ELİF RANA SARAÇGİL: Batı'ya muhalif Batı'lılar

Batıya muhalif Batılılar
Giriş Tarihi: 16.05.2018 09:22 Son Güncelleme: 17.05.2018 15:02
Batı’nın bugünkü medeniyetini, “öteki” olarak tanımladığı toplumlardan kendini üstün görerek inşa ettiğini söylemek sanırım abartı olmaz. Bu üstünlük iddiasıyla meşrulaştırdığı sömürgecilik ve kölelik anlayışı, aslında Batı uygarlığının temellerini oluşturuyor. Modernleşme ile birlikte birbirinin kurdu olan ve doğanın efendisi olduğunu iddia eden Batılı insanın, iki dünya savaşına, soykırımlara, toplumsal çatışma ve yozlaşmalara sebep olduğunu biliyoruz. Böyle bir zihniyet üzerine kurulmuş olan Batı’nın aklı, bilimi ve teknolojiyi kutsaması, insanları bireycilik kisvesi altında yoz bir bencilliğe sürükleme çabaları bugün de devam ediyor. Bütün bu iddiaları, Batı medeniyetinin içinde olan, Batı’nın dününe ve bugününe içeriden şahit olmuş pek çok düşünürde de görmek mümkün.

Friedrich Nietzsche (1844-1900)

Birçok düşünürü etkilemiş, çağının en önemli filozoflarından biri olan Nietzsche'yi, Adorno; "Batı kültürünün bir tanığı, insanlığın rezil olduğu bir dünyada insani olanı dışa vuran yegâne düşünürlerden biri" olarak tanımlıyor. Batı'nın kendi medeniyet eleştirisi, genellikle post- Nietzsche felsefesi üzerinden gerçekleşiyor bugün. Nietzsche'yi bu kadar önemli kılan şey ise, onun Batı uygarlığını insanın gelişimi karşısında büyük bir engel olarak görmesiyle alakalı muhtemelen. Zaten modernizme karşı ilk köklü eleştirinin de Nietzsche tarafından yapıldığını biliyoruz. Çağının en önemli özelliğinin dağılma ve belirsizlik olduğunu söyleyen Nietzsche'ye göre modern insan, "bir çöküşün ürününden ibaret."

Avrupa'nın yürüdüğü yolu buzdan bir yola benzeten filozof kendi çağından sonra kimsenin bu yol üzerinde yürüyemeyeceğini söyleyip Avrupa'nın sonunun nihilizm olduğunu vurguluyor eserlerinde. İyi ve Kötünün Ötesinde adlı kült eserinde modernizmin ana saiki olan değişen bilim anlayışını; her çeşit hoşnutsuzluğun, inançsızlığın ve kara vicdanın gizlenmesinin yeri olarak değerlendirdiğini şu sözlerinden anlıyoruz: "Ah bilim bugün neleri gizlemiyor ki! Bilim, kendini uyuşturma aracıdır."

Rene Guenon(1886-1951)

1886'da Fransa'da dünyaya gelen bir mühtedi Rene Guenon. Müslüman olduktan sonra Abdülvahit Yahya adını almış. Eserlerini Avrupa'nın en buhranlı dönemlerinde yazan ve Batı'nın hâkim kavramlarına birçok eleştiri getiren, onun sahip olduğu düşünce sistemine karşı başlattığı mücadeleden ömrü boyunca hiç vazgeçmeyen bir isim. Modern Dünyanın Bunalımı başlıklı kitabında; Batı dünyasının amansız bireyciliğini, eylemi bilgiden üstün gören anlayışını ve bilimi din yerine koyarak onu nerdeyse "kutsal" bir noktaya getirmesini eleştiriyor. Guenon modernliğin başlangıcı kabul edilen Rönesans ve Reform hareketlerinin sanıldığının aksine bir yükselişten çok düşüş hareketi olduğunu savunuyor. Ve her şeyin tek kıstası olarak kabul edilen "bilimciliğin" aslında insanı ne denli bir felakete sürüklediğini şu sözlerle aktarıyor: "Salt bilim gerçekliği üzerine kurgulanan bir dünya görüşü ile astın üstü yargılaması, bilgisizliğin bilgelik önüne engeller koyması, yanlışın hakikat önüne geçmesi, beşerî olanın ilâhî olanın önüne geçmesi, yerin göğün üstüne çıkması ve bireyin kendisini her şeyin ölçüsü yapması… Bunun sonucunda da tamamen kendi nispi, yanılabilir aklından çıkardığı yasaları evrene zorla kabul ettirmeye kalkışması ile karşı karşıya kalmıştır."

İnşa edilen modern medeniyetin açmazlarının ancak Doğu'nun metafizik hakikatlerinin Batı tarafından öğrenilmesi ile çözüleceğine inanıyor.

