Çetin Kaya Koç:: BUGÜNÜN TEKNOLOJİSİ İNSANI YENİDEN İNŞA EDİYOR

BUGÜNÜN TEKNOLOJİSİ İNSANI YENİDEN İNŞA EDİYOR
Giriş Tarihi: 2.05.2024 16:25 Son Güncelleme: 2.05.2024 16:25
Yakın gelecek büyük değişimlere gebe… Yapay zekânın hayatın her alanında yer alacağı, tıpkı 90’lı yılların interneti gibi bir devrim olarak görülen Web 3.0 ile bankaların dahi önemini yitireceği, gündelik pratiklerimizin köklü değişimlere uğrayacağı öngörülüyor. Bir yandan arzulanan, öte yandan endişeyle yaklaşılan bu teknolojiler beraberinde bazı riskleri de getirirken önümüzdeki günlerde etik ve güvenlik gibi konular öne çıkacak gibi görünüyor. Neticede herkes bunların ne getirip ne götüreceğinin merakı içinde. Yeni nesil teknolojiler karşısındaki halimizi Prof. Dr. Çetin Kaya Koç’un şu sözleri çok güzel özetliyor: “Pusulasız sulardayız.” Dijital teknolojileri ve yol açacağı değişimi, içinde bulunduğumuz dönüşümü, Web 3.0, robotlar ve yapay zekâ devrimini, bu teknolojilerin faydalarını ve risklerini Çetin Kaya Koç ile konuştuk.

İçinde yaşadığımız dijital çağın en başına dönecek olursak insanlık için bu dijital dönüşüm yolunun ne zaman ve nasıl başladığını görürüz?

Bu dönüşümün tarihine 1995 diyebilirim çünkü o tarihte internet ve komünikasyon alt yapısı ABD'nin verdiği bir kararla ticari sektöre açıldı. O zamana kadar internet dediğimiz şey sadece akademik ve ulusal laboratuvarlarda kullanılıyordu. 1995'te bunu ticari sektöre açtılar ve o noktadan sonra inanılmaz hızlı bir değişim yaşandı. Firmalar internetin üzerine gelmeye başladı. Amazon gibi küçük küçük firmalar kurulmaya başlandı. Sonradan bu firmalar milyon ve milyar dolarlık şirketlere dönüştü. Dijital dönüşümün tarihini ben 1995'te o kanunun çıkmasına bağlıyorum ama tabii o zamanlar hiç kimse ne olacağını önceden bilemezdi.

Bugün geldiğimiz noktada internet kullanımında devrim yaratacağı söylenen Web 3.0 gibi bir teknolojiyi konuşuyoruz. Bundan önceki süreç nasıldı peki? Bu noktaya nasıl gelindi?

Önce şunu belirteyim; biz neyin içinde olduğumuzu çok fazla anlamıyoruz. Geri dönüp bir taksonomi yaptığımızda Web 3.0 ya da Endüstri 4.0 gibi isimlendirmelerde bulunuyoruz. Web dediğimiz teknolojilerin ilk başladıkları zaman çok basit bir alt yapıları ve programları vardı, erişim de çok ilkeldi. Buna Web 1.0 diyebiliriz. Ardından bir sene sonra videoların entegrasyonuyla, hızın da artmasıyla yeni bir döneme girdik. Artık etkileşim çoğaldı, sosyal medya sitelerinde kişisel etkileşimler başladı ve bunlar yavaş yavaş televizyonun yerini almaya başladı. Yeni teknolojiler televizyonu tekmeleyip attığı zaman artık Web 2.0 olarak isimlendirme yapabiliriz. Web 3.0'ı ise insanlar şimdi kurmaya başlıyor. Şu an pusulasız sulardayız. Nereye gittiğimiz belli değil. Bir sürü insan Web 3.0'ı tanımlamaya, ne olabileceğini çözmeye çalışıyor.

