Şüphesiz ki seyahat etmek insanoğluna farklı tecrübeler kazandırmakta. Her gezilen yeni yer kişide farklı bir coğrafya, insan topluluğu, kültür, örf, sanat, mimari, tarih, hayat, medeniyet gibi yeni tecrübeler bırakıyor. Pratik tecrübe açısından insana farklı kazanımlar elde ettiren gezi ve seyahatler bazen yukarıda saydığımız hususların hepsi yahut bazıları ile birlikte inanç bağlamında gerçekleşiyor. Dinî yükümlülük bağlamında icra edilen bu seyahatlerin en tanınmışı Mekke merkezli ifa edilen Hac ibadetidir. Hac ibadeti Hz. İbrahim'e bir çağrıdır, Mekke-Kâbe odaklıdır. Kâbe'nin yanı başı İbrahim'in makamıdır. Dikkatten kaçmaması gereken husus, Hz. İbrahim'in hem Kâbe hem de Beytülmakdis-Kudüs civarında bulunmuş olmasıdır. Ve Hz. İbrahim, Beytülmakdis'e 31 km mesafede el-Halil şehrinde yaşamış, burada vefat etmiş ve torunları ile birlikte burada defnedilmiştir.
Yukarıda Hz. İbrahim özelindeki hatırlatmaya ilave olarak Hz. İbrahim kuzeyden güneye Mezopotamya bölgesinden Filistin topraklarına hicret etmiştir. Ve buradan hareketle en az üç defa Mekke'ye gitmiş ama her defasında tekrar el-Halil şehrine geri dönmüştür. Birçok peygamberin yaşadığı, vahiy aldığı ve vahyi tebliğ ettiği bölge Kudüs ve civarındaki bölgedir. Kuran-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerin çoğu Kudüs ve civarında yaşamış, burada vahiy almış ve burada tebliğde bulunmuştur. Dolayısıyla bu peygamberlerle ilgili yaşanmış olaylar/kıssalar Kudüs ve civarında cereyan etmiştir. Kuran-ı Kerim'de bu peygamberlerle ilgili okuduğumuz ayetlerin çoğu bu bölgede peygamberlere nazil olmuştur.
Yaklaşık 5000 yıllık tarihiyle, ne kadar yıkılsa da, ne kadar el değiştirse de kesintisiz bir hayat sürekliliğini görmekteyiz Kudüs'te. Bu yönü itibariyle şehir çok zengin bir tarih, sanat ve arkeoloji potansiyeline sahiptir.
İslam dünyasının sanatsal ve anıtsal manada en estetik, en güzel yapıtı (Kubbet'ü-Sahra) buradadır. Keza Mescid-i Aksa ve Kudüs'te Dört Halife devrinden başlayarak Emevî, Abbasi, Selçuklu, Artuklu, Fatımî, Eyyubî, Memlûklü ve Osmanlı döneminden eserlere neredeyse adım başı şahit olmaktayız. Yine Roma öncesi, Roma, Doğu Roma-Bizans Hıristiyan ve Haçlı eserleri görkemli bir şekilde varlıklarını sürdürmektedirler. Malazgirt Savaşı'nın yaşandığı 1071 yılında henüz Anadolu fethedilmemişken Kudüs'te valimiz bulunmaktaydı.
Kudüs'ü yaşamak gerek
Yahudi ve Hıristiyanlara göre dünyanın en kutsal şehri, Müslümanların da ilahi tavsif ile mübarek ve mukaddes şehridir Kudüs.
