ÇEVİRİ :: MEHMET ÇELİK
Profesör Salim Al-Hassani İngiltere'de yaşayan Müslüman bir bilim insanı. Aynı zamanda İslam kültür, sanat ve bilimini tanıtmak için faaliyet gösteren Foundation of Science, Technology and Civilisation UK (Birleşik Krallık Bilim, Teknoloji ve Medeniyet Vakfı) Başkanı ve Manchester Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünde profesör. Vakfın dünya çapında birçok ülkede düzenlediği "1001 İcat- Müslüman Medeniyetinin Dünyamıza Mirası" projesi ve beraberinde sergisi Türkiye'de de hayli ilgi uyandırdı. Şu sıralar Müslüman kültüründe kadının yeri ve hakları üzerine yeni bir çalışma üzerinde çalışıyorlar. Al-Hassani ile İslam medeniyetinin bilim, kültür ve teknolojideki atılımlarını, bu başarının altında yatan itici faktörleri, dünyaya ve günümüze kazandırdıklarını, İslam ve medeniyetine dair hâkim olan cehalet/ihmalciliğin nedenlerini, Müslümanların günümüzde yapabileceklerini ve bilhassa bu medeniyetin gelişmesinde rol almış kadınları ve statülerini konuştuk.
Ortaçağ'ın Avrupa için karanlık, İslam medeniyeti için aydınlık bir çağ olduğu pek bilinmiyor gibi. Bu tarihi dönemi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Müslüman dünyası, eski kültürlerden gelen bilim ve teknoloji mirasını bünyesine kattı. Bilim ve teknoloji alanlarında özgün bir ilim geliştirdiler. Fakat maalesef, okul müfredatlarında ve popüler bilim tarihi kitaplarında Müslüman medeniyetinden bu alanlara yapılan çok sayıdaki keşifler, icatlar ve katkılardan yeterince bahsedilmemektedir. Eskiden Ortaçağ olarak tanımlanan anlatılar arasında bin yıldan fazla bir boşluk olduğu görülür. Hint, Fars, Çin ve Müslüman medeniyetleri göz ardı ediliyor. Avrupalı olmalarına rağmen Endülüs'ün (İspanya, Fransa, İtalya ve Portekiz'in bazı bölgeleri Müslüman medeniyetinin bir parçası oldukları halde) dâhil edilmemesi şaşırtıcıdır. Endülüs'teki bilimsel gelişmeler de dâhil edilmiş olsaydı, Avrupa'da ki sözde "Karanlık çağlar" denilen şey olmazdı. Ayrıca Osmanlı'nın cami, köprü, gemi ve askeri teçhizat gibi anıtsal yapılarla birlikte hastane ve okul inşaları gibi katkılarından bahsedilmemesi de dikkat çekicidir. Bu büyük anormallik, Avrupa, Amerika ve dünyanın geri kalanında istikrarlı bir gelecek ve barışçıl bir sosyo-politik ortam için düzeltilmelidir.
İslam medeniyeti Ortaçağ'da neden parlak bir dönem yaşadı? Bilimsel çalışmalar yapan insanlar nereden ilham alıyorlardı?
Eski İslam medeniyetinde, insanlar genel olarak Kuran'ın oluşturduğu bir inanç ve Hz. Muhammed'in sünnetinden gelen bir gelenekten oluşan yeni bir heyecanla hareketlendiler. İmanın gereklerinin merkezinde, topluma hizmet eden ve çevreyi koruyan hayırlı işler (salih ameller) yapmak, böylece yaratılış amacını gerçekleştirmek ve dolayısıyla yaratıcı Allah'ı hoşnut etmek vardı. Bilgi aramak ve fiziksel dünyayı araştırmak, yalnızca yaratılıştaki mucizeyi anlamak amacıyla değil, aynı zamanda tedaviler sunarak, ilaçlar icat ederek, hastaneler ve öğrenim kurumları kurarak, aletler ve mühendislik sistemleri icat ederek, hem insanlara hem de hayvanlara su sağlayarak, ağaçlar, su ve toprak gibi kaynaklara özen göstererek, tarım yöntemlerini geliştirerek ve adalet ve insan haklarını teşvik etmek gibi sosyo-ekonomik sorunlara çözüm arayarak topluma hizmet etmek için yapılırdı.
