Prof. Dr. Hüsamettin İnaç: Yeni idari yapılanmanın kodları

Yeni idari yapılanmanın kodları
Giriş Tarihi: 28.2.2017 17:07 Son Güncelleme: 28.2.2017 17:07
Bugünkü yapısıyla Türk kamu yönetimi ciddi ölçüde hantal, aşırı büyümüş, gerek örgüt yapısı gerekse de işleyişiyle problemli durumda. Aşırı derece büyümüş ve gündelik hayatın her alanına sızmış bir kamu yönetimi, mevcut sorunları çözmekte ve FETÖ başta olmak üzere her türlü bölücü ve yıkıcı yasa dışı yapılarla mücadele etmekte zorlanmaktadır.

Kamuoyunun malumu olduğu üzere Türkiye'de uzunca bir süredir başkanlık sistemine geçiş tartışmaları yürütülmektedir. AK Parti hükümeti ve meclisteki üç muhalefet partisinden birisinin desteği ile yasal süreci başlatılan sistem değişikliğinin 16 Nisan tarihinde referanduma sunulması kesinlik kazanmıştır. Literatürde geçen 'başkanlık' kavramının Türkiye'deki yönetim pratiklerine uygun bir biçimde 'cumhurbaşkanlığı' olarak isim değişikliğine uğradığı yeni sistem önerisi 20'nci yüzyılın başından günümüze dek yoğun bir biçimde tartışılmıştır. Bu sistem, Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş ve Turgut Özal gibi Türkiye siyasal yaşamına damga vurmuş siyasetçilerce savunulmuş ancak hiçbiri bu sistem değişikliğini gerçekleştirebilecek siyasal ve toplumsal olgunluğa erişememiştir.

20 Ocak tarihinde Cumhurbaşkanlığının yetkilerine dair anayasa değişikliği (namı diğer başkanlık rejimi) ikinci tur görüşmeleri tamamlandı ve referandum kararı çıktı. Artık kararı halkımız verecek. Her zaman sağduyulu olan halkımız, 16 Nisan tarihinde yapılması planlanan referandumda egemenlik haklarını sonuna kadar kullanacak. Büyük bir sürpriz olmazsa beklentiler, değişikliğin kabul edileceği yönünde. Bu değişiklikle devletin rejimi değişmiyor ama özellikle yürütmenin sistemi köklü dönüşüme hazırlanıyor. Artık vesayet sisteminin kalktığı ve hem yasamanın hem de yürütmenin birbirinden daha bağımsız ve özerk bir biçimde işletileceğini söyleyebiliriz.

Hiç kuşkusuz bugüne kolay gelinmedi. Onlarca yıldır başkanlık sistemi ülkemizde çok kere düşünüldü ve tartışıldı. Çoğu kez siyasiler, özellikle de bazı cumhurbaşkanları bu tür taleplerle zaman zaman gündeme geldiler. Sadece cumhurbaşkanlığı yapmış olan siyasiler değil, 70'li yıllarda pek çok siyasetçi de mevcut tıkanıkların önüne geçebilmenin ancak başkanlık sistemiyle mümkün olabileceğine dair sözler etmişler, hatta bunu seçim beyannamelerinde açıkça dile getirmişlerdi. Ancak bu durum hiçbir zaman değiştirilmedi ya da değiştirilmeye cesaret edinilemedi. Bu nedenle yönetim sistemimiz hep siyasi nedenlerle tıkanmak zorunda kaldı. Sürekli olarak tıkanan parlamenter sistem, vesayet üzerinden ancak darbelerle çözülebildi. Darbelerin olumsuz sonuçları üzerine konuşmaya, kafa yormaya gerek bile yok.

Yürütme sistemi tek elde

Zaman içinde çeşitli sebeplerden tıkanan sistemin açılması için yapılan anayasa düzenlemeleri başka tıkanıklıklara yol açtı. Nitekim sebepleri ve sonuçlarıyla birlikte 15 Temmuz Darbe Girişimi söz konusu tıkanıkların belki de en korkunç olanıydı. Yürütme erki sürekli olarak manipüle edildi ve siyaseten tıkandı. İşte başkanlık sistemi olarak da bilinen bu düzenleme zar zor işleyebilen yürütmeyi tek elde toplayarak gerçek anlamda işlevsel hale getirecek. Böylece ilk olarak yürütmede meydana gelen iki başlılık sona erecek, ikinci olarak da siyaseten meydana gelen manipülasyonların önü kesilecek.

Ancak yürütmenin tek elde toplanması tek başına sorunları çözecekmiş gibi gözükmüyor. Zira bu konuda toplumda endişe yaratmaya çalışan farklı kesimler ve ana muhalefet, acımasız biçimde sistemin tek adam hatta sözüm ona diktatör yaratacağı endişesini öne sürüyor. Diktatör oluşturma endişelerinin aksine yeni sistem, toplumun daha önce yok sayılan farklı kesimlerinin parlamento nezdinde temsiliyet gücünü daha da artıracaktır. Zira dengeler sistemi bir binanın ana kolonu gibi hassas biçimde kurulmuştur. Sıra bu denge sisteminin duvarlarını örmeye ve her türlü yağmur ve karlı havada akıtmayacak bir çatıyla kaplamaya gelmiştir. Peki, bu yeni binanın duvarları ve çatısı nasıl güçlü bir şekilde yapılacak? Asıl soru bu. Bu sorunun cevabı ise bir dizi kanunla yeni sistemin yeni merkezi yapılanmasını kurmak ve yürütmeyi çağın gerektirdiği esneklik ve hızlılığa uygun hale getirmek.

