"Küresel elitler istiyorlar ki, mevcut sistem ve siyasiler iyice gülünçleşsinler..." Ocak ayındaki bir yazınızda, boşlukla konuşan Biden'ı, hiçbir ülkenin güvenmediği Fransa Cumhurbaşkanı Macron'u ve müstafi Birleşik Krallık Başbakanları Johnson ile Truss'ın hafifliklerini kastederek böyle diyordunuz. Üstelik bu kişilerin karşısına çıkan muhalifler de çok "kaygan" tipler… Tablo ilginç şeyler düşündürüyor. Siyasetçileri siyasal sistemin dışında düşünebilir miyiz? Esas hedef bizatihi siyasetin gülünçleşmesi mi?
Şöyle düşünün…
Gülünç, güvenilmez, liderlik yetenekleri tartışmalı, ruh halleri dalgalı kişilerin ellerinin altında askeri, mali, sosyal muazzam bir güç var…
Şunu da düşünün…
Biden gibi, değil ülkesini, kendini bile yönetebileceği tartışılır nitelikte biri nükleer silahlar ve doların geleceğinden sorumlu…
Olacak şey mi bu? Hayır!
O halde bu tablo karşısında her insan aklından "demek ki, bu ülkelerde direksiyon gerçekte başkalarının elinde" diye geçirmez mi?
Evet! İşin gerçeği şu ki, bilinen siyasetin sonuna geldik.
Sistemin foyası ortaya çıkıyor.
Çünkü küreselci elitler oyunu değiştirmek istiyorlar; temsili demokrasiye artık ihtiyaçları yok ve bunun için halkın çeşitli kesimlerinin "temsilcileri"ni hırpalıyorlar.
Macron'a bakıp "ben bu adamdan daha otantik birisiyim" demeyen tek bir Fransız var mıdır acaba?
Ve emin olun, yakın bir gelecekte Scholz'a bakıp Merkel'i aramayan tek bir Alman kalmayacak.
Heyhat! O zaman da sıra kitleleri "bilinen siyaset"in gereksizliğine ikna etmeye gelecek.
Mesela 50'den fazla bakanın istifa ettiği, 2022'nin yarısından 2023'e iki başbakanın istifa ettiği Birleşik Krallık'ta sade bir vatandaş olsaydınız, sadece siyasetçilere bakıp gülüp geçebilir miydiniz?
Tersine, bir süre sonra "ülkenin yönetiminde bir sorun yok, nasılsa" der, işinize gücünüze bakardınız.
Bütün "numara" burada işte!
İnsan ister istemez şunu sormak durumunda kalıyor: Bütün bu olup biten ekonomik-sosyal dinamikleri olan bir çözülüş mü, yoksa bir tür "darbe" mi?
Aktüel açıdan olup bitene global bir darbe diyebiliriz.
Bakınca görülen bu.
Bu gerçek, hem pandemide, hem iklim tedbirlerinde, hem de Ukrayna krizi çerçevesinde bloklaşmalarda net olarak kafamıza dank etti.
Etmediyse, eyvah!
Şimdi darbenin iki yüzü var: Bir yüzünde sahne kurulu; orada siyaset şovmenleri hoplayıp zıplayarak medyayı meşgul ediyorlar.
Darbenin öteki yüzünde ise demokrasinin temsil yetenekleri işlemez hale getiriliyor. Şirketler ve onların liberal söylemlerinin aldatıcılığı demokrasinin iddialarından çok daha parlak ve etkili artık.
Meseleye bugünün en belirleyici krizi açısından bakarsak, daha yalın ve anlaşılır olur.
Zelenski, daha düne kadar bir TV şovmeni, bir standup'çıydı.
