Ali Taha Koç: YAPAY ZEKÂDA İLK 20 ÜLKE ARASINDA YER ALMAYI HEDEFLİYORUZ

YAPAY ZEKÂDA İLK 20 ÜLKE ARASINDA YER ALMAYI HEDEFLİYORUZ
Giriş Tarihi: 24.10.2023 10:56 Son Güncelleme: 24.10.2023 10:56
Son dönemlerin en tartışılan, hakkında en fazla teori üretilen, belki de en korkulan konusu yapay zekâ teknolojisi. Kimilerinin şimdiden “insanlığı yok edeceğinden” korktuğu bu teknoloji biz farkına dahi varmadan hayatımızın birçok alanına dâhil olmaya başladı bile. Beraberinde birçok kolaylığı sunacağı gibi önemli riskleri de barındırdığı söylenen bu teknoloji, insanlık için yenilikten ziyade bir devrim olarak nitelendiriliyor. Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Ali Taha Koç, yapay zekânın neden bir devrim olduğunu, getireceği dönüşümleri, oluşturacağı tehditleri, ülkemizdeki gelişmeleri ve siber güvenlik, deep fake gibi kavramları Lacivert’e anlattı.

Yapay zekâ teknolojisi bir devrim midir?

Yapay zekâ teknolojilerinin kullanımının yaygınlaşmasıyla ülkemizde ve tüm dünyada insan yaşamının, toplumun ve ekonominin derinden ve geri döndürülemez şekilde değiştiğine şahit oluyoruz. Veri bilimi, mühendislik bilimleri, etik ve sosyal bilimleri de içine alan çok disiplinli bir araştırma ve geliştirme alanı olarak yapay zekâ çağının Rönesans'ını yaşıyoruz desem doğru olur. Geleceğin nasıl şekilleneceği hakkında fikir yürütebilmek için her konuda olduğu gibi yapay zekânın da tarihine göz atmak lazım. Canlıyı, çoğunlukla da insanı taklit eden robotlar ve otomatlar yapma fikri 700'lü yıllara değin uzanıyor. Bu tarihlerde kendi topraklarımızda araştırmalarını yapan Müslüman bilim insanlarının isimlerini zikretmek iyi olur. Algoritmanın babası olarak tanımlanan sıfırın mucidi El-Harizmi, bilgisayar bilimlerini yeniden şekillendiren ve ilk hidrolik robot denemeleriyle tarihe geçen El-Cezeri insansı robotlar fikrini alevlendiren bilim insanları arasındadır. Yine de pek çok yayında "yapay zekâ" kelimesinin kavram olarak ilk kullanıldığı 1950'de Dartmounth Koleji'nde düzenlenen, alanın önde gelen bilim insanları ve düşünürlerinin katıldığı konferans bir başlangıç olarak gösterilir. Genellikle bu döneme yapay zekânın ilk dönemi ya da yeşerme dönemi diyoruz. Aynı yıllarda ülkemizde de önemli bilim insanlarından matematik ordinaryüsü Cahit Arf "Makineler Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?" adını verdiği makalesini sundu. 1980'li yıllara kadar bu alanda teorik gelişmeler için pratik karşılık bulmakta zorlanıldı ve ilk hayal kırıklıklarının yaşandığı "yapay zekâ kışı" adı verilen döneme geçildi. 1980'lerin ortalarında bugün de pek çok çalışmada kullanılan geriye yayılım gibi öğrenme algoritmalarının geliştirilmiş olmasına çok şey borçluyuz. Bu teknolojinin artık son kullanıcıya ulaştığını ve 7'den 70'e insanların hayatını kolaylaştırmaya yönelik uygulamalar ile toplumda karşılık bulduğunu söyleyebilirim. Ayrıca, günümüzde küresel ekonomi üzerinde etkili ve en hızlı büyüyen şirketlerin bu alanda faaliyet gösterdiğini de unutmayalım. Bu yüzden gönül rahatlığı ile yapay zekânın devrim niteliğine sahip olduğunu söyleyebilirim.

Yapay zekâ dünyayı nasıl değiştiriyor? Ne gibi fırsatlar ve riskler getiriyor? Bu hususta biz neler yapıyoruz?

