Amerika, hakkında çok konuşulan ama az bilinen bir ülke. Olduğundan daha parlak, daha güçlü, daha hoş bir yer olarak gösteriliyor. Bize sunulan Amerika ile gerçek Amerika arasında büyük farklar var. Ama imaj her şeydir! Siz orada çok uzakta bir ülkede, evinizde otururken o ülkeye özenmenizden hem itibar, hem güç, hem de para kazanıyorlar.
Demokrasinin ardındaki gerçek
Amerika çok geniş bir memleket. Şehirlerden ziyade devasa bir köyler ve kasabalar ülkesi. Büyük şehir az sayıda. Şehir merkezleri
bizdeki gibi on milyonlarca insanı barındırmaz. Genellikle şehir merkezinin etrafında banliyöler şeklinde büyümüşlerdir. Şehirler arabalara göre tasarlanmıştır. Yaya olarak gidebileceğiniz mekânlar sınırlı. Kısacası orada insanın yaşarken bütünleştiği şehir sayısı çok değil. Şehirler neredeyse anti- şehirlerdir. Özgün bir karaktere sahip şehir sayısı azdır. Şehirler genellikle birbirinin aynısı gibidir. Şehre hem girişlerde hem de
çıkışlarda benzin istasyonları, Mc- Donalds ve 7/11'lar vardır. Şehir merkezinde ise banka, sigorta ve varsa petrol veya teknoloji şirketlerinin gökdelenleri yer alır. Şehirler çoğunlukla ızgara tarzında yapılmıştır. Kontrolü kolaylaştırmak için...
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra zenginleşen beyazlar, şehir merkezlerinden banliyölerde yeni inşa edilen bahçeli evlere geçti. Buralardaki evler birbirine mesafelidir. Beyazlar banliyölere taşındığı için şehir merkezleri genellikle siyahi fakirlere kaldı. Bu bölgeler genellikle suç bölgeleridir. Öyle ki hep resmini gördüğünüz o Kongre binasının arka sokaklarına şaşırıp da girerseniz sizi güpegündüz soyarlar. Demokrasi ve ardındaki gerçek!
Amerika devleti ilginç bir devlet. Aslında devlet olmaktan ziyade bir şirkettir. İngiltere onun ortağıdır. İki devlet hem siyasi, hem istihbari, hem finansal, hem de ticari açıdan iç içedir. Asıl güç küçük bir azınlığın elindedir. Bu azınlık Yahudi finans sahipleri, İngiliz aristokrasisi ve bu iki gücün elini
öpmüş büyük sermayeden oluşur. Devletin mantığı, imparatorluk mantığıdır. Başa sağcı-solcu, sapık, bunak, yaşlı fark etmez; bu azınlığa sadakatiyle bağlı adamlar geçer. İç ve dış siyaset ticarete endekslidir. Ancak ucunda maddi çıkar olan şeyler politika hiline gelir. Ucunda bu azınlığın maddi
çıkarı olmayan şeyler ise geri planda kalır. Akademya, medya ve partiler hep aynı sınırlı gündemi seslendirir. Çünkü bunların hepsi aynı yönetici azınlığa göbekten, yani finansman yönünden bağlıdır.
Bu demokraside pek "demos" yoktur
Amerika'da görünürde demokrasi güçlüdür. İnsanlar kendi ilçelerinin emniyet müdürlerini, ilçe eğitim müdürlerini, hatta savcı ve hâkimleri bile seçerler. Ama gerçekte bu demokraside pek "demos" yoktur. Princeton Üniversitesi'nce yapılan bir araştırma, son 20 yılda kamuoyu araştırmalarında halkın en önemli sorunları olarak öne çıkan konuların neredeyse hiçbirinin Kongre'de dikkate alınmadığını ortaya koydu. Kanunlar şirketlerin, lobilerin, mahfillerin çıkarına göre çıkarılır. Son 5 yılda 200 büyük şirket Meclis'in kendi çıkarları lehine kanun çıkarması için 6 milyar dolar harcamış. Karşılığında ise devletten 4,5 trilyon dolar destek almış. Tam 7 bin 500 kat kâr yani.
