Zeki Bulduk: Yeni başlayanlar için Afganistan sözlüğü

Yeni başlayanlar için Afganistan sözlüğü
Giriş Tarihi: 26.10.2021 12:52 Son Güncelleme: 26.10.2021 12:52
Geleneksel kültürlerin rüya bilinci ile uyanıklık bilinci arasına büyük duvarlar örmediğini biliyoruz. Bir hadise göre “Sadık rüya vahyin kırk altıda biridir.” Böylece ilahi mesajın rüyalar yoluyla insanlara ulaşmasının hâlâ mümkün olduğu ima edilmektedir. Dünyada kurulması öngörülen yeni bir düzen için bir oyun, bir hazırlık sahası belki de Afganistan. Kırk yıldır tüm dünyanın dilinde ve gündeminde. Ancak ne kadar biliniyor, ne kadar anlaşılıyor, orası meçhul. Bu harap toprakları, bitap insanları anlamak için bazı sözcükler belki anahtar olabilir.

Haşhaş: Haşhaş, bir tek çiçekken güzeldir ki tarlada şenlik var zannedersiniz. Haşhaşın en fazla üretildiği ülkede, uyuşturucu kullananların neden dünyanın en ucuz ve ve en zararlı uyuşturucusu olan "çers" kullandıklarını aklım hiçbir zaman almadı. Kuzey Afganistan'da haşhaş ekimi haram olduğu için yasak, Güney Afganistan'da ise kâfirler o uyuşturucuyu alacağı için ekim serbestti. Anadolu'da bazı köylerde harabe evler vardır; çatısı uçmuş, duvarları dimdik ayakta duran. Jandarma baskınlarıyla o harap evlerin bazılarında kenevir yetiştirildiğini öğrendik. Afganistan bir harap evdir: Jandarmaların haşhaş yetiştirdiği bir ev.

Protez bacak: Hastanelerin yanı başında ya bir sahra çadırı, ya bir baraka ya da bizim eski beş sınıflık ilkokullar kadar küçük binalar olur. O okul binasına benzeyen yapıların çoğu protez merkezidir. Diğerleri ise uyuşturucu müptelalarının aç bırakılarak, kapısında bir sopalı adamın talimleriyle terbiye ve tedavi edildikleri yerlerdir. Almanya, Danimarka, İsviçre kalkınma ajansları tarafından açılıp finanse edilen bu protez merkezlerinin çoğu 2015 sonrasında kapanmaya başlamıştır. Mayınlara basarak ayağını kaybeden insanlara haddinden fazla protez bacak verilmiş, protez bacak pazarı dahi kurulmuştur. Rusların döşediği mayınlara basarak yüz binlerce insan ayağını kaybetmiştir. Hatta İranlılar bunun filmini de çekmişlerdir. Dünyadaki protez bacakların neredeyse yarısı Afganistan'dadır ve ölüler protez bacaklarıyla gömülmezler.

Mücahitler: Savaştılar. Çoğunun elinde Amerikan silahları, zihinlerinde ise ülkelerinden Sovyetleri atmak vardı. Ellerindeki silahların üretildiği ülkenin desteğinin bir karşılığı olacağını biliyorlar mıydı? Bilmiyorum. Belh'te ve Şadiyan'da gazi mücahitlerle sohbet ettim. İnanmış adamlardı. Bana durdurdukları tank enkazlarını gösterdiler. Kimi kolunu, kimi bacağını bırakmıştı vuruşmalarda. Ama çok güzel gülüyorlardı. Gülmek, bedelini ödeyen insanlara yakışıyordu.