Yapay zekânın farklı alanlarda uygulanmasıyla birlikte yeni fırsatlar, riskler ve sorumluluklar da ortaya çıktığını belirtmek yerinde olur. Eğitim, sağlık, ulaşım, güvenlik, çevre ve eğlence gibi sektörlerde yapay zekâ destekli hizmetler ve ürünler verimliliği artırıyor ve yaşam kalitesini yükseltiyor. Bu hizmet ve ürünler, sohbet robotları, sanal asistanlar, öneri sistemleri, ChatGPT gibi üretken yapay zekâ uygulamaları, insanların iletişim kurma, bilgi edinme ve öğrenme biçimlerini değiştiriyor. İş hayatında, iş yapış şekillerimizde köklü değişiklikleri ve gelişimleri deneyimliyoruz. Yapay zekânın büyük veriyi analiz etme marifeti ile daha etkin politikalar geliştirmeye, karar almaya ve eylem geliştirmeye olanak sağlaması hem özel sektör firmaları hem de kamu kurumları açısından önemli fırsatlar doğuruyor. Bu heyecan verici fırsatlar denizinde belirsizliklerin farkında olarak ve riskleri yöneterek yol alınması gerektiğine dikkat çekmek isterim. Yapay zekânın herkes için bir amaç olmaktan çıkıp araç haline geldiği günümüzde bu teknolojilerin olumsuz kullanımının önüne geçmek için toplumu bilgilendirmek bizlerin hususi görevidir. Mahremiyetin ihlal edilmesi, üretken yapay zekâ kullanımı ile sahte görüntü ses, video ve yazılı metinler oluşturulması ve bunların sosyal medya aracılığı ile toplumlara sunulmasıyla oluşan riskler gibi, sağlık ve güvenlik alanındaki sistemlerin önyargıya sahip olabilmesi gibi etik pek çok sorunla burun burunayız. Yapay zekânın kullanım şeklini düzenlemek ve topluma rehberlik etmek önemli bir sorumluluğumuzdur. Topluma ve yaşadığımız dünyaya faydalı olacak şekilde, risklerin farkında olup bunları yöneterek yapay zekâ dönüşümünün etkin aktörleri olmak üzere çabalarımız artarak devam edecektir.

Yapay zekâ ile alakalı en temel endişe insanı devre dışı bırakacağı yönünde. Bu teknoloji onu tasarlayan, programlayan ya da kullanan insanlardan ne kadar bağımsız çalışıyor?

Yapay zekânın insanları devre dışı bırakma endişesi spekülatif bir konu. Hatta Stephen Hawking ölümünden kısa bir süre önce yapay zekânın orantısız kullanımı hakkında bazı uyarılarda bulunmuştu. Konuyu şöyle ele almaya çalışabiliriz: Yapay zekâ sistemleri insanlar tarafından tasarlanır, programlanır ve kullanılır. Bu nedenle insan tarafından tanımlanan hedefler ve değerler çerçevesinde çalışır. Yapay zekânın bağımsız bir bilinç veya düşünceye sahip olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. İnsan zekâsı ile karşılaştırıldığında yapay zekânın belirli algoritmaları ve veri desenlerini takip etme yeteneği olduğunu biliyoruz. Bu işleri çoğu zaman insandan daha hızlı yapabiliyor olmasıyla dikkat çekiyor. Buna 1997'de Deep Blue yazılımının Garry Kasparov'u satranç turnuvasında yenmesi örnek gösterilebilir. İnsanın geliştirdiği kapsam ve bağlam dâhilinde başarılı sonuçlar geliştiriyor. Bu
durumda insanın yerine geçeceğini değil insanın yanında yer aldığını söylemek daha doğru olacaktır. Diğer yandan insan zekâsı ile karşılaştırdığımızda temel fark; yapay zekânın belirli sınırlar içinde ve belirlenmiş görevler için verileri işlemesidir. İnsan zekâsı ise esnek, yaratıcı ve duygusal derinlik ile örüntüler ve çok daha karmaşık ilişkileri çözümleyebilir. Yapay zekâ geliştirildiği ortamın kapasitelerine oldukça bağımlıdır. Belli sınırlar içinde işlevini yerine getirebilir. İnsan ise normal şartlarda kesintisiz ve gerektiği kadar enerji harcayan ideal bir sisteme sahiptir. Üstelik insan
beyni ve zekâ kavramı hala derinlikleri keşfedilmemiş bir araştırma konusudur.

