Esra Nur Akkaya: ŞEYTAN’DAN GÜNÜMÜZE ÇAĞLAR BOYU ALGI YÖNETİMİ

ŞEYTAN’DAN GÜNÜMÜZE ÇAĞLAR BOYU ALGI YÖNETİMİ
Giriş Tarihi: 19.08.2022 13:06 Son Güncelleme: 25.08.2022 11:15
Hz. Âdem ile Havva’nın Cennet’ten çıkarılmalarının ancak Şeytan’ın söylemleri ve algısal yönetimi ile mümkün olduğunu görmekteyiz. Bugün değişen Şeytan’ın görevini devralan bazı devletler, kurumlar, reklamlar, insanlardır ve kandırılan yine her zaman insanoğlunun soyudur.

Duyu organlarından gelen bilginin yüzde 99,9'unu beyin kendi içinde tamamlar. İnsanın aslında kendi beyninin yarattığı dünyada yaşadığını ve biz bu durumu algının bir bilimsel kanıtı olarak da sunabiliriz. Algılama, duyular aracılığı ile nesnelerin veya kavramların belli ilişki sistemi içinde anlamlandırılmasıdır. Bu anlamlandırma, bireyin nesnelerden gelen veriler arasında zihinsel bir bağ kurması sonucu oluşur. Beyinle etkileşim sonucunda algılama süreci başlar.

Algılama, duyusal boyuttaki bilgilerin düzenlenmesi, yorumlanması ve bilinçli olarak deneyimlenmesidir. Algı, fiziksel bir süreçten ziyade psikolojik bir süreç olmanın yanı sıra, anılar ilem nesnel kavramları bağdaştırıp, nesnelere yüklenen duyguların insan psikolojisinde açıklamasını yapar.

İnsanlar aktif olarak verileri algılar ve belleğe işitsel, görsel veya diğer şekillerde kaydeder. Algı; görme, duyma, dokunma, koku ve tat yoluyla çevreden gelen sinyalleri üreten insan duyularıyla ilgilenir. Basitçe söylemek gerekirse, algı çevremizdeki dünyayı yorumlayarak çevreyi zihinsel olarak temsil eden bir süreçtir.

Algılar iki biçimde oluşur: Deneysel ve entelektüel. Deneysel algı daha çok bedensel zekâ ile ilgilidir ve bu zekâyı; görüş, ses, dokunma, koku ve tat duyularımızla geliştiririz. Hislerle tanımlanan entelektüel algı ise; dünyamızda tanımlanan altıncı hissin getirisi "bir şeyi bilmek" ile meşhur bir eylemdir ve her zaman fikri algı daha zorlayıcıdır. Her izleyicinin kendi algısal çerçevesi vardır.

Algının insan hayatına konuşlanabilmesi için iletişim faktörünü de unutmamak gerekir. Çünkü iletişimin alıcı ve kaynak arasında gidip gelen bilgi yoğunluğunun içinde ancak algı barınabilir. Algının istenilen şekilde anlaşılabilmesi için alıcının geçmişte algılanacak veriyi yorumlamış olması gerekir. Çünkü veriler geçirgendir ve verilere uygulanacak değerlendirme sadece akılla mümkün olamaz. Peki, algının yönetimi nasıl olur?

Şeytan'ın görevini devralanlar

İnsanın yaradılışının başlangıcı ile iyi ve kötünün ayrımının da doğduğunu görebiliriz. İnsanoğlunun varlığı ile algıların varlığından söz edebiliriz. Bu yüzden algıyı eskilere dayandırabiliriz. Hz. Âdem ile Havva'nın Allah'ın koyduğu yasaklara uymamalarının sonucu Cennet'ten çıkarılmalarının ancak Şeytan'ın söylemleri ve algısal yönetimi ile mümkün olduğunu görmekteyiz. Algı yönetiminin amacı da zaten kişileri kendi istekleriyle istenilen hedefe yönlendirmektir. Bugün belki de değişen şey Şeytan'ın görevini devralan bazı devletler, kurumlar, reklamlar, insanlardır ve kandırılan yine her zaman insanoğlunun soyudur.