Kuzey İttifakı: "Kuzey rüzgârı, kuzeyin kralı, kuzey yolculuğu, kuzeyden gelenler…" Muhteşem tamlamalar! Kuzey İttifakı, Afganistan özelinde Tacik, Özbek, Hazara ve Türkmenlerin özellikle kadim Güney Türkistan topraklarında yaptıkları ittifakın adıdır. İttifak olan yerde mutlaka ayrılıklar vardır. Kuzey İttifakı bugüne kadar dört kere birleşti, üç kere dağıldı. En son Amerika'nın çekilmesiyle Taliban'ın tüm şehirleri ele geçirmesiyle dağılamadan ittifak liderleri ülkeyi terk ettiler. Kabil'i mücahitlerden alıp, Gulbeddin Hikmetyar'a mukavemet ettiklerinde, bir de Taliban'ın 1996- 2001 yıllarındaki iktidarında başarılı oldular. Hindikuş'ta bulunan Salang geçidini bombaladılar ama Taliban'ın kuzeye ilerleyişini durduramadılar. Geçici bir zafer sonrası dağıldılar. Zira Şah Ahmet Mesut Fransızlarla, Raşit Dostum Ruslarla, Mezari İran ve Afganistan'la flört ediyordu. İttifaklar çok cafcaflı olur ama hep bozulmaya meyyaldirler. Kuzeyin başına gelen en büyük kötülük bir ittifakın elinde çekiştirilip durmasıdır.

Savaş lordları: Cepheye onbaşı olarak gidip general olarak gelenlerin kariyerlerinde savaş lordu olmak vardır. George Walker Bush başkan olarak seçildiğinde spiker sorar: "Pakistan devlet başkanı kimdir?" Bush eblehçe:"General!" der. Pervez Müşerref'in adını bilmemektedir. Evet, Amerikalı başkan için çatışmalı bölgelerdeki tüm liderler "general"dir. Kenan Evren de generaldi. Doğuda generaller alaylı ve mülkiyeli diye ikiye ayrılır. Mülkiyeliler banka gibidir; büyük soygun yapar. Alaylılar ise eşkıya gibidir; bir vurgunla köşeyi döner ve smokin giyerler. Afganistan'da hem takım elbise hem de kamuflaj giyen savaş lordları vardı, halen de öyle.

Mango ve havuç: Kısa bir ara verip, dünyanın en ucuz ve en tatlı mango suyunu ikram edelim size. Maalesef o çokça tüketilen mangolar Pakistan'dan gelir. Tek rakibi ise yerli, milli, bordo, turuncu ve sarı renklerde olan Belh havuçlarıdır. Afganlarda göbekli ve gözlüklü az insan görürsünüz. Sebebini havuç suyuna bağlayanlar var. Havuç o kadar bereketlidir ki su katılmadan sıkılır, ucuzdur ve çokça tüketilir.

Zirbagi: Topraktan yapılma, genellikle geyik derisi kaplamalı, darbuka benzeri vurmalı bir çalgıdır. Tüm şarkılara eşlik etme gücü vardır. Bu yüzden Afgan'a benzer. Çok kolay icra edeceğinizi zannedersiniz ama bir Afgan üstadın elinde insan gibi ses verdiğini görünce zirbagiyi usulca ehline bırakırsınız. Sanki o deri yüzeyinde tuşlar vardır ve üstatlar tüm parmaklarını kullanarak o tuşları sektirmeden bulurlar.

Mevlevi: Bir molla kadar eğitimden geçmiş, fakat medresede ders vermektense kendine ders vermeye devam eden, irfan için didinen ariftir. Mevlevilerin çoğunun ezberinde Mesnevi'den yüzlerce beyit vardır. Mevlâna muhibbidirler. Lakin sema değil sesli-cehri zikir tercihleridir. Afgan Kadirileri de sesli zikri severler. Hafi-gizli zikir yapan ehl-i tarike maalesef rastlamadım. Gizli olana nasıl rastlayayım? Meclisleri adap üzereydi. Sükût en kıdemlinin "bişnev" (dinle) demesiyle başlar, Mesnevi yeniden yazılıyormuş gibi vecd ile şiiri dinlerken sazlıktaki bir kamış gibi sallanırlardı.