Yapay zekânın sorumsuzca kullanılması durumunda dünya adına felaketlere yol açabilmesi ya da küresel ölçekte işsizliğe sebep olması gibi endişelerin gerçeklik payı var mı?

Etik kurallar ve düzenlemeler, yapay zekâ teknolojilerinin geliştirilme sürecinde sürekli takip edilmesi gereken önemli unsurlardır. Aksi takdirde yapay
zekâ algoritmalarının yanlılık, ayrımcılık veya haksızlık yapma riski ortaya çıkabilir. Yapay zekâ teknolojisinin en büyük tehdit unsuru, sınırları henüz tam olarak kestirilemeyen belirsizliklerdir. Bu belirsizlikler gelecekte ortaya çıkabilecek risklerin ve fırsatların farkında olmayı gerektirir. Öne çıkan bazı tehditlerden bahsedeyim size. Kişisel verilerin kötü amaçlar için kullanılması veya izinsiz erişimine yol açarak mahremiyet ihlaline, bazı işlerin yeni
beceri eksikliğinden de kaynaklı iş kaybına, algoritmaların eğitilmesinde kullanılan verilerdeki önyargı ve yanlılık nedeniyle yapay zekâ algoritmalarının ayrımcı veya haksız kararlar vermesine ve evet, bu teknolojilerin kontrolünün küçük bir azınlığın eline geçmesi durumunda, bu gücün kötü niyetli şekilde kullanılmasına sebep olabilir. Bu tehditleri azaltmak ve yapay zekâdan toplumun faydalanmasını sağlamak için etik kurallar, düzenlemeler ve denetim mekanizmalarının geliştirilmesi ve yapay zekâ teknolojilerinin geliştirilme sürecinde sürekli izlenmesi gerektiğine her fırsatta vurgu yapıyoruz ve bu amaca yönelik çalışmalar yürütüyoruz.

Yapay zekâ ile ilgili insanların en temel endişelerinden biri yapay zekânın bazı görev ve işleri daha hızlı ve etkin yapabileceğinden kaynaklı şekilde insanları işlerinden ederek işsizliğe neden olabileceğidir. Belirli alanlarda veya iş kollarında insanın yerini alacağı doğru ancak yeni fırsatlar ile genel istihdamı değiştirmeyeceğini ve hatta uzun vadede sektörlerin gelişmesi ile istihdamı artıracağını öngörüyorum. Önemli olan bu çağa uyum sağlamak. Tekerleğin icadı, buhar makinelerinin ve elektriğin bulunması gibi benzersiz gelişmeler sanayide devrimler meydana getirmişti. Elektrikten önce Paris sokaklarını aydınlatmakla görevli kişiler her akşam ateşleri ile caddelerdeki gaz lambalarını yakar, her gün doğumunda bunları söndürürlerdi. 1857'de Paris caddelerinde elektrikli aydınlatmaya geçildiğinde bu kişiler mevcut işlerinden olmuştu. Fakat bu lambaların bakım, onarım gibi ihtiyaçları hâsıl oldu ve çok az insanın konu hakkında bilgisi vardı. Bazı görevlerin gelişen teknolojiyle birlikte otomatikleşmesi, değişmesi veya tamamen ortadan kalkması bazı işlerin gereksinimlerini tabii olarak değiştirebilir ama yeni gelişen teknolojiler daha farklı beceri setlerine olan ihtiyacı beraberinde getiriyor. İşsizlikten ziyade işlevsizlik önümüzde daha büyük bir sorun olarak gözlerini bize dikmiş durumda. Bu yüzden işgücümüzün yeni beceriler ve yetenekler edinmesi ve bu teknolojik dönüşüme uyumlu hale gelmesi elzemdir.

Gelecekte savaşların tamamen yapay zekâ ile olacağını söyleyen teoriler mevcut. Siber saldırılar bizim için bir tehdit midir?

