Seyfettin Kaya: İslam dünyasının yüz akı: Astronomi ve rasathaneler

İslam dünyasının yüz akı: Astronomi ve rasathaneler
Giriş Tarihi: 24.2.2022 16:26 Son Güncelleme: 24.2.2022 16:26

Ortaçağ astronomisinin şekillenmesinde Aristotales ve Batlamyus'un ileri sürdüğü Antik Yunan uygarlığına ait astronomi gelenekleri önemli bir rol oynar. Bu anlayışa göre Yer (dünya) evrenin merkezinde konuşlandırılır. Güneş'le birlikte diğer gök cisimleri ise Yer'in etrafında muazzam bir şekilde döner. Ancak ortak paydaları bu şekilde olmasına rağmen, Aristotales ve Batlamyus astronomisinin birbiriyle uyuşmadığı noktalar da bulunur. Aristotales kendi evren modelini fizik kurallarına dayandırırken, Batlamyus ise evren modelini matematik verilerine dayandırır.

8'inci yüzyılda astronomiye ilişkin Aristotales ve Batlamyus'un ileri sürdüğü bu iddialar Abbasiler döneminde Beytü'l-Hikme (Bilgelik Evi) kurumunda yürütülen çeviri faaliyetleriyle birlikte İslam dünyasına girmeye başlar. Müslüman bilginler Batı dünyasına ait astronomi verilerine bu suretle hâkim olurlar. Ancak Aristotales ve Batlamyus'un ileri sürdüğü verilere Müslüman gökbilimciler körü körüne inanmazlar.

Batı astronomisine ait verilerin sağlamasını yapan Müslüman bilim insanları Aristotales ve Batlamyus'un ileri sürdüğü verilerde birtakım eksiklikler olduğunu fark ederler. İşte tam da bu noktada nihai gerçeğe yani Nikolas Kopernik'e gidecek yol açılmış olur. Bu eksiklikleri gidermek amacıyla Müslüman astronomlar yoğun bir çaba içerisine girerler.

Doğu İslam dünyasında (Abbasiler, Fatımiler, Memlukler) Batlamyus astronomisindeki fiziksel eksiklikleri gidermeye çalışırken, Batı İslam dünyasında (Endülüs'te) Aristotales'in astronomi anlayışında bulunan bir takım matematiksel eksiklikleri önce eleştirmeye ve akabinde ise düzeltmeye çalışırlar.

İbnü'l-Heysem, Fergâni, Battânî, Sabit b. Kurrâ, Harezmî, Abdurrahman es-Sûfî, Zerkâlî, İbn Rüşd, Bitrucî, Câbir ibn Eflâh, Ömer Hayyâm, Birûni, Nasîrüddîn et-Tûsî, Mueyyidüddin el-Urdî, Kutbeddîn eş-Şîrâzî ve İbnü'ş-Şâtır gibi bilginler Aristotales ve Batlamyus astronomisini düzeltmek için çaba gösteren bilim insanları arasında ilk göze çarpanlar olarak gösterilebilir.

Günümüzdekine yakın çıkarımlar

Batlamyus astronomisinde bir takım eksiklikler olduğunu dile getiren ilk bilgin İbnü'l-Heysem olur. Bu haykırış Batlamyus'un astronomi anlayışında bulunan eksikliklerin dile getirilmesi noktasında bir domino etkisi yaratır. "Tûsî çifti denklemi" ile İlhanlılar döneminde Nasîrüddîn et-Tûsî Batlamyus'un tam olarak çözemediği gezegenlerin hareketleri problemini büyük oranda çözer.

Mueyyidüddin el-Urdî ise "Urdî Yardımcı teoremi" ile yakın dostu ve mesai arkadaşı olan Nasîrüddîn et-Tûsî'nin çalışmalarını bir çıta daha yükseğe çıkarır. Bu çalışmalara Anadolu Selçuklu Devleti'nin ünlü bilim insanlarından biri olan Kutbeddîn eş-Şîrâzî'nin de katkılarını unutmamak gerekir. Hocası Nasîrüddîn et-Tûsî'nin gezegen modelini ve Tûsî çifti denklemini kullanan Kutbeddîn eş-Şîrâzî Merkür hariç tüm gezegenlerin hareketlerini açıklar ve Ay tutulmalarını günümüzdekine yakın bir şekilde izah eder.

Bu çalışmalarda son sözü ise Memlukler döneminde yaşayan İbnü'ş-Şâtır söyler. Batlamyus'un gezegen modelinde yer alan eksiklikleri Tûsî çifti denklemini kullanarak çözüm arayan İbnü'ş-Şâtır, mükemmele yakın bir sonuca ulaşır. Bu modelde Merkür dâhil bütün gezegenlerin hareketlerini nihai gerçeğe yakın bir şekilde dile getirir.

