Ercan Yıldırım: Aranan, örtülen-açığa çıkarılan, tasarlanan hakikat

Aranan, örtülen-açığa çıkarılan, tasarlanan hakikat
Giriş Tarihi: 19.1.2022 15:25 Son Güncelleme: 19.1.2022 15:25
İlkin görüntülerle akabinde sözler, vaatler ve propagandayla, sosyal medyadaki twitler ve video parçacıklarıyla hakikat günden güne örtüldü. Ne kadar çok bilgi akıyor, haber, yorum gerçekleştiriliyorsa hakikatin üstü o kadar örtülüyordu artık. 20

İnsanların tarih boyunca hakikati aradıklarına ilişkin anlatılara muhatap olduk; insanlar sahiden hakikate muttali olmak istedi, onun peşine düştü mü… Belki arayıştan çok kaçış veya fenomenlerle iktifa etmeyi kâfi gördüğünü söyleyebiliriz.

İnsanlar hakikatten korkar, dahası hakikati epistemolojik manada bilemez, belki bir "parlama" ile ânı'na şahit olabilir. Kant'ın kendinde şey'leri bilemeyeceğimiz önermesi, İslam felsefesinin mümkünler âlemi veya Heidegger'in varlığın ontolojisine insanın vukufiyet kesbedemeyeceği beyanları hakikatle aramıza mesafe koyar. Hakikat bu bakımdan çoğunlukla gerçek, doğruluk ve tutarlılık kavramlarıyla birlikte karşılanır veya kavranır. Hakikat sonrası gibi yaklaşımlarda da kastedilen esasında gerçeklik, doğruluk, tutarlılıktır, en fazla "işin iç yüzü"nü merak eder insanlar…

Olayların "ötesi"

Çoğunlukla şeylerin bize göründükleri hallerini beğenmez, yeterli görmeyiz. Mutlaka olayların, şeylerin, insanın bir "ötesi" olduğuna kâniyizdir. İzah edemediği, vâkıf olamadığı, tecrübe edemediği konusunda bir gizem, komplo, perde arkası fikri gelişir insanlarda. Metafiziğin şeylerin ontolojik yapısını gören, açıklayan sahasının ötesinde "görünmeyen varlık"ları çeşitlendirmeye yatkınız. Bu özelliğimizi olaylara da taşırız; komplo teorileri, b planları, farklı ajandalar fikri işte bu, düşünmeden gerçeklere ulaşma, var olanın tatmin etmemesinden kaynaklı hâl, beklentilerini karşılayacak, kendi açıklamalarını onaylayacak alternatif gerçeklik kurgusu geliştirmemize sebebiyet verir.

Hakikat arayışı çoğunlukla kurgudur, kişinin halihazır ekopolitiğe de bağlı şahsî beklentilerinin, tecrübesinin şekillendirdiği ihtiyaçlarını karşılayacak anlam dünyası, izah kümesinin simüle edilmesidir; esasında pek çok "hakikat" de herkesin kendi gerçekliklerini ortaya sermesi, savunmasından ibarettir. Öncelikle belirtmek gerekir ki hakikat pek çok anlamda kullanılır.

Metafizik boyut, Allah ve yaratılanların varlıkları, zorunlumümkün- var olan kavramları ile olay ve olguların görünen-görünmeyen yönleri hakikat dairesinde ele alınır. Müslümanların, İslam felsefesi, İslam metafiziği ve tasavvufun genel kabulü hakikat, Yaratıcı'yı karşılar. Buna göre tek hakikat vardır, o da Allah… Bunu kabul veya ret ettikten sonra yeni anlamlandırmaların manası kalmaz. Hakikat, kavram bütünlüğü açısından "ebedî"liği karşılar, ebedî olan hakikidir. Allah ve onun yarattığı mümkünler, kavramlar, kendinde şey hakikat namına değerlendirilebilir.

Ezelî ve ebedî olan Allah hakikat, hiçlik sabit, var sonludur.

Hakikat kavramının çok yönlülüğü

Yeryüzünde hakikat namına aranan ise gerçekliği, görünenleri de aşan, öz-ler, görüntülerin arkasındaki değişmeyen aslî töz-ler, cevherlerdir. İstanbul'un Fethi, mütareke sonrası yeniden kurtarılması gerçektir ama cari iktisadî yapı ve dünya sistemi münasebetleri bakımından ise Türk İstanbul'un hakikatte bilkuvve'deki bağımsızlığından söz edebiliriz.

