Ezoterizm ve mistik konular son yıllarda çok merak edilir oldu. Birbirine karıştırılan kavramların sayısı da fazla: Ezoterizm, okültizm, spiritüalizm, psişizm vb... Ezoterizmi nasıl tarif edersiniz?
Ezoterizm birçok kavramla karıştırılıyor. Bilir bilmez kişiler ilginç bir olay, bir cinayet, bir eylem olduğunda "Bu ezoterik örgütlerin işi, olayda birtakım ezoterik semboller var, üst aklın kurguladığı bir senaryo" gibi yorumlar yapıyor. Mahiyetini açıklayamadığımız olayları ezoterizme bağlamak âdetimiz oldu. Bu meseleyi doğru anlamamız lazım. Anlamak için ezoterizmi yaşamak gerekiyor, dışarıdan bakınca anlaşılacak bir şey değil ama yine de kısaca tarif etmeye çalışayım. Her şeyden önce ezoterizm bir yöntem, yol, usul, metodolojidir. Belli bir yöntem çerçevesinde verilen öğreti
demek. Bir öğretiye ezoterik sıfatı verebilmek için belirli şartları taşıması gerekiyor: Seçilen kişilere verilmesi, belli bir hiyerarşi içinde anlatılması, sembol ve alegoriler taşıması, kişinin bir kabul töreniyle alınması ve öğretinin bir doktrini olması gerekiyor. Bu beş şarttan biri bile eksik olursa, söz
konusu oluşuma ezoterik demek mümkün olmaz. Örneğin mafyatik gruplarda da bir kabul töreni, hiyerarşi ve sembolizm vardır ama bir doktrine sahip
değillerdir. Yine şartlar üzerinden gidersek, herkes her bilgiyi kaldıramayacağı için seçilmişlik önemli. Ezoterik yapılanmalar kapalı toplum özelliği taşıdığı için bahsettiğimiz sembol ve alegorilerin sadece topluluk üyelerinin anlayabileceği şekilde olması gerekiyor. Ezoterizm, tarihsel perspektifte monoteist inancın yayılması için kullanıldı. Bu yüzden Tanrı'ya inanmayan birinin ezoterik bir yola girmesi mümkün değil. Çünkü çok öz bir ifadeyle insanların Tanrı'dan gelip Tanrı'ya döndüğünü anlatan bir öğretidir ezoterizm. Çok ciddi ve katı kurallara bağlıdır. Bu yüzden, öğretiyi taşıyabileceğine inanılan kişi, "inisiyasyon" dediğimiz kabul töreniyle içeri alınır. İnisiyasyon, aslında kişinin o ana kadarki hayatının ölüp bu topluluk içinde yeniden doğması anlamına geliyor. Hazret-i İsa, "İki defa doğmayan göklerin ve yerin melekûtuna ulaşamaz" der. Bu yüzden yeniden doğuş olarak algılanır inisiyasyon.
Saydığınız şartlara göre ezoterik usul, tasavvufi terbiye sistemine benzetilebilir mi?
Evet, benziyor. Tasavvufi oluşumlar ezoterik yöntemlerle insan yetiştiren kurumlar. Orada da "biat" denilen bir giriş töreniyle "seçilmiş" yani nasipli kişiler içeri alınır. Makamlar ve mertebeler, yani bir hiyerarşi vardır. Bazı yüksek bilgiler sembollerle ve rumuzlarla anlatılır. Her şeyden önemlisi ortada müthiş bir tasavvufi doktrin var. Dolayısıyla İslam tasavvufu ezoterik bir yapıya sahip. Hatta ilginçtir, Hitler'in ortaya çıkmasına vesile olan Thule örgütünün kurucularından Rudolf von Sebottendorf Bektaşiliği ve Türk tasavvufunu inceliyor, uygulamaların birçok açıdan Masonluğa benzediğini iddia ediyor. Bunun üzerine bir kitabı var hatta. Daha eski tarihlerde de benzerlikler söz konusu. 1826'da Yeniçeri ocakları kapatılıp Asakir-i Mansure-i
Muhammediyye kurulduğu zaman Bektaşi ocaklarıyla birlikte Mason locaları da kapatıldı biliyorsunuz.
Okült örgütlerin ezoterizmle nasıl bir ilişkisi var?