Bu heyecanın doğurduğu akıl yürütme türünün tipik bir örneği, İstanbul'da büyük bir rasathane inşa edip, aynı zamanda yeni makineler ve saatler inşa eden Takiyüddin'in (Osmanlı-Suriyeli bilim insanı/mühendis/astronom) yazdığı kısa giriştir. 1559'da Nablus'ta yazdığı El-Kevâkib el-dürriyye fî Vadi el-bengamâti el-devriyye (Mekanik Saat Konstrüksiyonuna Dair En Parlak Yıldızlar) adlı risalesinde şöyle der: "Rabbim, hareketi ve sükûnu yaratan Sen'sin. Ufkun ötesinde saklı dünyanın bilgi alanlarını açığa çıkardın. Tekerleklerin ve topların hareketine küçücük gerçekler ve küçük işaretler yerleştirdin. Kutsanmış zihinlerin bitmeyen lütfunu almalarını ve Nurunun ortaya çıkardığı şeylerden zevk almalarını sağladın. Rabbim, Senin sıfatlarını ilân eden ve vah yettiğin Kitabını gönderdiğin seçilmiş kulun ve elçin olan Muhammed'e salât ve selâm etmeni dilerim. Rabbim, onun ümmetine ve onun mesajını özenle ileten ashabına da bereket ihsan eyle. Rabbim, umduğumuzu bize nasip eyle ve son günlerimizi hayırlarla dolu eyle. Sen, dilediğini yapmaya Kadir ve samimi dualara icabet edecek olansın."
El-Cezeri'nin El-Cami Beyne'l-İlm Ve'l-Amel En-Nafi Fi Eş-Şınaa Ti'l-Hiyel adlı eserinin başlığında da benzer bir anlatı görüyoruz. Bu eserde, Cezeri, mekanik sanatlarda ilim ile faydalı işler arasındaki bağlantıya atıfta bulunur. Böyle bir heyecan Müslüman dünyasında geniş çapta yayılmıştı. Belki de bu yüzden, birçok bilimsel ve mühendislik gelişmelerinin daha çok toplumsal ve kamu yararına yönelik olduğunu görüyoruz. Bunların da hoş ve sanatsal bir şekilde sunulduğunu görüyoruz. Daha da ilginç olanı, bazı cihaz ve saatlerin örtük bir mesaj taşıdığını görüyoruz. El Cezeri'nin "Fil saati"ni örnek alın. Yunan, Hint, Mısır, Arap ve Çin parçaları, muhtemelen kullandığı teknolojinin kökenlerinin çeşitliliğini kutlamak için kullanılmıştır.
Güzel ve teknolojik olarak sofistike saatlerin halka açık sergilenmesi olgusu Müslüman dünyada yaygındı. Su saatleri, Doğu ve Batı'da şehir yaşamının ortak bir özelliğiydi. Müslüman Batı'da yani Endülüs'te ve de Endülüs'ün günümüz devletlerini kaplayan Fas, Cezayir, Tunus, Libya ve Moritanya'da bunları görüyoruz. Suriye ve Irak'taki benzerleri gibi, Mağrib'in saatleri neredeyse her zaman Fez, Marakeş, Kayrevan ve Tilimsan gibi büyük eğitim ve kültür şehirlerindeki cami ve medreselerin içinde ve çevresinde bulunurdu. Osmanlı yönetiminin son yıllarına doğru, sufilerin arasında saatçiliğin popüler olduğunu görüyoruz.
Bahsedilen dönemde İslam medeniyetinde Batı'ya da ilham veren birçok kavram, teori, icat ve fikir geliştirilmiştir. Teknoloji var olmadan önce büyük icatlar nasıl yapılıyordu?