İdeanın varlığı hakikati anlatır, gerçeklik hakikati ya örter ya açar fakat insanları tatmin etmediği için gerçek her zaman olağan şüpheli"dir. Tanrı öldü, sözü lafzen hakikati yansıtmasa bile kendi coğrafyası ve anlam dünyası açısından Batı bakımından "doğru", hakikidir; çünkü Tanrı-din şeyleri, dünyayı izah eden temel referans kaynağı, bütünlüklü ve kuşatıcı ilke, merkezî otorite olmaktan çıkmıştır. Kant bu yüzden evrensel bir ilke ve düzen arayışına ahlak üzerinden girişti. Saf veya pratik aklın kritiğinde gösterdiği gibi kendinde şey'lere vâkıf olamayan ben'in mümkünler dünyasına "erişimi" olmadığı için bu evrensel düzeni Kant teorize etti ama sonuçta post-truth çağını yaşayan Batı bunu gerçekleştiremedi. Demek ki evrensellik yani hakikat bir bakımdan bütünlük, öz kapsamında ancak mümkünler evrenine "bağlanma" ile sağlanabilir.

Truman Şov'daki birey yaşadığı gerçekliğin tutarsız-yanlışlığından ötürü "hakikat arayışı"na girişir; onu izleyen dünyalılar için yaşadıkları yeryüzü, televizyon karşısındaki varoluşları bir hakikat değilse de Truman için kendine tahsis edilen o dünya dekorundan çıkıp insanların ortamına dahil olmak hakikate ulaşmaktır. Bu bakımdan hakikat ve arayışı çok katmanlı bir değilleme, tutarlılık, doğruluk silsilesine de bağlıdır.

1990 sonrası değil her daim hakikat-sonrasında yaşadığımızın pek çok göstergesi var. Çünkü mahiyetini ağacı ağaç yapan şeye nüfuz edemediğimiz için ağacın görünümlerine, farklı türlerine, söğüte, kavağa, çınara ilişkin bilgi sahibi oluruz, ağacın unsurlarını, görünümlerini izah edebiliriz sadece. Tecrübemizle, algılarımızla yaptığımız aklîleştirmeler, açıklamalar, gerçekliğin kendisi bir açıdan hakikat gibi gelir bize. Ben'i bilemediğimiz gibi hakikate ilişkin olanı da tecrübe edip bilemeyiz.

Hakikat nasıl görünür?

Ben'in tözü yoktur mesela, hangi ben, sensin? Şu anki ben mi yoksa on, on beş yıl önceki ben mi, seni izah eder… Biz şeylerin şeyliğini bilemeyiz, arzularımız, ihtiyaçlarımız, kaygılarımızla şeylere bakar, olayları-insanları anlamaya, yorumlamaya hatta tasarlamaya çalışırız. Hakikat diye bildiğimiz tasarımlarımızın kendisidir; hakikat arayışı ise gerçeklerin, bilindiklerin, doğruların tasarım yapamayacak kadar değişken, sahte, tatminkâr olmamasından ileri gelir. Olayın, kişinin, olgunun, nesnenin nasıl olduğundan çok bireyin onları nasıl gördüğü önem kazanır burada.

Hakikat arayışında biraz da bireylerin fantezilerinin, beklentilerinin, hayallerinin etkisi bulunur. Kant için hayal boş bir fantezi değil tasarımın aslî unsuru, gerçeğe dönüştürmenin kritik basamağıdır. Anlam yüklemelerin, fantezilerin olağandışılığından çok gerçeklik kazanmaması, başka gerçekler karşısında ezilmesi anlamın, arzudaki benliğin hakiki boyutunu engellemez, yüklenen manalar gerçek çıkmasa bile [hayal] kurma, arzulama, anlamlandırmanın kendisi hakiki, sürekli, tükenmezdir.

Modern özne arzuyla, fanteziyle, hayalle inşa edildi, simgesel düzende bulunmanın getirdiği dil evreni algıları, göstergeleri gerçeğe dönüştürme konusundaki tek yetke. Bahsedilen bir şeyin ne olduğundan çok nasıl alımlandığı, zihinde ne şekilde var olduğu önemli. Hiçbir şey olduğu gibi, hakikatiyle bize verilmez, gelmez, ilgilerimiz işleyerek onu var kılarak, gerçeklik sahasına çıkarır. Kişi neyse o değildir, ne yaparsa o'dur.