Ben Web 3.0'ı ve onun getireceği değişimleri üç başlıkla okuyorum çünkü birtakım prensipleri var. Öncelikle Web 3.0'da diğerlerinden farklı olarak insanların kendi seçimleri ve davranışlarına, kendi güvenlik anlayışlarına bırakmadan çok daha temel bir güvenlik alt yapısının kurulması gerekiyor. Güvenlikten kastettiğim hacker'lara karşı olan değil. Web 3.0'ı kimliğin doğrulandığı ve her şeyin kaydının tutulduğu bir ortam gibi düşünelim. Bu yüzden bu teknolojide güvenlik konsepti tamamen değişiyor. Nasıl değişeceği tartışmaya bağlı. Farklı gruplar farklı işler yaptıkları için hangisinin kazanacağını, hangisine ilgi duyulacağını, kullanıcıların hangisini kucaklayacağını bilmiyoruz. Güvenlik konsepti bu konunun birinci kısmı. İkincisinin ödeme kısmı olduğunu söyleyebilirim. Artık ödemeler mikro ödemelere dönüşerek çok daha kolaylaşacak. Abonelik gibi saçma şeylerin kalkmasıyla çok daha akıcı bir ödeme sistemi kurulacak ve böylece alıcılar ve vericiler arasında çok daha hızlı ve organik bir bağ kurulacak.

Üçüncü kısmı ise şahsın dijital bir kimliğe sahip olması. Mesela ABD'den aldığımız ehliyetimiz var ya da Türk nüfus cüzdanımız var. Bunların hepsi senin ülkene bağlı olan kimlikler. Türk nüfus cüzdanının ABD'de hiçbir geçerliliği yok mesela. Pasaportlarımızı ülkelere girerken kullanırız fakat giriş yapmaya çalıştığımız ülke tanımayabilir, sadece kendi kimliği olanları tanır. Fakat gelecekte öyle bir kimlik sistemi olsun ki bu kimlik sistemi senin global kimliğin olsun. İşte bunun olması mümkün. Mesela online alışverişlerde kredi kartı kimliklerini ülkelere bağımlı kullanıyoruz. Bu global kimliğinle Barselona'daki Amazon'dan kitap siparişi verebilirsin. Ülkeden bağımsız bir kredi kartı sistemi oluşabilir. Bir çeşit dünya vatandaşlığı aslında. Bu bir ütopya. Bunu devletler ne kadar kabul edecek, maliye bakanlıkları ne kadar sevecek, bunlar tartışmalı konular. Yaşayarak göreceğiz. Yani aslında güvenlik, dijital ödeme ve dijital kimlik Web 3.0'ın üç temel ayağını oluşturuyor.

Peki, bu dünya vatandaşlığı ya da dijital kimlik dediğiniz teknoloji küresel siyasetteki dengeleri nasıl değiştirir? Dünyaya köklü bir sistem değişikliği getirebilir mi?

Bu önemli bir soru çünkü yeni teknolojiler tartışmalarla beraber çatışmalar da getirmeye başladı. Bir hareketin şu ya da bu ülkede başlamasından ziyade ana fikri önemli. Üç büyük ülke olan ABD, İngiltere ve Almanya her ne kadar kendi ulusal kimliklerini düşünseler de aslında globalizmin temsilcileridir. Onlar global kültürü kendileri temsil etmek, global kültürün sahibi olmak istiyorlar. Sen de global kimliğe sahip bir vatandaş olduğunda aslında onların vatandaşı olmuş oluyorsun. Onların bu çekişmesinin, Ukrayna üzerinden Rusya'ya, akabinde Çin'e karşı tutumlarının arkasında yeni dünyaya hâkim olma isteği de var. Sürekli bir hakimiyet kurma, bunu devam ettirme ve güçlendirme kavgası yaşanıyor. Bugün global kültürü bu üç devletin firmaları ve bankaları temsil ediyor. İspanya, Portekiz, Çin gibi ülkelerin bu global vatandaşlığın bir parçası olmak istedikleri şüpheli. Onun tehdidi altında yaşadığımız da doğru ve çok da fazla itiraz edemiyoruz. Bu çatışma uzun bir süre devam edecek ve bu çatışmanın nasıl sonuçlanacağını tahmin edemeyiz. Şu an nereye gittiğimiz belli değil.

Bu değişim insandan bağımsız ilerleyen, gittikçe büyüyen bir durum haline geldi sanırım. Bu gelişim insanlara fayda sağladığı gibi yeni tehditleri de beraberinde getiriyor değil mi?