İslam geniş coğrafyalara yayıldığında insanlara düşünme özgürlüğü vermiş ve gerçeği aramaya teşvik etmiştir. Aynı zamanda insanların dikkatini hem bu dünyada hem de ahirette büyük mükâfatları olan bir ibadet olarak toplumu hizmete yöneltmiştir.
Bu anlayış, ticaret, bilgi, bilimsel araştırma ve geliştirme, tıp, tarım, sanat ve sanayiyi, özellikle de inşaat endüstrisini etkileyen bir toplumsal hareket ortaya çıkardı. İnsanlar bilgiyi aradıklarında kendi yerel topraklarından ve komşu bölgelerden gelen eski bilgilere yöneldiler. Böylece, kendi ihtiyaçlarına göre uyarlanan ve yeniden şekillendirilen büyük miktarda bilgi üreten hızlı bir tercüme hareketi başladı. Tercüme edilen Farsça, Hintçe ve Yunanca eserlerin çoğu analiz edildi, eleştirel olarak gözden geçirildi ve çoğu durumda üzerinde düzeltmeler ve geliştirmeler yapıldı.
Bir konuşmanızda Batılı okulların Müslümanların okul sistemini takip ettiğini söylüyorsunuz. İslam medeniyeti tıbba, bilime ve teknolojiye nasıl katkıda bulundu?
"1001 İcat: Müslüman Medeniyetinin Dünyamıza Mirası" projemizdeki sergi ve kitapta yedi alan var. Kitaptaki Ev Alanı'nı ele alalım. Halka, görmek veya okumak için gözlük kullandığımızı hatırlatıyor; gözlüğü ve görmek için kullandığımız lensleri acaba kim icat etti diye merak uyandırıyor. Kahve içip, acaba kahve nereden geldi diye soruyorsunuz. Yazmak için bir dolma kalem kullanıyorsunuz ve bu muazzam aleti kimin icat ettiğini soruyorsunuz. Aynı soruyu diş fırçası kullanırken, sabunu kullanırken yani ellerinizi yıkarken, banyo yaparken veya şampuan kullanırken tekrar soruyorsunuz. Yine yeni bir gazete okuyup günümüzdeki kâğıdın nasıl üretildiğini veya bu fotoğrafları üreten kameraların nasıl geliştiğini soruyorsunuz. Ve yine, zamanı gösteren saatleri görüyorsunuz ve zaman gösteren makineler nasıl gelişti diye soruyorsunuz. Sonuç olarak, bunlar serginin Ev Alanı'nın ortaya çıkarmaya çalıştığı türden şeyler.
Benzer heyecan verici interaktif sergiler, matematik, coğrafya, trigonometri, cebir, fizik, kimya ve biyoloji alanındaki keşifleri açığa çıkaran Okul Alanı'nda gösteriliyor. Hastane Alanı, tıp ve sağlık alanındaki buluşlara bir yolculuk sağlıyor. Pazar Alanı, su yükseltme makineleri, teknik cihazlar ve hatta robotlar dâhil olmak üzere heyecan verici gıda ve tarım ürünlerini gösterir. Diğer alanlar, Müslüman medeniyetinden bize gelen seyahat, uçuş, astronomi ve mimari özelliklerle ilgili sayısız keşifleri interaktif ve eğlenceli şekillerde sunuyor.
Dünyada bilimin ancak Batı medeniyetinin çabalarıyla oluştuğuna dair genel bir algı var. Bu yanılgı nasıl ortaya çıktı?
