Bir gece ansızın ıssızlaştı dünya. Gökler kapkara oldu, yıldızlar döküldü yeryüzüne. Hiç hesapta yokken, hiç akla getirilmemişken uçtu gitti can pareleri. Önce şokla buz kestiler, sonra ince bir sızı ile yanmaya başladı bedenleri. Acı iliklerine kadar işledi ve çözülmedi boğazlarındaki düğüm. Komşular geldi, devletliler, sivil toplumcular, bilmedikleri tanımadıkları milyonlarca insan ziyarete, taziyeye geldi. İlk günlerin hengâmıyla biraz olsun teselli buldular.
Koca bir memleketin paylaştığı acı, elbette azalırdı. O azalıyordu lakin yangın uyutmuyor, alevler arşa yükseliyordu. Nasıl yanmasın ki, tıpkı bir asır önce sefere giden 15'liler gibi bıyıkları terlememiş delikanlılar, bir bakışıyla cihanı titreten yiğitler, yüzüne bakmaya kıyamayacağın güzellikte hanım kızlar bir gül bahçesine girer gibi, kanlarını dökerek düşmüşlerdi aziz vatan toprağına.
Seneler birbirini takip ederken, gelen giden seyrekleşirken, gündemler başka mecralara kayarken akıllarına düşmeye başladı gidenler. Artık yoktular,
sohbetleri, gülümsemeleri, sarılmaları yoktu. El ele tutuşmak, yürümek, sevmek, sevilmek yoktu. Sadece bir madalya ve al bayrak vardı onlardan kalan. Gittikçe artan bir hasret vardı. Yürekleri kavuran, göz pınarlarını kurutan, duvarların boşluğuna ötelerin sonsuzluğuna daldıran bir hasret.
Şehit ailelerimiz 15 Temmuz'dan bu güne geçen sürede önce acıyı, şimdi hasreti yaşıyor. Gazilerimiz hala mücadeleyi bırakmadı, teyakkuz halinde
gelişmeleri yakından takip ediyor. Bize teselli veren şu ki; Bu kadar acı, bu kadar kayıp boşuna yaşanmadı. O gece direnenler, destan yazanlar bize
tertemiz bir vatan, sapasağlam bir devlet hediye ettiler. Mübarek vatanımız hainlerden, devletimiz satılmış ajanlardan kurtuldu.
Darbe rezilliğine son verdik
Bedel ödedik ancak prangalarımızdan kurtulduk. Gelecek nesiller için hem haklı bir gurur hem de terörden ve vesayetten kurtulmuş bir ülke oluşturduk. En önemlisi de bizi küçük düşüren, tüm dünyanın gözü önünde aşağılayan darbe gibi rezilliklere son verdik, o defterin bir daha açılmamak üzere kapanmasını sağladık.
Bu bakımdan geçen 7 sene içerisinde önemli bir gündem maddemiz olan ve sıkı sıkıya takip ettiğimiz darbe davalarının demokrasi tarihimiz
açısından benzersiz bir yere sahip olduğunu ifade etmek isterim. Bilindiği üzere, darbe yapmak fikir ve iradesiyle bir araya gelenlerin oluşturduğu topluluğa cunta denir. Önemli olan cuntanın teşekkül etmesidir, katılanların sayısının önemi yoktur.
Türkiye'de tarihi seyir içerisinde oluşan cuntaların güvendikleri iki mühim güvence vardır. Bu iki husustan kesinlikle emindirler. Birincisi, darbe yaparlar veya darbe teşebbüsünde bulunurlar ya da muhtıra verirler, ancak kimse ses çıkarmaz. Herkes hazır olda emirlerini bekler ve hatta alkışlar. İkincisi ise, mutlaka ve mutlaka başarsalar da başaramasalar da bu yaptıkları yanlarına kar kalır, kimse hesap sormaz.
Bundan dolayıdır ki, her on yılda bir memleketimiz bu soytarılığa maruz kalmış; küçük beyinli, büyük apoletli sergerdelerin elinde harap olmuştur. Cuntalar değil, onları ihbar edenler veya bir şekilde karşı duranlar yargılanmıştır. 1957 senesinde Güventürk cuntasını hükümete ihbar eden Binbaşı Samet Kuşçu'nun yargılanıp ordudan atılması buna örnektir.