Uzun lâfın kısası bu ülkede temel düstur "Al gülüm ver gülüm"dür. Siyasetin büyük sermaye ile olan ilişkileri iç içedir. Seçilmişler büyük sermayenin emrinde iş yaparlar. Görev süreleri bitince o şirketlerin yönetim kurullarında görev alır, onların lobiciliğini yapacak firmalar kurar veya onların
finanse ettiği "think tank"lerde dolgun ücretlerle çalışırlar. Mesela eski tarım bakanı görevi bittikten sadece 5 gün sonra en büyük traktör firmasının yönetim kurulu üyesi oldu. ABD'de bunun gibi çıkar ilişkilerini çoğu insan bilir ama işine geldikçe ses çıkarmaz. Bir kahraman gibi sunulan başkan Kennedy'nin ailesi de bir mafya ailesidir. Ama bundan pek bahsedilmez. ABD'de uyaroğlu olmak esastır. Sisteme esastan muhalif birini görürseniz şaşırırsınız. Gelin görün ki onlar bile yönetici azınlığın müsaade ettiği sürece ve miktarda seslerini çıkarabilirler. Eğer hadlerini aşarlarsa işlerinden atılır, sokağa düşerler, olmadık suçlamalarla hapislerde çürürler veya bir kazaya kurban giderler.
Bireycilik felsefe değil, kontroldür
ABD birçok kategoride dünyada birincidir. Mesela dünyada en yüksek gelire sahip ülkedir. Geçen seneki yıllık geliri 28 trilyon dolar. Türkiye'nin tam 25 katı! En yakın rakibi Çin'in milli geliri ise 18,5 trilyon dolar. ABD'nin "savunma" dediği, gerçekte "saldırı" bütçesi ise bu yıl 850 milyar dolar
civarında. Bunda da dünyada açık ara birinci. Hemen ardından gelen Çin'in 230 milyar dolar savunma bütçesi var. Bu "barışçıl" ülke dünyada en fazla nükleer silaha ve nükleer santrale sahip. Dünyanın en çok petrol veya doğalgaz üreten ülkesi bir Arap ülkesi değil, Amerika'dır. Dünyanın en büyük kömür rezervleri yine oradadır.
ABD'de her imparatorlukta olduğu gibi halkın apolitik olmasına çalışılır. Halkın siyasetle ilgisi seçim sandığıyla sınırlıdır. O da zor. Çünkü oy kullanılacak sadece iki parti vardır. Her ikisi de aynı yönetici azınlığın emrindedir. Oy kullanması zor olsun diye seçimler hafta içi salı günü yapılır. Batılı ülkeler arasında seçimlere katılım oranının en düşük olduğu yer ABD'dir. Amerika'da oy kullanabilecek nüfus 160 milyondur. Ama
bunun yalnızca yarısından biraz fazlası başkanlık seçimlerinde oy kullanır. Kongre seçimlerinde bu oran daha da düşüktür. Hatta pek çok insan seçmen kaydını bile yaptırmaz. Bu ilgisizlik devletin istemediği değil, istediği bir şeydir. Sürekli siyaset konuşulan ülkeler zaten yolsuzluğun ve yoksulluğun hâkim olduğu, hukuka riayet edilmeyen, can güvenliği olmayan yerlerdir.
Sıradan Amerikalılar kazandıklarını dünyanın en büyük tüketim çarkı içinde harcarlar. Böylece yönetici azınlık kaşıkla dağıttığını kepçeyle geri alır. ABD'de yolsuzluk vardır ama takım elbiseli insanlar tarafından yapılır. Yolsuzluk veya arsızlık yaparken yakalanan bakanlar, siyasetçiler, bürokratlar ise ibret-i âlem için yargılanır veya istifa ederler. Çünkü "temiz" görüntüsü vermek, kirli tezgâhın devamı için şarttır. Arada bir kurban verilmesinden bir şey çıkmaz. Çünkü küçük çıkarları için büyük çıkarlara hizmet etmeyi bekleyen daha binlerce maraba sırada beklemektedir.
ABD devleti sivil topluma önem veriyormuş gibi yapar ama önde gelen STK'lar ya devletin ya da büyük şirketlerin beslediği paravan örgütlerdir. Devlet, toplumun organik gruplar oluşturmasına müsaade etmez. Orada bireycilik bir felsefe değil, devletin her bir insanı bölüp yönetmesi için kullandığı somut bir yöntemdir. Şehir planları bile buna göre yapılır. Zira aile, sülale, mahalle, cemaat, hemşerilik gibi organik bağlar her zaman devletlerin toplumları kontrolünün önündeki en büyük engeldir. O yüzden ancak yönetici azınlığa zararı olmayacak topluluklara müsaade edilir. Hatta bunun için sahtekâr papazların, guruların milleti dolandırmasına bile pek ses çıkarmazlar.