Böylesi bir şehir, böylesi bir mekân elbette ki gezilmeli, elbetteki görülmelidir. Mutlaka öğrenilmelidir ancak gezmek, görmek ve öğrenmek yeterli olmayacaktır. Kudüs daha fazlasına layıktır. Bu anlamda Kudüs'ten istifade etmemek, var olan nimetin farkına varmadan gitmek, tabir yerindeyse bu nimetlere kör kalmak büyük bir kayıp olarak görülmelidir. Bu bağlamda bize düşen Kudüs'ü bilmek, görmek veya öğrenmenin ötesinde mutlaka ama mutlaka Kudüs'ü yaşamaktır. Kudüs öyle bir potansiyele sahip ki semavi dinler neredeyse Kudüs'ten bağımsız anlatılamamaktadır. Kudüs semavi dinlerde haşr (ölümden sonra dirilme) mekânı olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla Kudüs, maddi ve dünyevi değerlerin ötesinde manevi ve uhrevi sembolik değeri çok yüksek, ruhaniyeti olan bir şehirdir.
Kudüs gezisi için neler lazım diye merak ediyor isek;
•Seyahat acenteleri kanalıyla Kudüs'e rahat bir şekilde gidilebilmektedir.
•Kudüs ziyaretlerinde gerek hazırlık gerek seyahat esnasında herhangi bir zorlukla karşılaşılmamaktadır.
•Öylesine bizden bir şehirdir ki Kudüs, kimse kendisini yabancı hissetmemektedir. Deyim yerindeyse Kudüs, ziyaretçilerini ziyaretçiler de Kudüs'ü özlemle kucaklamaktadır.
•Diğer gezi yerlerinde dikkat ettiğimiz; rahat ayakkabı, yazın sıcak mevsime uygun kıyafet, kışın hava soğukluğu ve bazen yağış durumu dikkate alınmalıdır.
•Yemek kültürü Anadolu'ya çok uzak sayılmaz. Hatta "felafel" adı verilen yemek tadılması gereken önemli yöresel yiyeceklerdendir.
•Yukarıda saydığımız Kudüs'ün potansiyel değeri dikkate alındığında teknik hazırlıkla birlikte daha çok bilgi ve manevi hazırlık gerekmektedir. Çok yoğun bir bilgi ve maneviyat ortamına gireceğimizi göz ardı etmeden özellikle tarihî ve dinî manada bilgi hazırlığı ihmal edilmemelidir.
•Yoğun manevi ortamdan dolayı, daha çok Hıristiyanlarda görülen ve yılda 80-100 kişide teşhis edilen Kudüs ziyaretçilerine has bir hastalık oluşmaktadır. Tıp bu hastalığa "Kudüs sendromu" ismini vermiştir. Daha çok Hıristiyanlarda görülen bu hastalık vesilesiyle, yoğun manevi ortamdan ötürü Hıristiyanlardan bazıları kendisini bir havari veya Hz. İsa zannedebilmektedir. Keza kadınlar da kendilerini Hz. Meryem veya Mecdelli Meryem veya başka bir şahsiyet olarak görebilmektedir. Ve bu atmosferden kurtulmak için kısa da olsa zamana ihtiyaç duymaktadırlar. (Müslümanlarda böyle bir rahatsızlık oluşmamaktadır.)
Sonuç olarak, ehil organizatör ve mutlaka ehil-donanımlı bir rehber eşliğinde gidilmelidir Kudüs'e. Kudüs tanıtılmakla yetinilmemeli, ruhaniyetiyle birlikte yaşanabilmeli, yaşatılabilmelidir.
Öylesine büyük bir değer, öylesine yoğun bir maneviyata sahiptir ki Kudüs, her giden kişi daha önce neden gitmediği, Kudüs'ü neden daha önce görmediği konusunda ciddi bir nedamet yaşamaktadır.
İsra gecesi, Hz. Resulullah'ın Kudüs-Mescid-i Aksa'ya yürütülmesi, Resulullah'ın ümmeti olan bizlere Kudüs ve Mescid-i Aksa yolunda gece karanlığında olunsa bile yürümemizi işaret ediyor olabilir.
Kudüs'ü yaşayan ve yaşatanlardan olmak, en kısa zamanda Mescid-i Aksa vuslatına nail olabilmek niyazıyla.