Kendisini meşhur eden televizyon şirketinin patronu tarafından kısa sürede başbakan yapıldı, sonra da yürüdü gitti. Şimdi "savaş kahramanı" havalarında. Hatta geçen ay eski patronunu da bir yolsuzluk bahanesiyle içeri attı. Yani mazisini bütünüyle temizledi. Stand-up'la başlayan
hikâye dramatik bir TV dizisine döndü ama dizinin izleyicileri de, oyuncuları da gerçek insanlar. Birileri Ukrayna'yı işaret ediyor ve "siyaset diye önemsediğiniz şeyin boyu posu bu kadar işte!" diyor; "biz istediğimizi yaparız, siz de katlanırsınız" diyor…
Dikkat edin, başına sarılan belaya direnen adam da Putin.
Oyun öyle kuruldu bir kere.
Baksanıza, eskisi gibi liderlik etmekte ısrar edenler tanımlandı bile: Çar (Putin), Sultan (Sultan), Hükümdar (Şi Cinping).
Soğuk Savaşın ayrımları taze içerikle sunuluyor: Şirketokrasinin hâkim olduğu ülkelerin adı "hür dünya" ve fakat direnen ulus devletlere ise "otokrasiler" deniyor; küresel düzene itirazın kendisi ya popülizm ya da otokratlık olarak tanımlanıyor.
Ama olup biteni sadece bir "darbe" olarak değerlendirmek eksik olur.
İşin püf noktası orada değil çünkü…
Büyük bir dönüşümün eşiğindeyiz. Korkarım ki, bir çağ kapanıyor.
Kapitalizm 300 yıllık karakterini değiştirmek üzere…
Devrimi bizatihi kapitalizm kendi içinden filizlendiriyor.
Hah! İşte oraya gelelim… Yazılarınızda sık sık Y. Varufakis'in analizlerine atıf yapıyorsunuz, biliyorum. O halde "esas"ı konuşalım. Dünyayı buraya getiren dinamikleri… Ve daha önemlisi ne olacak? Dünyayı ne bekliyor?
Hem kapitalizmin hem de ulus devletlerin tarih sahnesine çıkışlarına akıl erdiremeyen, olup bitenin arka planına da akıl erdiremez.
Üretim ilişkileri ve artı değere el koyulması üzerine kurulu kapitalizmle ulus devletler yapışık ikizler gibidirler. İmparatorlukları boşuna mı yıktılar?
Demokrasi, hürriyet ve dayanışma gibi parıltılı hedefler de burjuvazinin geniş kitleler için kurduğu "hayal sahnesi"dir.
Ama global kapitalizmi ve dijital teknoloji işi değiştirdi.
Şimdi yeni tür bir feodalizm; tekno-derebeylik tarih sahnesine çıkmaya hazırlanıyor.
Derebeyliğin "serbest piyasa" teranelerine, demokrasiye falan ihtiyacı yok. Yakın ufukta Yeni Dünya Düzeni denilen yapıdan önce uzun sürecek bir tür "fetret devri" görüyorum.
Ulus devletler direniyorlar. Bu direniş çok değerli; belki tek çıkış noktamız.
Ancak ekonominin derin çarkları ulus devletlerin aleyhine çalışıyor.
Sadece o kadar mı? Hayır!
Kitleler de pandemi sonrasında "insanlığın ortak acıları"na hazır ve nazır hale getirildiler. Buraya dikkat edin, çok kritik noktadır.
Ardından iklim düzenlemeleriyle ortaklaşacaklar.
Devletler bu düzenlemeleri kendilerinin kontrol ettiğini sanabilirler ama bunun uzun vadede bir yanılgıya dönüşmesi işten bile değil.
Tabii ki, büyük dönüşümler bir patlamayla gerçekleşmezler; Varufakis'in deyişiyle "neoliberal enkazın altından yavaş yavaş yükselen iniltilerle gelen" bir dönüşüm bu…
Derebeyleri yurttaş değil, serf sever.
Ama modern "serf"in nasıl biri olduğunu da konuşmak gerek. Uzun konu, söz bitmez.
Sadece şunu söyleyeyim. Şu anda yeryüzünde "online" kişilerin sayısı 5 milyara yaklaştı. 2030'da toplam nüfusu kapsayacağı hesaplanıyor.
Bilmem anlatabildim mi?