Zehra Şamlıoğlu: Bir köyün iki hikâyesi

Bir köyün iki hikâyesi
Giriş Tarihi: 4.05.2015 15:02 Son Güncelleme: 22.05.2015 11:57
Zehra Şamlıoğlu SAYI:13Mayıs 2015
Bir zamanlar bir Filistin köyü olan Ein Houd 1948 yılında boşaltılır. 1953 yılında bir grup Dadaist sanatçının bir araya gelmesiyle burada bir sanatçı kolonisi kurulur. Sanatçıların çalışmasından sonra mimarisiyle beraber köyün ismi de değiştirilir. ‘Oluk pınar’ gibi bir anlama gelen Ein Houd isminden bir harf düşürülür ve köyün İbranice ismi Ein Hod türetilir, yani ‘ihtişam pınarı’. Titiz bir çalışma sonucunda köyden silinen Arap izleri artık eski taş evler üzerinden sunulan safi estetik bir varlığa indirgenmiştir. Hatırlamak çoğumuz için var olmanın bir garantisidir. Bu bağlamda bir şeyin nasıl hatırlandığı, neyin hatırlandığı kadar önemlidir. Susan Slyomovics Hafıza Nesnesi: Bir Filistin Köyünün Arap ve Yahudi Anlatısı (The Object of Memory: Arab and Jew Narrate the Palestinian Village) adlı kitabında şu anda halen iki isimle ve kimlikle varlığını sürdüren Ein Houd/Ein Hod köyüne dair hafızanın hem 'nasıl' hem de 'ne' olduğunu açık bir şekilde önümüze koyuyor. Kitap, köyün mimarisi, eski sakinlerinin ve köyü açık hava müzesine dönüştüren sanatçıların anlatıları üzerinden Ein Houd/Ein Hod'un sosyal, kültürel, siyasal geçmişine ve bugününe bir giriş kapısı açıyor.

Slyomovics, 1991-1996 yılları arasında Ürdün, Filistin ve İsrail'de yapmış olduğu saha çalışmasına, köyün eski ve yeni sakinleriyle yaptığı derinlemesine mülakatlara ve köyün mimari yapısı üzerine yaptığı incelemelere dayanarak Ein Houd/Ein Hod'a dair Yahudi ve Arap toplumsal hafızasının inşa sürecini ele alıyor. Slyomovics, kitap boyunca toplumsal hafıza kavramına dair argümanlarını Maurice Halbwachs'ın hafıza çalışmaları alanında ses getiren Toplumsal Hafıza Üzerine (On Collective Memory) isimli çalışmasına dayandırıyor. Halbwachs gibi Slyomovics de bireysel hafızanın önceden belirlenmiş olmaktan ziyade inşa edilmiş bir şey olduğunu vurguluyor. Bu bağlamda Ein Houd köyüne dair toplumsal hafızayı inşa sürecinde bilhassa hatıra kitaplarının önemini ön plana çıkarıyor ve hem Ein Houd'a hem de boşaltılmasından sonra sakinlerinin oluşturduğu yeni yaşam alanlarına dair çeşitli anlam katmanlarını ortaya çıkartıyor.

Kitabın bütününe bakıldığında röportaj yapılan Filistinlilerin sesinin Yahudi sakinlerinkinden daha ön planda olduğu görülüyor. Yaptığı saha çalışması ve incelediği yazılı hatıratlarla Slyomovics bu kitapta böylece yakın tarihteki Yahudi ve Müslüman karşılaştırmasına bir köyün iki farklı kimliği üzerinden ışık tutuyor. Kitap aynı zamanda Müslümanların ve Yahudilerin birbirlerini nasıl gördüğüne ve ötekilik algılarına dair de önemli veriler sunuyor. Bir tarafta kayıp bir geçmişle yaşayan Filistinli ahali, diğer tarafta Filistinlilerin asla yerinin olmadığı Yahudilerin kazanılmış şimdisi. Ve hem eski sakinlerinin hem de onu açık bir müzeye dönüştüren sanatçıların algısının ötesinde varlığını sürdüren, çok yeni bir kimliğe sahip Ein Houd/Ein Hod köyü…

Bir zamanlar bir Filistin köyü olan Ein Houd 1948 yılında boşaltılır. 1953 yılında bir grup Dadaist sanatçının bir araya gelmesiyle burada bir sanatçı kolonisi kurulur. Sanatçı grubunun önderliğini Romanyalı Marcel Janco yapar. Onunla birlikte Ein Houd'da çalışmaya başlayan sanatçılar II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa'daki zulümden kaçan Yahudi asıllı sanatçılardır. Boşaltılmayı takip eden süreçte İsrail'den izin alan bu Dadaist sanatçılar köyün eski taş evlerini restore ederek köyü içerisinde kafelerin ve pek çok diğer imkânın olduğu bir tür açık müzeye dönüştürmeye başlarlar. Bu sayede köyün taş evleri üzerine Avrupa'dan getirdikleri kendi geçmişlerini, stillerini, kendi algılarını yazarlar ve kendilerine sanatlarını yaşatabilecek bir alan inşa ederler.