Kur'an'da Araf ve Şuara surelerinde Firavun'un sihirbazlarıyla, Hz. Musa arasında geçen bir kıssa anlatılır. Siyasal otorite olan Firavun'a hizmet eden sihirbazlar verilen emirler doğrultusunda halkı yanıltmak ve sömürüye dayalı düzenin devamını sağlamak için Firavun tarafından görevlendirilir. Fakat Hz. Musa ile yarışan sihirbazların büyüleri boşa çıkar.

Halka karşı uygulanan bu aldatma uygulamalarının Firavun dışında birçok uygarlıkta örnekleri verilebilir. Hz. Muhammed ve diğer peygamberler döneminde peygamberlerin de algı yönetimi yapmakla suçlandığını söylemekte yarar var. Hâlbuki peygamberler kendi çıkarları için hareket eden kişi olarak değil Allah'tan gelen emirleri halka iletmekle görevli elçi vasfındadır.

Hıristiyanlığın yayılmasında propaganda şeklinde vücut bulan algı yönetimi bilinçli ve sistemli olarak ilk defa Katolik (Roma) Kilisesi tarafından Hıristiyan olmayan ülkelere gönderilen misyonerler tarafından Hıristiyanlığı yaymak için İnancı Yayma Merkezi çatısı altında kullanılır. Türklerde ilk muntazam propaganda faaliyetini yürüten kişi ise; Metehan'dır. Çin içlerine kadar casuslar gönderir, hanedan üyelerini yakın takibe aldırır.

Tarihin büyük algı harekâtları

M.Ö. 500'lü yıllarda Çinli komutan Sun-Tzu Savaş Sanatı kitabında aldatma ve şaşırtma uygulamalarına dayanan savaşlardan bahseder. Düşmana güçsüz gözükmek, sahip olunan gücü gizlemek, düşmana yakın olup uzağında olmak, uzağında olup yakınında olmak, düşmanın tanımını iyi yapmak kısacası beklemediği anda ve yerde onu yanıltmak savaşın unsurlarından sayılır.

Dünya tarihinde bu yöntemleri kullanan tabii ki sadece belirli kişiler değildir. Hannibal'ın savaş taktikleri, Cengiz Han veya Sezar'ın psikolojik harekâtları yine tarihte algı yönetiminde birer örnek teşkil edebilir. Çinliler, Hun, Göktürk ve Moğol İmparatorluklarının içerdeki kavgalarını çok iyi kullanırlar ve birçok yöntemle kendilerini savaş meydanının dışında korurlar. Moğol orduları savaş alanına gelmeden önce çevrede kendilerinin çok kuvvetli ve büyük bir ordu olduklarını söylemini yayıyor ve düşmanı psikolojik anlamda çökertme eylemi güdüyorlardı.

Osmanlı zamanında; Timur'un Beyazıt'a karşı kullandığı Kara Tatarlar savaş anında Osmanlısaflarından Timur'un yanına geçerler. Bunu dervişlerin propagandası ile, halkın nabzını kontrol ederek, yolların stratejik durumunu öğrenerek yaparlar. Genel manada bakılacak olunursa Osmanlı İmparatorluğunda hoşgörü endeksli bir propaganda yapılır. Fetih öncesi bölgeye derviş veya tüccar gibi mühim kişiler gönderilir, halkın ruhsal açlığı hakkında bilgi sahibi olunur ve bu doğrultuda cihat uğruna İslami söylemlere dayanan algı yönetimleri yapılır.

