Mehmet Zahid Sobacı: Yerel yönetimlerin konumu korkuyla değil demokratikleşmenin bir parçası olarak ele alınmalı

Yerel yönetimlerin konumu korkuyla değil demokratikleşmenin bir parçası olarak ele alınmalı
Giriş Tarihi: 27.02.2017 17:34 Son Güncelleme: 3.03.2017 10:12
Mehmet Zahid Sobacı SAYI:33Mart 2017
Değişiklik referandumda kabul edilse dahi, Anayasa’nın 126’ncı maddesi uyarınca, birden çok ili içine alacak şekilde oluşturulabilecek yapılar yerel yönetimler değil, merkezi idare teşkilatı olacaktır. Dolayısıyla, bu maddelerin siyasi açıdan özerk bir yönetim birimi veya yerel yönetim yapılanması ile bir ilgisi yoktur.

Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin yerel yönetimler konusunda getirileri ne olacak hocam? Bazı kesimler, yeni sistemle birlikte Türkiye'nin federatif bir yapılanmaya dönüşeceğini ve yeni sistemin 'bölücü' bir içeriğe sahip olduğunu dillendiriyorlar. Sizin bu konudaki görüşleriniz nedir?

Cumhurbaşkanlığı Sistemi-yerel yönetimler ilişkisine dair tartışmalarda üzerine odaklanılması gereken husus, yerel yönetimlerin hizmetleri daha etkin sunabilmesi ve ülke demokrasisine katkı sağlayabilmesi için nasıl kurgulanması gerektiğidir. Ancak, Türkiye'de sistem değişikliği tartışmalarında yerel yönetimlerin, yüzeysel ve kategorik olarak değerlendirildiği ve sistem değişikliğini 'olumsuzlamak' için bir söylem üretme alanı olarak kullanıldığı görülmektedir. Daha başından itibaren, yani tartışmalar hem başkanlık sistemi hem de Cumhurbaşkanlığı Sistemi adı altında yapılırken, süreklilik arz edecek şekilde, yerel yönetimler toplumdaki federalizm ve bölünme kaygılarını kamçılayarak korku siyasetinin bir parçası haline getirilmeye çalışılmıştır.

Bu korku siyasetinin arkasında, Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin ilham aldığı başkanlık sistemine referansla, şöyle bir argüman seti vardır: Başkanlık sistemi kaçınılmaz olarak federalizmi beraberinde getirmekte; böylece yerel yönetimler bağımsız hareket edebilmekte; bu ise ülkenin bölünmesine yol açmaktadır. Aslında, bu argümanların birtakım yanılgıları içerdiği hem teorik düzeyde hem de ülke uygulamaları bağlamında kanıtlanmıştır. Dahası, değişiklik teklifinin sahipleri üniter devletten taviz verilmeyeceğini beyan etmiş ve nihayetinde değişiklik teklifinin içeriği somutlaştığında federalizme yer verilmediği görülmüştür.

Bu durumda, söz konusu korku siyasetinin tükenmesi ve gündemden düşmesi gerekirdi. Ancak, Cumhurbaşkanlığı Sistemi tartışmalarında reform karşıtlarının bu korku siyasetini başka bir kılıfta devam ettirmeye çalıştıkları görülmektedir. Bu kez, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Anayasa'nın 123'üncü ve 126'ncı maddelerine dayalı olarak Türkiye'de siyasi adem-i merkeziyetçiliğe dayalı özerk yönetimlerin kurulabileceği ileri sürülmektedir.

Bu çerçevede, Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçişi öngören anayasa değişikliğinin içeriğine bakıldığında, bu değişikliğin Türkiye'de federalizme veya bölünmeye yol açacak herhangi bir hükmü kapsamadığını görürüz. Bir kere, bu değişikliğin federalizme yol açması için 1982 Anayasası'nın 127'nci maddesinde değişiklik yapması ve Türkiye'de yerel yönetimlere yasa yapma, kendi sınırları içinde bu yasaları uygulama ve kendine has bir yargı düzenine sahip olma imkânını vermesi, yani siyasi anlamda özerk yerel yönetimler oluşturması gerekirdi. Ancak, anayasa değişikliği kanunu sadece üç defa ve uyum maddeleri kapsamında 127'nci maddeyi zikretmektedir. Örneğin, mevcut yapıda yerel yönetimlerin birlik kurarken Bakanlar Kurulu'ndan izin alması gerekmektedir. Sistem değişikliği kabul edilirse, Bakanlar Kurulu olmayacağı için bunun yerine 'Cumhurbaşkanı' ifadesi getirilmektedir.

Cumhurbaşkanlığı Sistemi bağlamında, bölünme korkusunu yeniden üretmek isteyenler, 123'üncü ve 126'ncı maddeleri birlikte ve bilerek yanlış yorumlamaktadır. 1982 Anayasası'nın 123'üncü maddesine göre; kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayalı olarak kurulmaktadır. 1982 Anayasası'nın 126'ncı maddesi ise; Türkiye'de, merkezi idarenin kuruluşu bakımından illere; illerin diğer kademeli bölümlere ayrılacağını, kamu hizmetlerinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alan merkezi idare teşkilatı kurulabileceğini ve bu teşkilatın görev ve yetkilerinin kanunla düzenleneceğini belirtmektedir. Değişiklik referandumdan geçerse, kamu tüzel kişiliği kanunla veya cumhurbaşkanı kararnamesi ile kurulabilecektir. Bu noktada, sistem değişikliği karşıtları cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile birden çok ili içine alan özerk yapıların kurulabileceğini iddia etmektedir.

Açıkça ifade etmek gerekir ki, anayasa değişikliği kanunu 126'ncı maddeyi hiçbir şekilde kapsamamaktadır. Değişiklik referandumda kabul edilse dahi, Anayasa'nın 126'ncı maddesi şimdiki şekliyle uygulanacaktır. Bu çerçevede, 126'ncı madde uyarınca, birden çok ili içine alacak şekilde oluşturulabilecek yapılar yerel yönetimler değil, merkezi idare teşkilatı olacaktır. Kaldı ki, bunların görev ve yetkileri kanunla belirlenmektedir. Dolayısıyla, bu maddelerin siyasi açıdan özerk bir yönetim birimi veya yerel yönetim yapılanması ile bir ilgisi yoktur. Ayrıca, doğrudan halk tarafından seçilmiş olan ve yürütme gücünü kullanacak olan cumhurbaşkanına kamu tüzel kişiliği kurma yetkisinin verilmesi gayet normaldir. Çünkü bugün de kamu tüzel kişiliği kanunla veya idari işlemle kurulmaktadır.

Bu nedenle, sistem değişikliği tartışmalarında yerel yönetimlerin konumu korku siyasetinin bir parçası olarak değil, Türkiye'nin demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak ele alınmalıdır. Türkiye ekonomik ve demokratik gelişimi açısından önemli bir eşiktedir. Bu eşiğin aşılması bugün Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçişle özdeşleşmiş durumdadır. Dolayısıyla, geldiğimiz noktada yeni anayasa, Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçiş ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi meseleler, şahsiyetçilik ve siyasi konumlanışlar temelinde değil, Türkiye'nin demokratik olgunlaşma serüvenine etkileri açısından değerlendirilmelidir.

BİZE ULAŞIN