Taha Dağlı: 102 yıllık mesele

102 yıllık mesele
Giriş Tarihi: 25.1.2021 11:51 Son Güncelleme: 25.1.2021 11:51
Karabağ zaferi sadece Azerbaycan değil Türkiye açısından da tarihi bir zaferdir. Türkiye tıpkı Ortadoğu’da, Afrika’da, Doğu Akdeniz’de olduğu gibi artık Kafkasya’da da hem siyasi hem de askeri bir aktör, belirleyici unsur, yön verici bir güç olmuştur.

Türk askeri 102 yıl sonra Kafkasya'ya çıktı ama muhalefet başını kuma gömmüş bir devekuşu gibi bunu da görmek istemedi. Rus propagandasında Rus yayın organları ile yarışan besleme medya ise Karabağ'daki ateşkes sürecini Rusya'nın zaferi, Türkiye'nin hezimeti olarak sunmaya çalıştı. Sonuç ise değişmedi: Türkiye Rusların mahallesine girdi ve artık orada kalıcı…

Eskiden beridir süregelen bir söylemdir; Batılılar planlarını 100 yıllık yapar, biz ise daha bir yıllık stratejik bir plan bile ortaya koyamıyoruz. Oysa Türk devlet geleneği hem ülke kurarken hem de ülke yönetirken dünyada diğer birçok süper güçten daha üstün planlar kurmuş ve hayata geçirmiştir. Zaman zaman fetret dönemleri yaşasa da Türk devletleri, güçlü bir lider bulduğunda en ufak fırsatı tarih kitaplarına geçecek bir başarı hikâyesine dönüştürmekte mahir davranmıştır.

Türk devletlerinin sonuncusu Türkiye için de durum farklı olmamıştır. Misak-ı Millî sınırlarını da, İslam coğrafyasının liderliği vasfını da unutmayan devlet hafızası aradan 100 yıl geçse de fırsatını bulduğu anda harekete geçmiş ve bu tozlanmış ülküleri hafızalarda canlandırmayı başarmıştır.

ABD, İngiltere, Fransa ve son olarak Rusya

İngiltere'nin 100 yıllık planını, ABD'nin teröristlerle oyununu Suriye'de bozan Türkiye, emperyal gücün karşısına dikilirken Libya'da kanlı sömürgecilik tarihinin baş aktörü Fransa'ya tarihi bir ders vermesini bildi. Kendi aralarında çekişen ama konu Müslümanlara karşı savaşmaya gelince Haçlı Seferlerinde, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu'nda olduğu gibi tarihin en barbar en vicdansız en alçak ordularını bir araya toplayan Avrupa da Doğu Akdeniz'de Türkiye'den gerekli cevabı aldı. 100 yıllık hesaplaşmanın şimdilik son durağı Kafkasya olurken Rusya da hafızasını acı bir şekilde tazelemek zorunda kalan ülkeler arasına girdi.

Rus medyası gibi yayın yaptılar

Batı medyası Karabağ'da Türkiye'nin zaferine adeta ağlarken, Ermenistan bile tarihi hezimetin sorumlusu olarak Türkiye'yi gösteriyordu. Türkiye'nin diplomasi ve askerî kabiliyetini bir türlü kabul etmek istemeyen muhalefet ve besleme medya ise Rus gazetelerinden hiç farkı olmaksızın zafer büyüklüğünü ve Türkiye'nin rolü ile başarısını gölgelemek için adeta yarıştı. Sanırsınız ki Karabağ'da Azerbaycan hezimete uğradı, Türkiye ise masa dışı bırakıldı, tek kazanan ise Rusya oldu. Kendi yazdıkları hukuk kurallarını bile çiğneyerek Doğu Akdeniz'de ticari Türk gemisine korsanlık yapan Avrupa'ya hak verip tüm uluslararası hukuk kurallarına harfiyen uyan kendi ülkesini ise suçlu gösteren bir muhalefetten de başka türlüsü beklenmezdi zaten. O nedenle 9 Kasım akşamından bu yana Karabağ'daki anlaşmanın detaylarına takılanlar kendilerini haklı gösterecek topal argümanlar bulma yarışına girdiler. Önerme olarak doğru ama pratikte ve fiiliyatta hem eksik hem de yanlış olan tezlerin başında ise şu geldi: "Azerbaycan topraklarını geri aldı, almasına ama Ruslar da bölgeye girdi."

Türk askeri de olacak!

Evet, Rusya barış gücü adı altında Karabağ'a asker yolladı. Ancak anlaşmanın daha ilk dakikalarında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev "Türk askeri de olacak" dedi. Ama Aliyev'in sözlerine değil de Moskova'dan gelen açıklamalara itibar edildi.