Modern veya post-truth'a geçen post-modern çağın öznesinin temel sorunu her şeyi yapıp ettiği halde hala kendinin ne olduğunu tanımlayamamasında. Yapmadığı hiçbir şey kalmayan bile içinde bulunduğu durum için "ben bu değilim" diyebiliyor. İstediği koltuğa oturduğunda kendiliğini sürdüremeyeceğini yani hakikati ışıtamayacağını bilen gerçeklik içinde mutlu ve tutarlıdır. Truman'ın "hiçbir şey mi gerçek değildi" sorusuna, "sen gerçektin, seni izlemeyi bu kadar güzel yapan da buydu zaten" cevabı bir tarafıyla hakikate açılışı gösterir; sahicilik hakikinin kendini açığa çıkarmasıdır.

Hakikat değişmeyendir, insanoğlu da kesinlik arar bir bakıma. Kanıtlamak, sabitlemek, belirlemek, kesinleştirmek insanın asıl peşine düştüğüdür. Hakikati bir kere yakaladı mı "kurtuluşu"nu da garantilemiştir. Halbuki kesinlik kurtuluşun ötesinde gelişir. Husserl'in varolanları varoldukları şekliyle, saflığıyla bilme çabası dünya-sal ilişkilerin sıfırlandığı bir ortamı gerektirir. Arendt'in gerçekliğin görünüme bağlı olup olmadığını sorgulaması olanın, olguların gerçeklik boyutuyla doğru olanın hakikiliği arasındaki açıklıkla alakalı. Bu esasında imanî olan ile İslâmî olan arasındaki farka da işaret eder. İmanın kalbîliği onun varlığını yalnız Allah'ın doğrulayacağı hakikatte iken Müslümanlık yani dinin emir ve yasaklarına riayet gerçekliği anlatır.

Gerçeğe şahitlik ettiğimiz oranda hakikate muttali olamayız!

"Bana göre…"

Zihnimiz duyular dünyası ile idealizm arasında gel git yaşadığında, ilkelerle olgular arasındaki makas açıldığında birey hakikat arayışına girer. İster istemez hakikat ebedîlik boyutunun duldasına düşerek aslî referans arayışını başlatır. Sofistler kazançlarını bilgeliği pazarlamaya borçlu oldukları için halka duymak istediklerini söyleme konusunda mahirmiş. Görelilikle hakikat ilişkisi postmodern zamanlara özgü değil, "bana göre" fikrinin kökleri insan olma'nın tarihi kadar eski. Post-modern ideoloji, post-truth ile beraber hiçbir alt yapısı, bilgi birikimi, deneyimi olmadığı halde "bana göre" ezberini tekrarlayarak kanaat belirtme cüretini bireylere verince ortaya babahoca başta gelmek üzre otorite fikri, hiyerarşi, düzen bilinci kaybolmuş kuşaklar, toplum ve devlet mekaniği zuhur etti.

Her kişi bir hakikati "temsil edebilir." Hakikatin çok yönlülüğünden ziyade bakış açısına göre hakikilik bağlamı şekillenir kendiliğinden. Protogaras herkesin kendi öznelliğini bir hakikat sayar, Georgias bir şeyin var olması durumunda bile bunu bilmemizin, bilsek bile aktarmamızın imkansızlığını anlatırken "kanıtlanamazlık"ın simgesel düzen, dünya için ontolojik olduğuna işaret eder. Nasrettin Hoca'nın "sen de haklısın, sen de haklısın" yaklaşımı bir yönüyle bakış açısındaki çokluğun postmodern çoğullukla özdeşliğini belirler. Deleuzeyen ifadeyle "ormanda tek ağaç yani tek hakikat yok" demekle İslam düşüncesinde "her insan bir âlem" tezi aynı membadan beslenir. Bu subjektivizm beraberinde ilişkilerle belirlenmiş dünya gerçekliğini anlatır. Post-truth tartışmalarında hakikatin kaybolduğu, çoklaştığı, alternatif hakikatlerin geliştiği fikri bütünüyle postmodern söylemle dijital tekno-kültürün kendiliğinden zuhur eder.