Batı astronomisinde bulunan hatalara bir taraftan İslam dünyasından bu şekilde tepkiler gelirken, bir taraftan da bu tepkilere Ömer Hayyâm ve Birûni gibi bilginler farklı bir boyut kazandırırlar. Ömer Hayyâm, Batlamyus'un "Yer sabittir, Güneş ve diğer gök cisimleri Yer'in etrafında dolanım yapmaktadır" iddiasının yanlış olduğunu ileri sürer ve yepyeni bir varsayımla astronomi bilimine ve nihai gerçeğe bir basamak katkı da kendisi sağlar.

Buna göre Yer'in sabit olduğu iddiasını reddeden Ömer Hayyâm, bir odanın içinde inşa ettiği dönen yapay bir platformun üzerine oval bir cisim bırakarak onu döndürür ve "Yer'in sabit olmadığını, aksine kendi etrafında döndüğünü" Galileo'dan ve modern astro-fizikçilerden yüzyıllarca önce dile getirir.

Bilim dünyasında yeni bir çığır

Birûni ise astronomi alanında iddia ettikleri ile Ortaçağ bilim dünyasında adeta bir çığır açar. Antik Yunan astronomi bilgisine hakîm olan Birûni'nin Ortaçağ'da genel geçer bir şekilde kabul gören Yer merkezli evren modelini kabul etmediği, bunun yerine Güneş merkezli evren modelini Nikolas Kopernik'ten 600 yıl önce dile getirdiği iddia edilir. Ancak onu bu iddiasını savunmaktan yakın dostu İbn-i Sina'nın vazgeçirdiği de ileri sürülür.

Ortaçağ İslam dünyasında astronomi alanında yaşanan bu başarılar dünyanın bilinen dört bir yanında yankı uyandırır. Rum ve Çinli bilim insanları İslam dünyasında astronomi alanında yaşanan bu olağanüstü gelişmeleri yakından takip etmek için Merâga ve Tebriz'de kurulan matematik-astronomi okuluna eğitim almaya gelirler.

Bu bilim insanlarından en tanınmışlarından biri Bizanslı astronom Gregory Chioniades'dir. Gazan Han Rasathanesi'nde matematik-astronomi eğitimi almak için geldiği Tebriz'de öğrendiği bilgileri (Tûsî çifti denklemini) Trabzon üzerinden Bizans'a ve daha sonra Venedik ve İtalya'ya taşıması, Padova Üniversitesi'ne tıp eğitimi almak için İtalya'ya gelen Nikolas Kopernik'e astronomi alanında yepyeni bir ufuk açar. Bu suretle Doğu İslam dünyasının astronomi bilgilerini ve Tûsî çiftini öğrenen Nikolas Kopernik, nihai gerçek olan Güneş merkezli evren modeline ulaşmayı başarır.

Nitekim Nikolas Kopernik'in çağdaş astronomiye sunduğu gezegen modelleri ile Merâga Matematik-Astronomi Okulu'nun gezegen modelleri arasında çok büyük oranda benzerlik olması şaşırtıcı olmamalıdır. Nihai gerçek olan Güneş merkezli evren modelinin ortaya çıkmasında İslam uygarlığının katkısı yüzyıllarca saklı kalmasına rağmen gizlenemeyecek ve inkâr edilemeyecek kadar büyük olduğu açıktır.

İslam dünyasının rasathaneleri

Ortaçağ İslam dünyasında yaşanan bu başarılar zamanla astronomi biliminin kurumsallaşmasına ve rasathane kurumunun açılmasına ortam hazırlar. Rasathane kurumunun ortaya çıkmasında Müslümanların ibadet vakitlerini dakik bir şekilde belirleme düşüncesi ve çeviri faaliyetleri sonucu İslam dünyasına aktarılan Antik Yunan verilerinin sağlamasını yapma arzusu etkili olur.

Abbasi halifesi Me'mûn döneminde Bağdat'ta Şemmasiyye ve Şam'da Kasiyûn Dağı dolaylarında inşa edilen gözlemevleri dünya tarihinde kurulduğu bilinen ilk rasathaneler olarak tarihe geçer. Beytü'l-Hikme kurumu ile koordineli bir şekilde çalışan Şemmasiyye Rasathanesi bilim insanları Sincar Ovası'na yaptıkları çalışmalar sonucunda 1 derecelik meridyen yayının uzunluğundan yola çıkarak Dünya'nın çapı ve çevresini günümüzde kabul edilen değere çok yakın bir şekilde yüzde 3'lük bir yanılma payı ile hesaplarlar.

10. yüzyıldan sonra İslam dünyasında inşa edilen rasathaneler yeni bir süreci temsil etmeye başlar. Daha önce inşa edilen kamusal ve şahsi rasathanelerden farklı olan bu kurumlar, sabit konumlandırılarak belli bir rasat programı dâhilinde çalışmaya başlar ve hassas ölçümler yapan büyük boyutlu gözlem aletleri ile dakik sonuçlar almaya yönelirler.