Manzara şuna dönüştü, "Türk askeri olmayacak bölge sadece Rusların kontrolüne bırakılacak." Bir konuda anlaşılmayan bir şey varsa ve bunu sadece Moskova'ya sorarsanız, alacağınız cevap her zaman için böyledir. Karabağ'da da tam olarak bu yaşandı. Sonrasında ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tane tane izah etti: "Türk askeri de olacak, Ruslar hangi anlayışla yer alacaklarsa, Türkiye de aynı anlayışla yerini alacak" dedi.

Daha sonra Rusya bir açıklama daha yapmak zorunda kaldı. Bu kez "evet Türk askeri de olacak ama onlar Azerbaycan'da konuşlanacaklar" denildi. Rusların propaganda sözleri bir kez daha tek ve mutlak gerçek olarak sunuldu muhalif medyada. Pravda, RT ve İzvetsiya bile bu kadar başarılı olmamıştı. Sanırsınız ki Türkiye uğraştı etti, Azerbaycan'a destek verdi ama tüm parsayı Putin kaptı, Türkiye ise sanki dünyaya alay konusu oldu.

Olan biten aslında şuydu. Yıllar sonra Suriye'de, Libya'da, Doğu Akdeniz'de "Ben buradayım" diyen Türkiye bu kez Sovyet coğrafyasında at koşturmaya başladı. Türk askeri 102 yıl sonra Kafkasya'ya çıktı.

17 Kasım'da gerçekleştirilen görüşmelerden sonra Türkiye ile Azerbaycan arasında daha 2010'da imzalanan Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması'na istinaden Azerbaycan'a asker gönderme tezkeresi kabul edildi. Bu tezkereyle Azerbaycan'ın belirleyeceği yerde Türkiye'nin Rusya ile birlikte kuracağı ortak merkezde ve bu merkezin icra edeceği faaliyetlerde Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin ve ihtiyaca göre ülkemizden sivil personelin görev yapmasının sağlanacağı teminat altına alındı.

Bu kez kardaşlık kazandı

Kardaş dediğimiz, Türk olarak kendimizden bildiğimiz Azerbaycan ve Kafkasya halklarına en son Kafkas İslam Ordusu'nun davetiyle gitmiş ve Bakü'yü Rus işgalinden kurtarmıştık. Sonrasında ne II. Dünya Savaşı'nda ne de soğuk savaş döneminde kardaşımızla yakın bir irtibatımız olmamıştı.

Sovyetler yıkıldığında, Azerbaycan bağımsızlığına kavuştuğunda bile Türkiye farklı coğrafyada yer alan alelade bir ülke gibi davranmıştı. Ermenistan, kardaşımıza soykırım yaparken izzetimizi korumayı bırakın, kadın ve çocukları kurtarmak için bir insani yardım helikopteri bile gönderemediğimiz Azerbaycan'a şimdi Mehmetçik'i gönderdik.

Bunu görmeyenler, anlamak istemeyenler, belki de geçmişteki utançlarıyla yüzleşmek istemeyenler ise Rusların, uçaklar dolusu askerleri Karabağ'a indirirken görüntülerini yayınladı. Rusların dünyaya hava atmak için sunduğu argümanları dillerine doladı. Üstelik bunu gerçekler apaçık ortadayken yaptı.

Üstelik kendisine ulusal basın diyen muhalif medya, Türkiye'nin çıkarlarını savunduğunu söyleyen muhalefet; Türkiye düşmanlığında sınır tanımayan İngiliz yayın organı BBC'nin bile "Türkiye, Rusya'nın eski Sovyet bölgesindeki gücünü tehdit ediyor" analizine en az bir Rus kadar mesafeli davrandı.

Nitekim Ermenistan'ın işgalindeki Türk yurtları bir bir kurtarılırken Ermeni medyasının bile söylenmekten haya ettiği şekilde "Azerbaycan bir devlet bile değil, aşiret" diyenler de bunlardı.

Türkiye hinterlandını Kafkasya'ya taşıdı

Geçmişte çok kere olduğu ve hepsinin de artık alıştığı üzere söylediklerinin gerçek dışı olduğu çok kısa süre içinde Azerbaycan topraklarında mehter marşları, türküler ve askeri geçitlerin tarihe attığı imza ile ortaya çıktı.

Mehmetçik, 10 Aralık'ta Zafer Töreni'nde "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" diyerek Bakü caddelerini inletirken Azerbaycan askerleri de mehter marşları eşliğinde dünyaya kardaşlık mesajını verdi. Tabi ki de bu tören zaferin kutlama tarafıydı. Diğer tarafta tarihin yazdığı gerçek ise Türkiye'nin Libya'dan Somali'ye genişlettiği hinterlandı 102 yıl sonra Kafkasya'ya taşımasıydı. Tekrar altını çizmek gereken nokta şu ki; Güney Kafkasya dediğimiz yer, Ortadoğu'dan, Doğu Akdeniz'den ayrı okuyamayacağımız bir coğrafyadır. Türkiye nasıl Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da, Doğu Akdeniz'de yer alıyorsa aynı şekilde Kafkasya'da da yerini almıştır.

