Sizi bir müzik grubunun üyesi olmanız dışında sosyal medyada kanun çalarak takipçileriyle samimi bir etkileşim kuran genç bir kadın olarak tanıyoruz. Yaşıtlarınız genellikle modern enstrümanlara rağbet gösterirken sizin kanunla tanışmanız nasıl oldu?
Küçüklüğümden beri sürekli müzik dinleyerek büyüdüm çünkü ailem Türk Sanat Müziği ile yakından ilgiliydi. Herhangi bir enstrüman çalmıyorlardı ama gündelik işlerle meşgulken bile birbirlerinin söylediklerinin aranağmelerini tamamlayan bir ekiptiler. Şu an bu röportajı cevaplarken bile annem arkada bir şeyler mırıldanıyor mesela. Hasılı kulağım Türk müziğine aşinaydı ve seviyordum. Popüler kültür müzikleriyle aram hiçbir zaman o kadar iyi olmadı. Genelde daha ağır ve tadı olan müziklerden zevk alırım. Tabii çevremdekiler de müzik zevkimi sıkıcı buluyor bu sebeple. İlk enstrümanlarım sırayla flüt, org ve darbuka oldu. Hatta mor darbukamı babam keyifle çalarak eve getirmişti; o günü hala tatlı bir anı olarak hatırlarım. Ortaokul yıllarıma geldiğimde Türkçe öğretmenim derse sırtında kocaman siyah bir şeyle geldi. Sanırım bize bir jest yapmak için kanununu getirip çalmaya başladı. O gün çaldığı parçanın "Mahur Saz Semaisi" olduğunu çok sonra kendim çalarken melodiyi hatırlayıp öğrenecektim. Bu vesile ile başlayan bu ilgimi ve heyecanımı ailemle paylaştım. Ancak kanun maalesef enstrümanlar içinde uygun fiyatlı alternatifi bulunmayanlardan biriydi. Ailem de benim geçici bir hevesle heyecanlandığımı düşünüp bana hemen kanun almadılar. Seneler geçti ve ben her gece kanun alabilmek için dualar ederken buldum kendimi. Bu iştiyakla para biriktirip ilk kanunumu kendim almış oldum. Bu hikâyenin üzerinden epey zaman geçince ben de sizin gibi sordum kendime "Neden bu enstrüman?" diye. Düşününce aslında enstrüman seçimlerimizin de aynı etrafımızda topladığımız insanlar gibi olduğunu gördüm. Fıtratımıza yakın ya da bize ayna olabilecek enstrümanlar seçiyoruz kendimize; bizi yansıtsın ve bizden konuşsun diye. Bir enstrümana başlamak isteyen ama nasıl ve neye göre seçeceğini bilmeyen insanlar bana sorarlar. Cevap olarak biraz enstrümanı biraz da kendinizi keşfetmelisiniz diyebilirim. Her enstrümanla ufak deneyimler yaşamayı öneririm bunu soranlara. Hangi enstrümanı deniyorsanız alın elinize, koyun kucağınıza; ne hissediyorsunuz bakın bakalım. Kanun bu anlamda beni her anlamıyla yansıtan ve içime dolan, benim de içine sığabildiğim bir nesne. Hikayemi kanunla yoğurmak, büyütmek ve geliştirmek benim için çok anlamlı.
Sosyal medyada görüyorum ki etkilediğiniz ve bir şeylere teşvik ettiğiniz insanların sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. Müzik için yola çıktığınızda birçok genç kadına ilham kaynağı olacağınızı düşünmüş müydünüz?
Bu süreç inanılmaz ilginç oluyor benim için. Hiçbir zaman "Aman şunu yapayım da örnek teşkil edeyim" diyerek yola çıkmadım. Zaten muhafazakâr olup müzik yapmak eskiden övülen şeyler değildi. Bazı insan modelleri vardır bilirsiniz; siyahla beyaz arasında giden, grileri pek olmayan... Ben de onlardanım; yani bir şeyi yapmak için çok istemem gerekiyor. Bu istekle birlikte zaten çok çalışıyor ve emek veriyorum. Hayatımda edindiğim tüm sıfatlar bu vesileyle oluştu. Şimdi durup baktığım yerde mimar, hafız ve müzisyen bir genç kız olmuşum. Hedefimi sadece bunları başarmak üzerine koymadan hepsini yapabilmiş olmak oldukça mutluluk verici. Bizi takip eden bazı anneler şunları yazıyor: "Kızım siz olsun istiyorum!" Daha dün yine geldi böyle bir mesaj. Yani "sizin gibi" ya da "sizin yolunuzdan" bile değil; "Siz olsun istiyorum!" diyor. Bu inanılmaz gururlandırıcı ama bir yandan da oldukça tedirgin edici bir durum çünkü artık yaptıklarımız bir temsiliyet oluşturuyor. Güzel işler yaparken birilerine örneğim; aynı zamanda yanlış bir şey yaptığımda da örnek oluyorum. Bizleri tesettürümüzle, kadın kadına oluşumuzla, hiçbir aşırılık olmayan sahnemizle ve tabii ki müzik yaparken gerçekten mutlu olan o halimizle gören anneler bir sonraki konsere mutlaka kızlarıyla geliyorlar. Çünkü o annelerin devrinde bizim şu an yaptıklarımız konuşulabilir bile değildi. Parlayan gözler ve heyecanlı heveslerle bize eşlik ederken saatlerimizi geçiriyoruz o sahnede ve ardından kollarını açarak bize gelip kocaman sarılıyorlar; "Siz bizim hayallerimizi gerçekleştirdiniz!" diyorlar. Bu anın kıymetini size anlatamam.
