Bu dünyadan değilmişçesine mukaddes ve mübarek, "bu dünyadanım" der gibi çetin ve gerçekçi... İnsanın başını döndüren bir şehir burası. Nasıl bir büyü bu? Nasıl olur da her şey küçücük bir şehre sığabilir? Nasıl olur da böylesi barikatlar olur zihinlerde? Batısı ile doğusu arasında nasıl bu kadar uçurum inşa edilebilir?
İnsanın cahilliğini Kudüs kadar yüze vuran başka şehir yoktur. İlk öğrettiği şey; dinler tarihinden siyasete, şeriattan genel kültüre ne kadar bilgisiz olduğumuzdur. İlk peygamberden son peygambere değin neden Kudüs bu kadar gündemde olmuştur sahi?
Asırlar boyu onlarca devletin ve medeniyetin kendince müşerref olduğu bu beldede kendi sırası gelen sorumluluk duygusu ile hareket etmiş olsa da olmasa da değişmeyen tek şey Kudüs'ün paylaşılamazlığı olsa gerek. Küresel güç merkezlerinin biraz dışında kalmış gibi gözükse de aslında bütün uluslararası politik düğümlerin merkez noktası: Kudüs!
Üç-dört seneyi çıkarın, 1000 senelik tarihimizde hiç işgal altında yaşamadık. Hamaset olsun diye söylemiyorum, sadece toplumsal bir gerçekliği tespit etmektir amacım. Dolayısıyla bütün işlerin ne kadar zor olduğunu ne siz sorun, ne ben anlatayım.
Herkes kendi dünyasında yaşarken diğerine kör... Hoşgörü ve birlikte yaşama kültürü gibi güzellikler eskilerde kalan ve güncele dokunmayan soyut kavramlar. Sadece dinler arası değil, mezhepler arasında yaşananlar bile sanki dün olmuş gibi.
Boksörlerin ringe çıkmadan birbirlerine son kez baktığı bir an vardır ya; kin, nefret ve hesaplaşma dolu... Belki bundan olsa gerek
Kudüs'te de insanlar birbirlerinin suratlarına öyle çok bakmazlar, lakin baktıklarında ise arena gibi olur etraftaki ışıklar. Soğuk bir rüzgâr eser ve hemen herkes kendi işine bakmaya devam eder, içinden küfür veya dua ederek. Grinin ayakta kalmayı başaramadığı şehirde bütün kimlikler uçlarda yaşıyor: Diyelim ki İbranice bile bilmeyen bir Yahudi'siniz. Oturmuş bir kimliğiniz yok ise telaşa mahal yok, biraz tarih ve biraz sosyoloji bu işi çözecektir. Artık Filistinlilere karşı olan "dava"da iflah olmayan bir yiğit kesilebilirsiniz. Sizi tutan bir şey yok. Tam tersine, İsrail devleti bütün imkânları ile arkanızda...
Kudüs'te metrekarenin bile savaşı var
Nesilden nesile miras kalan toplumsal travmanın dışında kalabilen bir kimse yok. Otoriteye boyun eğmek anlaşılmasın kelamımızdan fakat mevcut statükonun zorla kabullenilmesi gibi bir hava var. Tek taraflı uygulamaya soktuğu politikaları ile ehven-i şerre razı etmek İsrail'in hüner kazandığı tek mecal değil: Binlerce yıldır sürgünlerden, gettolardan, itilip kakılmaktan yaka silken Yahudi toplumu, asırlar sonra başkalarının topraklarında birleşerek bütün kinini Filistinlilere kusuyor.
Kudüs'te metrekare savaşı var. Bu yüzden Filistinliler çok temkinli. Eski şehirde kiralık ev bulmak hayli zor çünkü ev sahibi neredeyse kiracının her şeyine bakıyor. Böyle bir şehirde emin olmak en temel hakkı tabii. O yüzden kiralık evini ilan vermiyor, sadece eş dost akrabaya söylüyor... Biri onlardan birine denk gelirse şanslı kişi olmuş oluyor, en azından evi görebilmek için.
Kudüs'ün gündelik hayatını şekillendiren en önemli hususlardan biri de günlerdir. Cuma günü bambaşka bir havaya bürünen Kudüs'te Müslüman mahallelerdeki dükkânlar Cuma namazıyla kapanır ve halk akın akın Mescid-i Aksa'ya akar.
