Of-Sürmene- Rize sel vakası başlı başına bir faciadır. Şekli, derecesi kalemle tasvir ve tarif edilemez. Birçok hanelerin topraklara karışıp sel halinde dereye indiğine şahit oldum. Açlıktan ot yiyen, tecennün eden (akli melekelerini yitiren), bir parça ekmek bulmak için 8-10 saatlik dağları aşan insanlar, dere içinde kesilmiş baş ve kollar, ayaklar, ağaç dalına sarılmış kadın saçları gördüm." (Temmuz 1929, Osman Cudi) Ülkemizin en büyük sel ve heyelan felaketlerinden biri olan 1929 Of, Sürmene ve Rize sel ve heyelan felaketini bu şekilde anlatır dönemin Vakit gazetesi yazarı Osman Cudi Bey. Yaklaşık 400 vatandaşımızın hayatını kaybettiği ve 20 bine yakın insanın göç etmek zorunda kaldığı bu büyük felaket bölge için tam bir travma etkisi, hafızalarda unutulmaz izler bırakır.
Benzer şekilde Osmanlı döneminde, Kanuni Sultan Süleyman zamanında 24 Ağustos 1553'te İstanbul Kağıthane'de meydana gelen selin ağaçları ve direkleri yerlerinden söküp Boğaz'a taşıdığı nakledilir. Ölü sayısı tam bilinmemekle beraber dönemin tarihçileri bu selden eserlerinde bahsederler.
Yine, 12 Haziran 1908'de Tokat'ta yaşanan selde 459 bina ya tamamen ya da kısmen harap olur; ilk tespitlerde halktan 208, askerden de 15 kişi olmak üzere 223 kişi boğulur. 11 Eylül 1957'de Ankara'da meydana gelen selde ise 169 kişi hayatını kaybeder.
Sel ve heyelan faktörleri
Sel ve heyelanların oluşumunda birincil etkili faktör çok şiddetli yağıştır. Ancak orman alanlarının tarım ve otlak alanına dönüştürülmesi, oluşan sel ve heyelanların büyüklüğünü ve zararını ciddi şekilde artırmaktadır. Şöyle ki Artvin Murgul ve Arhavi yöresinde yapılan çalışmalarda çayır alanlarındaki yüzeysel akış, ormanlık ve çaylık alanlara göre 10-60 kat daha fazla bulunmuştur.
Bu sonuçlar irdelendiğinde çaylık alanlar ve ormanlık alanların çok az yüzeysel akış ürettiği ve sellerin oluşumunu önemli oranda azalttığı görülür. Ancak zayıf kök sistemi olan çayın heyelan açısından çok ciddi risk oluşturduğu bu verilerden çıkartılması gereken diğer bir önemli sonuçtur. Ayrıca akarsular üzerinde yapılan mühendislik yapıları, bazen daha önce risk taşımayan özelliklerin, risk olarak değerlendirilmesine yol açar. Özellikle dere yataklarının ıslah edilmesi aşamasında yapılan yatak daraltmaları ve derenin mendereslerinin (kıvrımların) yok edilmesi ciddi sel tahribatı riski yaratır. Dere yataklarının etrafında derenin büyüklüğüne bağlı olarak genişliği 50-100 metre arasında değişen tampon zonlar ayrılmalı ve bu alanlarda yerleşime kesinlikle izin verilmemelidir.
Doğu Karadeniz bölgesinde incelediğimiz heyelanlarda ormanlık, çaylık ve fındıklık alanlar arasında en çok heyelan çaylık alanlarda görülüyor. Vatandaşların evlerini yaparken toprağın sığ ve anakayanın yüzeyde ve sağlam olduğu yerleri seçmeleri; derin ve killi toprağa sahip yüksek eğimli çaylık alanların altında evlerini inşa etmemeleri gerekiyor. Bu arazilerin, uzun süreli kurak devrelerden sonra gelen şiddetli yağışlarda akmaları yüksek ihtimaldir.
Sel riskine karşı yapılacaklar
Evlerin saçak, bahçe ve yol sularının uygun kanallar ile derelere aktarılması çok önemlidir. Bu sular tıkalı kanallardan ötürü tarlalara ve çaylıklara akarsa heyelana neden olabilmektedirler. Şehirlerde her geçen gün beton yüzeyler arttığından mevcut altyapı kanalları şiddetli suları drene etmede yetersiz kalmaktadır. Bu bağlamda şehir altyapısının ve drenaj kanallarının yenilenmesi ve genişletilmesi sel sularının birikmeden uzaklaşması için gereklidir.
Kurak bölgelerde vatandaşlarımız kuru derelerin olduğu alanlara kesinlikle ev yapmamalıdır. Bu gibi yörelerde çıplak kayalık alanlar çok olduğundan çok az bir yağış bile sel oluşturup ciddi zararlar verebilir. Karayollarında da kuru derelere üst geçitlerle veya çok geniş menfezlerle geçiş alanları oluşturulması gerekir.
Sahil bölgelerinde Karayolları tarafından yapılan otoyollarda yol seviyesi yüksek yapıldığından, sel durumunda taşan derelerin alttan akış sağlayabilmesi için alternatif su geçişleri yapılmalıdır. Mevcut geçitler taş veya ağaçla tıkanınca her tarafı su basmaktadır. Bir kısmı da dar olduğundan genişletilmelidir.
İl veya ilçe yerleşimlerinin derelerin taşıdığı alüvyon düzlüklerde kurulduğu il ve ilçelerimizde 1,5-2 m yüksekliğinde su-bazman katı binalarda muhakkak olmalı, bodrum katı yapılmamalıdır.
Yeni iklim şartlarına uygun projeler
Heyelan ve sel olaylarının sık görüldüğü Doğu Karadeniz bölgesindeki çaylıkların içine elma, armut, kestane gibi derin kök yapan ağaçlar dikilerek yamaç stabilitesine katkı sunulmalıdır. Çay kökleri yan kökler bakımından zayıf olup heyelana karşı çok koruyucu değildir. Çaylıklardan olan yüzeysel akış, fındıklık ve ormanlara göre çok az olduğundan heyelan riskleri yüksektir.
Diğer önemli bir husus da havzaların yukarı kısımlarında sel ve taşkın kontrol önlemleri almaktır. Çoğu havzalarda rakımın 2 bin metreden fazla olduğu üst havza kısmı ciddi derecede eğimli, yüksek yağış almakta ve mera alanı olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu alanlardaki yüzeysel akış ve erozyonun azaltılması havzanın aşağı kısımlarındaki sel zararlarını çok ciddi derecede azaltacaktır.
Bunun için yukarı havzalarda, erozyona hassas olmayan alanlarda hendek ve teras gibi birtakım yüzeysel akış kontrol tesislerinin; oyuntu ve kuru dereler üzerinde ise kuru-duvar, tel-kafes eşikler, ıslah ve tersip bendi gibi birtakım enine yapıların inşa edilmesi gerekmektedir.
İklim değişimin etkisini de hesaba katacak olursak, gerek kanal sisteminde gerekse de üst havzalarda yapılan erozyon kontrol tesislerinin miktar ve sayısının artırılması artık kaçınılmazdır. Ayrıca yol, köprü ve menfezlerin projelendirilmesinde yeni iklimsel projeksiyonlara göre hesap yapılmalıdır.
Son olarak, iklim değişimi ile şiddetli yağışlarda ve ekstrem hava olaylarında artış beklendiğinden vatandaşlarımıza konunun önemi anlatılmalı ve kamuoyunun bilinçlenmesi sağlanmalıdır.