16. ve 17. yüzyılda dünya tarihine bakıldığında İngiltere ortalıkta yok gibidir. Gözler; Osmanlı, MRusya, Fransa, Portekiz, İspanya ve biraz da Almanya üzerinde odaklanır. Bu yüzyıllarda İngilizlerin ne yaptığıyla çok ilgilenilmez. Hele ki bizim tarih yazımımızda bu mevzu hiç görünmez, bahsi dahi olmaz. Oysa İngilizler, 16. ve 17. yüzyıllar arasında Amerika'yı hususiyetle Kuzey Amerika kısmını Anglo-Sakson geleneği perspektifinde inşa ederek kendi devletlerinin yansımasını orada inşa ederler. Nitekim Londra'ya benzetilen Boston, bu yansımanın mimari anlamda önemli bir göstergesidir.
İngiltere'nin dinî, iktisadî, siyasî, bilimsel ve kültürel alanda yaşamış olduklarının benzerleri ABD'de yaşıyordu. Nitekim ABD'nin, Batı'nın bir yansıması olduğunu iddia eden Baudrillard, her şeyin "gerçek, pratik ve şaşırtıcı" olduğu Amerikan "gerçeğini" ancak -taklidin en iyisini, bütün değerlerin içkinliğinin ve somut uygulamasının taklidini- Avrupalının görebileceğini söyler. Düşünce sahasında Avrupavari tipler olan J. Bentham, J. Dewey, W. James ve A. Tocqueville gibi isimler daha "esnek", "pragmatik", "sivil-açık toplum" inşa edilmesine katkıda bulunurlar. Batı ve ABD merkezli teknolojik çalışmalar, toplumlarının daha esnek ve açık toplum haline gelmesine neden olur.
Makineleşmenin meydana getirdiği kentleşme, geleneğin örgüsünü çözerken organik bir yapıyı mekanik bir yapıya büründürerek daha soğuk ve resmi ilişkileri inşa etmektedir. Makinenin teknolojiye dönüşmesi, modern/mekanik kurguyu daha belirsiz-muğlak yani post-modern bir hâle getirir. Artık, post-modernlik dahi geride kalmış olan bir süreçtir. İzafiyet ve kuantum kuramları, daha ileri götürülerek "kuantum altı dolanıklığı" kuramı öne sürülür. Teknolojinin 2000'li yıllarda internet, siber, nano, biyo-teknolojilerin dâhil olmasıyla toplum daha esnek ve açık-şeffaf hale gelir. Sert kuramların veya ideolojilerin yaşaması yani varlığını koruması çok mümkün görünmez. Zira Sovyetler Birliği bile modern-mekanik sürece dayanamaz. Siber veya nano-teknolojilerin olduğu bir dünyada katı devlet yönetimlerin kendini muhafaza etmesi çok mümkün görünmemektedir.
Dataizm evreninin ürettiği figürler
İnternet ve yapay zekâ gibi ileri teknolojilerin daha "özgürlükçü" bir toplum arzuladığı ve inşa ettiği iddia edilir. Fordizm: merkeziyetçiliği, otoriterliği, güvenliği ve homojenliği içeren bir siyasal ve toplumsal yapı gerçekliğini ortaya koyar. Bir nevi Fordizmin siyasal figürünün temsilcileri Hitler, Churchill, Mussolini ve Stalin gibi isimlerdir. Liberalizm ve neo-liberalizm, bu katı yapıyı esneterek siyaseti ve toplum yapısını değiştirir. Neo-liberal veya postmodern siyasal dönemin figürleri ise R. Reagan, M. Thatcher, H. Kohl, F. Mitterrand gibi isimlerdir. Bu figürler aynı zamanda televizyon ve yazılı medyanın ürettiği gerçekliktir. İnternet veya siber-diji çağın figürleri ise öncekinden farklı olarak D. Trump, B. Johnson-R. Sunak, E. Macron, J. Trudeau ve V. Zelensky gibi figürlerdir. Bu figürlere bakıldığında dataizm evreninin ortalaması oldukları görülür. Bu siyasetçilerin ortak yönü; devlet yöneticisi kimliğinden uzak, esnek-gevşek mizaçlı post-truth bir figür olmalarıdır.