Herkes bugün kendi çıkarını düşünüyor. Bu yüzden ortaya çıkan genel akışın senin aleyhinde olma ihtimali çok yüksek. Dikkatli olmamız gerekiyor. En önemlisini siyasette görüyoruz. Algı yaratılıyor ve seni bir şeye inandırıyor, ikna ediyor. Bugün ABD'de Tiktok'u engellemek istiyorlar çünkü Tiktok aksine bir görüş sunabiliyor. Bugün resmen 1984'ün bile hayal edemediği şeyler yapılıyor. İnsanlar ikna ediliyor ve ikna edilirken kendi kararları olduğuna eminler. Fakat sahip olduğu fikir ona defalarca verilmiş. Şimdi senin kapına polis göndermeme gerek yok, Instagram videoları gönderiyorum, sen de izleyip "Bu doğrudur" diyorsun. En temelden senin ve içinde bulunduğun toplumun düşünmesini istemeyen bir sistem var.

Tehdit meselesinde robotlardan bahsetmek gerek. Bu teknoloji işsizliği çok arttıracak. İnsanlar eskiden kömür madenlerinde çalışıyordu. Makineler yapıldı ve insanlar kömür madenlerinden çıkarıldı. Biz bu duruma sevindik çünkü kömür madeninde çalışmak kolay değildi. Bugün de robotlar öğretmenlik, memurluk gibi işleri yok edecek ve bunun iyi ya da kötü olduğunu yaşayarak göreceğiz. Ben eskiden telefon numaralarını cüzdanımda taşıyordum. Masamın üzerinde de adres defterleri olurdu. Şimdi masamın üzerindeki her şey yavaş yavaş bilgisayara girdi. Bir süre sonra bana da ihtiyaç kalmayacak. Ben çok yaratıcı bir iş yapıyorsam, evet bana ihtiyaç var fakat o işi yaparken de yapay zekâyı kullanacağım. Dolayısıyla dediğim gibi nereye doğru evrildiğimiz, bunun ne gibi sonuçlar doğuracağı belli değil. Şunu söyleyebilirim; bir sürü iş kolunun kaybolacağını görüyorum. Bir sürü mesleğin çok değişeceğini de görüyorum. Öyle ki meslekler tanınmayacak hale gelecekler. Bunların toplum üzerindeki tepkisini ise kestiremiyoruz. Etkisi bizim gösterdiğimiz tepkimize, bizim bu değişimleri nasıl anladığımıza ve nasıl anlamamız istenildiğine bağlı olacak.

Bugün bazı teknolojik gelişmelere "devrim" gözüyle bakılıyor. Bunlardan en önemlisi ise tıpkı internetin icadı kadar önemli sayılan ChatGPT olarak gösteriliyor. Biz bugün bir devrimin içinde mi yaşıyoruz acaba?

ChatGPT gerçekten bir devrim. Bunu şu anlamda söylüyorum; "bunu şimdiye kadar neden düşünemedik." Şöyle bir giriş yapacağım. Bazen öyle insanlarla karşılaşıyoruz ki bir önceki cümlesi sonrakiyle alakalı değil. Sonra da aslında onun düşünmediğini varsayıyoruz. Düşünmek gerçekten nedir? Düşünmek cümleleri birbirinin ardından söylemek midir? Biz senelerdir düşünerek çok fazla şey üretmişiz ve bunları bir network'e, internete yüklemişiz. Bu düşünceleri raporlara, postinglere, paylaşımların içine koymuşuz, kitapları taramışız, dolayısıyla internete bugün trilyon çarpı trilyon kadar cümle girmişiz. Tüm bu cümleler insanlığın ortak mirasıdır. Dolayısıyla tüm dillerin oluşturduğu sistemde bir cümleden sonra onunla alakalı cümleler sıralandığında o cümlenin düşünülerek söylendiğini varsayarız. O zaman yeni teknolojiler bize mantıklı gelir. Bu yüzden konuşan biriyle ChatGPT arasındaki farkı anlamak güçleşti artık. "Gerçekten düşünerek bunları söylüyor" diyoruz mesela. Düşünmenin aslında mekanik bir iş olduğunu zannetmiyorduk. Meğer öyleymiş. Mesela biz matematikte bir önermeyi ispatları bilgisayar yardımıyla yapabiliyoruz. İspat yapabilmek için bir insanın düşünmesi mi gerekiyordu? Biz gösterdik ki program yazarak çok zor ispatları da yapabiliriz.

