Bitmez tükenmez tarihî ve kültürel bir mirasın içinde yaşıyoruz. Hiç tarihi olmayan devletler kendilerine sun'i tarihler yaratıp bunu da dünyaya pazarlarken biz maalesef elimizdeki gerçeği değerlendiremiyoruz. Mesela Evliya Çelebi… Dünyada başka bir milletin Evliya Çelebi'si yok. Yalnızca önümüze parlatılarak sunulmuş isimler var. Dev bir coğrafyayı karış karış dolaşan ve tanıklık eden büyük gezginin yazdığı Seyahatname'yi okuyan kaç kişi var acaba Türkiye'de? Bir elin parmaklarını geçer mi? Belki… Bu sayıda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hayati Develi ile büyük seyyah Evliya Çelebi'yi konuştuk…
Evliya Çelebi kimdir?
Evliya Çelebi hakkında ayrıntılı bilgiye sahibiz çünkü Seyahatname'si otobiyografik bir anı kitabı özelliği taşıyor. Nerede, ne zaman doğduğunu günü gününe anlatır ve hayatının türlü safhaları hakkında bilgi verir. Evliya'nın hayatıyla ilgili emin olmadığımız iki önemli husus var. İlki gerçek adının ne olduğu… Evliya adının onun mahlası olduğunu düşünüyoruz çünkü Osmanlı arşiv kayıtlarında Evliya Çelebi diye bir zat yok. Bunun mahlas olduğunu düşünüyoruz ama emin değiliz. İkinci husus ise nerede ve ne zaman öldüğü… Bu ikisinin dışında o dönemde yaşayan bir insan için oldukça ayrıntılı bilgiye sahibiz. Bu bilgilerin de büyük ölçüde tamamını kendi eserinden çıkarıyoruz.
Evliya Çelebi 1611'de 25 Mart günü İstanbul'da doğdu. İstanbul'un fethinde bulunmuş ve o zamandan beri İstanbul'da yaşayan üst tabaka bir aileye mensuptu. Medrese eğitimi dâhil zamanın gerekli gördüğü eğitimleri aldı. Hafız olarak yetiştirildi ve kurra hafızı oldu. Yedi okuma tarzında derece yaptı. Kuyumculuk, nakkaşlık, hattatlık, spor gibi farklı alanlarda da bilgi ve beceriye sahipti. Bilahare aldığı hafızlık eğitimi, sesinin güzel oluşu, musikideki kabiliyeti, doğuştan sahip olduğu güzel sohbet etme, söze dayalı espri yapabilme gibi yetenekleri onun saraya nedim olmasını sağladı. Nedim, padişaha arkadaşlık eden, ona güzel espriler ve hikâyeler anlatan, bir anlamda onu sözlü olarak eğlendiren kimseye denir.
Saraya alındıktan sonra üç yıl kadar da Enderun da eğitim görmeye devam etti. Burada Osmanlı'nın bürokrasi eğitimlerini tamamladı. Yaşı otuzlara geldiğinde Evliya Çelebi, o dönemdeki Osmanlı aydını gibi üst seviyede eğitim almış bir fertti. Aldığı eğitim bütün eserini, dünyaya bakışını ve dünyayı bize anlatışını belirledi. Bildiğimiz kadarıyla hiç evlenmedi çünkü sürekli seyahat hâlindeydi ve uzun süreli yerleşik bir hayatı olmadı. Baba tarafından soyunun Kütahya'ya dayandığını biliyoruz. Kendisi soyunu "Türk-i Türkan", yani "Türklerin Türk'ü" diyerek Hoca Ahmet Yesev?'ye kadar bağlar. Anne tarafından Abaza'dır. Annesinin yakın akrabası olan Melek Ahmet Paşa onun seyahatleri boyunca hamiliğini yapmıştır. O taraftaki akrabalarını önemser. Erkek ve kız kardeşlerinin olduğunu biliyoruz, bunlardan bahsediyor.
Dediğim gibi evlendiğine, çocuğu olduğuna dair eserinde herhangi bir malumat zikretmediği için evlenmemiş olduğunu varsayıyoruz.
Bir Osmanlı aydını olduğunu söylüyorsunuz. Nasıl bir görevi vardı, neler yaptı?