Cuma akşamı gün batmadan 40 dakika önce üflenen şofar borusu ile de Şabat girmiş olur. Ta ki cumartesi gün batımına kadar süren Şabat'ta Yahudilerin istirahat ve ibadet etmesinden başka her şey haramdır. Yani bütün bir şehirde otobüsler, tramvaylar, radyolar, alışveriş ve aklınıza gelen her şey yaklaşık 25 saat boyunca durur.
Pazar günü ise Hıristiyanların dükkânları kapalıdır. Sabahın erken saatlerinden itibaren çanlar çalar. Dünyanın dört bir tarafından gelen hacı adayları Via Dolorosa yolunu takip ederek nihayetinde Kıyame Kilisesi'nde hacı olurlar.
Bu günlere dinî bayramlar da eklenir. Sözgelimi Yom Kippur'da bütün bir ülke durur. Yollar kapanır, havalimanlarından devlet dairelerine kadar her şey… Ve Noel ve Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı ve Paskalya, pesah sukot…
Evler taş. İçi, dışı, duvarı, kubbesi... Yazın serinken kışın ılık. Belki Mardin'i andırabilir ama ondan daha fazlası... Taş kaldırımlarda rızkını arayan kediler biraz ürkek gibidir bu şehirde. Tehlike anında pek sığınacak yerleri yok. Coğrafyanın insanına benzer. Üsküdar'daki kediler gibi hemen sıcaklık beklemeyin. Sizin tehlikeli olmadığınızı anlamaları gerekir evvela.
Bir karınca secdeye yükselirken size göz kırpar belki
Böylesine bereketli topraklarda, böylesine güzel bir şehirde belki gönül iyi şeyler de duymak istiyor ama Siyonistlerin nefessiz bırakan işgali, içtiğiniz çayın tadını almanıza engel oluyor. Tam o esnada bir parıltı, hilal görünür; neyse ki Kudüs'te Ramazan var.
Diğer aylarda akşam 7'den sonra dışarı çıkmaya çekinen bir baba Ramazan'da kendini ailesi ile sokaklara atıyor. Aylar sonra hapisten çıkmış bir mahkûm gibi, sanki işgal yokmuş gibi, sanki kalaşnikoflu askerleri görmüyor gibi... Ramazan'ın sıcaklığı gündelik hayatı sarmalayan genel kaygı bozukluğunu perdeleyip herkesi Aksa'da buluşturmaya yetiyor. Ama Ramazan ayına has özel izni bulunan bazı Batı Şerialı Filistinliler hariç sadece Kudüs'te yaşama hakkı olanlar Aksa'da. Bazen Nabluslu bir amca size yol sorar, bazen el-Halilli bir teyze Kudüs'ün sokaklarında kaybolmuştur. Gelemez ki her zaman, giremez ki ilk kıbleye dilediği gibi.
Ve tabii ki teravih... Ülkemizin aksine teravih rahatlatır. Aceleden başınız dönmez. Kondisyonunuz iyiyse 20 rekâtı tamamlayabilirsiniz. Bazen 8, bazen 12... Hz. Süleyman'ın hükmettiği rüzgârı ensenizde hissedip kıyama durursunuz. Belki bir karınca secdeye yükselirken göz kırpar. Bu arada atlamadan yazayım hemen. Ayete bile konu oluyor karınca Kudüs'te. O yüzden ilk "koloni"yi kuranlar onlar. En son İngilizlere kadar geliyor ama bugün de durmuyor o iş.
Ramazan dışında metruk bir şehri andıran Doğu Kudüs, ancak Ramazan'da bambaşka olur. Eskiden Gazze'den gelen balıklar Şam Kapısı'nda tezgâhlarda uzanırmış. Şimdi onlar da yok ama eski şehrin her yeri düğün salonu gibi ay boyu lambalarla ve kandillerle aydınlatılır. Aslında bayram, Ramazan'ın ta kendisidir Kudüs'te.
Amin Maalouf'un aktardığı gibi: "Kudüs Haçlılar tarafından işgal edileli neredeyse 50 sene olmuştu ama İslam şehirlerinde bu durum yeteri kadar gündeme bile gelmiyordu." Ta ki Nureddin Zengi ve Salahaddin Eyyübi'nin yaşadığı seneler gelene kadar...
Şimdi fiili olarak tam 50 sene oldu. 1967'de patlak veren savaş sonrası Mescid-i Aksa bir gün bile rahat nefes alamadı. Dua niyetine geçsin… Belki azmeyleyen bir topluluk çıkar da tarih tekerrür eder.
Reha Ermumcu Kimdir? T.C Kudüs Başkonsolosluğu Türk Kültür Merkezi'nde kültür ve sanat koordinatörü.