İnsan çocukluğundan beri duyduğu cümleleri tekrar ede ede bir yere geliyor. Çoğu insan ölene kadar başkalarının cümlelerini kurarak ölmüştür. Şimdi bu düşünen bir insan mıydı? Mantık ve düşünme melekesi insanın elinden alınabiliyormuş, bunu öğrendik. Elimizde bir tek şu kaldı: "Ama robotların hissiyatı yok, sevemezler." Sana garanti veririm, onu da elimizden alacaklar. Bugünün teknolojisi insanı yeniden inşa ediyor. Her bir melekesini alıyor, aynısından yapıp kenara koyuyor. Gittikçe mükemmelleşiyor. 90'ların sonunda yapay zekânın insana benzerlik oranı yüzde 80'di. 2010'larda yüzde 95, 2020'lerde ise yüzde 99'a geldi. Tam orana ulaşmaya çok yakın. Ben bugün yapay zekânın insandan daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Tam orana ulaşmaya çok yakın. Ben bugün yapay zekânın insandan daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Ondan daha kötü çok insan var. Yeni teknolojilerle kendimizi programlayarak yaratmak istiyoruz.

Bu gidişat bize ne gibi açılımlar getirebilir dersiniz?

Mesela ben Osmanlıca okumaya, öğrenmeye çalışıyorum. ChatGPT'ye "Buradaki Türkçe cümlenin Osmanlıcasını söyler misin?" dediğimde bana anında çevirisini yapacak. ChatGPT insanlara Osmanlıca öğretecek çünkü bu gayet mekanik ve algoritmik bir iş. Bu yüzden Osmanlıca öğretmeni bulma konusunda hiçbir bahanemiz kalmayacak. Türkçenin birçok farklı varyasyonu var ve tüm bu dilleri konuşan, anlayan, yazan tek bir program yapmak mümkün. Söylemek istediğim şey; yeni dünya birinin bize dayattığı bir şey değil, bizim de istediğimiz bir dünya. Mesela Blockchain'den de örnek verelim. Blockchain sadece kayıt tutma işidir. Biraz abartılıyor. Evet elzem bir teknolojidir ve bankacılıkta kullanılır. Bu sabah bir sürü ödeme yaptım. Onların kayıtlarını banka tutar. Banka ne kadar iyi kayıt tutabilir? Yarın bir gün "Ben senden paramı almadım" diyen bir adama hukuki anlamda kayıt göstermek gerekebilir. Global bir program üzerine yaptığımız her şeyi yazarsak hukuki bir tartışma çıkmasını önleriz. Blockchain bize bütün bunları sağlayacak.

Eskiden yapılan Star Trek filmlerini, her ne kadar arada Amerika bayrağı gözükse de, aslında gelecek tüm dünyanın dahil olduğu global bir operasyonmuş gibi çekiyorlardı. Fikir olarak küresel ve jenerik bir insandan bahsediyorduk. Öyle ki 2400 yılı gelmiş ve insanlık artık tek bir millet olmuş gibi fikirleri vardı. Bundan sonraki akışta ChatGPT'nin de verdiği yeniliklerle yeni bir Küreselciliğe evet diyebiliriz. Hoşumuza da gidebilir. Kendimiz için de kullanabiliriz, geçmişimizi çok daha iyi yorumlayabiliriz, kaybettiğimiz şeyleri yerine koyabiliriz. Kaybettiğimiz arşivleri geri getirebilir. Küresel ve yerel arasında denge kurabiliriz. Bu konu ülkelerin birbiriyle rekabetinden daha çok şahısların birbirleriyle olan rekabetine dönüşüyor. Artık bir ülke olarak daha iyi bir program yazmaktan ziyade bir firma olarak daha iyisini yapma emeli var. Artık rekabet de değişiyor. Bazen bu yeni dünya hakkında "endişe etmeli miyim, etmemeli miyim" diye duvara bakıp düşünüyorum.

Artık devletler arasında siber savaşların başladığını görüyoruz. Devlet ve şahıslar olarak bizim bilgilerimiz ne derece güven altında? Siber güvenlik bugün nasıl bir önem taşıyor?