Post-truth'un kendini imhası

Avrupalılar tüm modern merkezli ifadelerine karşın Batı dünyasının özellikle İslam ülkelerine demokrasi getirmediğini, özgürleştirme temasının tam aksine sömürdüğünü bilir fakat kendi hayatını kurmak için propaganda edilen "alternatif gerçekliğe" tâbi olur. Halbuki Aylan ve Umran Bebek vakaları ortadayken hakikat aramanın manası olmamalı. Post-truth'a giden yolda, değerlendirmeleri yaparken insanlığın derin idrak yeteneğini, birikimini de hesaba katmalı… İnsanlar hakikatin nerede olduğunu bilirler fakat vuku bulma şartlarını gözetirler.

Gerçekliğin tahtında hakikate yer açabilecek bir vicdan ancak olağanüstü şartlarda gelişir. Güçlü, otoriter bir öznenin arkasında zayıf bir benliğin bulunduğu gerçeklik-hakikat denkleminden gelir. Benzer biçimde insanlar saf özgürlüğü aramaz aslında biat edebilecekleri sağlam hâmiefendiler peşindedir.

Post-truth hakikat-sonrasından ziyade alternatif hakikat manasına gelir, düpedüz yalanın kendisi.

Dijital tekno-kültürle ortaya çıkan epistemolojik çoğulculuk kendini hakikatin çoğulluğunda buldu. Körfez Savaşı'nda petrole bulanmış kuşlar, 11 Eylül sonrası üretilen görüntüler hep yalanın gerçeklik ve en önemlisi hakikat diye sunulmasından ibaretti. Evet, ortada bir zulüm olsa bile bu icat edilen görüntülerde değildi, kurgu hakikat diye işlendi televizyon haberlerinde.

Simülasyon çoğunlukla gerçeğin yerine geçerken kurgu hakikatle yer değiştirdi. Dijitalin imkanları hakikat tesis etmeye, hakikat üretmeye elverişliydi. Sunulan görüntüler karşısında insanların hakikatten kaçışı da normalleşiyordu esasında. "Belirsizlik her yeri sardı" diyen Baudrillard Körfez Savaşı'nın gerçekleşmediğini söylerken 11 Eylül saldırısı asimetrik kamera görüntüleriyle ispatlandığı gibi gerçekti fakat kimse olayların faili diye zikredilen isimlerin sahiden işin içinde olduklarına kanaat getirmedi.

Kanaat mühendisliği

Postmodern çoğulluk ve dijital tekno-kültür imgeleri karşısında ilkin görüntülerle akabinde sözler, vaatler ve propagandayla, sosyal medyadaki twitler ve video parçacıklarıyla hakikat günden güne örtüldü. Ne kadar çok bilgi akıyor, haber, yorum gerçekleştiriliyorsa hakikatin üstü o kadar örtülüyordu artık. Halbuki epistemolojik manada ajansların verdiği malumatların gerçek ve dahi hakikati karşılaması gerekirdi.

Bilhassa uzun 90'lar ve 2000'lerde televizyon haber ve programları, sinema endüstrisi, reklam ve kanaat mühendisliğiyle gerçekler "tüm çıplaklığıyla" gösterildiği oranda hakikat gözlerden kaçırılıyordu. İnternet, sanal ortam ile hakikat kıyımı gün geçtikçe arttı fakat öyle bir konuma geldi ki insanlar artık dijitalin verdiği imkanlarla kendi gerçekliklerine inanmaya, kendi hakikatlerini kurmaya da başladılar.

Sosyal medyanın sağladığı avantajla, hazırladığı video, söz, caps veya kendisine gelen zengin içerikli paylaşımları yayarak herkes kendi alternatif gerçekliğini inşa etmeye başladı, bu da artık "hakiki hakikatin" de dolaşıma girmesine vesile oldu. İnsanlar görüntü, söz, haber, bildirim yığınından hakikati seçme becerisi kazandı. Artık alternatif gerçeklikler, post-truth'un yalan endüstrisi karşılık bulmuyor, bunu en net bir dönem operasyon merkezi olarak kullanılan trollüğün itibarsızlık emaresi göstermesinden anlıyoruz. Bir siyasetin, şahsın, kurumun, ünlünün trolleri bir dönem gücünü yansıtırken şimdilerde zayıflığının göstergesi!

BİZE ULAŞIN