Şu bir gerçek ki Fordist, liberal ve neo-liberal düzen geride kalmıştır. N. Tesla'ların, A. Einstein'ların, W. Heisenberg'lerin, N. Bohr'ların belirlediği bir dünyayı değil S. Jobs'ların, E. Musk'ların, J. Bezos'ların, Jack Ma'ların, Sam Altman'ların etkin olduğu ve belirlediği bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla dünyayı inşa edenler; laboratuvarda saçlarını kırlaştıran, kalın gözlüklü ve hafif de göbeği olan bilimciler değil şık görünümlü sermaye sahibi figürlerdir.
Siber, nano, enformasyon ve yapay zekâ gibi yeni teknolojilerin A. Toffler gibi yazarların öngördüğü ütopik bir dünya meydana geldi. Bu dünyayı arkasına takıp götüren devletin ABD olduğu gerçeğini inkâr etmek çok mümkün değil. "Liberal, Neo-liberal, Fordist" dünya düzenini inşa edenin de "Endüstri 4.0-5.0, Yapay Zekâ, Dataizm, Siber-Diji Çağ" adlarını alan post-fordist düzeni de inşa edeninin ABD olduğu gerçeği inkar edilemez. Zira "IBM, Microsoft, Apple, Google, Meta" gibi şirketler ABD'de doğmuştur.
"Otantik olmayanın dünya çapında merkezi"
ABD merkezli kapitalizm ve teknoloji, sonraki zamanlarda başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Japonya, Çin, Hindistan ve Rusya gibi devletleri kendisinin peşine takmıştır. Dolayısıyla liberal veya neo-liberal kapitalizm ve devletler gibi adlandırmalar kadük/ eskimiş kavramlardır. Kapitalizmin
siber hâle geldiği, devletlerin de siber âlemde güçlü olması gerektiği ıskalanmamalıdır. Dünya, Washington/Pentagon merkezli olmaktan çıkmış California/Silicon Vadisi merkezli bir hâle gelmiştir. Yani bu eyalette bulunan Silikon Vadisi'nin belirlediği dünya görüşü/weltanschauung (ekonomi,
siyaset, eğitim, sağlık, askeri, hukuki vb.) izinden gidiliyor ve yansımalarını yaşıyoruz. Baudrillard, yaklaşık 40 yıl önce -henüz Silicon Vadisi'nin etkin olmadığı bir zamanda- California şehri-eyaleti üzerinden ABD'yi şu cümlelerle izah eder:
"California (ve onunla birlikte Amerika) bizim dekadansımızın aynasıdır ama California'nın kendisi hiç de dekadan değil; hiper- gerçek bir canlılık içinde, taklidin bütün gücüne sahip. 'Burası otantik olmayanın dünya çapında merkezi'; elbette California'yı özgün ve güçlü yapan da bu. Taklidin
gücünün bu artısını burada rahatça hissediyorsunuz. Ama G. Faye, acaba buraya hiç geldi mi? Geldiyse, Avrupa'nın anahtarının onun geçmiş tarihinde değil, Yeni Dünya denen bu taklitçi ve çılgın bilimkurgunun elinde olduğunu bilmesi gerekirdi. Amerika'nın her ayrıntısının iğrenç ya da anlamsız olabildiğini görmüyor: imgelememizi aşan, bütündür; aynı şekilde, betimlemesindeki her ayrıntı doğru olabilir, ama budalalığın Sınırlarını aşan bütündür."
Nitekim 2000 yılında "Siber Komünizm" adlı makalesinde Richard Barbrook, Kaliforniya ideolojisinin narsizminin muzaffer ulusun kendine güvenini yansıttığını, Soğuk Savaş sonrası Amerikan hegemonyasının Rönesansının, yeni bilgi teknolojilerindeki liderliği üzerine kurulmuş olduğunu iddia eder. Baudrillard, bu hegemonyanın sahibi olan ABD'nin gerçeklik hatta düş medeniyeti olmadığını başlangıçtan beri gerçekleşmiş gibi yaşayan
ütopik, hiper-gerçek bir medeniyet olduğunu iddia eder. Ona göre simülasyonun en güzel örneği olduğu için Amerikalılarda simülasyon yoktur ve anlatmaları da mümkün değildir. Adeta Amerikalı diye bir milletin, Amerika diye bir yerin olmadığını iddia eden Baudrillard, Amerika denen yeri; "yalnızca çok geniş alan fakat ülke toprağının bulunmadığı", "gerçek ve gerçekdışının son bulduğu, simülasyona açık bölge" olan bir yer olarak tanımlar.