Amerika'da devletin toplum üzerindeki kontrolü şeffaftır. Amerika otoritesini vatandaşların gözüne sokarak göstermez. Akılsız başka devletler gibi insanları günlük hayatta sıkıştırarak, yasaklarla korkutarak, sırtında kamçı şaklatarak iş yapmaz. İstihbaratı güçlüdür. İnsanları ve grupları çaktırmadan izler. Sosyal medya kullanımı yasaklanmaz çünkü bu toplumu takip etmek için gereklidir. Kontrol böyle şeffaf olunca insanlarda normallik, serbestlik ve özgürlük algısı güçlü olur.
"Amerika dünyada yaşanacak tek yer!"
Amerikalıların kafasına sürekli Amerika'nın dünyada yaşanacak tek yer olduğu, en mükemmel demokrasi olduğu, Amerikan rüyasının bütün insanları kendine cezbettiği gibi fikirler kazınır. Amerikalılar kendilerine göre ayrıcalıklıdır. Çünkü Amerika, İncil'de geçen "tepedeki şehir"dir. Tanrı, Amerika'yı iki tarafındaki okyanuslarla ve kuzey ve güneydeki zayıf komşularla korumaya almıştır. Hür dünyanın lideridir, dünyanın ilk özgür ülkesidir. Amerikalıların bizdeki gibi kendi ülkelerindeki ve dünyadaki olayları takip etme merakları yoktur.
Amerika'nın hiç bitmeyen sorunu ırkçılıktır. Her yerde deri rengine göre muamele görürsün. Beyazlarda ırkçılık yaygın olduğu gibi beyaz olmayanlarda da yaygındır. Meselâ şu sıralarda Demokrat başkan adayı Kamala Harris'in gerçekten zenci olup olmadığı tartışılıyor. İyi ama olsa veya olmasa ne farkeder ki? İşte bu soru ancak bizim gibi insanlara deri rengine göre bakmayı hayaline bile getirmeyen insanların sorabileceği bir
sorudur. ABD'de ise öyle değildir, deri rengi her şeyi belirler. Çünkü toplumun yapılanması, şehirlerin kimliği, bürokraside, şirkette, üniversitede işe alımlarda ırk esastır. Farklı ırklar farklı mahallelerde yaşarlar. Pek bir arada görülmezler. Farklı ırklardan insanların birbiriyle evlenme oranları çok
düşüktür. Irklar arasında ilan edilmemiş bir soğuk savaş vardır. Arada sırada ırkçı polislerin yaptıkları zulümler gündeme düşünce büyük isyanlar çıkar. Mahalleler, hatta Los Angeles gibi şehirler yeri gelir günlerce yakılır-yıkılır, cinayetler, yağmalar ile felç olur.
Amerika'daki kriz bugün bir insanlık krizidir. Amerikan ailesi hızla çözülüyor. Boşanmalar, sapkınlığın yayılması, çocukların bile cinsiyetini değiştirme modası, uyuşturucu salgını, ekonomik kriz zaten zayıf olan toplumsal bağları daha da zayıflatıyor. Ülkedeki çocuk nüfusunun dörtte birinin ya
annesi ya da babası yok. Bu oran zenci ailelerde yüzde 64. Dünyada en fazla bekâr anneye sahip toplum Amerika'dır. Bekâr ebeveynlerin üçte biri fakirlik sınırıaltında yaşıyor. Bu ülkede her 1-2 dakikada bir, bir kadın tecavüze uğrar. Dünyada en çok uyuşturucu kullanılan ülke ABD'dir. Dünyada hapishanelerinde en fazla insan barındıran yine bu ülkedir: 100 bin kişide 716 kişi. ABD'de hapistekilerin çoğunluğu zencidir. Hapislerde yatanların en büyük kısmını sırasıyla tecavüz ve cinsel saldırı, sonra cinayet, sonra da saldırı suçluları oluşturuyor.