"N'oldu status, gora getti status"

Gerçi bunlarla bile ikna olmayanlar, Başkan Erdoğan'ın zaferini kabul etmektense Fransa'dan çok Fransacı, Yunanistan'dan çok Yunanistancı olmayı tercih edenler bu kez de Rus'tan çok Rusçu oluverdi.

Lafı gelmişken hatırlatmakta fayda var. Başkan Erdoğan'ın okuduğu "Aras Türküsü" olarak da bilinen "Topraktan pay olmaz" şiiri, yaklaşık 35 milyon Türk'ün yaşadığı Güney Azerbaycan'ı topraklarında barındıran İran'ı rahatsız ettiğine göre; "Türkiye, İran'a dönüyor" diye yıllarca çığlıklar atan bu güruhu yakında İrancı olarak da görürsek şaşırmayalım.

Konumuza dönecek olursak bu komik iddiaların aksine Türkiye'nin desteğini alan Azerbaycan, Rusya'nın 30 yıldır rahatlıkla, hiç çaba göstermeden yürüttüğü statükoyu bir ayda yerle bir etti. Zafer gecesi Aliyev'in "N'oldu Paşinyan, cehenneme getdi status, gora getdi status. Gorbagor oldu status" sözleri o status'u inşa eden Minsk Üçlüsü'ne de verilen bir cevaptı aslında. 30 yıldır çözümsüzlük üzerine inşa edilen ve aslında Ermenistan lehine çözüm sunan bu statüko, evet tam da Türkiye'nin hamlesiyle yerle bir oldu.

Rusya yıllardır zaten istese Karabağ'a asker konuşlandırabilirdi. Konuşlandırsa kim karşı çıkabilecekti. Ama buna gerek duyulmadı. Türkiye'nin hamlesiyle baktılar ki, kurdukları düzenek yıkılmış, apar topar asker göndermeye başladılar ve düne kadar tek başlarına sahip oldukları coğrafyayı, Türkiye ile paylaşma noktasına geldiler.

Evet Karabağ'da gelinen nokta tam olarak da bu… Rusya son yüz yılın büyük kısmında kendi toprağı olan, son 30 yıldır ise istediği zaman asker gönderebileceği Karabağ'a asker yığıyor.

Ama Türkiye, son 100 yıldır namusunu koruma pahasına bir tüfek bile gönderemediği bu topraklara, Rusya'ya rağmen Mehmetçik'i gururla gönderiyor.

Altını kalınca çizelim, "Türkiye Rusların mahallesine girmiştir ve orada artık kalıcıdır." Karabağ zaferi çok ama çok büyük bir zaferdir.

Sadece Azerbaycan'ın 30 yıldır işgal altında olan topraklarını geri kazanmasıyla sınırlı kalan bir zafer değildir. Türkiye açısından da tarihi bir zaferdir.

Çünkü Türkiye tıpkı Ortadoğu'da, Afrika'da, Doğu Akdeniz'de olduğu gibi artık Kafkasya'da da hem siyasi hem de askeri bir aktör, belirleyici unsur, yön verici bir güç olmuştur.

Bakü yolu açıldı, devamı gelecek

Nahçıvan'daki doğalgaz anlaşması belki de yeni sürecin ilk adımıydı. Karabağ zaferinin Türkiye açısından bir diğer kazanımı da şudur:

Ermenistan'ın sınırımıza oturtulmasıyla oluşan ve Türkiye'nin Azerbaycan'la arasındaki kara bağını koparan proje sonlanmıştır. Türkiye'den Nahcıvan'a oradan da Karabağ ve Azerbaycan'a uzayan bir koridor açılacaktır. Bir karayolu ya da en azından bir demiryolu hattıyla Türkiye'den Bakü'ye tek vesaitle gidiş-geliş imkânı sağlanmasının önü açılmıştır.

Karabağ zaferi, Türkiye açısından, tüm dünyanın krizde olduğu bir süreçte, kazanılan çok ama çok büyük bir başarıdır, Türkiye'ye Kafkasya kapıları açılmıştır, Türkiye'nin yıllardır hayali olan Hazar Denizi ve Türki Cumhuriyetlerle bağlantısı teminat altına alınmıştır. Bunu hâlen Rusya'nın zaferi, Türkiye'nin hezimeti şeklinde tevil etmeye çalışanlar da tokatlarını geleceğin tarih kitaplarında bir kez daha yiyeceklerdir.


BİZE ULAŞIN