Evliya Çelebi bir bürokrat olmamıştır. Mesela müezzinlik, ulaklık yapmıştır, gümrük memuru olarak çalışmıştır, vergi toplayıcılığında görev almıştır. Yaptığı temel işler bunlardı. Bu görevleri karşılığında bugünkü gibi resmi bir bordroya bağlı maaş aldığını zannetmiyorum. Büyük ölçüde çeşitli hediyeler, savaş ganimetleri ile geçinmiştir. Bunlarla beraber zaman zaman hatırı sayılır bir şekilde zenginliğe ulaştığını farz ediyoruz.
Seyahatname nasıl kaleme alındı?
Evliya Çelebi köklü bir ailede dünyaya geliyor ve babası 100 yılı aşkın bir ömür sürmüş. Hatta dedesi de öyleymiş. Kendisi de atalarının uzun bir ömre sahip olduğunu söyler. Babasını konağına imparatorluğun çeşitli yerlerinden önemli subaylar, askerler, gazi dervişler gelirmiş. Bu konakta ve diğer mekânlarda Evliya Çelebi sürekli olarak imparatorluğun değişik yerlerinden savaş hikâyeleri, inanılması güç olaylar gibi oldukça egzotik hikâyeler dinliyor. Bu onda gezip görme arzusu uyandırıyor ve zamanla bu tutkuya dönüşüyor. Ailesine bir yerlere gitmek istediğini söylüyor ama ailesi buna izin vermiyor.
19 yaşında bir rüya görüyor, Ahi Çelebi'deki meşhur rüya. Rüyasında Peygamber Efendimizi ve sahabeleri görür. Sabah namazının sonunda "Şefaat ya Resulallah" yerine "Seyahat ya Resullulah" der. Duası kabul edilir ve seyahatler güya böyle başar. Aslında böyle başlamıyor. Bu rüyayı görünce etrafına anlatıyor. Rüyadan 10 sene sonra, yaklaşık 30 yaşındayken ilk seyahatine çıkıyor. O dönemde 30'lu yaşlar bir insanın kemale erdiği, evlendiği, çalıştığı yaşlardır ama Evliya Çelebi'nin eğitimi devam etmektedir ve belirli bir işi yoktur henüz.
Bir gün babasından izinsiz kaçak olarak Mudanya'ya, Mudanya'dan Bursa'ya gider ve bu onun ilk gezisidir. O gezideyken babası da bir rüya görür. Rüyasında Bursa'da türbesi olan Emir Sultan ona der ki: "Sen bu gence izin ver, seyahat etsin." Bunun üzerine babası, Evliya Çelebi'nin seyahatine razı olur. Ardından kendisi bir rüya görür. Rüyasında Sa'd bin Vakkas Evliya Çelebi'ye der ki: "Birçok yeri gezeceksin, seyyah ve âlim olacaksın. Gördüğün yerleri yaz." Ertesi sabah Evliya Çelebi kalkar ve rüyasını Kasımpaşa Mevlevihanesi'nin şeyhine yorumlatır. O da onun meşhur bir seyyah olacağını müjdeler, nasihatlerde bulunur, gördüklerini mutlaka yazmasını söyler. Bursa'dan geldikten sonra babası da artık seyahat etmesine izin verir ve ona der ki: "Gittiğin yerleri mutlaka bir seyahatnamede yaz." Yani ona gördüklerini yazma görevi üç safhada verilmiştir.
Ne kadar sürüyor seyahati?
50 sene kadar sürmüş bir seyahat var. Birinci ciltte İstanbul'u anlatır. Oradaki tek seyahat sur içinin dışında bulunan Eyüp, Beşiktaş, Rumeli ve Anadolu Kavağı, Üsküdar ve Kadıköy bölgesinin anlatıldığı seyahatlerdir. 50 yıl süren bu seyahatlerin her safhasını kronoloji olarak günce şeklinde yazmış değildir. Bunun mümkün olması da pek akla yatkın değil çünkü o günün seyahat şartları buna müsaade etmez. Eşkıya tehdidinin, kaçırılma, ölüm tehdidinin bulunduğu emniyetli olmayan yollarda at üzerinde, savaşların arasında, düşmandan kaçarken ya da onları kovalarken elinizde bir tomar defterle seyahat edemezsiniz.