27 Mayıs 1960 darbesini yapan cunta yargılanmadığı için, 21 Ekim 1961'de 10 General, 27 Albay bir araya gelip hükümete muhtıra verebilmiştir. Talat Aydemir cuntası 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963'te üst üste darbe teşebbüsünde bulunabilmiştir. Halktan ve hükümetten hiçbir mukavemet
görülmediğinden Türkiye'de, neredeyse sabah erken kalkanın muhtıra verdiği, akşam geç yatanın darbe teşebbüsünde bulunduğu bir buhran vetiresi
yaşanmıştır. Ta ki 15 Temmuz 2016 gecesine gelene kadar.
"Hazır ol" anlayışı yıkıldı
Cuntaların kendisini aldatmak için her seferinde uydurduğu yalanları hafızasında taşıyan aziz milletimiz, bu kez aldanmamış öne sürülen bahaneleri elinin tersiyle bir kenara iterek hainlerin karşısına dikilmiştir. Şüphesiz bunda, bu güne kadar görmediği cesaret ve dirayetle öne çıkan bir liderin, Recep Tayyip Erdoğan'ın etkisi de inkâr olunamaz. Şapkasını alıp kaçmayan bir lider gördüğünde, ölümüne arkasında duracağını necip milletimiz bir kez daha göstermiştir. Böylece cuntacıların suç işlemedeki en büyük manevi teşvik unsurlarından biri olan "herkes hazır ola geçer, kimse itiraz etmez" anlayışı yıkılmış ve kendileri açısından bu güvence ortadan kalkmıştır.
İşte 15 Temmuz darbe davaları, artık cuntacıların suç işlemedeki ikinci manevi teşvik unsuru olan "yanımıza kar kalır" umudunu kırmış ve onları böyle bir güvenceden de mahrum bırakmıştır. Bu davalar, başından sonuna kadar devletimizin büyüklüğü ve milletimizin ferasetini de göstermesi bakımından da mümtaz bir yere sahiptir. Zira mücadele edilen örgüt devlet bürokrasisini öyle sarmıştır ki, mücadeleyi yürütecek personelin çoğu bu örgütün üyesi olduğundan ihraç edilmiştir. Kalan personel insanüstü bir gayretle hem günlük hayatı devam ettirip vatandaşın diğer işlemlerini sekteye uğratmamış hem de binlerce sayfa doküman inceleyerek, binlerce sanığın işlemlerini tamamlayarak adalete teslim etmiştir.
Aynı şekilde yargılamaları yürütecek adliye teşkilatının yarısı bu örgütün üyesi olan personelden oluşmakta ve bunlar ihraç edilmişken, kalan hâkim
ve savcılarımızın fedakârlıklarıyla yine bir yandan rutin davalar yürütülmüş ve vatandaş mağdur edilmemiş, öte yandan bu hainlere de hesap sorulmuştur. Geriye dönüp bakıldığında, memleket sevdalısı kolluk güçlerinin ve adliye personelinin bu başarısı her türlü takdirin üzerindedir.
"Darbe davaları" toplum gündemine girdi
15 Temmuz darbe girişiminden bugüne dek Türkiye genelinde 289 fiili darbe davası görüldü. Yerel Mahkeme safhası hepsinde tamamlanmış, bir
kısmı tamamen kesinleşmiş, bir kısmı ise kanun yolları safhasında devam etmektedir. Fiilen o gece darbe teşebbüsü içerisinde bulunan 8 bin 725 kişiden, bin 634 kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. FETÖ'cü hainlerin Ergenekon ve diğer soruşturmalarda yaptığı gibi herkes bir çuvala doldurularak herkese aynı ceza verilmedi. Devlet olmanın mesuliyetiyle adalet terazisi içerisinde herkes cürmü kadar ceza aldı. Hatalar, istinaf ve temyiz safhalarında düzeltildi, düzeltiliyor. Bu da, millet olarak gurur duymamız gereken bir başka hasletimiz. Adalet ve merhamet bizim iki temel
şiarımız.
Dernek olarak darbe davaları sürecine tarihi önemde bir destek vermiş olmanın mutluluğu içerisindeyiz. Bu davaları toplumun gündemine biz soktuk. Takip edilmeleri ve mahkeme salonlarının boş kalmaması için büyük bir gayret gösterdik. Bundan iftihar ediyoruz. İlk darbe davası olan Cumhurbaşkanımıza suikast davasını izlemek için Muğla'ya gittiğimizde gördüğümüz manzara, bizi bu işe teşvik etti.
