğlence ve boş iş olarak kabulündeki unsurlardan biri de oyundu. Dolayısıyla, bir "dijital yabancı" olarak amca, benim cep telefonuyla meşguliyetimi doğrudan "oyun" ile ilişkilendirmiş olabilir.

Üstelik camide cep telefonuyla oynamam zaten kızılacak bir hâldir. Amca bu yönüyle haklı ama birisinin telefondaki uygulamadan Kuran, meal, tefsir okuyabileceğini düşünmemesi de zamana şahitliği bakımından eksiklik. Onun, cep telefonumdan Kuran okuyabileceğime veya iyi bir şeyle meşgul olacağıma ihtimal vermeden oyun oynadığımı düşünmesine belki şu da neden olmuştur: Dijital bağımlılar veya bilinçsiz kullanıcılar, camilerde fütursuzca cep telefonu kullanıyorlar. Özellikle Cuma günleri hutbe esnasında bazı insanların oyunlarına devam ettiklerini, mesajlara cevap verdiklerini, dijital hesaplarına göz attıklarını görebilirsiniz.

Oyun arkadaşı ve değişen sosyal yapı

Birkaç hafta önce, oyun yaşlarında çocuğu olan bir anne ile çocukların arkadaşlarıyla oynamalarının yanı sıra anneleri, babaları ve büyükleriyle oynamalarının önemi üzerine sohbetimiz oldu. Annenin ciddi bir şikâyeti vardı. Şöyle anlattı: "Ben çocuğumla oynuyorum, faydalı oluyor, ancak eşim öyle düşünmüyor. Ona çocuğumuzla oynamasını söylediğimde 'ben çocuk değilim, arkadaşlarıyla oynasın' diyor."

Bu vaka üzerinden oyun tanımının değişmesi üzerine konuşabiliriz. Binlerce yıllık oyun kültürüne baktığımızda, çocuklar ve gençlerin yoğunluklu olarak kendi aralarında oynamalarının yanı sıra üst ve alt yaşlardaki insanlarla farklı oyunları birlikte oynadıklarını görürüz. Oyunların kuşaktan kuşağa aktarımı, tarih boyunca alt ve üst yaş grupların birlikte oynamasıyla gerçekleştirildi. Oysa modern dönemlerde "oyun" pek çok etkiyle "çocuk oyunu" gibi dar bir tanıma indirgendi. Ayrıca aile bireylerinin her birinin gün içinde "kendi hayatını" yaşaması ve bireyselleşmenin ailenin evdeki hayatını da kuşatmasıyla, çocuğun oyun arkadaşları azaldı.

Oyun, çocuğun en önemli sosyalleşme, hayatı deneyimleme, çevreyi tanıma aracı iken en başta ailesi çocuğu oyunsuz bırakmaya başladı. Çocuğun oyunsuzlaştırılması ve oyun arkadaş evreninin daralması, tekil bir hâl değildir; toplumun röntgenini çekmemize sağlayacak pek çok sosyal, kültürel, dini farklılaşmayı temsil gücüne sahip bir değişimdir.

Sokaktaki değişime oyundan bakmak

Son yıllardaki "sokak hayvanları" krizlerimizle "oyun" arasında bir ilişki kurulabilir mi? Oyun Kimin? kitabında "Sokağın oyunsuzlaşması" bölümünde işlediğim bu kritik hususa kısaca değineceğim. Günümüzün aşırı korumacı ve endişeli ailesi, mevsim kışsa çocuğun sokakta üşüyeceğini, yağmurluysa ıslanacağını, yollar kötüyse kıyafetlerinin kirleneceğini veya düşüp incineceğini, tanımadığı çocuklarla oynarsa başına kötü şeyler gelebileceğini, apartman önünden uzaklaşırsa kaybolabileceğini, caddeden geçerse bir aracın çarpabileceğini, ağaca çıkarsa düşeceğini düşünür. Dolayısıyla evden uzaklaştırılarak 'sokak oyunu' diye tanımlanan oyun, sokakta da çocukla buluşamaz. Sokağın oyunsuzlaştırılmasını, mahallenin ve şehrin oyunsuzlaşması şeklinde genişleterek düşünebiliriz. Bunlar hayatın oyunsuzlaşmasının aşamalarıdır. Sonuçta, oyunlar sokağa atıldı, çocuk eve hapsedildi, teknoloji mecraları başta olmak üzere harici pek çok aktör aileye vekil yapıldı. Bu aşamada, sokağın oyunsuzlaşmasının faturası da betonlaşan şehirlere ve güvensiz bulunan sokaklara kesildi.