Yaşadığımız çağda savaşları başlatacak ilk merminin dijital ortamdan atılması kuvvetle muhtemel. Geleceğin savaşlarının yapay zekâ algoritmalarının kontrolündeki nesneler arasında geçeceğini söylemek de yine mümkün. Belki yakın bir gelecekte savaşan nesnelerin interneti kavramından bahsediyor olacağız. Teknolojinin insanlığa faydalı olan yüzünün yanında suç örgütlerinin elinde etkili bir silaha dönüşen yüzü, mücadele edilmesi gereken bir tehdit olarak her zamankinden daha ciddi şekilde karşımıza çıkıyor. Boyut ve karakter değiştiren siber tehditler artık siber savaşa dönüşerek kritik hizmet veren altyapı ve sistemleri birer siber hedef haline getirdi. Son 10 yılda siber saldırılarda görülen artışın dijital ortamdan daha az kaynakla, daha az riskle, daha kısa zamanda, daha fazla saldırı yapmak ve bir ülkeye karşı stratejik koz elde etmekle doğrudan ilişkisi var. Siber saldırılar günümüzde hibrit savaş yöntemlerinin bir unsuru olarak kullanılıyor; tarafların askeri ve siyasi hedeflerine ulaşmasında da etkili rol oynuyor.

Siber savaşlardaki silah çeşitliliğinin bir hayli fazla olduğunu görüyoruz. Sosyal mecralarda paylaştığımız bir bilgi kırıntısı, farkındalık eksikliği, dezenformasyon, zararlı yazılımlar, yasal boşluklar, yanlış bir organizasyon yapısı, yabancı teknoloji bağımlılığı gibi birçok başlık siber saldırı planlayan aktörlerin elinde bir silah olarak karşımıza çıkabilir. Yapay zekâ sistemleri otomatik tehdit algılama, anormal davranışları belirleme, saldırıları modelleme, yeni saldırı oluşturma gibi pek çok alanda kullanılmaya başlamış durumda. Yapay zekânın bu silahları kullanarak ne tür yıkıcı etkiler oluşturacağı ise şu an için büyük bir soru işareti. Öğrenme ve kendini geliştirme yeteneği sayesinde mevcut saldırı yöntemlerini daha akıllı ve kusursuz hale getireceğini söyleyebilirim. Yapay zekâ bilgi sistemlerine saldırmaya başladığında insanlarla aynı sınırlara sahip olmayacak ve saldırı hızını, ölçeğini ve kapsamını tamamen değiştirecek. Ayrıca beyaz veya siyah şapka takma kararını neye göre vereceği ise tamamen algoritmasına bağlı olarak değişecek.

Deep fake içeriklerle özellikle sosyal medyada çok fazla dezenformasyona maruz kalıyoruz. Bir deep fake içeriğinin yol açtığı sorunlar nelerdir?

Dezenformasyona hizmet eden teknolojiler geliştikçe sıradan insanlar için neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamak giderek imkânsızlaşıyor. Gelişen her yeni teknoloji ile etik değerler, sosyal tahribat ve sosyal mühendislik gibi konular sıklıkla tartışılır hale geliyor. Nitekim yeni teknolojiler nedeniyle sahte içeriği gerçeğinden ayırt etmek oldukça zorlaşmış durumda. Bunun en son örneklerinden biri deepfake ile üretilen videolardır. Dezenformasyon çağı içinde yeni bir dönemin başlangıcı olan deepfake teknolojisi iletişimcileri dehşete düşürecek boyutlara ulaştı. Sadece devlet
aktörlerinin ve büyük şirketlerin elindeyken bile insanlık için büyük bir potansiyel tehdit olan bu sansasyonel yöntemin terörist grupların, manipülatörlerin, kısaca herkesin eline geçtiği durumda daha da büyük bir tehlike oluşturduğunu da biliyoruz. Deepfake siyasette, iş dünyasında, sporda ve rekabetin olduğu her alanda sabotajlar düzenlemek için kolay bir yol olacaktır. Politikacılar artık gitmedikleri yerlere gitmiş, söylemedikleri şeyleri söylemiş gibi gösterilebilir. Halka mal olmuş kişiler çok sayıda çevrimiçi video ve görüntüye sahip olduğu için deepfake girişimlerinin ilk hedefleri konumunda.

