Türkçenin büyük şairi Yunus Emre'nin nüfuz ve tesir sahası o kadar geniş ve o kadar derin ki onu Anadolu'ya sığdırmak mümkün görünmüyor. Büyük ruhların en belirgin özellikleri yaşadıkları devir ve muhiti aşarak evrensel bir dil yaratabilmeleridir. Sekiz yüz yıl sonra bile Yunus Emre neden hatırdadır ve dilden dile aktarılmaktadır? Bunun altında, çağlar ötesini izah eden zengin bir mistik gönül mü yatıyor yoksa insanı merkeze alan ve bütün âlemi, âdemin iç dünyası üzerinde okuyan derin bir felsefî birikim mi? Kuşkusuz Yunus Emre'yi büyük sanatkâr yapan ve onu evrensel bir dile kavuşturan asıl sebep âlemi ve âdemi aynı anda anlayabilmesi ve yorumlayabilmesiydi.
Türkiye'de herkesin kendi bakış açısı veya ideolojisine göre şekillenen Yunus Emre yorumları ve sevgisi de onun zengin felsefesinden ileri geliyor. Bu açıdan bakıldığında çeşitli grupların Yunus Emre algılamasının ideolojik bağnazlıktan kaynaklandığını, dolayısıyla Yunus Emre'ye kendi sınıflarının elbisesini giydirmeye çalıştıklarını, bunun ise onu tam manasıyla izah etmediği sonucunu çıkarabiliriz.
Oysa her ne kadar Türkiye'de bütüncül ve derinlikli bir bakış açısı olmasa bile, farklı sınıfların yine farklı sebeplerle Yunus Emre'de müttefik oldukları sonucu çıkmaz mı? Yine büyük şairin, "Her dem yeniden doğarız/Bizden kim usanası" beyitinde olduğu gibi, Yunus'un farklı çevrelerde yeniden doğduğu da buradan anlaşılmaz mı?
Anadolu'nun hakiki mimarlarından biri
Yunus Emre'nin Türkiye'de çok sevilmesi, ayrıca her kesimin kendini onda bulması ve devamlı atıf yapılması sanatkârın derinliğini ve büyüklüğünü gösteriyor. Türkiye'de belki hiçbir şaire nasip olmayan bu ittifak, hiç şüphesiz Yunus Emre'nin yaşadığı devirdeki Anadolu ittifakını da hatırlatmıyor mu?
Anadolu'da kaotik bir devir yaşanırken Yunus Emre'nin temsil ettiği mistifikasyon Türkiye'nin kuruluş ittifakıydı aslında. Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlâna, Yunus Emre gibi "kolonizatör Türk dervişleri", Asya içlerinden gelerek Anadolu'da tarihin en ihtişamlı organizasyonunun kuruluşuna imza attılar; evrensel Türkiye Devleti işte böyle kuruldu.
Yunus Emre'nin Anadolu'nun hakiki mimarlarından biri olduğu şüphesizdir, ancak az önce de ifade ettiğimiz gibi büyük ruhlar, büyük sanatkârlar dar bir muhit değil, daha geniş bir dünyayı anlamaya ve izah etmeye çalışanlardır. Öyle ki Yunus Emre, Türkiye'de olduğu gibi Azerbaycan'da da dikkatle okunuyor, hakkında araştırmalar yapılıyor. Bu konuda en ilgi çekici tespiti Azerbaycan'ın büyük yazıcısı Anar'ın yaptığına şahit oluyoruz. Anar'a göre, "Yunus Emre'yi Türk edebiyatı tarihinden hiç çıkarmadan Azerbaycan edebiyat tarihine de katmak, onu, mensup olduğu yerde tasdik etmek şeref borcu"dur (Anar, Söz Dünyası, Şark-Garp Yayınları, Bakü 2018, s. 352).
Azerbaycan'ın büyük yazıcılarının da Anar'ın bu düşüncelerini benimsediği görülür. Peki, Azerbaycan'da Yunus Emre sevgisi ve ilgisi nereden kaynaklanmaktadır? Yunus Emre Suriye'de, Irak'ta bulunmuş, her yerde hürmetle karşılanmıştır. Üstelik yapılan araştırmalarda şiirlerindeki "yukarı eller" ifadesi "Azerbaycan ve Kafkas ülkeleri"dir.
Azerbaycan'daki "Yunus Emreşinaslık"
Oğuz Türkçesiyle yazan şairin Azerbaycan'da dikkatle takip edilmesinin asıl sebeplerinden biri de Türk edebiyatı tarihinde olduğu gibi Azerbaycan şiir tarihinin gelişmesinde ve kendine mahsus bir gelenek oluşturmasında Yunus Emre'nin tartışmasız tesiridir. Türkiye'de olduğu gibi Azerbaycan'ın Kah (Qax) şehrinde Yunus Emre'nin mezarının bulunduğuna inanılması, hatta Tapduk Emre'nin de mezarının olması, bu tesirin en bariz göstergesidir.
Azerbaycan'da Yunus Emre çalışmaları 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde başlar. 1927 yılında Emin Abid'in Maarif İşçisi gazetesinde yayımladığı "Hece Vezninin Tarihi" makalesinde, Yunus Emre'nin Türk şiirine hece vezniyle yaptığı hizmetlerden övgüyle bahsediliyor. Ardından Salman Mümtaz, iki yıl sonra "Molla Kasım ve Yunus Emre" adlı yazısında, Osmanlı edebiyatında mühim bir tesiri ve nüfuzu olan bu büyük Türk şairinin Azerbaycan edebiyatı ile ve özellikle onun kurucusu olan Molla Kasım'la alakasını izah ediyor.