Ömrünün sonlarına doğru nihayet temel arzusu olan hacca gitti. Dokuzuncu ve son ciltte bu yolculuğunu ve haccı anlatır. Sonra Mısır'a döner ve oraya yerleşir; son cilt Mısır, Kuzey Afrika ve Nil boyunun anlatımıdır. Mısır'da öldüğünü tahmin ediyoruz. Seyahatname'yi de burada kaleme aldı. Oturdu, kafasındakileri düzene soktu, en baştan başlayarak anlattı. Bunların büyük bir çoğunluğu hatırattı çünkü daha birinci ciltte 50 sene sonra karşılaştığı bir adamdan merhum diye bahseder. Sultan Murat'tan merhum diyerek bahseder ama anlattığı dönemde daha Sultan Murat ile tanışmamıştır. Buradan yola çıkarak eserin hatırat şeklinde kaleme alındığını anlıyoruz.
Seyahatname'de gördüğü şehirleri, binaları, bölgenin coğrafi özelliklerini yazarken kendinden önce yazılmış kaynaklardan da faydalandı. Onun orijinalitesi üslubundaki orijinallik, detaylara olan dikkati, çok geniş bir alanda çok ince ayrıntılara dikkat ediyor olmasıdır. Evliya Çelebi gittiği bir yeri sistematik olarak kalesinden başlayarak camileri, mescitleri, mektepleri, hamamları, çeşmeleri, medreseleri anlatır, sonra da insanlarının tiplerine, kadın ve erkeklerin kıyafetlerine, isimlerine, bölgede üretilen ürünlere dair bilgiler verir. Hemen her yeri aynı şekilde anlatır. Daha sonra orada gördüklerini anlatır ki onların çoğu kendi yaşadığı olaylardır.
Müsveddeleri olduğu için birtakım notlar aldığı anlaşılıyor. Elimizdeki nüshadan anlayabiliyoruz. Geniş imparatorluk coğrafyası ve Viyana, Slovenya, Almanya'nın güneyi, Kuzey Karadeniz, İran gibi imparatorluk dışında çıktığı yerler yer alır. Bugün belki sayısı 40'a, 50'ye yakın halkın etnografik durumu, dilleriyle ilgili yegâne bilgilerin olduğu çok enteresan folklorik ve tarih? bilgilerin anlatıldığı bir metindir. Kendi çağına dair şahitlikleri ise Evliya Çelebi'nin eserini yaşadığı dönem için bir tarih kaynağı hâline getirir. Zaten kataloglarda ve eski metinlerde eserden Seyahatname diye değil, Tarih-i Evliya diye bahsederler fakat Evliya Çelebi kendi eserine Seyahatname der. Onun profesyonel işi seyyahlıktır. Sen kimsin diye sorulunca "Ben seyyah-ı âlem Evliya Çelebi'yim" der.
Divanü Lugati't-Türk gibi, Dede Korkut gibi, Atabetü'l-Hakayık gibi, Kutadgu Bilig gibi klasik eserlerimiz var. Bunların hepsi kendi alanında öneme sahip. Seyahatname'nin önemini nasıl anlatabiliriz?
Seyahatname kendi türünün dünyada en orijinal eseri sayılabilir. Bunu ben bir Türk olarak söylemiyorum. Evliya Çelebi hakkında çok yetkin araştırmalar yapmış olan Robert Dankoff da aynı şeyi söyler. 10 ciltten oluşan Seyahatname, dünya edebiyatının muhtemelen en geniş seyahatnamesidir. Çok farklı halkların, bugün tanımadığımız halkların diline dair gündelik yaşayışlarına, âdetlerine dair çok enteresan bilgileri bize bırakmıştır ki bunların önemli bir kısmının doğru olduğunu işin uzmanları ortaya koymuştur.
Evliya Çelebi dünya edebiyatının en önemli isimlerinden biri sayılmalıdır. Batı edebiyat tarihçileri daha çok "eurocentrik" bakış açısıyla yazdıkları için onlar için Marco Polo daha önemlidir. Bizden belki İbn Battuta ve İbn Fadlan'dan biraz bahsederler. Evliya Çelebi'yi görmezden gelebilirler ama Seyahatname hakikaten hem hacim hem çeşitlilik açısından oldukça orijinal bir eser. Bizim kendi literatürümüzde de seyahatnameme kültürümüz var ama Evliya Çelebi gibi 10 ciltlik bir seyahatname yazan yok. Seyahatname kabul edilebilecek çeşitli eserler var ama kendisini doğrudan doğruya seyyah addeden başka bir yazarımız yok.