Bu içeriklerin oluşturduğu en büyük sorun, manipülatif yapısı gereği gerçeklik algısında yaratacağı olası tahribattır. Deepfake videolarıyla beraber görmek artık inanmak anlamına gelmemeye başladı. Günümüzde eğlence ve mizah için hazırlanan deepfakeler bile çoğu kullanıcı tarafından gerçek sanılıyor. Bu türden sahte içeriklerin gerçek olduğunu sananlar arasında köklü gazeteler, kurumlar da bulunuyor. Deepfake sosyal medya ile birlikte düşünüldüğünde toplumda büyük tepkilere ve şiddete yol açma potansiyeline sahip yeni bir problemdir. Zira sahte haberler, özellikle savaş, yangın, deprem veya protestolar gibi toplumun hassas olduğu konularda öfkeye neden olabilmekte. Yapay zekâ teknolojileri, deepfake kaynaklı dezenformasyon sorununun yaratıcısı olduğu gibi aynı zamanda bu sorunun doğrudan çözümü olacak teknolojilerin de kaynağıdır. Bu sebeple
yapay zekâ, deepfake içeriklerin yarattığı manipülasyonu önlemek ve "deeptruth"a dönüştürmek için kullanılabilir. Söz konusu bilgi çarpıtıcı ve yanıltıcı içeriklere yönelik kamusal bilincin geliştirilmesi, dijital okuryazarlık eğitiminin yaygınlaştırılması ve ilgili içeriklerin üretimine dair yasal
yaptırımların getirilmesi başlıca çözüm önerileri olarak sayılabilir.

Artık dünyada değişimlerin çok hızlı olduğuna şahit oluyoruz, çok hızlı bir dönüşüm yaşanıyor. Sizce, 50 sene sonra bizi nasıl bir dünya bizi bekliyor?
Yapay zekâ, siber güvenlik ve dezenformasyon gibi diğer gelişmeler de dâhil olmak üzere mevcut trendlere ve gelişen teknolojilere dayanarak bazı akılcı tahminler yapmak mümkün olabilir. Yapay zekâ araştırmaları muhtemelen ve hız kesmeden ilerlemeye devam edecektir. Bazı sektörlerde işten çıkarmalara neden olabilir ancak aynı zamanda yapay zekâ geliştirme, bakım, gözetim ve denetim konularında yeni ekonomik büyüme fırsatları ve iş imkânları da ortaya çıkacaktır. Yapay zekâ destekli öğrenme sistemleri ve çevrim içi platformlar sayesinde eğitim daha kişisel ve erişilebilir hale gelmeye başladı ve giderek artacağı kanaatindeyim. Bu, geleneksel sınıf temelli eğitimden uzaklaşmaya yol açabilir. İnsanlar değişen iş gereksinimlerine uyum sağladıkça yaşam boyu öğrenme ve beceri geliştirme norm haline gelebilir. Yapay zekânın mahsul izleme, haşere kontrolü ve kaynak yönetimine yardımcı olmasıyla tarımda muhtemelen otomasyon ve hassas tarım çalışmaları artacaktır. Daha doğrusu artmalıdır. Geniş yelpazede tarım ürünü elde edebilme potansiyeline sahip coğrafyamızda tarım ve enerji gibi insanlığın kaderini belirleyecek alanlarda avantajımızı değerlendirmeliyiz ve yapay zekâ bu anlamda elimizi güçlendiren bir araç. Yapay zekâ ve veri analitiği teknolojilerinin gelişmesi ve politika oluşturmanın daha veri odaklı hale gelmesiyle vatandaşa uzanan pek çok uygulama ile toplumsal refahın artacağını düşünüyorum ve aslında bunu hedefliyoruz. Bu şekilde bir gelecek resmedebilmek ve buna ulaşabilmek için yapay zekâ risk yönetimi, yapay zekâ etiği, mahremiyet ve siber
güvenlik konularında doğru strateji ve eylemler hayata geçirmeliyiz. Bu konu politika yapıcıların gündeminin merkezinde yıllar boyunca yer alacaktır.

Ülkemizde son yıllarda savunma sanayii, uzay gibi farklı alanlarla ciddi teknolojik atılımlar görüyoruz. Bizim bilmediğimiz sahalarda neler üretiliyor ve neler hedefliyoruz?