Molla: Neredeyse metrekareye bir mollanın düştüğü ülkede mollaları tanımlamam haksızlık olur. Ve savaşlar ve açlık ve fakirlik… Bir ülkeyi Ortaçağ'a kadar götüren bunlardır, mollalar değil. Mollalar Ortaçağ'a kadar düşen bir millete ancak Ortaçağ Avrupa'sında yapılanı yapar ve bir dini sınıf oluştururlar. Savaş lordları/ lordlar, mollalar/rahipler, politikacılar/ monarşi, halk... Dikkat ederseniz halk her yerde tek; diğerleri ise mutlaka yeni isimlerle anılmak istiyorlar. Halk, sıfatsızdır. Açlıktan ağzı kokarken varıp nasıl desin mollaya; "Ey molla! Çıkar üzerine perde ettiğin dini; asıl yüzünü görelim!" diye.

Kadın hakları: Birleşmiş Milletler ve 1950'li yıllara kadar ülkelerinde kadınları seçmen yapmayan ülkeler ancak 2001 yılından sonra Afganistan'da kadın türünün de mevcut olduğunu söylediler. Kadınların var olduğunu ama haklarının olmadığını söylediler. Hemen inandık bilimsel insanlara. Oysa Afganistan var olalı beri orada kadınlar vardı ve sadece kadınlar var. Çünkü erkekler o topraklarda yaşamak ya da ölmek için değil; öldürülmek için doğarlar. Kadınlar ise acı ile yaşamaya devam ederler. Hak ya da hukuku düşünmeye fırsatları yoktur.

Enciyo: Kalkınma ajansı. STK. Kamu ya da özel yardım örgütü. Misyoner. Gülümseyen istihbarat. Zenginlerin fakirlere kullanmadıkları eşyaları verme biçimi. Nato ve Amerika'nın peşine takılıp, vücudu paramparça bir yaralıya suni teneffüs yapan, semiz cankurtaranlar. Kimileri Afganistan'a yaptığı yardımdan fazla çalışanlarına maaş verir. Kimileri Afganistan'dan kaçırdığı uyuşturucunun posasını verircesine iş yapar. Kimisi Bedahşan'daki elmas yataklarını bulmak için o bölgede su kuyusu açar. Ve bazı Afganlar için "enciyo" mayın eşeğidir. Binebildiği kadar biner. Bir milleti tembelliğe alıştırmanın en kestirme yolunu bulmuştur düşmanlar da; dostlara ne oluyor, diyesi geliyor insanın. Pirinç üretimi yapan bir ülkeye iki yıl art arda pirinç yardımı yapar ve yardımı birden keserseniz o ülkede kıtlık başlar. Afganistan'daki birçok "enciyo" kuyuya su taşımıştır; balık tutmayı öğretmemiştir.

Nan u nemek: Bir Afganla ekmeğini bölüşmüş, tuzundan almışsanız onun evinde eminsiniz demektir. Afganistan gibi bir ülkede en zor şey can emniyetidir ve ekmeğini sizinle bölüşen bunu göze almıştır.

Burka: Kadınların ne giydiğini ne çok merak ediyoruz, değil mi?

Stinger: Ve Amerika bizim cihat dönemi dediğimiz yıllarda 50 Stinger vermiştir mücahitlere. Rus helikopterleri kuş gibi avlanmıştır. Hatırlıyorum, 48'ini Amerikalılar geri almış, ikisi ise Afganistan'da kaybolmuştu. Muhtemelen o iki Stinger roket fırlatıcı Müslüman olup halkın içine karıştı. Tıpkı Ruslardan 147 askerin ülkelerine dönmeyip Afganistan'da kalması gibi. Stingerler bana hep "el atına binen çabuk iner" sözünü hatırlatır.

Taliban: Biliyorum, bu kelimeyi açıklamamı bekliyorsunuz… Afganistan'ı anlamaya talip miyiz? Bekleyip göreceğiz!