Fakat algı yönetiminde asıl unsurun Allah rızası olmadığını düşünürsek Osmanlı yönetiminin uyguladığı bu politikalara tam anlamıyla algı yönetimi demek doğru olmaz. Çünkü cihat insan çıkarına ters düşen; Allah rızası için yapılan bir eylemdir. Yinem başka bir örnek verirsek; İngilizlerin desteğiyle hükümet kuran Damat Ferit, halka "işgale karşı durmanın yararsızlığını anlatmış ve milli güçlerin dinsiz sapkınlar olduğunu" belirtir, ayrıntıların anlatılması için "heyet-i nâsiha" yani "nasihat edenler heyeti" görevlendirilir.

Algı yönetiminin sistematize edilişi

Ortaçağ döneminde kilise tarafından halka uygulanan "endülijans" gibi uygulamalar her ne kadar sonraları başarısız olsa da algı yönetimine birer örnektir. Geçmiş dönemlerde fakirzengin arasındaki uçurumun fazla, şiddet olaylarının daha etkin olduğunu düşünürsek algı operasyonlarının eski tarihlerde günümüzdeki gibi sinsice yapılmasını bekleyemeyiz. Bu yüzden o zamanının otoritelerinin halka uygulanan algıyı çok da ayrıntılı düşündüklerini söyleyemeyiz. O zaman totaliter rejim ile demokratik rejim arası geçiş ve demokratik yönetimlerde sert baskıcı yönetimlerin dağılışı ile algı yönetiminin daha uygulanabilir ve uygulanılan kişi tarafından fark edilmesinin daha zor olduğunu söyleyebiliriz.

Schiller'in demokrasi ile manipülasyon gelişiminin paralel olduğunu belirtmesi bu açıdan doğru olacaktır. Özel mülkiyet, burjuva sınıfı gibi kavramlar hukuk bilincini de beraberinde getirmiş olan Magna Carta'yı, hukuk devletinin ve modern demokrasinin başlangıcı olarak kabul edersek algı yönetiminin bu dönemde sistematize edildiğini söyleyebiliriz.

Tarihsel süreçler ele alındığında devletlerarası ilişkilerde savaşlar ve askeri güçler kullanılarak, çeşitli propagandalar ve güç gösterileri yapıldı, algılar bu şekilde yönlendirildi. Ancak, gelişen teknolojiler kullanılarak günümüzde algıları yönlendirmek amacıyla savaş veya askeri güç yerine farklı yöntemler kullanılıyor. Günümüzde algılar ve gerçekler arasında farklar oluşabiliyor. Böylece gelişen medya teknolojileri, gerçek savaşlar yerine savaş algıları yaratmaya başlıyor. Geniş kitlelere ulaşabilen medya araçları ile bunlar sunulan gerçeklere inandırılmaya çalıştırılarak algıları yönlendiriliyor. Bunun sonucunda ise toplumların tutum ve düşünceleri değiştiriliyor.

Daha önceden de bahsedildiği gibi medyanın tarihsel süreci ele alındığında teknolojik gelişmeler bu kadar yaşanmamışken algıları yönlendirmek amacıyla güç gösterileri ve savaşlar gerçekleştiriliyordu. Ancak kapitalizmin güç kazanması ve küresel güçlerin tüm dünyada kendilerini güçlü gösterme çabaları algıları yönlendirme konusunda ağırlık kazandı.

Anlamlandırma sürecini kontrol etmek

İnsan çevresinde olup bitenleri izlerken ve algılarken çeşitli tepkilerde bulunur, algı yönetiminin amacı da bu tepkilerin istenilen yönde gelişmesini sağlamak amacıyla hedef kitlenin görüşlerini etkilemek için yapılan faaliyetlerin tamamını içerir. Gerçek bu faaliyet sonucu oluştuğunda, gerçeğin kendisinden daha önemli hale gelmektedir. Çünkü algılama sonucunda gerçek ne olursa olsun gerçek gibi değerlendirilmektedir.

