Necdet Subaşı: İNSANI DÖNÜŞTÜRME YOLUNDA YENİ TERKİPLER

İNSANI DÖNÜŞTÜRME YOLUNDA YENİ TERKİPLER
Giriş Tarihi: 8.10.2024 11:13 Son Güncelleme: 8.10.2024 11:15
“Yeni insan” kavramı insanın geleneksel sınırlarının ötesine geçişini ve yeni bir varoluş biçimi geliştirme çabasını ifade eder. Dijitalleşme, yapay Zekâ, biyoteknoloji ve genetik mühendisliği gibi gelişmeler, insanın fiziksel ve zihinsel kapasitelerini artırma hatta değiştirme potansiyeline sahip olma iddiasıyla onun fıtratını da dönüştürme çabası içindedir.

"Yeni İnsan": Tarihsel bir kavramın evrimi

"Yeni İnsan" kavramı, tarihsel olarak insanın kendini yeniden tanımlama çabalarının bir ürünü olup, her dönemin sosyo-kültürel ve teknolojik dinamikleri tarafından şekillendirilerek günümüze kadar ulaşır. Bu kavram, insanın biyolojik, zihinsel ve toplumsal boyutlarının yeniden tasarlandığı, varoluşunun hem içsel hem de dışsal dinamikler tarafından dönüştürüldüğü modern bir süreci ifade eder.

Dijitalleşme, yapay zekâ, biyoteknoloji ve genetik mühendisliği gibi gelişmeler, insanın fiziksel ve zihinsel kapasitelerini artırma hatta değiştirme potansiyeline sahip olma iddiasıyla onun fıtratını da dönüştürme çabası içindedir.

Günümüzde bu kavramın dolaşıma girmesinin nedeni, insanın teknolojiyle olan sıradışı yakınlaşmasıyla ve bu yoğunlaş(tırıl)mış ilişkilerin zorunlu bir şekilde işleyen sonuçlarıyla ilişkilidir. Dijital çağda bireyler artık dijital kimlikler aracılığıyla varlıklarını sürdürüyor, sosyal medya platformları gibi araçlarla da kendilerini yeniden tanımlıyorlar. Bu süreç, bireylerin kimliklerinin, toplumsal rollerinin ve hatta biyolojik varlıklarının yeniden değerlendirilmesine yol açacak niteliklere erişmiş durumdadır. Küreselleşmenin etkisiyle farklı kültürlerin düşünce sistemlerinin ve yaşam biçimlerinin birbirine karışması, "Yeni İnsan" kavramını besleyen bir diğer faktör olarak öne çıkar. Öyle ki insan artık sadece bir birey değil, aynı zamanda o, küresel bir ağın parçası olarak da varlığını sürdürmek durumundadır. Böylece "Yeni İnsan" kavramı, çağımızın değişen sosyoteknolojik dinamiklerini anlamak için kritik bir araç haline gelmiştir. Kavram tedavüle yeni girmiş olsa da onu inşa eden süreçlerin sıkı bir tarihselliğin ürünü olduğunu unutmamak gerekir. Rönesans dönemi, insanın doğa üzerindeki hâkimiyetini ve kendi potansiyelini keşfetmesiyle bu kavramın ilk filizlerinin atıldığı bir dönemdir. Rönesans, "insanın yeniden doğuşu" anlamına gelir ve bu dönemde insan, Batılı bir tahayyül içinde artık ilahi bir varlık olarak değil, rasyonel ve özgür bir birey olarak tanımlanır. Aydınlanma Çağı'nda ise "Yeni İnsan" akılcı ve bilimsel düşüncenin rehberliğinde şekillenen bir varlık olarak görülür. Bu dönemde birey, doğa yasalarını anlamaya ve kontrol etmeye çalışan, kendi kaderini tayin etme yetisine sahip bir özne olarak kabul görür.

Modern düşünürlerin insana bakışı

Modern çağda ise "Yeni İnsan" kavramı, özellikle sanayi devrimi ve sonrasında hızla değişen sosyal ve ekonomik koşullar çerçevesinde yeniden yorumlanır. Sanayi devrimi, insanın doğa üzerindeki hâkimiyetini pekiştirir, ancak bu durum aynı zamanda bireyi makineleşen bir toplumun parçası haline getirir. Marx ve Weber gibi düşünürler, insanın bu süreçteki yabancılaşmasını ve kapitalist üretim süreçlerindeki rolünü eleştirirler.