Charlie Chaplin (1889-1977)

19'uncu yüzyılın sonlarında dünyaya gelen Charlie Chaplin'in sessiz sinemanın en önde gelen isimlerinden biri olduğunu hemen hepimiz biliyoruz. Onu esas önemli kılan ise sinema üzerinden modern topluma yönelik geliştirdiği eleştiriler aslında. Filmlerinde Avrupa ve Amerika'nın toplumsal gerçekliklerinin insanı ne denli zor durumlara düşürdüğünü ironik bir şekilde işleyen Chaplin, Amerikan rüyasının yıkıcı yüzünü gösterdiği için bir zamanlar ABD'de istenmeyen adam dahi ilan edilmiş. Özellikle Amerika'nın büyük buhran içerisinde olduğu dönemde çektiği, kapitalizme ve sanayileşmeye ağır eleştiriler getiren Modern Zamanlar filminde belki de şunları söylemek istiyor bize Chaplin: "Makineleşmeyle geliştirdiğimiz hızın içinde sıkışıp kaldık. Bereket bizi terk etti, bilgimiz bizi alaycı kıldı. Aklımız ise anlaşılmaz ve kaba. Çok düşünüp az hissettik. Teknolojiden çok insanlığa, zekâdan çok nezakete ihtiyacımız yok mu?"

Roger Garaudy (1913-2012)

20'nci yüzyılın en önemli düşünürlerinden olan Roger Garaudy, her iki dünya savaşını görüp Batı'nın vahşi yüzüne şahitlik etmiş bir isim. Batı'nın aydınlanma hareketi ile birlikte bütün medeniyet ve kültürlere karşı savaş açmasını ve bu kültürleri ortadan kaldırmaya yönelik hamlelerin kabul edilemez olduğunu düşünenlerden... Sömürge ve kölelik anlayışıyla insanlara en büyük zulümleri yaşatanın ve bugün dünyadaki açlık, sefalet ve geri kalmışlığın asıl sorumlularının Batılılar olduğunu söylemekten geri durmayan Garaudy'nin gözünde Batı, insanlık tarihi için bir istisna ve kazadan ibaret aslında. Kendi tabiriyle "beyaz hastalığa" tutulmuş Batılı aklın tek kurtuluş reçetesinin ise diğer medeniyetlerle dostane ilişkiler kurmaktan geçtiğini söylüyor Garaudy.

Zygmunt Bauman (1925-2017)

Doğduğu günden ölümüne kadar "Uygar Batı'nın" krizleriyle boğuşup bu krizlerin nedenlerini sorgulayan bir isim Zygmunt Bauman. Postmodern düşüncenin önemli isimlerinden biri olan düşünürümüz eserlerinde modernleşmenin sıkıntılarını, sorunlarını tespit etmiş ve aydınlanmacı aklın yarattığı yaklaşımları oldukça radikal bir şekilde eleştirmiştir. "Çelişkiler dolu bir proje" olarak nitelendirdiği modernizmin esas probleminin rasyonel aklı aşırı yüceltmesi olduğunu öne süren Bauman'a göre rasyonel akla iman derecesinde bağlı olan kişi "ahmak"tan öte bir şey değildir. Zira akla duyulan bu sınırsız iman, insanı kendisine yabancılaştırmaktan ve ahlaki olanın faydacı olanla yer değiştirmesinden başka bir işe yaramaz. Bu anlayışın oldukça yaygın olduğu Batı toplumları doğru olarak belledikleri bu yaklaşımın bedelini çok ağır bir şekilde ödemektedir hâlâ.

Annemarie Schimmel (1922-2003)

20'nci yüzyılın en etkili düşünürlerinden biri olan Annemarie Schimmel, 1922'de Almanya'da doğmuş. Sosyal ve ekonomik krizlerle boğuşan Nazi Almanya'sında, Doğu ile ilk tanışıklığı Arap masalları üzerinden başlamış Schimmel'in. Sonrasında bitmek bilmeyen bir merak ile yaklaşmış Doğu'ya ve ömrünü Doğu ile Batı arasında bir gönül köprüsü kurmaya vakfetmiş neredeyse. Ona göre, Batı kültüründe teknoloji ve dijitalleşme ile kaybolan etik ve estetik bilinç ancak İslam kültürüyle ilişki kurularak yeniden canlandırılabilirdi. Doğu'ya duyduğu bu yoğun ilgi ve tecessüs onu Alman meslektaşlarının ağır eleştirileri ile muhatap bırakmış elbette. Alman Yazarlar Birliği Barış Ödülü'ne layık görülmesiyle de bütün öfke okları üzerine yönelmiş. Türkiye'de Cemile Kıratlı ismiyle tanınan ve uzun yıllar ülkemizdeki üniversitelerde ders veren Schimmel, Mustafa Kara'nın dediği gibi "Doğu'dan Batı'ya, Batı'dan Doğu'ya bakan bir âlim" olarak kazınmış belleklere.

BİZE ULAŞIN