Türkiye, savunma sanayii, uzay keşfi ve yapay zekâ gibi çeşitli teknolojik alanlarda söylediğiniz gibi önemli ilerlemeler kaydediyor. TEKNOFEST bunların güzel ve etkili örneklerinden biri. Tematik yapay zekâ ve siber güvenlik yarışmalarında gerek yarışmayı gerçekleştiren gerekse yarışmanın hazırlık ve tamamlanması sürecinde gençlerimizin yeni fikirleri ve dinamik enerjilerinden faydalanarak çözümler geliştirmelerine katkı veriyoruz. İçlerinde ticarileşen ve ülkemizin gelecek ekonomisine katkısı yüksek olacak potansiyelde projelere de tanık olmak beni oldukça heyecanlandırıyor ve umutlandırıyor. Ayrıca, savunma sanayii alanındaki en önemli başarılarımızdan olan SİHA'larda ve yerli aracımız TOGG'da da yapay zekâ teknolojilerinden yoğun şekilde faydalanıyoruz. Yapay zekâ araştırma, geliştirme ve eğitimine yatırımlar her geçen gün artıyor. Öte yandan siber güvenlik alanında nitelikli ve yetkin işgücünün yetiştirilmesi adına ilk "Siber Güvenlik Meslek Yüksekokulları"nın Ankara Üniversitesi, Ege Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Gebze Teknik Üniversitesi bünyesinde açılmasına öncülük ettik. Ayrıca girişim ekosisteminin etkinleştirilmesi ve teknoloji girişimcilerimizin ulusal ve uluslararası görünürlüğünün artırılması ile potansiyel müşteri ve yatırımcılar için keşfedilebilir hale gelmelerini önemsiyoruz. Bu amaçla "Türkiye TecnoHub Platformu"nu oluşturduk ve hâlihazırda 3 binin üzerinde firmamızın bilgileri bu platformda herkese açık şekilde paylaşılıyor. Yapay zekâ başta olmak üzere, dijital teknolojilerin ülkemize sağlayacağı ekonomik fırsatların farkında olduğumuzu bir kez daha vurgulamak isterim.

Ayrıca ülkemizde "Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi" hazırlandığını biliyoruz. Bu programın içeriği ve hedefleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Türkiye'nin ilk Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi'ni Dijital Dönüşüm Ofisi olarak Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı iş birliği ile 2021 Ağustos'ta yayımladık. Bu strateji 2021–2025 yıllarını kapsıyor ve 2025 sonu itibariyle ulaşmak istediğimiz bazı üst seviye hedefler belirledik. Yapay zekânın GSYH'ye katkısının yüzde 5'e çıkarılması, bu alanda istihdamın 50 bin kişiye ulaşması, güvenilir ve sorumlu yapay zekâ ve sınır ötesi veri paylaşımı alanında uluslararası
kuruluşların düzenleme çalışmalarına ve standardizasyon süreçlerine aktif olarak katkı sağlanması ve Türkiye'nin uluslararası yapay zekâ endekslerinde ilk 20 ülke arasında yer alması önemli hedeflerimizden. Sağlıklı bir yapay zekâ ekosistemi geliştirmenin yolunun kaliteli verinin, teknik altyapının ve ileri becerilerin doğru kullanılmasından geçtiğini biliyoruz. Bunun için stratejimizin odağına "beceri", "veri" ve "altyapı" olarak üç temel yapay zekâ yetkinliği yerleştirdik. Ayrıca kurumsal kapasitenin, koordinasyonun ve iş birliğinin ön planda tutulmasıyla bu üç temel yetkinliğin etkinleştirilebileceğinin farkında olarak stratejimizde "kurumsal yeterlilik", "yönetişim" ve "stratejik uyum" konularına odaklandık.

Strateji Belgesinde ortaya koyduğumuz stratejik önceliklerimize kısaca değinmek istiyorum: Birinci stratejik önceliğimiz "Yapay Zekâ Uzmanlarının Yetiştirilmesi ve Alanda İstihdamın Artırılması" bağlamında yapay zekâ alanında becerilerin geliştirilmesi, uzmanların yetiştirilmesi ve istihdama dâhil olabilmeleri için yükseköğretim ve öncesi eğitim planlamalarının iyileştirilmesi ve güncellenmesi amaçlanıyor. İkinci stratejik önceliğimiz "Araştırmanın, Girişimciliğin ve Yenilikçiliğin Desteklenmesi" kapsamında araştırma, girişimcilik ve yenilikçiliği desteklemek amacıyla sermaye fonlarının etkinleştirilmesi ve hacminin artırılması ile Ar-Ge faaliyetlerinin kolaylıkla yürütülebileceği mükemmeliyet merkezlerinin teşkil edilmesi hedefleniyor. Üçüncü stratejik öncelik "Kaliteli Verilere ve Teknik Altyapıya Erişimin Kolaylaştırılması" ile verilerin güvenli ve güvenilir şekilde paylaşılması ve işlenebilmesi amacıyla "Açık Veri", "Kamu Veri Alanı" ve "Sektörel Bulut Veri Platformları" gibi nitelikli projelerin hayata geçirilmesi için çalışmalar devam ediyor.

