Ahmet Haşim'in hatıralarından derlediği duyguların baskın olduğu şiiri Şi'r-i Kamer'dir. Ay için yazılmış görünen bu şiirde, Arapça ve Farsça kelimelerin yoğunluğu dikkati çeker. Çocukluk hatıralarına dayanan bu şiir, psikanalitik okumaya açık bir şiirdir. Abdülhak Şinasi Hisar şiire ilişkin şu tespitlerde bulunur:
"Şi'r-i Kamer, Ay'ın şiiridir. İçinde ismi söylenmeyen şehir, o zamanki, Fuzulî'nin diyarı olduğunu bildiğimiz, Bağdat'tır. Hâfızamda hâlâ Binbir Gece Masalları'na karışan hem muhteşem, hem esrarlı görünen Bağdat. İçinde yâd edilen şehrin kenarlarında hazîn ahenkli sularının çağlamasını dinlediğimiz nehir Dicle'dir. Şairin bahsettiği zaman ise, akşam ve bilhassa gecedir. Bu tabiat içinde ilk rüyalarını duymaya başlar. Bazı geceler yıldızlar yıkanmış ve parlamış görünür. Bazı geceler, nehir içinde heybetli bir mehtap parıldar. Şairin annesi akşam gece saatlerini sever. Yorgun akşam zamanlarında, güneşin ziyasındaki tozlar, altınlar gibi parıldar. Akşam saatlerinde her zaman hasret ve gurbet duyguları başlar. Bunlar, "Bir hasret ü gurbet ki bütün geçmişe aid" sayılır. Çocuk, annesinin yanındaki zamanlarda duyduğu bütün hisleri, bütün sesleri, duymaya koyulur. Annesi, her akşam, Ay'ın doğmasını bekler. Yanında "pûşîde", 'kamer gözlü kadınlar" görülür. Duyulan sesler, kendinin ilânihâye duyacağı, her zaman hatırlayacağı seslerdir."
Görüldüğü gibi Haşim'in şiiri biyografik okumaya çok müsait bir yapı arz eder. Şairin inşa ettiği şiir, kendi mazisine dair otobiyografik bir mahiyet taşımaktadır ve merkezde "ay" ile temsil edilen "anne" bulunmaktadır. Adeta "ebedî kız" olarak hatırladığı ya da hatırlamak istediği annesi Haşim'in eşyaya, dünyaya ve kendine bakışının belirleyicisidir dersek mübalağa etmiş sayılmayız. "Baba"nın şiirlerdeki yokluğu Haşim'i Freud ve Lacan bağlamında okuma imkânları barındırsa da bu psikanalitik yoğunluğu, metnin, yani şiirin, eski Arap bilgelerinin de söylediği gibi, "mutlak beden" olarak algılanmasına kaydırmak gerektiği kanaatindeyiz. Yahya Kemal, şimdiden maziye gidiyordu, Haşim'se maziden şimdiye gelir. Haşim'in mazi ile ilişkisi bir bakıma "şimdi"yi bulanıklaştırarak patolojik de olsa bir yeni güzellik oluşturma çabasıyla açıklanabilir. Bu güzellik algısının temelinde de "anne" figürü önemli bir yere sahiptir. Yahya Kemal için "tarih" neyse, denilebilir ki Haşim için "anne" odur. Bloom'un "Her zaman bir baba vardır" mottosundan hareket edersek Yahya Kemal için baba tarih, Haşim için baba deyiş yerindeyse annedir. Her iki şair de estetiklerini babaya rağmen ya da onu öldürerek değil onlarla birlikte kurarlar.