Bütün ömrünü seyahat için harcamış bir insandan bahsediyoruz. Savaşa giderken de temel gayesi insanlara gördüklerini anlatmaktı, hacca giderken de bunu yapıyor. Bir taraftan at üzerinde adam kovalıyor, bir taraftan da sağa sola bakıyor, kitabıma ne yazabilirim diyor. Ömrünü seyahate yoğunlaştırmış bir adam. Bunu da edebi bir dille, bir bütünlük içerisinde yapmış. Böyle bir eser bir daha kolay kolay yazılmaz, böyle bir adam da kolay kolay dünyaya gelmez. İçimizden kaçımız bütün ömrünü seyahat için harcar? Harcasa kendini nasıl finanse eder? Bu gibi adamlar zaman zaman dünyaya gelir. Bize bir Evliya Çelebi gelmiş, seyahatname türünde böyle bir eser vermiş. Bunun kıymetini bilmek ve bunu dünya literatürüne tanıtmak, kabul ettirmek gerekir.
Planlanan ve yapılmasını istediğiniz çalışmalar var mı?
Türk entelektüeli Evliya Çelebi'yi 20'nci yüzyılın başlarında tekrar keşfetti ama bu biraz yanlış bir keşif oldu. Batı'daki bir neşirden yola çıkarak Evliya'nın anlattığı inanılması güç hikâyelere odaklandığınızda Evliya Çelebi'yi inanılması güç bir adam olarak algılıyorsunuz. Kafanıza böyle bir karakter yerleşiyor. Evliya Çelebi'yi "Erzurum'da kedi damdan dama atlarken soğuktan donmuş, bahar gelince tekrar miyav diyerek yaşamaya devam etmiş" diyen bir adam olarak algılıyorsunuz. Hâlbuki Evliya Çelebi böyle bir şey demiyor. Diyor ki; Erzurum çok soğuktur. Halkı soğuğu anlatmak için latife yollu böyle bir hikâye anlatırlar. Halk anlatır diyor, halk da bunu gerçeklik olarak anlatmıyor, şaka olarak anlatıyor. Biz buradan Erzurum'un soğuk bir yer olduğunu anlıyoruz.
Sonuçta büyük bölümü Osmanlı İmparatorluğu döneminde, son iki cildi cumhuriyet döneminde bu metinler tekrar neşredildi ama bu eksik, sansüre uğramış ve dili değiştirilmiş bir neşirdi Ondan bir iki sadeleştirme yapıldı, biz hep o sadeleştirmeleri okuduk. Seyahatname gibi metinler sürekli okunması gereken metinlerdir. Tanpınar, Beş Şehir'de Ankara'yı anlatırken derdi ki; "Türk aydınları Evliya Çelebi'yi inandırıcı bulmuyor. Ben Evliya Çelebi'yi hep inanarak okudum ve hep kârlı çıktım." Evliya Çelebi'yi çok beğenir Tanpınar. Türk aydınları da inanarak okurlarsa kârlı çıkacaklardır.
Evliya Çelebi bir seyyah, maceraperest bir adam. Her tehlikeye atılabilen bir adam... Biz Evliya Çelebi'den istesek en az 10 tane Indiana Jones filmi çıkarırız. O kadar değişik hikâyeler vardır içerisinde. Birilerinin bunu alıp bu bakış açısıyla senaryolar üretmesi lazım. Çocuk filmleri üretmesi lazım… İnşallah ileride daha da güzel olacaktır. Elimizde böyle bir metnin olması büyük bir kazançtır. Yapılması gereken şey mantıklı seçmeler yaparak, doğru metinler yayımlayarak Türk entelektüellerinin Evliya Çelebi'yi inanılır bir kaynak olarak görmelerini temin ederek onu önce Türk edebiyatının, sonra dünya edebiyatının saygın isimleri arasına sokmamız lazım. Biz kendimize saygı göstermeyi öğrenirsek dünya da ona saygı gösterecektir. Evliya Çelebi kendisini İstanbullu, Müslüman ve Türk olarak tavsif eder. Aynı zamanda da dünya insanıdır. Başka kültürlere kötüleyici bir bakış açısıyla bakmaz.