Çatırdayan "yenilmez teknoloji ordusu" imgesi
Teknolojiyi kendisinin büyüklüğü için adeta bir "büyü" gibi kullanan ABD, "akıllı silahlarla donanmış siber bir ordu" algısını Hollywood üzerinden inşa ederek "yenilmez" bir ordu imgesi meydana getirir. Bu imgenin şimdiye kadar ne kadar gerçek olduğu ise sınanmaz. Yapay zekâ ve ileri teknolojilerin vatanı olarak görülen ABD'nin "akıllı makineleri ile başa çıkabilecek teknolojilere sahip, internette hâkim devlettir" imajı artık çatırdamaya başlamaktadır. Zira hususiyetle Çin'de yapılan akademik yapay zekâ çalışmaların, ABD'de yapılan çalışmaların dört katı olduğunu söyleyen Mustafa
Süleyman, 2021 yılında Pentagon'un birinci yazılım şefinin -mevcut durumu protesto ederekistifa ettiğini aktarır. Müstafi yazılımcı, Financial Times'a "15-20 yıl içinde Çin'le boy ölçüşme ihtimalimiz hiç yok. Daha şimdiden bu böyle, benim görüşüme göre bu iş çoktan bitmiştir" demecini verir.
Her ne kadar Wall Street, Silicon Vadisi gibi ileri teknolojiler mekânlarına sahip olmasa da Çin, Rusya ve Hindistan gibi ülkeler, ileri teknolojiler bakımından ABD'den hiç de kötü durumda değiller. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping 2017 yılında "2030 yılına kadar Çin'in yapay zekâ teorileri, teknolojileri ve uygulamaları dünya liderliğini elde edecek seviyelerine ulaşmalı" derken yine Rusya Devlet Başkanı Putin aynı yıl, "yapay zekâda lider olanın dünyanın hükümdarı olacağını" söylüyor. Hindistan hükümeti ise "Kendi Kendine Yeten Hindistan" Programıyla ABD ve Çin ile yeni-ileri teknolojilerde rekabet ederek teknoloji alanında Hint dalgası meydana getirmeye çalışıyor.
Zira sibernetik, nano-teknoloji, dijital ve yapay zekâ gibi soft teknolojiler, hem doğrudan güce sahipler hem de devasa sermaye kazandıran teknolojilerdir. Yüksek kâr potansiyelini taşıyan bu teknolojilere sahip olmak için devletlerin çaba göstermesi gayet doğaldır. Zira bu yeni teknolojilerin 100 trilyon dolar gibi devasa bir pazar ortaya çıkardığı söyleniyor. Şu kabul edilmelidir ki küreselleşmenin ve kapitalizmin yeni formu siber-diji teknolojilerle, yaşam veya biyolojik teknolojiler olan sentetik biyoloji, moleküler biyoloji ve CRISPR gibi teknolojilerdir. Her ne kadar mekanik veya modern çağ rasyonel- akılcı bir zemin üzerine otursa da makineleşme sürecine girmesi aynı zamanda kas gücüne verilen kıymetin göstergesiydi.
Yapay zekâ, internet ve jandarma devlet
21. yüzyılda akıl, adeta daha rafine edilerek zekâ formuna girmiştir. Modern dönemde dünya ekonomisinin veya üretimin kaynağı ağırlıklı olarak kas gücü-makine idi. Eğitim, siyaset, sağlık, hukuk ve askeri kurumlarda yapılanma rasyonel temelde bürokratik yapılardı. Adına post-human çağ da denilen siber-diji çağda ise zekâ (insan zekâsına ilaveten yapay zekâ) ekonominin kaynağı ve yürütücüsüdür. Yapay zekâ; sentetik biyoloji ve robotik-insansı robotla kesiştiğinde, yalnızca ekonominin değil siyasetin, eğitimin, sağlığın, hukukun ve askeriyenin düzenlenmesinde ve işleyişinde etkili olacak bir mimar gibi görünüyor.