Haşim için bakmak, seyretmek önemli bir edimdir. Hatta diyebiliriz ki Haşim'in tek eylemi seyretmektir. Göl Saatleri'nin mukaddimesini hatırlıyoruz burada:
"Seyreyledim eşkâl-i hayâtı
Ben havz-ı hayâlin sularında"
Haşim'in bütün şiir mecralarını hülasa eden bu mısraların ilk izlerine Hilâl-i Semen şiirinde rastlıyoruz. Şiirde "Soluk bir göz"ün "yasemin ay"ı seyretmesinden ve "hayal kurmanın efsanesi"nden bahseden şair maziyi o hayâl içinden şiirle ilişkilendirerek duyar. Hatıralarla hayâl karışmıştır artık. Ay'ın yasemin çiçeği ile ilişkilendirilmesi koku ile hafıza arasındaki bağıntı dolayımındadır. Marcel Proust'un Kayıp Zamanın İzinde romanı, geçmiş zamanı "şimdi"ye taşımak için kurgulanmıştı. Bergson da "istençsiz bellek" ifadesiyle benzer şeyleri vurgulamıştı. Yahya Kemal'in imtidâd dediği şeyi eser üzerinden değil şiir vasıtasıyla kendi hayatı üzerinden gerçekleştirmeye çalışan Haşim, adeta Tanpınar'ın dediği gibi "Yekpâre geniş bir ânın/Parçalanmaz akışında"dır. Görme, duyma, işitme ve dokunma duyularını harekete geçiren şiirde özne, bu yolla kendi kişisel tarihine yolculuk yaparak çocukluğunun imgelerini "şimdi"ye taşır. Bu "şimdi"ye taşıma eyleminin mekânı muhayyel sevgilinin büyülü gözleridir. Burada belki muhayyel sevgili, anne ve büyük anne bağlamında bir psikanalitik imtidâddan söz edilebilir. Bilinçdışı yoluyla edinilmiş bir "şimdi" ve o "şimdi"ye dair "anlık" görüntüler Haşim'in güzelliği bir tür yaşanılan zaman içinden kavradığını gösterir. Yahya Kemal bugünden düne giderek, Haşim'se dünden bugüne gelerek kurar şiirini.
Haşim'in Bir Yaz Gecesi Hâtırası şiirinde söz konusu olan aşktır. Piyâle şiirlerindeki aşk yoğunluğu muhayyel de olsa metnin dişil bir beden olarak telakki edilmesi gibi bir netice doğurmuş olabilir kanaatindeyiz. Mevsim yaz, vakit gecedir. Mehtabın ışıkları adeta oklar gibi sevdalı kalbe saplanmaktadır.
Haşim'in aşktan bahsettiği hemen her şiirde vaktin akşam ya da gece olması, bu yoğun ve kesif duyguların ateşle, kanla ifade edilmesi akla kara sevda tabirini getirmektedir. Şebüsterî'den Şeyh Gâlib'e oradan da Asaf Halet ve başka şairlere uzanan "nûr-ı siyâh" ya da bir başka deyişle "kara güneş" metaforuna uzaktan da olsa bir ima söz konusudur kanaatimizce.
Piyâle'de Şi'r-i Kamer başlıklı bir bölüme yer veren Haşim için Ay'ın ne denli önemli olduğu âşikârdır. Haşim'in Ay'ın ve çölün büyüsünü dile getirdiği ve annesine dair hatıraları, bir şiir demeti olarak sunduğu Şi'r-i Kamer kitabı için Abdülhak Şinasi Hisar şu kayda değer tespitlerde bulunmaktadır:
"Bir giryeli ses, belki kadın, belki de erkek
Söyler gecenin şi'rine bir aşk, bir âhenk...
Bütün bu sesler, bir daha unutulmayacak ve mukaddes hâtıralar halinde ilânihâye duyulacaktır. Şairin her mısraında yâd etmek ihtiyacını duyacağı bu hâtıralardır. Nakşolunacak bütün bu hâtıralar, bilhassa, annesini kaybedince dünyada yalnız kalmanın duyuracağı hicran ve buhran duygularıdır. Bütün hislerini hep hâtıralar halinde duyurur.
Hep hâtıralardır ki geçen günlere inler,
Hep hâtıralardır ki ziyân ufku sararken
Sessizce gelir hepsi gezer rûhumu birden...
Şi'r-i Kamer, çocukluk zamanlarının hâtıraları olduğu gibi, o bunları daima birer zevk ve birer hastalık gibi duyardı."
Hisar'ın Haşim'in çocukluğa dair hatıralarının "birer zevk ve birer hastalık gibi" duyduğunu söylemesi meseleye açıklık getirmektedir. Haşim'de güzel olan aynı zamanda hastalıklı olandır. O, zevk ile acıyı birlikte temellük etmekte, adeta Rilke gibi "çiçeklenmeyle solmayı birlikte kavramakta"dır.