O gün, FETÖ'cü hainlerin sanki hiçbir şey olmamış, memlekette yüzlerce şehit, binlerce gazi yokmuş gibi rahat ve laçka tavırları, hâkimleri ve savcıyı
küçümseyici davranışları gerçekten bizi çok üzmüştü. Bu hainler, kısa süre içerisinde serbest kalacaklarından o kadar emindiler ki, kibir ve küstahlık içerisindeydiler. Hemen o gece, milli irade platformuyla koordine edip birçok insanın katılımıyla Muğla'da ilk mitingimizi yaptık.
Bir cuntayı yargılamak
FETÖ'cü alçaklar, adliye olarak kullanılan salona girerken halkın arasından geçtiler ve dışarda onları neyin beklediğini gözleriyle gördüler. O günden sonra yargılama bambaşka bir atmosferde devam etti. Bu sonucu görünce tüm darbe davalarının bu şekilde izlenmesi gerektiğini anlayıp yargılama yapılan her ilde aynı organizasyonu kurduk ve takibini sağladık.
Bu tavrımız, davaları yürüten hâkimlerimiz ve savcılar için de çok önemli bir moral desteği oldu. Çünkü tarihi tecrübemiz bize göstermektedir ki, içinde
ordu komutanlarının bulunduğu bir cuntayı yargılamak kolay değildir. İster istemez insanın zihninde tereddütler belirir. İşte biz bu tereddüdü yaşaması muhtemel kişilere bu davaların sahibinin millet olduğunu, bu alçaklara bir daha böyle bir fırsat verilmeyeceğini çok net olarak göstermiş ve adliyemizi yüreklendirmiş olduk.
Diğer taraftan hayat devam ediyordu. Şehitlerimizin emanetlerine sahip çıkmak, eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel alanlarda onları geride bırakmamak en önemli vazifemizdi. Özellikle çocuklarımızın geçiş sürecini atlatabilmeleri için, 57 ilde bulunan ailelerimizi psikolog arkadaşlarımızla sürekli ziyaret ettik, ediyoruz. Yılda bir, Antalya'da düzenlediğimiz kamplarda bir araya getirdiğimiz ailelerimiz, birbirleriyle hasbihal etme fırsatını yaşıyor ve bunun
tesirini bizzat görüyoruz. Ramazanlarda iftarlarla, yazın pikniklerle bu büyük aileyi bir arada tutuyoruz. Bence gücümüz de bu birliğimizden geliyor.
Tüm mazlum milletlere örnek
Tabii olarak 7 sene içerisinde, 15 Temmuz gecesi yaşanan ihaneti ve milletimizin buna karşı gösterdiği kahramanlığı gelecek nesillere aktarmak için kültürel anlamda da, çok önemli çalışmalar yaptık. Sempozyumlar, paneller, kitap ve süreli yayınlarımızla önemli bir külliyat oluşturduk.
15 Temmuz Şehitler
Köprüsü'nün Anadolu Yakası çıkışında bulunan Hafıza 15 Temmuz Müzesi ve Şehitler Makamını oluşturduk ve işletiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığımızla yaptığımız protokolle yüz binlerce gencimizin buraları ziyaretini sağladık. Yıl dönümlerinde hazırladığımız kamu spotları, İllerde her ay düzenlediğimiz
hatim programlarıyla bu destanı canlı tutuyor gündemler arasında kaybolmasına müsaade etmiyoruz.
Nasıl ki milli mücadelemiz tüm mazlum milletlere örnek oldu ve sömürgecilerin coğrafyamızdaki fiili işgallerinin sonunu getirdi. 15 Temmuz gecesi ortaya koyduğumuz direniş de yine örnek olacak ve coğrafyamızdaki kukla idarelerin de sonunun gelmesine vesile olacaktır.
O gece sokakları dolduran milyonlar, tüm dünyaya net bir mesaj verdi: Küresel sömürgecilere, ülkelerimizde istediğiniz gibi at koşturamayacaksınız, satın aldığınız uşaklarınızın başardığını göremeyeceksiniz diye haykırdı. Böyle bir milletin evladı olmakla ne kadar övünsek, şükretsek azdır. Ruhlarınız şad olsun ey şehid oğlu şehidler, yeriniz boş kalmadı kalmayacak!
*15 Temmuz Derneği Başkanı