Batılı olmayan kültürlerin katkılarıyla ilgili cehaletinin birçok nedeni var. Hepsinin kasıtlı olduğunu söylemek için bir komplo teorisi uydurmak kolay ancak araştırılması gereken başka birçok faktörler var. Bunların arasında Avrupalı bilim insanlarının yüzyıllardır egemen Kilise ile sorunları olduğu gerçeği de olabilir. İstenmeyen görüşlere sahip bir bilim insanının Arapça el yazması eserleri okuduğunu ortaya koyması neredeyse imkânsız olurdu. Bu nedenle Kopernik gibi insanlar, kaynaklarını belirtmeden Arapça elyazmalarındaki fikirleri kullanmışlardır. Bunu ancak yakın zamanda Kolombiya Üniversitesi'nden Prof. George Saliba'nın yazılarını ve şemalarını İbnu'ş-Şâtır ve el Tusi'ninkilerle karşılaştırdığında biliyoruz. Bazıları, İbn-i Sina, İbn Rüşd ve İbnü'l- Heysem gibi Arapça isimleri Avicenna, Averroes ve Alhazin olarak Latinize ederek yazmışlardır. Bir başka olası sebep de kaynak eksikliğidir. Yunan ilimlerinin çoğunluğunu Latince okumak mümkün değildi. Bunlar ancak Arapça tercümelerle elde edilebilirdi.
İslam'ın özünde karanlık bir zihniyet olduğuna dair bir algı, bir yanılgı var. Buna karşın o dönemde çok sayıda kadın bilim insanı olduğunu biliyoruz.
Ne yazık ki Müslüman medeniyetinde kadının rolü Müslümanlar ve gayrimüslimler tarafından çok az biliniyor. Araştırmamız da hem erkeklere hem de kadınlara vaaz veren ve İslam topraklarını dolaşarak bilginin yayılmasında önemli rolleri olan binlerce hadis âlimi kadın olduğunu gösterdi. O dönemde kadınlar hem bilim ve hem tıpta yer aldılar. Şu anda bu gibi kadınlar hakkında bir kitap yazıyorum. Ana bulgulardan biri, erken İslam toplumunda kadının statüsünün oldukça yüksek olduğu ancak sonraki yüzyıllarda azaldığıdır. Batı kültürlerinde kadınlar statülerini geliştirmek için yüzyıllarca savaşmak ve mücadele etmek zorunda kalırken, erken Müslüman toplumdaki kadınların statü, hukuk ve kamuoyu algısında daha iyi haklara sahip olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki, zaman geçtikçe bazı Müslüman toplumlarda kadınların yeri bugün vardığımız noktada kötüleşmiş durumdadır. Bugün Müslüman toplumları İslam'ın ilk yüzyıllarında ki kadının statüsünü öğrenseler, kadınlar Batılı kadın akımları yerine o eski İslami haklarını ve kimliklerini geri isteyeceklerdir.
Genel olarak, İslam medeniyetindeki önemli bilim insanlarını ve buluşları bilmiyoruz. Kendi mirasımızı tanımıyoruz. Bunu nasıl kırabiliriz?
Müslüman bir toplumun sosyo-ekonomik durumunu iyileştirmenin en kısa yolu insan kaynaklarını geliştirmektir. Yani eğitim yoluyla gençlerin zihniyetini geliştirmek. Okullar ve üniversiteler, Müslüman bilim insanlarının katkılarını her dersin müfredatına dâhil etmekle yükümlüdür. Örneğin, fizik dersinde Newton'un adı geçtiğinde, öğretmen öğrencilere Hasan İbnü'l-Heysem'in büyük katkılarını hatırlatmalıdır. Türkiye'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın üniversite hocalarına yaptığı bir konuşmada aynı şeyi söylediğini okuduğumu hatırlıyorum. Fakat sorun, tabii ki öğretmenlerin kendilerinin bunları bilmemeleri. Bu nedenle, öğretmenleri bu tür bilgilerle donatmak için eğitim kurslarına ihtiyaç var. Bu sayede öğrencilerine ilham verebilecek ve daha iyi ve uygun maliyetli öğrenme elde edebileceklerdir. Gelecek nesil, büyük icatlar yapan bilimsel tarihten gelen rol modellerinden ilham alacak.
"1001 İcat- Dünyamızda İslam Mirası" projesi ülkemizde de dünyada da oldukça ses getiren bir proje haline geldi. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Proje ve sergi dünyada nasıl yankı buldu?