Yeni yürütme sisteminin öncelikli sorunu merkezi yönetimi ciddi bir şekilde elden geçirmektir. Ardından merkezi yönetimin yapması gereken ilk iş, taşra sistemini revize etmektir. Dolayısıyla kamu yönetimini ciddi bir biçimde yapılandırmak zorundayız. Zira hali hazırdaki yapı eski müesses nizamın bir temsilcisi olarak, geçmişin sorunlarını sıklıkla gündeme getirmeye aday. Bugünkü yapısıyla Türkiye'de kamu yönetimi ciddi ölçüde hantal, aşırı büyümüş, gerek örgüt yapısı gerekse de işleyişiyle problemli durumda. Aşırı derece büyümüş ve gündelik hayatın her alanına sızmış bir kamu yönetimi, mevcut sorunları çözmekte ve FETÖ başta olmak üzere her türlü bölücü ve yıkıcı yasa dışı yapılarla mücadele etmekte zorlanmakta. Bunun düzeltilebilmesi için başkanlık sistemine uygun esnek, ani değişikliklere cevap verebilen, kadro ve muhteviyat açısından zengin bir merkezi yönetim kurmak zorundayız. Bu tarz bir kamu yönetiminin ise liyakate önem veren, iyi eğitilmiş ve etkin bir memurluk sistemine ihtiyacı bulunuyor.

Yeni sistemin getirileri

Bu konuda yapılacak işleri üç aşamalı bir plan dâhilinde uygulamaya sokmak mümkün. Birincisi, merkezi yönetim yeniden yapılandırılmalı. Bu konuda gerekirse yeni bakanlıklar kurulmalı ya da çağa uyum sağlayamayan bakanlıklar ortadan kaldırılmalı. İkinci olarak, etkin ve her türlü bölücü siyasetten arındırılmış bir yerel yönetimler reformunun yapılması gerekmekte. Bu amaçla büyükşehir belediyelerinin sayısı artırılabilir. Üçüncü aşama ise elbette ki yeniden yapılandırılmış, liyakati gözeten, etkin ve verimli bir kamu yönetimi sisteminin kurulması. Bu düzenlemeler yapılmadığı ya da gerçekleştirilmesi ertelendiği sürece yürütmenin eskiye dayalı sorunları sıklıkla ve bu kez daha güçlü biçimde tezahür edebilir.

Peki, partili cumhurbaşkanlığı modeli yönetim sistemimizi nasıl ve ne istikamette değiştirecek?

• Başkanlık sistemi ile kararlar daha hızlı alınacak ve seçim sonrası hükümet kurulamaması ihtimalini ortadan kalkacak.

• Devlet merkezileştirilerek parlamenter sistemde yaratılması çok kolay olan krizler engellenmiş olacak.

• Yüzde 50'nin üzerinde oy olması gereken başkan toplumun her kesimine hitap edecek ve bu da toplumsal bütünleşmeyi sağladığı gibi parçalanmayı engelleyecek. Türkiye'yi girdiği bu yoldan geri döndürmenin tek yolu onu parçalamaktan geçmektedir.

• Türkiye yeni oluşan yeni dünya düzeninde başkanlık sistemiyle çok daha etkin bir rol üstlenebilecek.

• Atanmış bürokratlar seçilmişlere hükmetme gücünü kaybedecek ve gerçek ve mutlak manada milli irade tecelli edecek.

• Yasama ve yürütme arasındaki bağ kopacak ve her türlü istismar ile yolsuzluğun önüne geçilecek.

• Meclis ve milletvekilleri kanun yapmak, kaldırmak ve değiştirmek gibi asli görevleri olan işlerle ilgilenecek.

• 1830 Tanzimat Fermanı'yla padişah, parlamento ve bürokrasi organlarında tecessüm eden parçalanma son bulacak, devletin merkezileşmesi sağlanarak kolektif akıl siyasanın oluşmasında tek etkin güç olacak.

• Türkiye'de atanmış bürokrat hancı, seçilmiş milletvekili yolcudur. Atanmış seçilmişten üstündür. Bu durum, egemenliğin halkta olmadığını, milli iradenin mecliste tecelli etmediğini gösterir. Milli irade başkanlık sistemiyle meclise yansıtılabilecektir.

• Trump'ın ABD seçimlerini kazanmasıyla birlikte Trump, Putin ve Erdoğan önderliğinde yeni bir dünya kurulacaktır. Bizim bu yapıda söz sahibi olmamızın şartı ise, kendi içimizde dış politik refleksi güçlü, kendi içinde bütünlüğünü sağlamış ve yürütmeyi güçlendiren bir başkanlık sistemine geçebilmemizle alakalı.

Sonuç itibarıyla partili cumhurbaşkanlığı olarak somutlaşan başkanlık sistemi, hem devleti merkezileştirerek hem içeride ve hem de dışarıda hızlı karar alabilmeyi mümkün kılacak, parlamenter krizleri, parçalanma ve bölünmeyi önleyecek aynı zamanda uluslararası düzeyde yeni kurulacak ittifakın güçlü bir üyesi haline getirecektir. Parlamento, cumhurbaşkanı ve bürokratlar olarak karar alma sürecinin üç parçaya bölünmesinin ortaya çıkardığı anayasal meşruiyete dayanan kaosun önüne geçilecek ve böylelikle koalisyonlar, erken seçimler, zayıf hükümetler gibi istikrarsızlık yaratacak muhtemel senaryolar tarihin tozlu raflarındaki yerini alacaktır.

BİZE ULAŞIN