Küçükken sevdiğimiz sanatçının posterini ona daha yakın olmak ve her gün onu görmek için duvarımıza asardık. Vizyona girecek bir filmin afişinin ya da bir markanın çarpıcı renklerle bezenmiş reklam görselinin sokakta boy boy karşımıza çıkmasının elbette bir anlamı var. Derslerden hatırladığımız gibi insanoğlu geçmişte iletişim kurma ihtiyacı hissettiği için ilk olarak mağara duvarlarına resimler çizmeye başladı. Buradan da anlıyoruz ki görsel iletişim, işitsel iletişime kıyasla daha akılda kalıcı olması sebebiyle insanlar tarafından daha çok tercih edilen bir iletişim çeşidi olmuştur.
Bir görsel, insanların satın alma dürtüsünü ya da ruhunu doyurmak bakımından etkili ve önemli bir araç. Böylece bizler, yani hedef kitle, bu aracı kullanan markanın ağına kolaylıkla düşmüş oluruz. Bu açıdan bakıldığında sanatın ve tasarımın görsel yüzü olan posterlerin son derece önemli olduğu görülüyor ve poster tasarımını toplumsal bir dilin parçası haline getiriyor.
Geleneksel afişler yüzyıllardır toplumsal hayatın vazgeçilmez birer parçası olarak süre-gelmişse de dijital afişlerin sadece 20 yıldır hayatımızın bir parçası olduğuna inanmak zor. Ancak hangi reklam türü daha etkili; geleneksel mi yoksa dijital mi? Yoksa değişimin kaçınılmaz olduğu dünyada görsel iletişim yerini dijitale mi bırakıyor ya da bıraktı?
Geleneksel medya ölmedi
Öncelikle sanıldığının aksine geleneksel afişlerin pazarlama sektöründe hala oldukça önemli bir yer kapladığı gerçeğini teslim edelim. "Geleneksel medya öldü" klişesi en azından bu alan için geçerli değil. Zira son zamanlarda sıklıkla yapılan psikolojik araştırmalar dijital pazarlamanın bazı yerlerde ne kadar önemsiz ve etkisiz kaldığını gösteriyor.
İnsanların yüzde 86'sının dijital afiş körlüğünden mustarip olduğu artık araştırmalarda kanıtlanmış bir gerçek. Hatta bu durumun psikolojide bir ismi bile var: "Afiş körlüğü" veya "afiş gürültüsü…" Bu durumu şöyle anlatabiliriz: insanlar gün içerisinde saatlerce kafalarındaki herhangi bir soru işaretini kaldırmak ya da sadece vakit öldürmek için internette ve sosyal medya hesaplarında geziniyor. Belirli bir nedenle sosyal medyada aktifler ve bir amaca odaklanarak geziniyorlar. Aniden açılan dijital afişleri "Bunu gösterme" tuşuna ya da sağdaki kırmızı çarpıya basarak engelleyebiliyorlar. Yani markanın dijital afişini inceleme fırsatı bulmadan yok edebiliyoruz.
Geleneksel afişlerse dijital afişlerin aksine dikkatleri dağıtacak ve bakacak bir şeye ihtiyaç duyulan alanlara özenle yerleştiriliyor. Örneğin sokaklardaki reklam panolarını inceleyin; trafikte sıkışıp kaldığınızda, zihninizi uzaklaştırmak için otomatik olarak bir şeyler arayacaksınız. Bu nedenle reklam panoları ve açık alanlar, reklam verenlerin en güçlü pazarlama araçlarından birini teşkil ediyor. Bu alanlarda devreye öncelikle "modası geçti" denilen geleneksel afişler giriyor.
Hayallerimizi bize satan bir platform
Ancak teknolojik gelişmelerle birlikte geleneksel medya ölmese de elbette anlayışı değişiyor. Bu dönüşümle geleneksel medya, yerini yeni medya anlayışına bırakmaya başlarken yeni medya, insanlara sunduğu imkânlarla sanal dünyalar, dijital evrenler gibi yeni konseptler ve yeni bir anlayış oluşturuyor. İnsanın yeniyi oluşturma çabası, sanat ve teknolojiyi birleştiriyor.
Bu etkiyi net olarak gözlemlemek adına İstanbul Beyoğlu'nda düzenlenen Uluslararası Poster Sergisi Posterist'in biçilmiş kaftan olduğunu söylemek mümkün. "Ayrımsız" temalı Posterist sergisini düzenleyen Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Bölüm Başkanı Amine Refika Zedeli bu durumu şöyle açıklıyor: "Dijital medyanın zaman içinde kat ettiği yol sonucu sanal gerçeklik ve devamında da arttırılmış gerçeklik ortaya çıktı. Şu an hareketli tasarımlarla yüz yüzeyiz. Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon kitabında bunu çok iyi açıklamış; reklamlar bir anda kaldırıldığında insanlar kendilerini daha mutlu değil, daha önemsiz, değersiz ve bomboş hissedecek. Geleneksel medya bunu destekliyordu fakat şu an dijital medya hayallerimizin bize satıldığı çok güçlü bir platform.''
Yapay zekâ bugün birçok alanda olduğu gibi sanatta da kullanılıyor. Zedeli bununla ilgili şöyle söylüyor: "İki boyut artık bizim için yeterli değil. Hologramlar, arttırılmış gerçeklikler bunların kanıtı. İnsanlar üç boyutlu varlıklar ve elimizde olan her şeyi bu boyuta yaklaştırarak iletişim kurmaya çalışıyoruz. Geleneksel medyanın yeni medyaya geçişi bir mecburiyettir."