Okültizm, insanlığın en eski kavramlarından biri olan makiyle yani büyüyle ilişkili bir oluşum. İnsana, iradeye hükmetme gücü vadediyor. Birtakım usullerle doğaüstü güçler elde etmeye çalışıyorlar. Maji, bütün dinler ve ezoterik öğretiler tarafından sakıncalı bulunan ve yasaklanan bir şey aslında. Tarih boyunca büyü yaptığını iddia eden bazı gruplar olmuş ve bunlar kendi öğretilerini ezoterik yöntemlerle taşımışlar.
Bu yüzden ezoterik topluluklarla okültist örgütler hep karıştırılmış. Özellikle Rönesans döneminde, simyayla ve hermetik öğretilerle uğraşanlar ezoterik yöntemleri kullanıyorlar. Yani inisiyasyonla insan kabul ediyorlar, hiyerarşileri var ve semsöybolizm kullanıyorlar. Ama transandantal bir doktrine sahip olduklarını söylemek mümkün değil. En temel fark da burada zaten. Ezoterizm, Tanrı'yı ve evreni anlamak, varoluşun sebeplerini ve sonuçlarını idrak etmek ve bu yolla tekamül etmek üzerine kuruluyken okültizmde bunlardan ziyade doğaüstü güçler elde etme motivasyonu var. Okültizmde de Tanrı inancı vardır ama okült uygulamalara kendini kaptıran kişi, kendisinde iradeye hükmetme gücü vehmettiği için işin sonunda Tanrı inancını kaybeder. Çünkü Tanrılaştığını zanneder. Veya şeytani güçlere inanmaya başlar. Peki, ezoterizm bu kadar temiz ve masum mu? Değil tabii. Zaman içerisinde egemenlik ve güç kazanmak uğruna bozulan ve amacından sapan bir yığın ezoterik oluşum var.
Ezoterik oluşumların tarihini nereye kadar götürebiliriz?
Ezoterizmin tarihini en eski uygarlıklara kadar götürebiliriz çünkü hepsinde ezoterik izlere rastlamak mümkün. Konunun tarihiyle uğraşanlar Yunan ve Roma kaynaklarını referans gösterirler ama ezoterizm, Babil ve Mısır'a kadar gider. Pagan öğretisi başlarda tek tanrıcıdır, ilk paganlar monoteisttir.
Bu tek yaratıcı, dişil ve eril güçlerin birleşmesiyle yaratım faaliyetini ortaya çıkarıyordu. Ama devletlerin gelişmesiyle, birbirleriyle savaşa girmesiyle
herkesin kendi yaratıcısı, tanrısı ve tanrıçası olmaya başladı ve bu şekilde politeizm doğdu. İki şehir savaşa tutuştuğunda bu şehirlerin tanrılarının savaştığını, savaşa son verdiklerinde tanrıların barıştığını düşünüyorlardı. Biz tek tanrıcılığın izlerini, M.Ö. 14. yüzyılda Mısır firavunu IV. Amenofis'te (daha sonra Akhenaton adını alıyor) buluyoruz. Akhenaton Mısır'da tek tanrıcılığı ilan ediyor.
Roma'ya baktığımızda inançların çok sert olduğunu görürüz. Tanrı'nın buyurduğu ibadetler çok keskindir ve madde lemine yöneliktir genelde. Latincede "do ut des" diye bir tabir var, "Vermen için veriyorum" anlamına gelir. Tanrı'ya, "Sana bunu veriyorum, sen de bana şunu ver" denir, bir adak adanır ve karşılığında iyi mahsul istenir. Günlük hayattan ibaret bir din anlayışı var, metafiziğe pek yer yok. İnsan nereden geliyor, nereye gidiyor, evren nasıl var oldu, ölümden sonra ne olacak gibi soruların cevaplarını Roma'da bulamayız. Bu yüzden, metafizik ihtiyacı karşılamak için gizem dinleri gelişmiş. Bir dönem Roma'da yaygınlaşan Mitraizm bunlardan biri örneğin. Mitra'nın çok tanrılı görüntüsünün altında aslında tek
tanrıcılık vardır. Platon ekolüne baktığımızda da bunu görürüz; Platon'un Timaios ve Kritias diyaloglarında tek tanrıcılık savunulur. Hatta o kadar keskin savunur ki kilise babaları Platon'un bu metinleri yazarken içine kutsal ruh girdiğini düşünmüştür.