Neden 1000 veya 999 değil de 1001 Buluş Sergisi dendiği merak ediliyor. Bu kelime ünlü 1001 Gece Masalları'nın antitezi anlamına geliyor. Ne yazık ki bu masallar zihinlerde özellikle gençlerde Müslümanlarla ilgili dar bir algı oluşturdu ve ne zaman Araplarla, Türklerle veya Müslümanlarla karşılaşırlarsa zihinlerini denizci Sinbad, Ali Baba ve Kırk Haramiler ve Uçan Halı gibi hikayelere götürüyor. Bu nedenle, 1001 Gece yerine 1001 İcat kelimesini kullanarak, kamuoyundaki bu algıya karşı koymayı umduk.
Sergi, başta gençler olmak üzere halkı, Müslüman medeniyetini oluşturan kadın ve erkeklerin, modern medeniyetin ve günlük yaşamımızın gelişimine büyük ölçüde katkıda bulundukları gerçeğinin farkına varmasını sağlamayı amaçlıyor. Ne yazık ki çoğu okullardaki ve üniversitelerdeki eğitim materyalleri, Yunan uygarlığından Avrupa Rönesans'ına atlayarak Avrupa dışı uygarlıkların bilimsel katkılarını göz ardı ediyor, bin yılı aşkın bir süreyi dışarıda bırakarak, dönemi Karanlık çağlar veya Ortaçağ olarak adlandırılıyor. Medeniyetten gelen icatlarla ilgili bilgilerin çoğunun sadece akademik kitaplarda ve araştırma makalelerinde ve birkaç müzede bulunması da ayrıca talihsiz bir durumdur. Örneğin, Prof. Fuat Sezgin'in yaptığı muazzam miktardaki çalışmayı çoğunlukla akademik dergilerde, bilimsel kitaplarda ve birkaç müzede bulabilirsiniz. Halk genelde ne akademik materyal çok okur ne de sık sık müzelere gider.
Dolayısıyla, 1001 icat ve ilgili 1001 İcat kitabı ve videoları, halkı dünyamızdaki Müslüman mirasından haberdar etmek için eğitici ve eğlence tekniklerini kullanır. Bugün hâlâ etrafımızda gördüğümüz kalıtsal öğeleri ve icatları tanımlamak için etkileşimli araçlar kullanır. Başka bir deyişle, görkemli icatların çoğu yüzyıllar önce gerçekleşmiş olmasına rağmen, bu icatların birçoğu hâlâ evlerimizde, hastanelerimizde, okullarımızda, üniversitelerimizde, pazarlarımızda, kasabalarımızda ve yeryüzünün coğrafyasında ve hatta göklerde yıldız ve ay kraterlerinin isimleri olarak görülmektedir.
Sergi, çok kısa sürede dünyada popüler hale geldi. İngiltere, Türkiye, Avrupa ülkeleri, ABD, Arap ülkeleri, Malezya ve Çin'de başta gençler olmak üzere insanlar tarafından büyük ilgi gördü. Gayrimüslim halklar büyük bir şaşkınlıkla neden bunlardan haberlerinin olmadığını soruyorlar. Diğer kültürlerin mevcut medeniyetimizin inşasına bu kadar çok katkıda bulunmasına şaşırdıklarını ifade ediyorlar. Dönemin başbakanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Londra Bilim Müzesi'nde ziyaret ettiğinde, bu serginin Türkiye'ye getirilmesi için ısrarda bulundu. Sultan Ahmet Meydanı'nda kurulan sergi, binlerce gencin büyük ilgisinden dolayı girişlerde uzun kuyruklara neden oldu. Bazı gençlerin, özellikle kızların heyecandan ve sevinçten ağladığını fark ettik. Kızlar, ilk kez Müslüman kadınların bilime, teknolojiye, tıbba ve öğrenmeye nasıl katkıda bulunduğunu gördüler. 857'de, sonradan Karaviyyin Üniversitesi haline gelen, bir eğitim camisi kuran Faslı bir genç olan Fatima el-Fihriye'yi gösteren sergiler özel ilgi gördü. UNESCO ve Guinness Dünya Rekorları, Karaviyyin Üniversitesi'ni dünyanın en eski üniversitelerinden biri veya sürekli olarak faaliyet gösteren en eski yükseköğrenim kurumu olarak gösteriyor. Ziyaretçilerin çoğu neden okullarımızda bunlar anlatılmıyor diye sorguladılar.