Betonlaşma olduğu doğru ancak bu durum, oyunların terk edilmesine hak vermemizi gerektirmiyor. Eski kuşakların oynadıkları oyunların yüzde doksanı şehirlerde oynanabilecek oyunlardır. Şehir dediğimiz evdir, balkondur, sokaktır, mahalledir, parktır, okuldur, meydandır. Her mekanın kendince oyun türü ve oynanma şekli vardır. Oyunlar esnektir, şekilden şekle girer; zamana, mevsime, iklime ve mekâna uyum sağlar.

Evet, şehir ve konut mimarimiz, güvenlik politikalarımız, sokak ve semt kültürümüz, insanlarla ilişki biçimlerimiz sokaklarımızı güvensizleştirdi. Bundan dolayı sokaklar sadece çocuklar için değil kadınlar ve yaşlılar dâhil herkes için fazlasıyla riskler taşıyor. Sokakların risk içerdiğinin farkında
olalım ama sokakları çocuksuzlaştırmak, güven eşiğini yükseltmek şöyle dursun aşağıya çekecektir. Korkmaktan dolayı sergilediğimiz davranış, korkma nedenlerimizi azaltmayacak, artıracaktır. Hayat ve çocuk oyunsuzlaştıkça çocuğun hayatı öğrenmesi, çevresini tanıması, arkadaş edinmesi de zayıfladı, zorlaştı.

Sokaklardaki köpeklerin gittikçe soruna dönüşmesini de, bu perspektiften analiz edebiliriz. İnsanın şehir ve tabiatla yabancılaşmasının tezahürlerinden biri de köpek sorunudur. İnsan, en başta çocuk, sokaktan çekildikçe, sokak kültürü parçalandı. Sokaktaki her şey (köpek, kedi, ağaç, taş, kaldırım, araç, çocuk, kadın, yaşlı) diğeriyle uyumsuz, diğerine yabancı oldu. Biz, sorunu, köpek çocuğa saldırınca hissettik. Oysa sorun başlayalı çok olmuştu. Çocuklarımızı sokaktan çektikçe şehirlerimiz çocuklar için daha güvensiz ve daha riskli olacak, daha neşesiz hâle gelecektir. Bir insan sokağında güvende olmalıdır, çocuk daha çok güvende olmalıdır.

Bu fasit daireden kurtulmak için çocuklarımızı daha çok sokağa çıkarmalıyız, onlarla birlikte çıkmalıyız. Çocuk sokakta oldukça, sokağın mimarisi, yönetimi, kültürü, ahlakı çocuğa göre şekillenecektir. Engelli vatandaşlarımız, bunu başarmıştır. Eskiden sokağa çıkmaktan çekinen engellilerimiz, zamanla sokağa cesurca çıktılar, çarşıda pazarda daha çok oldular, alışveriş merkezlerine ve ibadethanelere daha çok gittiler. Bu hâl, toplumsal duyarlılığı artırdı, peşinden şehir mimarisi ve güvenliği engellilerimizi dikkate alacak şekilde revize olmaya başladı.