Dikkat edilirse bu tarihler Fuat Köprülü'nün tetkiklerinin arttığı ve Türkiye'de Yunus Emre çalışmalarının peş peşe yapıldığı tarihe denk gelmektedir. Türkiye'de Yunus Emre çalışmalarının arttığı günlerle Azerbaycan'daki çalışmaların yenice başlaması tesadüf olabilir mi? 1926'da Bakü'de yapılan Türkoloji Kongresinden sonra Fuat Köprülü, Azerbaycanlı ilim adamları üzerinde dikkat çekici bir tesir elde etmişti. Bu açıdan bakıldığında Azerbaycan'da Yunus Emre çalışmalarının 1926 sonrası başlamasının asıl sebebi Köprülü'nün Azerbaycan ziyalılarınca takip edilmesidir.
İnsanlık dersleri
Azerbaycan'daki "Yunus Emreşinaslık"a katkıda bulunanları şöyle sıralayabiliriz: Anar, Bahtiyar Vahapzade, Bekir Nebiyev, Tofiq Hacıyev, Azade Rüstemova, Kara Namazov, Yusuf Seyidov, Mürsel Mürselov, Kamil Veli Nerimanoğlu, Fuzuli Bayat, Mahire Quliyeva, Feride Veliyeva.
Yunus Emre hakkında yapılan bu araştırmaların yanı sıra büyük şairin eserlerinin ise ilk defa yine Salman Mümtaz tarafından 1928 yılında Azerbaycan Türkçesine aktarıldığını öğreniyoruz. Ayrıca Memmed Aslan, Muzaffer Şükür, Celal Beydili Memmedov'un da Yunus Emre'nin şiirlerini çeşitli zamanlarda yayımladıkları görülüyor.
Bütün bunların yanında asıl dikkatimizi çeken, Azerbaycan Edebiyat Tarihi'ne Yunus Emre'nin dâhil edilmesi ve hakkında uzun uzadıya bir inceleme yazısına yer verilmesidir. Azerbaycan'ın büyük ilim adamı Ord. Prof. Dr. İsa Habibbeyli'nin danışmanlığında hazırlanan on ciltlik Azerbaycan Edebiyat Tarihi'nin üçüncü cildinde Yunus Emre'ye geniş yer verilir (Azerbaycan Edebiyat Tarihi, c. 3, Azerbaycan Millî İlimler Akademisi, Bakü 2020, s. 135-148).
Azerbaycan'da ilk defa bir edebiyat tarihinde Yunus Emre maddesiyle büyük şairin hayatı, sanatkârlığı, tesiri ve Azerbaycan'daki Yunus Emre çalışmaları izah edilir. Orta Asırlar Azerbaycan Edebiyatı Tarihi adını taşıyan bu eserde, Yunus Emre'ye yer verilmesi ve Azerbaycan edebiyatının bir parçası olarak kabul edilmesi hiç kuşkusuz büyük şairin tesir ve nüfuzunu gösteriyor.
Şiirde farklı bir zirve
Azerbaycan Edebiyat Tarihi'nde Yunus Emre'den bahsedilirken şu ilgi çekici yorumla karşılaşıyoruz: "Yunus Emre'nin şiirleri, her şeyden evvel halk şiirinden beslenerek devrin edebî içtimaî gerçekliklerini ve insanlık derslerini terennüm eden orijinal şiir örneklerinden ibarettir. Bu manada Yunus Emre şiiri Kitab-ı Dede Korkut soylamaları ile Fuzuli şiirleri arasında farklı bir zirvedir. Yunus Emre şiiri Dede Korkut soylamalarından Kurbani'ye ve oradan da Molla Penah Vakıf'ın eserine doğru giden gelişim sürecini yansıtan önemli edebî-tarihî merhaledir."
Oğuz Türk şairi Yunus Emre, Azerbaycan'da yani Oğuz ilinde işte bu tarihi perspektifle değerlendirilir, Türkçenin abidevî eseri Dede Korkut'tan Yunus Emre şiirine bir tekâmül atfedilir. Ayrıca Azerbaycan ziyalıları ve ilim adamları, Yunus Emre'yi dünya edebiyatında kendine mahsus yeri olan büyük bir şair olarak telakki eder ve onun kendinden sonraki devirlerde Türk içtimaî-edebî fikrinin inkişafına tesir ettiğini düşünürler.
Fakat Azerbaycan'da Yunus Emre araştırmaları veya anmaları bizden daha farklı bir boyut kazanmışa benziyor ki, asıl orijinal tarafı budur bence. Bu farklılık da şair ve sanatkârların Yunus Emre hakkında eser vermeleri ve şiir yazmalarıdır. Azerbaycan halk şairi Zalimhan Yakub'un Yunus Emre Destanı bu yönüyle edebî bir abidedir.
Akademik bir disiplinle yapılan incelemeleri tamamlayacak olan sanatçılar yeni form ve çağdaş bir üslupla şiir, hikâye, roman, resim, müzik gibi türlerde eserler verecekler. Sanatkârı asıl yaşatacak olan da bu yenice eserlerdir.