Hilmi Yavuz, "Ahmet Hâşim: Belleğin Şairi" başlıklı yazısının bir yerinde şunları söyler:
"Tanpınar, Hâşim'in 'hayatını kasten daraltmaktan' hoşlandığını da belirtir. Doğrusuysa, Hâşim'in hayatı daralttığı değil, şiirin matrislerini daralttığıdır. Burada, Riffaterre'i izleyerek, Hâşim'in şiirindeki matrislerin 'akşamlar hüzünlüdür', 'sonbahar gamlıdır', 'çocuklar yalnızdır' gibi birkaç tümceye indirgenebileceğini söyleyebiliriz sanıyorum. Yinelenen bu daraltılmış matrislere karşın, onun şiirini derinleştiren nedir? Bu soruyu yanıtlamak kolay görünmüyor. Belki de, şiirin yarı yarıya bilinçdışı bir bellek yaşantısına (Benjamin'in 'Erfahrung' dediği) açık bir şiir olmasından… Hâşim, Proust'u izleyerek söylersek, belki de Türk şiirinde, istençsiz belleği ('mémoire involontaire') yeniden üreten tek şairdir (Ahmet Muhip ve Fazıl Hüsnü de Hâşim'e eklenebilirdi. Ama ikisi de, Hâşim ölçüsünde bellek deneyimine girişmemişlerdir); ya da, belleğiyle yazan tek şair…"
Haşim'in şiiri döngüsel zaman algısının bir tezahürü müdür? Güzellik algısını belirleyen şeyin zaman ile alakası hangi düzeydedir? Haşim şiirini 'modern ve dikey zaman' algısına şahsî bir muhalefet biçiminde mi kurgulamıştı? Tabiata dair metaforlara düşkünlüğü bundan dolayı mıdır? Bu sorular bize Haşim'in şiiri için başka kapılar aralayabilir elbette.
"Ahmet Hâşim Şiirlerinde Zaman" başlıklı yüksek lisans tezinde Hatice Kocabay, Haşim'i Bergson felsefesi bağlamında değerlendirir. Durée kavramından hareketle yorumlandığında Göl Saatleri'nde çevrimsel zamanın vurgulandığını görmekteyiz. Zaman ve mekân ilişkisi dolayımında Haşim'in "güzel"i oluşturma ya da algılayışı bakımından önemli yorumlar içeren çalışmada Kocabay şu tespitlerde bulunuyor:
"Hâşim'in Göl Saatleri kitabında yer alan "Şimdi" şiiri, öncelikle başlığının çizgisel zamanda, günün bir bölümünü belirten zaman zarfı olmasıyla, zaman sorunsalı üzerinden yapılacak yorumlama denemesine açık olduğunu imlemektedir. Yine bir zaman dilimi olan 'saat' kavramıyla adlandırılan Göl Saatleri, 'Öğle', 'Öğleden Sonra', 'Akşam', 'Gece', 'Gece Yarısı', 'Seher', 'Yaz', 'Kış', 'Sonbahar' gibi zamanın günlük ya da mevsimlik bölümlemelerinin, birer şiir başlığı olduğu bir kitaptır. "Şimdi"deki anlatıcı, ilk iki bölümde hikâye kipi ile geçmiş bir zamanda yaşadıklarını anlatıp bitirdikten sonra, son iki bölümde şimdiki zaman kipini kullanır. Şimdi ve geçmiş, şiirin dizeleri arasındaki bu bölümlemeyle her ne kadar çizgisel zaman düzleminde ayrı iki zaman gibi görünse de Hâşim'in şiirde kullandığı semboller, öznenin Bergson'un çevrimsel zamanının içinde yaşadığını imlemektedir."
Haşim, "şimdi"nin şairi olmak bakımından bir "imtidâd" şairidir ve sezgilerin öne çıktığı bir estetik inşa etmiştir. Çevrimsel zaman, Haşim'in hem kendisinin hem de muhayyilesindeki sevgilinin daima genç ve güzel kalmasının vasıtasıdır. Çünkü önemli olan bellektir ve Haşim belleğin şairidir.