Friedrich Nietzsche, bu kavramı "Übermensch" (Üstinsan) terimiyle durumsallaştırır ve bu ifadeyi modern insanın nihilizmine ve değer kaybına karşı güçlü bir çözüm olarak sunar. Nietzsche'ye göre, Üstinsan, geleneksel ahlaki değerleri aşan, kendi değerlerini yaratan ve sürekli olarak kendini geliştiren bir varlıktır. Nietzsche'nin "Üstinsan" kavramı, insanın verili sınırlarını zorlayan, kendini aşma arzusuyla hareket eden yeni bir tasavvur alanı olarak inşa edilir.

Martin Heidegger de "Yeni İnsan"a kurucu düzeyde katkıda bulunur, modern teknolojinin insanı "alet" olarak görme eğiliminde olduğunu ve bu durumun insanın özünü unutturduğunu savunur. Ona göre, modern insan teknoloji karşısında kendi varoluşsal anlamını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Jean-Paul Sartre'ın varoluşçuluğunda ise kavram, "kendini yaratma" ve "özgürlük" bağlamında ele alınır. Sartre'a göre insan, kendi "özünü" kendisi yaratır ve bu süreçte tamamen özgürdür. İnsanın kendi varoluşunu belirleme sorumluluğu ve özgürlüğü, Sartre'ın düşüncesinde merkezi bir yere sahiptir.

Michel Foucault ise "Yeni İnsan" kavramını modern biyopolitikalar bağlamında tartışır. Ona göre modern toplumlarda bireyler, disiplin ve denetim mekanizmaları aracılığıyla "yeni" bir şekilde şekillendirilir. Foucault, iktidar ilişkilerinin bireylerin bedenleri ve zihinleri üzerindeki etkisini vurgulayarak "Yeni İnsan"ın bu ilişkilerin bir ürünü olduğunu savunur.

Bu durum, sosyal bilimler alanına genellikle toplumsal yapılar ve güç ilişkileri bağlamında tartışılmak üzere yansır. Felsefecilerden farklı olarak, özellikle sosyologlar ve antropologlar, üstün insan kavramını sosyal hiyerarşiler ve eşitsizlikler üzerinden tartışırlar. Bu bağlamda üstün insan kavramı, toplumun belirli kesimlerinin diğerlerine göre üstün görülmesi ya da kendilerini üstün olarak tanımlama süreçlerini anlamak için kullanılır. Bu, bazen sosyal Darwinizm gibi tehlikeli sayılabilecek ideolojilerin toplumda rağbet bulmasına bile yol açabilir.

Dikkat edildiğinde, bu süreçlerde kavram, belirgin bir şekilde ortaya çıkan huzursuzlukları anlamaya ve bunu aşmaya yönelen entelektüel arayışları yansıtır. Özünde insanı bu cangıldan korumayı önceleyen kavramsallaştırma süreci, zamanla içeriğinden uzaklaşacak ve kaçınılmaz bir şekilde yeni fiili durumların yarattığı özneyle eşleşecektir.

"Yeni insan"ın inşası

"Yeni İnsan" kavramının bileşenleri, günümüz toplumunun teknolojik, biyolojik, psikolojik ve sosyo-kültürel dinamikleriyle ilişkilendirilerek ancak şekillendirilebilir. Kavram, insanın geleneksel sınırlarının ötesine geçişini ve yeni bir varoluş biçimi geliştirme çabasını ifade eder. Teknoloji, biyoteknoloji ve yapay zekâ, bu dönüşümün en önemli bileşenleri arasında yer alır. Günümüz insanı, artık dijital araçlar, sosyal medya ve yapay zekâ gibi teknolojiler aracılığıyla varlığını sürdürmeye açıkçası mecbur bir hale gelmiştir. Teknoloji, insanın zihinsel kapasitelerini genişletme ve bilgiye
erişimi artırma iddiasıyla sosyal etkileşim biçimlerini kökten değiştirme arzusundadır.

Böylece dijital dünyada kimlikler yeniden inşa edilirken, bireyler de kendi varlıklarını küresel ağlar içinde ancak tanımlayabileceklerdir. Öyle ki biyoteknolojinin sunduğu imkânlarla, insanın fiziksel varlığı da dönüştürülmüş olacaktır. Genetik mühendisliği, organ nakilleri ve yapay organlar aracılığıyla insanın biyolojik sınırları yeniden tasarlanmakta, tanımlanmakta ve vücut bulmaktadır. Bu bağlamda, "Yeni İnsan" biyolojik olarak değiştirilmiş, geliştirilmiş ya da yeniden inşa edilmiş bir varlık olarak karşımıza çıkarır.