Peki, tüm gelişmelerden sonra sizce İslam medeniyeti ne zaman düşüşe geçti? Neden bir durgunluk ve düşüş dönemi yaşandı?
Birçok tarihçi, düşüşün başlangıcının Moğolların 1250'de Bağdat'ı yağmalamasıyla başladığını düşünür. Buna sebep olarak da 'binlerce kitabın yakılması ve yağmalanmasını gösteriyorlar. Bunu daha sonra işgalci Hıristiyanlar tarafından Endülüs'teki kütüphanelerin tahrip edilmesi ve kitapların yakılması izledi. Ancak daha yakın zamanlarda bilim tarihçileri, Amerika'yı keşfetmenin etkisini önemli nedenlerden biri olarak eklediler. Amerika'nın keşfi ve Doğu Hindistan Ticaret deniz yolu, Avrupa'ya büyük zenginlikler ve kaynaklar getirdi ve Müslüman dünyasına refah sağlayan İpek Yolu ve diğer ticaret yollarına yıkıcı bir darbe vurdu. Osmanlılar bu sorunu ticareti teşvik ederek aşmaya çalıştılar, ancak ne yazık ki öncelik, bilimsel gelişme arayışından toprakları savunmaya kaydırıldı, ancak bu, uzmanların incelemesini gerektiren başka bir mesele.
Tıpkı 1001 buluş projesi gibi İngiltere'de de çok sayıda farklı çalışmalarınız olduğunu gördük. İslam dünyasında kadınlarla alakalı da bir proje başlatacaksınız sanırım.
Başkanı olduğum Birleşik Krallık Bilim, Teknoloji ve Medeniyet Vakfı'nın siyasi ve dini olmayan bir yapıdır ve saygın kişilerden oluşan bir kurul tarafından yönetiliyor. Büyük araştırma çalışmaları Birleşik Krallık Bilim, Teknoloji ve Medeniyet Vakfı tarafından yürütülmüştür. www.muslimheritage.com adında büyük bir platformu var. Bunlar üzerine de eğitici-eğlence prodüksiyonlarını yürüten www.1001inventions.com ve tıp ve sağlık hizmetlerine adanmış platform, www.1001cures.org gibi diğer kuruluşlar ortaya çıktı. Bu sitelerin her ikisi de bağımsız olarak yönetiliyor. Şu anda okul müfredatını zenginleştirmek için eğitim materyali üretimine odaklanıyoruz ve Müslüman medeniyetinden kadınların katkıları konusunda büyük bir araştırma yapıyoruz. Hizmetlerimizi Türk makamlarına ve üniversitelere de sunduk. Türkiye'yi ziyaret etmeyi her zaman sevmişimdir ve tekrar ziyaret etmeyi dört gözle bekliyorum.
PROF. SALIM AL-HASSANI KİMDİR?
Birleşik Krallık Bilim, Teknoloji ve Medeniyet Vakfı (FSTC) Başkanı olan Profesör Salim TS Al-Hassani, Manchester Üniversitesi, Beşeri Bilimler Fakültesi, Diller, Dilbilim ve Kültürler Okulu'nda Fahri Makine Mühendisliği Profesörü ve Fahri Profesörlük üyesidir. Makine Mühendisliği Profesörü olarak kariyerinin sonraki yıllarında bilimin kültürel köklerine ilgi duymuştur. Uygulamalı modern mühendislik analizini kullanarak özellikle Müslüman medeniyetinin Altın Çağı'nda icat edilen Beni Musa, El Cezeri ve Takiyüddin'in makineleri gibi eski makineleri sanal 3B uzayda yeniden yaratmak için uygulamalı modern mühendislik analizini kullanarak önemli çalışmalarda bulunmuştur. Başta "1001 İcat" projesi olmak üzere birçok esere imza atmış, farklı projeler yürütmüştür.