Geçtiğimiz aylarda, Montreal Üniversitesi psikoloji bölümü uzmanlarından ve dünyanın önde gelen cinsellik ve pornografi araştırmacılarından Dr. Beata Böthe ve ekibinin uluslararası arenada yaptığı kapsamlı bir araştırma, problematik pornografi kullanımının dünya genelinde yüzde 16,6'ya kadar ulaştığını ortaya çıkardı. Bu çalışma, 42 ülke ve 82 bin 243 katılımcının yanıtlarını içeren oldukça büyük bir örneklem üzerinden, cinsiyet ve kültürel farklılıkları da göz önüne alarak sonuçlarını paylaştı.
Bireylerin, kontrolsüzce ve kompulsif (tekrarlayan-takıntılı) bir biçimde pornografi tüketmeleri, günlük yaşamlarını, ilişkilerini ve ruh sağlıklarını derinden etkileyen, adeta görünmez bir zincirin halkalarını andırıyor. Bulgular, erkeklerin en yüksek problematik kullanım oranlarını bildirdiğini, ancak kadınlar ve cinsiyet çeşitliliğine sahip bireylerin de benzer zorluklarla mücadele ettiğini gösteriyor.
Özellikle Türkiye, Tayvan, Çin, Malezya ve Brezilya gibi ülkelerin problematik kullanımın en yüksek rakamlarına sahip bölgeler arasında yer alması, kültürel ve toplumsal yapıların bu durumu nasıl etkilediğine dikkat çekiyor. Bu durum, pornografinin sadece bir zevk arayışı olmadığını, aynı zamanda kompulsif cinsel davranış bozukluğunun en yaygın tezahürlerinden biri olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Daha da dikkat çekici olanı ise, problematik
pornografi kullanım kriterlerini karşılayan bireylerin yalnızca yüzde 4 ila 10'unun yardım arayışına yöneldiğini, bunun yanı sıra yüzde 20 ila 40'ının çeşitli nedenlerle destek alamadığını göstermesi.
Tüm bu veriler, pornografi kullanımının toplumsal, kültürel ve psikolojik boyutlarının ne denli derin ve karmaşık olduğunu, özellikle Türkiye gibi geleneksel değerlerle modern yaşamın iç içe geçtiği toplumlarda bu konunun daha fazla araştırılması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Teknolojinin getirdiği kolay erişim ve dijital dönüşüm, küresel cinsel içerik tüketiminin bireylerin ruh sağlığı üzerinde ciddi etkiler bırakmasına neden olurken, bu durumun uygun müdahale, eğitim ve destek programlarıyla aşılması elzem görünüyor.
Dijital cinsellik yükseliyor
Günümüzde "global köy" söylemi, teknolojik dönüşümler ve iletişim araçlarındaki hızlı evrimle somutlaşarak sosyal ve bireysel davranış kalıplarını yeniden şekillendiriyor. Eskiden sınırlı kitlelere ulaşan, tabu olarak kabul edilen cinsel içerikler; dijitalleşmenin ve internetin yaygınlaşmasıyla neredeyse sınırsız erişime kavuşmuş durumda. Bu durum, cinselliğin ve erotizmin, toplumsal normlar ile bireysel deneyimler üzerinde yeniden tanımlanmasına yol açıyor.
Örneğin, geçmişte pornografik içeriklere ulaşmak için dergi veya video/kasete başvurulurken, bugün akıllı telefonlar üzerinden "yasaklı" siteler ve/
veya "OnlyFans" gibi platformlar aracılığıyla içerik tüketimi olağan hale geldi. Bu dönüşüm, sadece teknolojik bir değişim değil, aynı zamanda kültürel tekdüzelik ve yeni sosyo-ekonomik ilişkilerin de habercisi. Böylece, cinselliğin dijital medyada yer edinmesi, hem bireysel psikolojiyi hem de toplumsal yapıları etkilemeye, değiştirmeye ve dönüştürmeye başladı.
İnternet ve mobil teknolojiler, bilgiye, eğlenceye ve cinsel içeriklere erişim biçimimizi kökten değiştirdi. Eskiden pornografiye ulaşım, fiziksel bir çaba gerektirirken, bugün neredeyse her yerde ve her an erişilebilen bir içerik haline geldi. Örneğin, sosyal medya ve içerik paylaşım platformları,
pornografinin sadece izleyici değil aynı zamanda üretici konumuna geçmesine olanak tanıdı, kullanıcıların kendi içeriklerini oluşturup paylaşabildiği yeni pazarlar ortaya çıkardı. Bu durum, neoliberal ekonomi kapsamında "sanat" veya "ifade özgürlüğü" olarak da yorumlanırken, cinselliğin ve erotizmin sınırlarını yeniden sorgulatıyor.
Türkiye'de pornografi tüketimi
Teknolojinin getirdiği bu erişim kolaylığı, küresel ölçekte benzer cinsel normların oluşmasına zemin hazırlarken, bireylerde evrensel ama aynı zamanda yerel unsurların harmanlandığı yeni cinsel algılar oluşturuyor. Böylece, dijital dönüşüm; hem bireysel deneyimlere hem de toplumsal yapıya dair kalıpların, geleneksel medya araçlarından dijital platformlara kaymasını beraberinde getiriyor.