Oyundan kopuş, çocuktan kopuş

Yunanistan'da oyun sözü derlemesi yaparken çekim amacıyla on beş civarında çocukla Kozlukebir yakınlarında bir parkta buluştuk. Organizasyonumuza destek veren Nuran Hanım, ailelerle görüşürken bazı aileler çocuklarının sıkılacağından söz ederek çekimin kısa sürmesini istemişler. Sonucu tahmin ettiğimiz için gülümseyerek peki dedik. Hatta bazı aileler, sıkılan çocuklarını alıp dönmek için parka gelmişti. Çocuklar arkadaşlarını ve parkı bulunca, oyunlara öyle bir kaptırdılar ki oyunun biri biterken diğeri başlıyordu, bazı oyunları tekrar tekrar oynamak istiyorlardı, listemizde olmayan oyunları da oynuyorlardı. O gün, planlanan vakti ikiye üçe katladık. Gümülcineli çocuklar onlarca oyun oynadı. "Sıkıldık, yorulduk, hadi gidelim, bilgisayar verin, cep telefonu isteriz" demediler. Acıkmış olmalarına rağmen açız bile demediler.

Ailelerin, çocuklarının oyunla ilişkilerine dair tahminlerinde yanılmaları bize önemli bir değişimi ve tehlikeyi haber veriyor. O tehlikeyi "çocukluktan kopuş" veya "çocuklardan kopuş" diye tanımlayabiliriz. Oyun, çocuklar ve yetişkinlerin birbirini yakından tanıyacağı ve birbiriyle doğal etkileşim kuracağı en güçlü dinamiktir. Oyundan kopuş, çocukluktan kopuşu; bu iki kopuş kuşaklararası farklılaşmanın artışını doğurur. Kuşaklararası farklar artıkça yabancılaşma, uzaklaşma, çatışma ihtimali artar.

"Dijital oyun" üzerinden çocuk, aile ve topluma baktığımızda derin yarıkların ve ayrışmaların olduğu vadiler karmaşası ile karşı karşıya kalırız. İnsanın merak duygusunu, yüz yüze oyunlara nazaran yüzlerce kat daha çok artıran dijital oyunlar kuşaklararası kopuşlara da ayna tutacak örnek süreç niteliğindedir. Dijital evren, yapay zekâsı, uzaktan eğitimi, artırılmış gerçeklik uygulamaları, sinema platformları, yeni nesil sürümlü oyunlarıyla, insanın kadim tarihinden dokular taşısa da, insan için yeni bir aşama olduğuna kuşku yok.

Çok az aile, çocuğunun dijitalde ne yaptığını ve ne oynadığını kenarından köşesinden bilirken, toplumun çoğunluğu, dijital yabancılar olarak kendi nesillerine de yabancılaşıyor.

Yol haritası

Olağanüstü değişimler ve farklılaşmalar olsa da, insanın anlamı ve tanımı zaman ve mekân üzerinden oluşmaya devam edeceği için, aileler ve toplumlar, inançlarını ve kültürlerini, yozlaşma ve çözülmeye fırsat vermeden, yeniden üreterek sürdürmelidir. Statik muhafazakârlık yerine üretmek ve değişimi yönetmek hatta değişimi oluşturma stratejisi benimsenmelidir.

Çocukluğun anlamında zamana bağlı değişimler olsa da, çocukların sevgi gibi duygular ve aile gibi aidiyetlere ihtiyacı devam edeceği gibi oyunla ilişkisi de sürecektir. Çocuk ve oyun ilişkisine dair üretilmiş ön yargılardan kurtulmalıyız. Çocuk oyundan hiçbir zaman kopmayacaktır.

Sokağın oyunsuzlaşması başta olmak üzere eğitimin oyunsuzlaşması, evin oyunsuzlaşması, ailenin oyunsuzlaşması, yetişkinlerin oyunsuzlaşması gibi hayatı donuklaştıran, kuşakları birbirinden uzaklaştıran ve şehri çocuksulaştıran bütün savrulmalardan kurtulmalıyız.

BİZE ULAŞIN