aKşam Grubu'nu bir kadın oluşumu olarak görüyoruz; gerek müzisyenleriyle gerekse de dinleyicileriyle kadınların özgürce bir araya geldiği bir oluşum. Sizce böyle bir eğlence alternatifinin olması bir ihtiyaç mıydı?
Kanun çalmaya başlamamın üstünden 3-4 sene geçince artık birileriyle çalmaya ihtiyaç duymaya başlamıştım ve birçok arkadaşla müzik yapma fırsatım oldu. Bunların belki de en kıymetlisi Muhammed Yıldırır şefliğinde Başakşehir Müzik Akademisi'yle yaptığımız konserdi. Benim için unutulmaz olan, o gün "Ağıt" isimli bestemi onlarla çalmış olmaktı. Bu fırsatı bana veren Muhammed hocamın da yeri apayrıdır fakat insan her an bile kendini yeniden tanıyabilen bir varlık. Bir süre sonra ben de kendimi daha rahat hissedeceğim bir alan arayışına girdim. O sıra aKşam Grubu'nu gördüm, enstrümanıyla katılmak isteyenlere bir duyuru yapıyorlardı. Ben de bir performans videosu gönderdim. Bir süre sonra görüştük ve hemen provaya gittim ve iki gün sonraki Ankara konserinde sahnede birlikteydik. Benim için inanılmaz bir deneyimdi çünkü karşımda 200-300 kadın vardı; sadece kadın... Bu his nasıl tarif edilir bilmiyorum, belki de deneyimlemek isteyen herkes konserimize gelmeli çünkü buna benzer bir durumu ve duyguyu başka bir yerde görmedim hala.
Ben katıldığımda aKşam Grubu kurulalı ortalama bir sene olmuştu. Henüz büyük sahnelerde konserler vermiyorduk ama yakın seyirci çekirdeği oluşmuştu. Grubu kurarken arkadaşlarımın aklında rahat edecekleri alternatif bir müzik sahnesi varmış. O güne kadar böyle bir şey görülmemiş ve duyulmamış olduğu için sürekli olarak bunun mümkün olmayacağına dair tepkiler almışlar. Hatta hala bana inanmayanlar bile var; "Gerçekten bir tane bile erkek yok mu?" diyorlar. Gerçekten yok. Her geçen gün artan seyircimizden anladığım kadarıyla belli ki bu ihtiyacı bir tek biz hissetmemişiz. aKşam Grubu'nu böyle bir ortamı hayal ederek kuran arkadaşlarımı çok vizyonlu bulurum hala. Kendinin ve ihtiyaçlarının gayet farkında olarak böyle bir adım atmaları ne kadar kıymetli değil mi? İnsanın kendi özgürlük alanını seçebilmesi, bu alana da saygı duyulması gerekir. Hep iyi yorumlar almıyoruz tabii ki. İş üreten her insana yöneldiği gibi bize de olumsuz birçok yorum geliyor. Mesela bazı yorumlarda neden erkekleri ayrıştırdığımız soruluyor. Dil o kadar kişilerin tercihine bağlı ki bunu hiç anlayamıyorum. Yani özgürlük de aslında bazı insanların bize özgürlük hakkı vermesiyle hak ettiğimiz bir şey olabiliyor demek ki. Bu mesele aramızda da sık sık konuştuğumuz ve güldüğümüz bir konu. Hatta bir keresinde Gülnihal ile (grubun kemanisi) konuşurken şunları demişti: "Müzik evrenseldir dayatması yok mu? Özgürlük adı altında kısıtlanıyormuş gibi hissediyorum. Benim kendimi kendi irademle kısıtlama özgürlüğüm olamaz mı? Sınır çizmek de bir özgürlüktür." Evet kesinlikle sınır çizmek bir özgürlüktür ve bence aKşam Grubu vesilesiyle tüm kadınlara bir nefes alanı açmış olduk. Ne mutluluk! Devamını getirip arttırmak da bizden sonrakilere nasip olur diye şimdiden niyetimizi aldık. Şimdi her konserimizde veya sosyal medyada, her geçen gün sayımız artıyor. Birlikte yapmak istediğimiz daha çok şey var. Hayaller bitmez, umarım yol arkadaşlığımız hep böyle keyifli olur!