Köyü boşaltmak durumunda kalan Filistinli sakinlerin köye dair hatıraları ağırlıklı olarak hatıra kitaplarında yer bulur. Buna mukabil köye dair Yahudi hafızası kendisini köyün yeni mimarisi ve ismi üzerinden ifşa eder. Bu noktada köy artık İsraillilerin nazarında meçhul ve ilkel bir geçmişi olan bir yer olarak konumlanır. Titiz bir çalışma sonucunda köyden silinen Arap izleri artık eski taş evler üzerinden sunulan safi estetik bir varlığa indirgenmiştir.

Toplumsal ve bireysel hafıza arasında birbirine içkin bir bağ vardır. Bu bağ bazen bir kelime, bazen bir imge, ya da bilinçte bir şeyleri harekete geçiren çok kısa bir an olabilir. Zamana ve mekâna bağlı olarak bilinçte harekete geçen bu şey, kendisini bir ötekilik olarak ifade edebildiği gibi bireyden aidiyeti hususunda bir hak da talep edebilir. Ein Houd köyünün Filistinli sakinlerinin köye dair bireysel hatıraları, hatıra kitaplarının dolaşıma girmesiyle toplumsal bir hafızaya evriliyor. Hatıra kitapları hakikati aktarmakla kalmıyor, aynı zamanda öyküleyerek bu hakikatleri yeniden canlandırıyor. Bu kitaplar vasıtasıyla Filistinli sakinler akmakta olan zamana bir çentik atıp tarihi durdurmakta ve varlığı çoktan sona ermiş olan köylerini geri getirmekteler. Slyomovics'e göre bu kitaplardaki anlatıcı sesi, okurlar köyün bütün hikâyesini önceden biliyorlarmış gibi hareket eder. Bu anılar bir defa kayda geçirilince ve tekrar tekrar okununca Ein Houd köyüne dair hikâyelerin çoğalmasına vesile olur ve ortak bir yenilgi, sürgün, dağılma ve tekrar bir araya gelme tarihi meydana getirir.

Hatıra kitapları, editörlerinin talebi üzerine köy sakinleri tarafından çizilmiş hafıza haritalarına dayanmaktadır. Bu haritalar genel olarak köyün 1948 öncesinde neye benzediğini göstermekte ve böylece hikâyelerin yanı sıra hatıra kitapları Ein Houd'un varlığına dair kişisel görüntüler de sunmaktadır. Bu kitaplar üzerinden edinilen bilgiler okurlarının bu bilgileri ödünç almalarının yolunu açar. Böylece sonraki nesillerden okurlar Ein Houd'da hiç yaşamamış olsalar bile köye dair kolektif bir hafızaya ortak olurlar. Dolayısıyla Filistinli sakinleri için Ein Houd'a dair hafıza, hatıra kitaplarında, halk hikâyelerinde, fotoğraflarda, kişisel anekdotlarda ya da yaşlıların sözlü tarihinde yaşamakta ve gelecek nesiller için keşfedilmeyi beklemektedir.

Dadaist sanatçıların çalışmasından sonra mimarisiyle beraber köyün ismi de değiştirilir. 'oluk pınar' gibi bir anlama gelen Ein Houd isminden bir harf düşürülür ve köyün İbranice ismi Ein Hod türetilir, yani 'ihtişam pınarı'. Köy boşaltıldıktan sonra köyün Filistinli sakinlerinin bir kısmı Ürdün'e, bir kısmı da kamplara dağılır. Bir kısmı ise köye birkaç kilometre mesafede dağlık bir alana illegal yeni bir köy inşa etmeye başlarlar: Ein Houd al-Jadidah (Yeni Ein Houd). Fakat hem taş ev inşa etmeye yetecek bütçeleri olmadığı hem de dağlık bölge yapısı sebebiyle bu köy geleneksel Filistin köyü tasarımından uzaktır. Köyün inşa sürecinde köy sakinlerine bu eksiklik çok önemli gelmemiştir zaten, çünkü burada geçici olarak, evlerine dönene kadar kalacaklarını düşünürler. Fakat eve dönme hayalleri gerçekleşmez. Geçen zaman içinde bu köy onlara yaşanılabilir güvenli bir alan sunar fakat onlara kendilerini özgür hissettirebilecek tek yer eski köyleridir. Bunun yanında Ein Houd al-Jadidah sakinleri her daim yeni inşa ettikleri bu köyün yıkılması tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. İsrail'in devlet politikaları sebebiyle köyde su ve elektrik sıkıntısı da yaşanmaktadır.