Şahıs verilerinin şirketler tarafından bilinmesinin onlara büyük bir faydası var. Senin hareket alanını, seçimlerini anlıyor ve senin önüne sana uygun olanı çıkarıyor. Senin algılarını yöneterek sana bir şeyler satıyor, sürekli bir şeylere ihtiyacın olduğunu hissettiriyor. Bunun zararlı bir şey olduğu biraz şüpheli açıkçası çünkü bilgi toplama gibi bir amacı var. Yakın zamanda bir kanun çıkmış sanırım. KVKK kapsamında yabancı şirketlerin Türk vatandaşlarının verilerine ulaşacaklarsa Türkiye'ye alt yapı kurmaları mecburiyetini kaldırmışız. Bundan sonra vatandaş verileri dışarı çıkacak demektir. Bana sorarsan daha baştan o kuralı koymazdım. Ben Amazon'da bir kitap arıyorum, dönüyorum, başka bir reklam karşıma çıkıyor, o kitabı satan başka bir yerden beni haberdar ediyor. Bunun ne önemi var? Seni aramaktan kurtarıyor. Satın almaya mı zorluyor? Evet, biraz seni yönlendirip alışveriş yapmanı sağlıyor fakat kendi bütçeni kendin yöneteceksin. Bu yüzden bana aradığım kitapları hangi kitapçıda bulabileceğimi söylerse çok memnun olurum.

Ama devlet verileri öyle değil. Devletler birbirlerine savaş açıyor. Bir askerin, bir tankın yerini başka bir ülkenin bilmemesi gerekiyor. Kimse Baykar'ın server'larına girip oradaki algoritmaları çalmasını da istemez. Vatandaşlarının tüketici hareketlerini korunması konusunda ısrar etmek gereksiz bence. Böyle olunca devletler arasında siber savaşlar ortaya çıkıyor. Devlet kendi kurumlarını, bankalarını korumalı. Türkiye bu konuda iyi gidiyor. Uzaktan bakan bir göz olarak Türkiye'nin bu işi yüzde 80 başardığını söyleyebilirim. Fakat genel manada yapay zekâ konusuna bakarsak ülkemizin en zayıf olduğu alan burası çünkü şimdiye kadar bu alana ciddi bir şekilde bakmadık. Evet, çok alttayız fakat çok da endişe etmeyelim, başkaları da çok altta. Almanlar bu konuda bizden daha iyi değil. Hep birlikte başlıyormuşuz gibi düşünebiliriz. Open AI gibi bunu çok iyi yapanlar var. Onların ardından biz de onları özelleştirerek, ülkemizin verilerini kullanarak biz de yapabiliriz. Yeni nesilde programlama yapmayı bilen insan sayısı artıyor. Bunu başarmak çok zor bir şey değil.

Çetin Kaya Koç kimdir?

İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği bölümünü birincilikle bitiren Çetin Kaya Koç, doktorasını University of California Santa Barbara'da elektronik ve bilgisayar mühendisliğinde yaptı. Koç, 1988-1992 arasında University of Houston'da dr. öğretim üyesi, 1992-2007 arasında ise Oregon State University'de dr. öğretim üyesi, doçent ve profesör olarak çalıştı. Oregon State University'de Bilgi Güvenliği Merkezi kurdu ve "Olağanüstü ve Sürdürülebilir Araştırma Liderliği" ödülü aldı. Koç, Springer tarafından yayınlanan 5 kitaba yazarlık yapmasının yanı sıra dünyanın ikinci büyük kriptografi konferansı olan Cryptographic Hardware and Embedded Systems (CHES)'in kurucusudur. 2019'da Yıldız Teknik Üniversitesi Yılın Yıldızları rektörlük özel ödülünü, 2020'de ise TÜBİTAK 2232 Uluslararası Lider Araştırmacı ödülünü aldı. Şu anda "Koç Lab" isimli araştırma merkezinde doktora öğrencilerinin ve doktora sonrası araştırmacıların çalışmalarını yönetirken kriptografi mühendisliği, makine öğrenmesi gibi konularında araştırmalar yapmaya devam ediyor. Çetin Kaya Koç ayrıca en çok atıf alan 100 Türk bilim insanı arasında yer alıyor.

BİZE ULAŞIN