İnsanın zihinsel süreçlerden geçerek "dışarıyı" anlamlandırma sürecini kontrol etmek, önemli bir fiil olarak karşımıza çıkar. Daha çok fayda sağlanılan, belirsizlikten uzak bilgileri elde edebilmek için dış faktörlerin veri akışını takip altında tutmak olarak da belirtilebilir. Çünkü insan, algı yönetiminin merkezindedir. İnsanın psikolojik ve çevresel durumu hesaba katılmadan bir algı yönetiminden bahsedilemez, kişi hakkında ne kadar bilgi sahibi olunursa başarı oranı bu bilgiye paralel olarak artar. "Algı yönetimi, tanıma işleviyle ortaya çıkan, bireylerin içsel ve dışsal özelliklerine yönelerek oluşturulan algı mekanizmasını yönetsel süreçte uygulayan bir anlayıştır."

Algı yönetimi, duyumlarımızla elde ettiğimiz algıların yönetsel süreçlerden geçirilerek, gerektiğinde değiştirilerek, dikkatlerin istenen yönde toplanması ve algılanması istenenin sunulması olarak da açıklanabilir. Hedef kitle neye nasıl anlam yüklüyorsa algı yönetimi buna bağlıdır. Birey, algılamaları sonucunda tepkide bulunduğundan, algı yönetimi ile bireyin davranışlarını yönlendirilebilmenin yanı sıra; dinsel ve töresel inançlar, yaşam tarzı, etnik kalıplar incelenerek topluma hâkim olan zihniyet analiz ediliyor ve toplumun davranış biçimleri tespit edilebiliyor.

Toplum mühendisliğinin temelleri

Algı yönetimi terimi resmi olarak ilk kez ABD Savunma Bakanlığı içindeki birimlerce kullanıldı. Buna göre algı yönetimi: "Dış izleyicilerin duygularını, güdülerini ve amaçlarını etkilemek amacıyla seçilmiş bilgileri yayma faaliyetidir." Her ne kadar ABD bu tanımı dış güçler olarak belirtse de kendi halkı için kullandığı da ileri sürülür. Saydam'a göre ise algı yönetimi; "Yabancı ülkelerdeki hedef kitlenin görüşlerini etkilemek için yapılan aktivitelerin tamamını içerir. Çeşitli yolları kullanarak gerçekleri saptırma, gerçeği gizleme ve çarpıtma gibi unsurların bileşkesinden oluşur."

Özetle; Nazi Dönemi Alman Propaganda Bakanı Goebbels'e göre bireyin algıları kendi haline bırakılamaz. Seçmen ikna edilirse oy verir, seçer; tüketici ikna edilirse satın alır, tüketir. İkna hedefli olan algı yönetimi her alanda bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkabilir. Etkili bir algı yönetimi, ülke yönetiminde görev alanların belirlendiği zamanlarda ve karar alma mekanizmaları üzerinde belirleyici rol oynayabilir. Algı yönetimi, aslında, rakipleri tercih edilen bir harekete ikna etmektir.

Bu, tehdit ve / veya güç kullanımı ve / veya siyasi ve uluslararası baskı ile sağlanabilir. Çünkü güç kullanımı, rakipleri veya üçüncü şahısları, kişisel / ulusal çıkarlara ve hedeflere uygun hareket etmeye ikna etmeyi amaçlar. Bu güç kullanımını sert ve yumuşak güç olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Sert gücün sebebiyet verdiği zafiyetleri yaratmayan yumuşak güç; üç kaynaktan oluşur. Kültür, siyasi değerler, dış politikalar.

Örneğin, Hiroşima ve Nagazaki'ye nükleer silahlar düştüğü zaman Japon altyapısının çok fazla tahrip ve ABD'nin savaşı kazanmış olmasına rağmen ABD hayatta kalan Japonları teslim olmaya teşvik ediyordu. Taktikten genel stratejik ortamlara kadar algı yönetimi, askeri faaliyetlerin özünde yatmaktadır. Ancak, komut işlemleri değil. Bu ortamda, meşruiyet ve güvenilirlik temel direklerdir.

Sonuç olarak; algı yönetimi, toplum mühendisliğinin temelleridir.

BİZE ULAŞIN