Ebatları büyütülen rasat aletleri ile daha uzak gök cisimleri gözlenmeye çalışılır ve bazen devlet fonları bazen de vakıf gelirleriyle desteklenmeye devam edilir. Çok sayıda bilim insanının istihdam edildiği uzmanlaşmış akademik kadroları ve araştırma yapmak amacıyla kurulan büyük kütüphaneleriyle bu rasathaneler tarihte hak etikleri yeri almaya başlamışlardır.

Çok-uluslu eğitim kurumu gözlemevleri

Büyük Selçuklular döneminde kurulan İsfahan Rasathanesi 10. yüzyıldan sonra İslam dünyasında inşa edilen rasathanelere ilk örneklerden biri olarak gösterilebilir. Birçok alanda ilklere imza atan İsfahan Rasathanesi Sultan Melikşah ve Nizâmü'l-Mülk'ün çabalarıyla kurulur ve başına Ömer Hayyâm tayin edilir. Sekiz kişilik bir kadro ile çalışmalara başlayan İsfahan Rasathanesi'nde ilk kez bir kütüphaneye yer verilir. Diğer kamu kuruluşlarından farklı olarak yalnızca astronomi alanında yaptığı çalışmalardan dolayı Büyük Selçukluların ilk ihtisas kurumu olarak görülebilir.

Hazırlanacak bir takvim için Satürn'ün devinim süresi olan 30 yıllık bir sürece ihtiyaç olduğu ve eğer bu süre beklenmek istenmiyorsa bir devinimini 12 yılda tamamlayan Jüpiter'in hareketlerine de bakılabileceği ilk kez burada dile getirilir. Çalışma süresi bakımından da önceki gözlemevlerinden farklı olan İsfahan Rasathanesi, 18 yıl boyunca aktif bir şekilde faaliyet gösteren ilk rasathane olur.

İlhanlılar Devleti'nde Hülâgû Han döneminde Merâga'da ve Gazân Mahmut Han döneminde Tebriz'de inşa edilen rasathaneler 10. yüzyılda inşa edilen büyük rasathanelere birer örnek olarak gösterilebilir. Rasathane tarihinde ilk kez vakıf gelirleriyle finanse edilen bu gözlemevleri, matematik ve astronomi okulu şeklinde eğitim vermeye başlar. Bu amaçla Bizans ve Çin başta olmak üzere dünyanın dört bir yanından gelen farklı dil, din ve ırktan öğrencilere eğitim verilir ve çok uluslu bir eğitim kurumu gibi 100'den fazla bilim insanı istihdam edilir.

Matematikçi-astronom hükümdar

Bir kampüs içinde inşa edilen bu rasathaneler gözlemevi binası, personel ve öğrenci yatakhanesi, kütüphanesi, camisi ve çalışma alanları ile bir külliye şeklinde planlanırlar. Gelişmiş hassas rasat aletleri ve daha evvelki rasat bilgileriyle kıyas yapabilmek için 400 bin cilt kaynaktan oluşan büyük bir kütüphaneyle donatılırlar.

Timurlular döneminde inşa edilen Semerkant Rasathanesi ise Ortaçağ İslam dünyasının son büyük gözlemevi olarak aktarılabilir. Timurlu İmparatorluğu'nun 4. hükümdarı olan Uluğ Bey aynı zamanda bir bilim insanıdır. Matematik ve astronomi bilimlerine olan düşkünlüğüyle tanınır.

Ayasofya Camii'nin yüksekliği kadar gözlem aletiyle (fahr-i sekstant) ihtişamlı görünen, vakıf gelirleriyle desteklenen, büyük rasat aletleri ile donatılan, bir kampüs alanı ile çevrelenen ve sırasıyla Giyaseddin el-Kâşî, Kadızâde Rûmi, Ali Kuşçu gibi bilim insanlarının müdürlüğünü yaptığı bu rasathane 50 yıla yakın bir süre hizmet verir.

Hülasa İslam dünyası ve Müslümanlar astronomi ve bu bilim dalının yeryüzünde kurumsallaşmış hali olan rasathaneler konusunda Ortaçağ'da yakaladıkları ivme dünyayı kıskandıracak düzeye ulaşır. Ancak İslam dünyası sonraki çağlarda yakaladığı bu ivmeyi sürdüremez. Bu durumun doğal bir sonucu olarak İslam dünyası ve Müslümanlar günümüzde teorik ve pratik uzay teknolojisi konusunda Batılı devletlerle yarışabilecek seviyeden hayli uzak kalmıştır.

* Doç. Dr., Siirt Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Ortaçağ Tarihi öğretim görevlisi.

BİZE ULAŞIN