Şu bir gerçek ki internet, hiyerarşik ve merkeziyetçi bir yapıyı silkeleyerek yeni bir küresel ekonomi meydana getirdi. Kendi halinde bir üretici, tröstleri aşarak ürünü tüketiciye ulaştırmada başarılı olabiliyor. Bu durum "Jandarma Devlet" olarak görülen ABD hegemonyasını zayıflatabilir. Böylesi bir durumun -bizim gibi ülkeler adına- yersiz ümitvarlığı da doğurmaması gerekir. Zira son 5 asırda -Ş. T. Duralı'nın terkibiyle- "Çağdaş İngiliz-Yahudi Medeniyeti'nin" etkin olduğu dünya gerçekliğini yaşıyoruz. Bu uygarlığın, hâkimiyetini kaybetmek istememesi doğal bir durumdur. ABD'nin ürettiği teknoloji türlerine bakıldığında içerik olarak "kontrol, denetim, güvenlik ve hâkimiyet" esaslı teknolojiler olduğunu görebiliriz. Başta askeri amaçlı olarak kullanılan internet dâhil birçok teknoloji hâlâ askeri kaynaklıdır. Dolayısıyla Amerikan hegemonyasıyla doğrudan ilişkilidir. 20. yüzyılda hegemonyasını; iki dünya savaşı, askeriye ve ticaret üzerinden pekiştirirken 21. yüzyılda ise datalara sahip olaraksürdürmek isteyecektir. ABD'nin artık içeriden satın alınan bürokrat, siyasetçi ve tüccara ihtiyacı yok zira onların göstereceği etkiyi data da edinebilir veya yüklenebilir. Zira verileri kullanmak ve yönetmek bireyleri kullanmaktan ve yönetmekten hem daha ucuz hem daha az zahmetli.
Yeni bir dönem başlıyor
Çin, Hindistan ve Rusya yapay zekâda sayı ve güç bakımından çok güçlü olsalar da etki ve yaygınlık açısından ABD'nin gücüne -şimdilik- erişmiş değiller. Zira Gooogle, Youtube, Twitter, Meta, Amazon, Netflix gibi yapay zekâ ve enformasyon teknolojisi tabanlı şirketler ABD merkezlidir. Bunlar, dünya insanlarının en çok kullandığı platformlardır. Nitekim Michael Frank, deneysel kanıtların ABD'nin yapay zekâ ve dijital teknolojilerde rakiplerine göre daha etkili olduğunu ortaya koyduğunu iddia eder.
Durumun böyle olması ABD hegemonyasının ve güç merkezinin devam edeceğini göstermez. Zira sibernetik süreç, mekanik süreçten çok farklı bir içeriğe, biçime ve yapıya sahip bir süreçtir. Mekanik süreçte işleyişin veya makinenin kendi yasalarının çok dışına çıkarak hareket etmek çok mümkün değildir. Sibermetik süreçte ise parlak zekâlara imkan tanıyan, ani geçişler ve uygulamalara imkan tanıyan bir yapı var. Örnek olarak mekanik aksamlı araç üretebilir miyiz derken birden elektrikli ve akıllı araç olan milli otomobilimiz TOGG bu duruma örnektir. Ayrıca bir teknoloji gurusunun başka bir ülkeye göç etmesi ya da transfer edilmesi mümkün. Nitekim Endonezya'nın OpenAI şirketinin Ceo'su Sam Altman'a "Altın Vize" vermesi bu tür tekliflerin önemli göstergesidir.
Yine uzun yıllar (28 yıl) Alman teknoloji firması olan Bosch'ta görev yapan Gürcan Karakaş'ın ani bir kararla yerli otomobil TOGG'un başına geçmesi yeni teknolojiler alanında çalışanların süreci farklılaştırmasına önemli bir örnektir. Yapay zekâ ve akıllı otonom sistemlerine sahip olan Bayraktar'ların geliştirdiği İHA ve SİHA'ların kendi sahasında sele flerini aşıp en ileri teknoloji haline gelmesi sofitik ve sibernetik teknolojilerde bir ülkenin "ileri"
denilen ülkeleri geri bırakabileceğini göstermektedir.
Şunu kabul etmeliyiz ki sanayileşmiş, modern-liberal devletlerin küresel güç olduğu zamanları geride bırakıyoruz Sibernetik, nano- teknolojik ve sentetik biyoloji sahasında etkin olacak devletlerin varlığı ABD hegemonyasını sonlandırmasa bile zayıflatacaktır. Bize ülke olarak düşen görev, 21. yüzyılda bu sürecin neresinde duracağımızı tayin etmek olmalı.