Yapay zekâ teknolojilerinin ekonomik ve sosyal hayatta etkin şekilde kullanılması mevzuatta çeşitli düzenlemeler yapılmasını gerekiyor. Bu nedenle "Sosyoekonomik Uyumun Hızlandırılmasına Yönelik Düzenlemeler", dördüncü stratejik öncelik olarak belirlendi. Yapay zekâ alanındaki belirsizlik ve hızlı gelişmeler, bu konudaki uluslararası tartışma ve çalışmaların yakından takip edilmesini ve diğer ülkelerle iş birliklerinin geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak stratejimizin beşinci önceliğini "Uluslararası İşbirliğinin Güçlendirilmesi" olarak belirledik. Altıncı ve son stratejik önceliğimiz "Yapısal ve İşgücü Dönüşümünün Hızlandırılması" kapsamında ise yapay zekânın ortaya çıkardığı fırsat ve tehditler doğrultusunda hem kamu hem de özel sektörde kurumsal yapıların ve iş gücünün geliştirilmesine odaklandık.

Ayrıca kamu kurumlarımızın yapay zekâ projelerinin bir envanterini çıkardık ve düzenli olarak güncelliyoruz. Kamu kurumlarında yapay zekâ kapasitesinin hem teknik hem de beceriler bakımından yükseltilebilmesi için TÜBİTAK tarafından KAMAG Programı kapsamında "Kamu Yapay Zekâ Ekosistem Çağrısı" açıldı ve biz de Dijital Dönüşüm Ofisi olarak bu çalışma kapsamında kamu tarafında koordinatör kurum olarak rol alıyoruz. Türkiye'de ilk kez kamu kurumlarında yapay zekâ projeleri geliştirmeye yönelik ve ekosistem oluşturulmasına öncülük edecek olan bu çağrıda finans teknolojileri, akıllı üretim sistemleri, akıllı tarım, gıda ve hayvancılık, akıllı eğitim teknolojileri, iklim değişikliği ve e-ticaret teknolojileri temalarına yer veriliyor.

Ali Taha Koç kimdir?
Dr. Ali Taha Koç 1980'de Ankara'da doğdu. Lisans eğitimini 2001'de tam burslu olarak girdiği Bilkent Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünde bitirdikten sonra, yüksek lisans ve doktorasını yine burslu olarak ABD'de Teksas Üniversitesi Dallas Elektrik Mühendisliği bölümünde tamamladı. 2006'da ABD'de Intel'e katılan Koç, Intel'de bulunduğu süre içerisinde 61 patent geliştirdi, 23 makalesi bilimsel dergilerde yayımlandı, uluslararası birçok proje geliştirdi ve yönetti. 2013'te Intel'de en çok patent üreten 10 mühendisten biri olarak ödül aldı. 2014'te Türkiye'ye dönerek Başbakanlık Baş Müşaviri olarak göreve başladı. Aynı yıl Cumhurbaşkanlığı Bilgi Teknolojileri Başkanlığı'na atandı. Eş zamanlı olarak Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Politikaları Başkanlığı'nda Devlet Bilgi Koordinasyon Merkezi'nin (DBKM) kurulum sürecini yönetti ve bu kapsamda tüm bakanlıklardan ve güvenlik birimlerinden Cumhurbaşkanlığı'na bilgi akışını sağladı. 12 Eylül 2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığına atandı. Cumhurbaşkanlığı'ndaki görevlerinin yanı sıra Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş. yönetim kurulu üyesi olan Koç, Bilkent Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü'nde yüksek lisans ve doktora dersleri de veriyor.

BİZE ULAŞIN