Ülkede şiddet sıradanlaşmış durumda. ABD'de her 100 kişiye 120 silah düşüyor. Düşünün, iç savaşın yaşandığı Yemen'de bile bu oran 100 kişide 52. ABD, silah sahibi olmanın en kolay olduğu ülkelerden birisidir. Silah çok ucuzdur. Sebze-meyve almaya gittiğiniz marketlerde bile silah reyonları
vardır. Herkes gidip istediği sayıda silahı satın alabilir. Makineli tüfekleri bile. Gerçek veya sahte kimlik göstermeniz yeterli. Peki, bu silah sevgisi nereden geliyor? İnsanların saldırma ve korunma güdüsünden elbette. Peki, insanlar neden bu ikili psikolojideler? İnsanın insanı kurt görmesinden
elbette. ABD'de her yıl birkaç kez okul veya işyeri basıp toplu katliamlar yapılmasına rağmen silah sahibi olmayı sınırlayan kanunlar
bir türlü çıkarılmıyor. Zira silah sanayi, partilerin, milletvekillerinin ve senatörlerin ana finansörüdür.
Siyaset eşittir ticaret
ABD'de ilginç bir çelişki daha var. ABD dünyada istediği ülkeyi işgal edebilmesine rağmen Meksika sınırını koruyamıyor. Bu sınırdan yüzbinlerce kaçak göçmen, fahişe, binlerce ton uyuşturucu ülkeye giriyor. ABD'den Meksika'ya ise milyonlarca silah gidiyor. Meksika'yı ve Latin Amerika ülkelerini
şu anda uyuşturucu kartelleri yönetiyor. Peki, ABD ülkeye uyuşturucu ve kaçak göçmen akımını neden engelleyemiyor? Hatta neden mevcut ABD yönetimi, artan kaçak göçmen akımını "açık sınırlar" diyerek, sığınma hakkını vurgulayarak savunuyor? Dostlar, hiçbir ülke şirin bir slogan
uğruna kendi ülkesine kaçak göçmen doldurmaz. Demek ki bu "insani" söylemler gerçek değil. Peki gerçek sebep ne? Politikacıların uyuşturucu kartellerinden yedikleri rüşvetler, derin devletin kartelleri belirli operasyonlarda kullanması... Bir de göçmenleri ucuz işgücü olarak kullanma
fırsatı. Çünkü sonuçta yüzbinlerce kaçak göçmen ucuz işgücü olarak piyasaya giriyor, böylece yüksek işçi ücretlerini düşürüyor. Bu da politikacıları besleyen büyük şirketlere yarıyor. Bakın yine aynı noktaya döndük: Siyaset eşittir ticaret.
ABD'de kanunlar ve yasaklar vardır ama bunlar her zaman delinir. Meselâ uyuşturucu kanunen yasaktır ama her insan, her yerde, her saatte uyuşturucuyu kolaylıkla bulabilir ve satın alabilir. Bana "son 50 yılda ABD'de hiç değişmeyen bir şey söyle" deseniz "uyuşturucu kullanımındaki artış"
derim. Dünya tarihinde uyuşturucunun bu kadar yaygın kullanıldığı başka bir yer veya dönem yoktur. Bu ülkede 12 yaşından daha büyük kişilerde uyuşturucu kullanımı yüzde 13'tür. Bu da resmi rakam! Gerçeği çok daha fazladır. Esrar içmek artık ülkenin yarısında resmî, gerisinde ise gayri-resmî olarak serbesttir. Birçok büyük şehirde mahalleler açık uyuşturucu pazarı hâlinde. Ne polis karışır, ne de devlet... Göz göre göre toplumun genç-yaşlı fertleri bağımlılığa, sefalete ve ölüme doğru giderler.
ABD'de hırsızlık da kanunen yasaktır. Fakat birçok yerde insanlar Whatsapp üzerinden örgütlenir, belli bir vakitte belli bir mağazaya saldırırlar. Vitrinleri parçalar, ellerine geçirdikleri malları yağmalarlar. Polis bunlara bir şey yapamaz. Hatta bir ara San Francisco'da insanlar mağazalara girip kanunen suç sınırı sayılan 950 doların altında değeri olan eşyaları alıp para ödemeden çıkıp gidiyorlardı. Kapıdaki güvenlik görevlisinin bakışları altında! Zaten polis de bu yaygınlaşan suçlarla mücadeleden bıkmıştır. O yüzden polislikten istifa edenler çoğalıyor, yerlerine polis olacak adam
bulmakta güçlük çekiliyor.
Amerika'nın karanlık yüzüne dair daha pek çok şey anlatılabilir. Peki burada anlattıklarımıza benzer, hatta daha beter çelişkiler bizim ülkemizde yok mu? Var elbette. Ama Amerika'nın reklam edilen imajı ile gerçekleri arasındaki fark çok büyük. Buna uyanalım diye bunları yazdık.