Loyi Cirga: Büyük kurultay. Aksakallılar. Etnik yapının heterojen-karışık olduğu bir ülkede yüzlerce yıldır bir arada yaşayan insanları bir arada tutan ant içme biçimi. Her etnik yapıdan insanların bir araya gelip meşveret ederek ayakta tuttukları birlikleri modern dünyanın gözüne batmıştır. Belki de bilerek ulus devlet olması sonraya saklanmış olan Afganistan coğrafyasında Loyi Cirga bir cadı masalına dönüştürülmüştür. Tıpkı kurt kocayınca köpeğin maskarası olur, kavlince; sakalı ağaranlara "Hacı sen bir sus!" Amerika'nın, Fransa'nın yetiştirdiği adamlarımız, savaş lordlarımız, politikacılarımız, silahlı örgütlerimiz, bitimsiz savaş için yeterince adamımız var, denilmiştir.

Afgani: Dünyanın en karizmatik erkek elbisesidir. Özgüvendir. Rahatlıktır. Mahremiyettir. Ucuzu da pahalısı da vardır ama fabrikasyon olanı pek sevilmez. Terziye gidip ölçü vermek, kendinizi değerli hissetmenizi sağlar. Ve her Afgan terziye gittiğinde kendini değerli hisseder. Özel günlerde ve bayramlarda afgani armağan edilir ki; dünyaları hediye etseler dahi rengini bilmediğiniz bir afgani hediye aldığınızda yaşadığınız erinç gibisi yoktur. Ve en nihayetinde kefen gibidir!

Yetim: Nüfusa göre yetim sıralamasında Brezilya ile sürekli yarış halindedir. Ve bilirsiniz, sahipsiz çocuklar kaybolurlar. Ya bir yerlere giderler, ya da bir yerlere götürülürler. Her çocuk büyür. Ama yetimler o kadar çabuk büyür ve öğrenirler ki siz onun gözyaşını silmek isteğinizde onlar sizin saçınızı okşar, gözyaşınızı silerler. Yetimlerin korkutucu ve insanın burnunun direğini sızlatacak bir güçleri vardır. O yüzden Afgan şehir ya da köylerinde yürürken sakın bir çocuğun önünde durmayın; kimin yetim olduğunu bilemezsiniz.

Mayın: Dağ eteklerinde çobanlar sürülerini hala dolaştıramıyor ve ayağı kopmuş bir koyun değil yüz dolar, elli dolar bile etmiyor.

Lityum: Yol uzak olduğu için ABD'nin ilgilenemediği maden. Çin'in dev kazıcıları dişlerini bilemeye başladılar bile.

Medrese: Elif, be, te, se, cihat!

Mektep: Tane tane şiir okuyan çocukların üniversiteyi bitirirlerse rüşvetle memur olmak ya da herhangi bir ülkeden burs almak için gittikleri yer. Çoğunlukla çadır. Kışları tatil olan, klimaları takıldığı günden beri bozuk olan mekân…

Beçebaz: Google'a bakın ve birileri o çocukları oynatıp gülerken; ağlamayı deneyin.

Şeker kamışı suyu: Suyla seyreltilip içilir bazı tatlı sular; acının seyreltilmeden Bedahşan depremleri gibi geldiği ülkede. Biz, tatlıyı seyrelte duralım, bal yiyen baldan usanır, dercesine… Orada bir yerlerde acıyı seyreltecek su yok!

Kadınlar Çarşısı ve Kadın İşleri Müdürlüğü: Afganistan İslam Cumhuriyeti'ndeki cesur kadınların olduğu yer. En cesurları ise evlerinde kaderlerini beklerler, mor bir dağ gibi.

Mezar: Mezar-ı Şerif.

Leylami: Dünya markası ürünlerin ucuza satıldığı ikinci el pazarı… O pazardan bile eli boş dönen nicelerini gördüm 10 afganisi olmadığı için.

Zinde bad! (Yaşasın): Afganistan!

BİZE ULAŞIN