Mitraizm gibi örneklere baktığımızda ezoterizmin izlerini çok net biçimde görürüz. Bizde yakın zamanda Zerzevan Kalesi'nde, Aytaç Coşkun'un kazı başkanlığını yaptığı birtakım arkeolojik kazılar yapıldı. Zerzevan Kalesi aslında Roma lejyonundaki Mitraist askerlerin gelip ibadetini yaptığı bir tapınak. Bu çalışmalar sonucunda her derecenin kendi ritüelini yaptığı, başkasının alanına giremediği yerler ortaya çıktı. Benzer ibadet yerlerini ben de Soğmatar'da gördüm, inşallah yakın zamanda arkeolojiye kazandırılır.
Bu tür oluşumlar insana ne öğretmeyi vaat ediyor?
İşin doğrusu, öğreti gizli olduğu için hangi oluşumun ne öğrettiğini konuşmak biraz zor. Bugün bile biz Mitraizmin ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Çünkü bu gelenekler genellikle sözlü aktarımla bugüne gelir, yazılı kaynak çok az. Ama ilk uygarlıklardan Mısır'a, Platon'dan Orta Çağ'a ve bugüne
gelen otantik bilgiye baktığımız zaman bazı ortak vasıflar mevcut. Başlangıçta bütün örgütlerin Paganizmden türediği şekliyle tek bir yaratıcıya inandığını görüyoruz. Bu zaten ezoterik öğretinin en büyük şartıdır. Bugünkü Tanrı tasavvurundan biraz farklı tabii. Yaratıcının ruhunun coşup taştığını, bu enerjiyle insanın dünyaya geldiğini, insanların tekamül ederek tekrar O'na döneceklerini düşünüyorlar. Ruhsal insanın yolculuğu bu anlamda dairesel. Yahudi ezoterizminde, Kabala'da da "Gloria Dei" denilen Tanrı'nın ihtişamı damıtılarak insan ruhuna geçer ve tekrar Tanrı'ya yolculuk eder. Hayat ağacında yukarıdan aşağıya iniş ve sonra tekrar yukarıya çıkış var.
Ezoterik yollar klasik dönemde doktrinleriyle ön plana çıkıyor ama zaman ilerledikçe örgütlenip dünyevi çıkar peşine düşüyorlar sanki. Doğru mu anlıyorum?
Evet. Mesela hakkında belki en çok fırtına kopartılan örgüt Tapınakçılar. Böyle bir örgüt gerçekten var ve tam anlamıyla ezoterik yöntemlerle kurulmuşlar Orta Çağ'da. İlerleyen zamanlarda Tapınakçıların etrafında başka gruplar da türemiş. Bugün hâlâ devam ediyor; Paris'te bir locaları var,
üyeleri düzenli olarak gidiyorlar. Ama ismi bilinen bu tür örgütlerin çoğu artık "sol el yolu" dediğimiz hale gelmişler. Yani güç kazanmışlar, örgütlenmişler ve ezoterik amaçlardan sapmışlar. Gerçek anlamıyla ezoterikler mutlaka vardır ama isimlerini bilmiyoruz.
Mesela Gül ve Haç Kardeşliği'nin macerasına bakalım. Rönesans döneminde Mısır'dan gelen Hermetizm Avrupa'da çok yayılıyor. Zaten Avrupa'da 19. yüzyıla kadar ezoterizmin adı Hermetizmdi. Bu kadar yayılmasının nedeni, Hermetik düşüncenin ortaya koyduğu derinlik filan değil. Hermetizmle beraber Mısır kaynaklı simya ilmi giriyor Avrupa'ya. Zamanla bütün yoksullaşmış asiller çeşitli metallerden altın elde etme sevdasına düşüyorlar. Böylece simya yayılıyor. Gül ve Haç Kardeşliği'ne girenlerin bütün derdi simya. 20. yüzyıla geldiğimizdeyse Gül ve Haç Kardeşliği, yerini bugün bildiğimiz meşhur örgütlere bırakıyor. 20. yüzyılda da insanların bu tür örgütlere ilgi göstermesinin en büyük sebebi maji. İnsanlar, büyü yaparak zenginlik ve güç devşirme işini öğrenmek için bu yollara giriyorlar.
Fetö yapılanmasına baktığımızda da örgüt içinde ezoterik usullerin çok kullanıldığını görüyoruz.