Artırılmış Gerçeklik (AG), fiziki dünya ile dijital ortamlar arasında bir köprü kurabilen ve kullanıcılara interaktif bir deneyim sunan bir teknoloji. Bu teknolojilerden biri de Artivive. Reklamcılıkta profesyonel bir geçmişe sahip olan Sergiu Ardelean, uzun zamandır AG teknolojisiyle ilgileniyor. CEO'su olduğu Artivive'ı ayrıntılı olarak şu sözlerle açıklıyor: "Sanatçılar klasik sanat ile dijital sanat arasında bağlantı kurarak sanatın yeni boyutlarını yaratmak için mobil araçlar ve anlaşılması kolay öğreticiler sağlamayı amaçlıyor. Dijital katman yepyeni bir olasılıklar dünyasının kapılarını aralıyor."
Asıl kaynak hayal gücü
Metaverse, sanal evrenin bir çıkışı, ilk adımı. İlerleyen zamanlarda daha farklı evrenlerde elbette oluşacak.
Posterist sergisinin çıkış noktası
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Grafik Tasarımı Bölümü'nün Beyoğlu Belediyesi katkılarıyla düzenlediği "Ayrımsız" sergisi bu bakımdan güzel bir örnek. Uluslararası sergi, olaylara daha yakından bakmak için her ülkeden tasarımcılar ile çalıştı. Tasarımcıların posterleri ile toplumsal ve bireysel bakış açılarını ortaya koydu.
Amine Refika Zedeli serginin özelliğini bize şöyle anlatıyor: "Posterist araştırma görevlisiyken her zaman aklımda olan bir projeydi. Bölüm Başkanlığı ile imkân sağlandığında ekip olarak ilk adımı attık. Posterist ekip işi bir bütün olarak oluşturuldu. Amacımız kaliteli ve ses getiren bir sergi oluşturmaktı. Bölüm hocalarından öğrencilerine kadar herkes bu projeye katkıda bulundu, kolektif bir iş yaptık. Sosyal medyadaki paylaşımlarımızda da stratejik ve planlı ilerledik. Birbirini tekrar etmeyen, ilgi çeken paylaşımlar... Posterist bizim çıkış noktamız ve bir başlangıç. Kendimizi uluslararası platformda ve neler yapıyoruzu göstermek istedik."
Farklı ülkelerden katılım sağlanan sergide amaç sağlık, çevre, ekonomi, sosyo-kültürel sorunlar ve benzeri pek çok konuyu vurgulayıcı bir şekilde sanata dökmek. Zedeli ekliyor: "Tasarımcılar Ayrımsız'ın temasını farklı açılardan ele aldı, bu yüzden sergiye gelen herkes kendinden bir parçayla karşılaşıyor. İlerleyen zamanlarda arttırılmış gerçeklik ve hareketli posterlerle devam edeceğiz." Bu sergi, uluslararası platformlarda ülkemizi temsil eden oldukça önemli bir proje olarak karşımıza çıkıyor.
İnsanlar milyonlarca avatar ve içerik üretiyor; en önemlisi de bu bir ihtiyaç haline geliyor. Peki, neden bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor? İnsanlar sanal dünyalarda üretim yaptıkça hak talep ediyorlar. Bu talepler de NFT sistemini doğuruyor. Hepsi birbiri ile doğru orantılı olarak ortaya çıkan kavramlar.
Hem heyecan verici hem de biraz ürkütücü olan Metaverse ile hemen her şey mümkün. Özellikle Pandemi ile birlikte dijital teknolojiler ve sanal ortamlar herkes için önemli hale geldi. Sanal alanlar, fiziksel etkileşimin mümkün olmadığı bir zamanda iletişim halinde bulunmaya, bağlantı kurmaya ve çalışıp para kazanmaya izin veriyor.
Zedeli bu noktaya da temas ediyor: "15-20 sene önce e-dergiler çıktığında geleneksel medyanın öleceğinden bahsediliyordu. Geleneksel medya hiçbir zaman son bulmayacak fakat yeni medyanın sunamadığı imkânlarla arka planda kalacak. Yeni medya
bizim seçeneklerimizi arttırıyor. Örneğin kitap okuyabilir ya da dinleyebilirsiniz. Sadece okumuyor, duymuyor, şartlara göre şekil alıyor ve avantajlarını kullanıyoruz."
Bununla birlikte tasarımcılar ve sanatçılar, çalışmalarıyla bu alanları daha fazla keşfetmeye başlıyor. Zedeli "Hayal gücü bu işinin asıl kaynağı. Yeni medyanın karmaşası sanıldığının aksine insanları rahatsız etmez. Bu karmaşıklık üretilen 3D programları ve artırılmış gerçeklik teknolojisi ile daha zengin bir şekilde yansıtılıyor." diyor.
Sanal alanlar ve dijital avatarlar, dünyayı tamamen farklı bir perspektiften somutlaştırmamıza ve deneyimlememize olanak tanıyor. Metaverse'ün gerçek dünya ile bağlantılı olduğunu biliyoruz elbette fakat buradaki hassas nokta bu evreni pratikte kullanılabilir ve yaşanılabilir hale getirmek. Bu sanal dünyayı o zaman işe yarar bir şekilde kullanmış oluruz. Kimliklerimizi yansıtan sanal alanlar bir ütopya mı yoksa distopya mı olacak hep beraber göreceğiz.