Köyün dönüşümü sürecinde dikkati çeken bir başka nokta Dadaist sanatçıların köye dair algılarıdır. Onlara göre Ein Houd keşfedilmeyi, yeniden yazılmayı, yeniden yapılmayı ve restore edilmeyi bekleyen boş bir alandır (tabula rasa). Bu boşluğu anlatabilmek için şöyle der sanatçılardan bir tanesi: "Otlar insan boyundan uzundu. Ne yol, ne elektrik, ne su vardı. Yılanlar üç beş metre uzunluğunda. Akrepler… Etrafta sadece yabani incir ağaçları ve yabani bir tür meşe ağacı vardı. O kadar. Başka hiçbir şey yok. Bir tek ağaç bile." Böylece köye çalışmaya gelen sanatçı grubu Ein Hod'un geleceğini boş bir geçmiş, boş bir köy ve boş bir manzara fikri üzerine yeniden inşa ederler.

Köye dair bu boşluk algısı, Filistinli sakinlerin İsrail devletince 'absentees' yani 'gaipler' olarak nitelendirilmesiyle katmerlenir. Gaiplik meselesinde göze çarpan bir başka durum da bu kavramın hem Filistinliler hem de İsrailliler tarafından kullanılması. Buna göre çeşitli sürülme tehditlerine rağmen İsrail topraklarında kalmaya devam eden Filistinli Araplar civar ülkelere sürgüne mahkûm edilenlerce de gaip olarak anılmakta. Benzer şekilde bu tehditlere rağmen İsrail'de kalan Filistinlilerse İsrail devletince 'mevcut gaipler' olarak nitelendirilmekte.

Ein Houd'a dair hatıraların canlandırılmaya çalışıldığı bir başka mecra 'madafah' adı verilen misafirhaneler. Slyomovics'e göre bir hafıza nesnesi olan 'madafah'lar, hem sosyal olarak gelişme hem de politik olarak kendini ifade edebilmek için bir tür lokomotif işlevi görüyor. Aslında 'madafah'daki sosyal bir araya gelmeler vesilesiyle Homi Bhabha'nın tabiriyle pedagojik ve performatif olanın aynı anda yazımını gözlemleyebiliriz. Bu ikili yazımla köyün eski sakinleri kendilerini Ein Houd'un tarihine yeniden eklemliyorlar. Böylece onlara verilen gaiplik statüsünü bir tür yapı söküme uğratıyorlar. Madafah örneğinde aynı zamanda bir gelenek değişimine de şahit oluyoruz. Eskiden sadece erkekler için bir araya gelme mekânı olan madafah, bilhassa Ürdün'deki Filistinliler genelinde kadınların da aktivitelere yaygınlıkla iştirak ettiği bir yere dönüşür. Pratikte madafah üyelerinin ihtiyaçlarını karşılamaya hizmet ediyor fakat temelde içinde bulundukları koşullardan kaçışa ve asla geri kazanılmayacak olan bir geçmişe dönüşe dair hayalleri cesaretlendiriyor.

Slyomovics'in araştırmasında dikkat çektiği bir başka husus, kitabın genel temasıyla çok ilişkili olmasa da, yer değiştirmiş mekânların toplumsal cinsiyeti meselesi. Buna göre Slyomovics Filistin'in feminen bir dille anlatılmasını İslam dünyasında bilhassa Arap toplumlarında ve Filistin özelinde ev, yuva, kadın, vatan gibi kavramların yekdiğerini birbiri içinde barındırmasına bağlıyor. Dolayısıyla işgal edilen Ein Houd'un sakinleri üzerinde nüfuz etme, tecavüz, fethetme gibi çağrışımlarda bulunduğunu iddia ediyor. Fakat Slyomovics bu tespitini sadece İslam dünyasına has bir olgu olarak sunmakla bu durumun birinci dünya ülkelerindeki tarih anlatılarında da sıkça karşımıza çıkan bir durum olduğunu göz ardı ediyor.
Slyomovics toplumsal cinsiyet okuması üzerinden aynı zamanda okura Arap toplumlarındaki geleneksel isimlendirme pratiklerini de hatırlatıyor.

Sunduğu anekdotlardan anlaşılacağı üzere Filistinliler yaşadıkları yerlere ya da tehdit altındaki Batı Şeria'ya dair hatıraları canlı tutabilmek için çocuklara bu yerlerin isimlerini veriyorlar. Bu noktada çalışmasını özetler mahiyette şöyle diyor Slyomovics: "Mekânlar tarih ve anlatıya sahiptirler. Mekân gittiğinde bu kayıp iki şekilde geri kazanılır: kızına o yerin ismini koyarak ve hikâyesini anlatarak."

ZEHRA ŞAMLIOĞLU KİMDİR?
Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü Modern Türkiye Tarihi doktora öğrencisi.


BİZE ULAŞIN