Türkiye, modern iletişim araçlarının sunduğu olanaklar ile geleneksel, dini ve ahlaki değerlerin iç içe geçtiği bir yapıya sahip. Dijitalleşmenin getirdiği erişim kolaylığına rağmen, toplumun geniş kesimlerinde pornografi tüketimine ilişkin utanç, gizlilik ve sosyal baskılar devam ediyor. Aile yapısındaki cinsellikle ilgili bazı kültürel ön-yargılar, eğitim sisteminin cinselliği sağlıklı şekilde öğretmedeki yetersizliği ve toplumsal normlar, bireylerin bu tür içeriklere yaklaşımlarını karmaşıklaştırıyor.
Örneğin, genç nesiller dijital platformlarda pornografik içeriklere kolaylıkla ulaşırken, aile içinde bu konunun konuşul(a)maması ve cinsel eğitimin eksikliği, gerçekçi olmayan cinsel beklentilerin oluşmasına neden olabiliyor. Bu çelişki, pornografinin hem bireysel hem toplumsal düzeyde tartışmalı bir fenomen olarak varlığını sürdürmesine de dolaylı olarak zemin hazırlıyor.
Modernleşmenin ve global trendlerin etkisiyle, cinsel normlar sorgulanırken; aynı zamanda geleneksel değerlerle çatışan yeni sosyal dinamikler ortaya çıkıyor. Türkiye'de pornografi tüketimi, sadece bireysel bir tercih olmaktan ziyade, toplumsal cinsiyet rolleri, aile ilişkileri ve kültürel dönüşümün bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir.
Psikoloji biliminin bilişsel ve davranışsal alt disiplinleri, pornografi tüketiminin bireylerin ruh sağlığı ve cinsel tutumları üzerindeki etkilerini detaylı şekilde inceliyor Sürekli olarak bu tür içeriklere maruz kalmak, bireylerde cinselliği idealize edilmiş, çoğu zaman gerçeklikten kopuk senaryolarla ilişkilendirmeye neden olabilir. Bu durum, cinsel ilişkilerde tatminsizlik, performans kaygısı ve iletişim sorunları gibi problemlere yol açarak, gerçek hayattaki deneyimleri olumsuz yönde etkileyebilir.
Porno beyne etkisi
Sosyal öğrenme teorisi kapsamında, özellikle ergenlik ve erken yetişkinlik döneminde model alınan bu senaryolar, bireylerin cinsel normlarını yeniden şekillendiriyor ve bazen sağlıksız davranış kalıplarının oluşmasına neden oluyor. Öte yandan, bazı bireyler için pornografi, duygusal düzenleme ve stresle başa çıkma stratejisi haline gelerek bağımlılık benzeri durumları tetikleyebilir. Örneğin, yalnızlık ya da duygusal zorluk yaşayan kişiler, geçici bir rahatlama sağlayan bu içeriklere yönelip, sosyal ilişkilerde izolasyon ve özgüven eksikliği yaşayabiliyor. Bu psikolojik etkilerin farkında olunması, terapi ve danışmanlık hizmetleri aracılığıyla bireylerin daha sağlıklı cinsel kimlik ve ilişki modelleri geliştirmesine olanak tanıyacaktır.
Son zamanlarda yapılan nörobilimsel araştırmalar, dijital çağda kontrolsüz cinsel içerik tüketiminin beynin ödül sistemlerinde kalıcı değişikliklere yol açtığını ortaya koyuyor. Bu tür davranışsal bağımlılıkların, özellikle dopamin salınımını artırarak beyin ödül devrelerinde bir tıkanıklığa neden olduğu ve bu durumun da kompulsif davranışları tetiklediği gözlemleniyor.
Nörolojik incelemeler, tekrarlayan pornografi tüketiminin, prefrontal korteks gibi karar verme ve dürtü kontrolüyle ilişkilendirilen bölgelerde fonksiyonel bozukluklara neden olabileceğini işaret ediyor. Beynimizdeki sinaptik plastisite, bu tür uyarıcılara sürekli maruz kalındığında yeniden yapılandırılarak, tolerans gelişimine ve çekilme belirtilerine yol açabiliyor.
Nörolojik perspektiften bakıldığında, problematik pornografi kullanımı, davranışsal bağımlılıkların diğer türleriyle benzer mekanizmalar sergilerken, beynin ödül ve ceza sistemlerinde dengesizliklere yol açıyor. Bu durum, bireylerin duygusal düzenleme, sosyal etkileşim ve genel ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratarak, yaşam kalitesinde düşüşe neden oluyor. Ayrıca, ilgili bireylerin sadece küçük bir kesiminin yardım arayışına yöneldiği,
destek hizmetlerine erişimde yaşanan aksaklıkların ise psikoterapötik temelli müdahaleler gerektirdiğini vurguluyor.
Dijital ortamda artan pornografi tüketimi, yalnızca kültürel bir mesele değil, aynı zamanda nörobiyolojik temellere dayanan ciddi bir davranışsal bağımlılık sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle, nörolojik ve psikolojik araştırmaların ışığında geliştirilecek müdahale ve eğitim programları, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde daha sağlıklı yaşam yolları sunma potansiyeline sahip.