Fetö'nün aslında Amerika'nın desteğiyle bir amaca özgülenmiş örgüt görüntüsü var. Büyük bir doktrine sahip olduklarını söybolizm leyemeyiz. Ortada birtakım kitaplar var ama bunlar bir fikriyatın ürünü olmayan zorlama şeyler. Fakat metodolojide ezoterik yöntem çok baskın tabii. İçeride her şeyden önce bir hiyerarşi var, girişte inisiyasyona benzer bir kabulden bahsedebiliriz, kendilerince bir sembolizm geliştirmişler ve bir şekilde seçilmiş
olduklarını düşünüyorlar. Amerika, kendi amaçları doğrultusunda ezoterik yöntemleri kullanmayı çok sever zaten. Çünkü bu yöntemler bir aura oluşturur, bu aura da insanlar üzerinde çok etkilidir. Fetö de bin yıllık denenmiş ve etkisi kanıtlanmış yöntemleri kullandı yıllarca. Fetö'ye aldanan, iyi eğitim almış çok insan gördük. 15 Temmuz'da sabaha karşı her şey bittiğinde, amirallerden birinin kendini odasına kapattığını, tıraş olduğunu ve Fethullah Gülen'in ülkeye girişine hazırlandığını gördük. Koskoca amiral, her şey bittikten sonra bile hâlâ örgüt liderinin teşrifine hazırlıyor
kendini. Beyin, ezoterik yöntemlerle işte bu şekilde yıkanır. Dolayısıyla Fetö gibi bir yapıda ilerleyen kişinin bir gün uyanması, pişmanlık yaşaması çok mümkün değil bana göre. İnsan zihnine ezoterik kod yüklendikten sonra bir daha eskisine dönemez artık.
Sadece Fetö değil, Türkiye'de bazı gruplar var, bir üstadın etrafında dönen oluşumlar. Bu üstat çevresindekilere, onları birtakım kriterlere göre (doğum haritası, yıldızname) seçerek aldığını söylüyor ve onları seçilmiş insan olarak hissettiriyor. Dışarıdan kimseyi almıyor. Sırlı olarak lanse ettiği bilgileri bazı sembollerle anlatıyor. Dolayısıyla birçok ezoterik yöntemi çevresindekilere uyguluyor. Ve onlara diyor ki, "Sen buraya gelmeden önce bir hiçtin, şimdi yeniden doğuyorsun. Ben sana bir öğreti veriyorum. Ben ne kadar büyüksem artık sen de o kadar büyüksün." Bu döngünün içine giren kişi artık üstadın kötü niyetli biri olduğunu tahayyül bile edememeye başlıyor. Hiyerarşik olarak zamanla yükseliyor. İlerleyen yıllarda bir şüphe içine girse bile reddedemeyecek noktaya geliyor. Çünkü artık yıllar geçmiş, bütün sosyal çevresi değişmiş. Reddederse kendini ve yıllarını da inkar etmiş olacak artık.
20. yüzyılın başlarında Hitler, Mussolini, Atatürk gibi liderler de ezoterik konulara çok merak sarmışlar. Bunun sebebi ne sizce?
Orada zamanın ruhunu anlamak lazım. 19. yüzyılda ilk olarak spiritüel akımlar başlıyor. Spiritüalizm bize "ispirtizma" olarak, ruh çağırma faaliyetiyle sınırlı bir şekilde geçiyor. O yüzyılda Karaköy'de, Pera'da birçok evde ruh çağırıldığına rastlıyoruz. Bu işleri organize edenlerin bazıları
gerçekten sadece ruh çağırmak için insan topluyordu, bazıları da Osmanlı'nın ileri gelenlerinin ilgisini çekip casusluk faaliyetleri amacıyla kullanıyordu bu işi. Bunun cazibesine kapılanlardan biri de Prens Sabahattin mesela. Hatta Prens Sabahattin vasıtasıyla İngiliz istihbarat subayı John Godolphin
Bennet bu tür toplantılara gelip Gurdjieff'in müridi oluyor. Bu tip uygulamalar çok yaygın.
Mesela Madam Blavatsky çevresinde şekillenen Teosofi, kök ırk araştırmaları, Atlantis ve Mu gibi öğretiler havada uçuşuyor. Devlet büyükleri, o çağın ortak bir özelliği olarak bu akımlardan etkileniyorlar. Hitler'in gamalı haçı sembol olarak kabul etmesinin sebebi Heinrich Schliemann'ın Truva'daki kazılarında gamalı haç bulması. Hitler çevresi Anadolu'ya Hint-Avrupa toprağı, diyor bu yüzden. Atatürk de bu toprakların Hint-Avrupa değil, brakisefal Türklere ait olduğunu düşünüyor. Türk tarihini Mu'ya isnat etme çabası var Atatürk'ün. Madam Blavatsky de Türklerin Mu'dan geldiğini düşünüyor. Atatürk, çok meraklı biri olduğu için bu konulara da merak sarmış ve çok okumuş, hatta bazı kitapları tercüme ettirmiş. Dolayısıyla o çağın bir özelliği bu. Mussolini'nin faşist öğretileri, Hitler'in Hint-Avrupa'sı ve Atatürk'ün Mu çocuğu Türkleri. Bir anlamda bu tür konuları siyasi amaçlar
için de kullanmış oluyorlar. Siyasi çatışmaya düşünsel bir boyut da katmaya çalışıyorlar.