Öte yandan modern yaşamın getirdiği hız, bireylerin psikolojik yapısını derinden etkilemiştir. "Yeni İnsan" hızla değişen bir dünyada stres, anksiyete ve belirsizliklerle başa çıkmaya çalışan bir varlık türü olarak da tanımlanmaya başlamıştır. Küreselleşme, kültürel etkileşimleri artırmakla kalmamış, "Yeni İnsan" da bu etkileşimlerin sonucu olarak farklı kültürel değerleri ve yaşam biçimlerini benimsemeye uygun bir hile getirilmiştir. Böylece geleneksel kimlikler yerini çoklu kimliklere bırakırken, bireyler de bu yeni kimliklerin içinde kendilerini yeniden kurgulamaya mahkum olmuşlardır.

Dönüşüm süreci çok kritik

İslam ve diğer dinler, "Yeni İnsan" kavramına temkinli yaklaşır, bu kavramı hem fırsatlar hem de tehditler barındıran bir olgu olarak değerlendirir. Geleneksel dini perspektifler, insanın varoluşunu ilahi bir düzenle ilişkilendirir; bu düzende insanın belirli ahlaki ve etik sınırlar içinde yaşaması gerektiği vurgulanır. Oysa "Yeni İnsan" kavramı, teknolojik, biyolojik ve toplumsal dönüşümlerle insanın kendini yeniden tanımlamasını ifade eder ki bu da dinî anlayışlarda köklü değişimlere yol açma potansiyeli taşır.

Dinlerin bu kavrama mesafeli durmasının temel nedenlerinden biri, "Yeni İnsan" fikrinin insanın doğasıyla ilgili geleneksel inançları sarsma riskidir. İslam teolojisinde, insan Allah'ın yarattığı bir kul olarak belirli bir amaca sahip en üstün varlık olarak kabul edilir (eşref-i mahlûkat). Bu nedenle, insanın biyolojik yapısının genetik mühendislik veya yapay zekâ aracılığıyla değiştirilmesi, yaratılışın ilahi bir plan doğrultusunda gerçekleştiğine dair inançlarla çatışır. Ayrıca dinî söylemler, modern toplumlarda dinin etkisinin azaldığı ve sekülerleşmenin arttığı iddialarına odaklanarak, "Yeni İnsan" kavramının bu süreci hızlandırabileceği endişesini taşır.

Müslüman düşünce dünyasında, "Yeni İnsan" kavramını bireyselcilik ve özgürlük arayışını ön plana çıkarırken, toplumsal ve ahlaki sorumlulukları geri plana itme eğiliminde olduğu gerekçesiyle de eleştirilir. Oysa İslam, insanın yalnızca kendi varoluşunu değil, aynı zamanda toplumu ve diğer insanları da gözetmesi gerektiğini savunur. Ancak "Yeni İnsan" kavramı, bireyin kendi potansiyelini maksimize etme çabası olarak görüldüğünde, toplumsal ve ahlaki sorumlulukların ihmal edilebileceği endişesi doğar.

Bu bağlamda, "Yeni İnsan" kavramı modernleşme ve sekülerleşme süreçleriyle ilişkilendirilir ve İslamî değerlerin zayıflaması endişesine yol açar. Bununla birlikte, bazı Müslüman düşünürler, bu kavramı İslamî prensiplerle uyumlu şekilde yorumlamaya ve insanın teknolojiyle olan ilişkisini İslam ahlakı çerçevesinde yeniden tanımlamaya çalışır. Ancak bu tür yorumlar bile, temel İslamî değerlerle çelişmediği sürece kabul görür.


Sonuç olarak "Yeni İnsan" kavramı, dinler açısından derin bir sorgulama ve eleştiri konusu haline gelmiştir. Bu kavram, insanın ilahi düzenle olan bağını zayıflatma riski taşıyan teknolojik ve biyolojik müdahalelerle birlikte değerlendirildiğinde, özellikle İslam ve Müslümanlar açısından temkinli bir duruşu zorunlu kılar. İslam, insanın yaratılışındaki ilahi amacın korunması gerektiğini savunur ve bu sebeple de "Yeni İnsan" anlayışına yönelik eleştirileriyle, insanın doğasını ve ahlaki yapısını koruma sorumluluğunu ön plana çıkarır. Bu bağlamda, modernleşme ve sekülerleşme süreçleriyle birlikte şekillenen "Yeni İnsan" kavramı, dinî değerlerle olan uyumunun sorgulanması gereken kritik bir dönüşüm süreci olarak karşımıza çıkar.

BİZE ULAŞIN