Mistik öğretilerde karşımıza sık sık Kabala düşüncesi çıkıyor. Kabala bu tür öğretilerde neden bu kadar etkili?
Kabala, Orta Çağ'da ortaya çıkmış bir akım. Yahudilik üç kaynaktan beslenir; Tevrat, Talmud ve Mitraş. Mitraş, Yahudi efsaneleridir ve Yahudi kültürü
bu efsanelerden çok beslenir. Avrupa'yla sıkı ilişkiler kurulmaya başlanınca Yahudiler mistik bir öğreti geliştiriyorlar ve ezoterik bir yapıya kavuşuyorlar. Bir örnek vermek gerekirse, Yunan kültüründe gökyüzü yedi katlıdır çünkü yedi gezegen vardır. Kabala'yı oluşturan ilk kitap olan
Sefer Merkabah'a baktığımızda, peygamberlerin gökyüzünün yedi katından geçerek yükseldiğini görürüz. Dolayısıyla Yunan'dan etkileniyor, Pers'ten etkileniyor ama ortaya çok etkili bir kültür çıkıyor.
Avrupa'da Kabala'nın bu kadar yayılmasının en büyük sebebi okült okulların Kabala'yı tersine kullanmaları. Okültistler, Kabala'yı maji yapmak için kullanıyorlar. "Keter'de Tanrı'nın ilahi ihtişamını hayat ağacına getirip Malkuth'ta büyü yapılacak hale sokuyoruz" diyorlar. Umberto Eco, Foucault Sarkacı'nda Kabala'nın tehlikeli yüzünü çok iyi anlatır. Kitaptaki Kabalist Belbo karakteri sonunda yanarak ölür. Yani Kabala'nın çok farklı veçheleri var; büyük bir doktrin olduğunu söyleyen de olur, maji kaynağı olarak gören de olur, Kabala'dan kuantum uygulamalar devşiren de olur, Kabala'yla
kız veya koca bulduğunu söyleyenler de olur. Bugün her köşe başında birçok Youtube kanalında bunlar konuşuluyor ve yanlış bilgiler hızla yayılıyor. Yahudi mistiklerinin çok iyi Kabala büyüsü yaptığı için İsrail'in bu kadar güçlü olduğuna inananlar bile var.
Son zamanlarda kuantum da çok konuşulur oldu. Bütün mistikler kuantumu mistisize ederek yorumluyor. Bu yorum sizce doğru mu?
Masonik ve ezoterik akımlar, aydınlanmacı düşünceyle paralel gider. Ezoterik örgütler içinde Fransız aydınlanmacılığından çok etkilenenler oldu. Bilimle maneviyatın arası bu anlamda çok açık değil. Bunun en büyük örneği Isaac Newton. 20. yüzyılda bir şey oluyor; kuantum, fiziği bilmeyen insanlar için mistik bir anlam kazanıyor. Kuantum, atom skalasındaki büyüklükler için bir tür modelleme aslında. Teori henüz tam olarak gelişmedi. Bildiğimiz tek şey, Newton fiziğinden farklı bir disiplin olduğu. Ama ezoterikler, kuantumda kendilerine yakın bir alan buluyorlar. Bugün bazılarının Cern'e mistik bir anlam atfetmeleri de böyle bir hadise. Aslında Cern, dışarıdan bağışla dönen bir kurum. Tanrı parçacığıyla, portalla, uzaylılarla bir işi yok; kuantum enerji seviyelerini araştırıyorlar. Belki, bağış topladıkları için onların da hoşuna gidiyor bu mistik çerçeve. Ne kadar gürültü
koparabilirlerse o kadar iyi çark döndürecekler. Dolayısıyla ezoterik disiplinler bilimselleşeceğine, bilime mistik bir kılıf yükleniyor. Eski insanlar doğa olaylarının nasıl oluştuğunu bilmiyorlardı, Zeus'un yukarıdan şimşek attığını zannediyorlardı. Bugün kuantum hakkındaki mistik kanaat de böyle oluşuyor.