Aytekin Yılmaz: TÜRK SOLU HİÇ YERLİ OLAMADI

TÜRK SOLU HİÇ YERLİ OLAMADI
Giriş Tarihi: 6.3.2024 16:23 Son Güncelleme: 6.3.2024 16:23
Türkiye’de sol, varlığı ve mahiyetiyle en çok tartışılan kavramlardan biri olageldi. “Türkiye’de sol var mı, Türk solu orijinal midir, Türkiye’de solcuların gerçek bir politik temsili var mı” gibi sorular halen müspet cevap verilebilecek meseleler olmanın çok uzağında. Türkiye’de gerçek anlamda sol düşüncenin olmadığı görüşünde olanlar, Avrupa kaynaklı sol düşüncenin oryantalist bir tavırla Türkiye’ye transfer edilmeye çalışılmasını, bunun Türkiye ölçeğinde yorumlanmasının çarpıklığını ve “yerli bir sol” arayışının oldukça cılız kalmasını bu durumun sebepleri arasında gösteriyor. Sol yelpazenin önemli yazarlarından Aytekin Yılmaz, “dışarıdan” diye tabir ettiği solculuğa sert eleştiriler getiren bir isim. Siyasi nedenlerle on yıla yakın bir süre hapishanede kalan ve bu süreçte PKK başta olmak üzere sol kaynaklı olma iddiasındaki birçok örgütün iç yüzüyle karşılaşan Yılmaz; çelişkili bulduğu Türk soluna dair görüşlerini Lacivert’le paylaştı.

Sizin "sol" tanımınız nedir?

Çok kısa bir tanımla sağ iktidar düzenine karşı "muhalif" olmak derim. "Muhalif"i tırnak içine alıyorum. Çünkü aynı sol bir gün iktidar olduğunda kendi muhalifini yaratır. Ayrıca solu bir üst başlık olarak ele aldığımızda alt başlıkları bu kadar masum olmayabilir. Bunun bir de "sosyalist"i, "devrimci" si var.

Bu tanım bağlamında, tarihsel süreçte "Türk solu"nu nasıl konumlandırıyorsunuz?

Bir yere konumlandıramam çünkü Türk solu hiç yerli olamadı. Haliyle yerli olamayanın bir yeri de olmaz. Kendi öz gerçekliğinden uzak Avrupamerkezci bir sol genel anlamda bu toplumda karşılık bulmadı. 1920'lerden Mustafa Suphi ve arkadaşlarını bir milat kabul edersek bu ülkede 100 yıldır sol sosyalist bir gelenek oldu hep. Mustafa Suphi ve 15 yoldaşı Rusya'dan gelmişlerdi. Karadeniz'de katledildiler. Türkiye'de sosyalistlerin
önemsediği Mustafa Suphi öncülüğündeki girişimin dışarıdan gelmiş olması sonraki solun da adeta kaderi oldu. Türkiye'de sol dışarıdandır ve "dışarıda" olandır. Özellikle 1980 sonrası radikal sol örgütler tamamen Avrupalıdırlar. Trajik olanı ise örgüt literatürlerinde "Anti-Emperyalizm" vurgusu yapanlar, sabah akşam "Kahrolsun Batı Emperyalizmi" diyen örgütlerin merkez kadroları ve yayın organları Avrupa metropollerinde yaşıyorlardı. Bugün bile 1970'lerde kurulan radikal sol örgütler Türkiye'de bitmiş olmalarına rağmen Avrupa şehirlerinde varlıklarını hâlâ sürdürüyorlar.

Türkiye'de politik temsile kavuşan, gerçek anlamda bir sosyalist, Marksist veya komünist hareket oldu mu?

Olmadı, bu kadar Avrupamerkezci ideolojiye angaje bir solun Türkiye toplumunda karşılık bulması mümkün değildi. Kendilerine "sosyalist sol" diyen örgütlerin beslendikleri ideolojik kaynaklar Batılı oryantalist kaynaklardı. Mesela Doğu toplumları söz konusu olduğunda Marx ve Engels de birer oryantalisttirler. Marksizm Avrupamerkezci ve oryantalisttir. Marksizm Avrupalı kültürel değerler dikkate alınarak oluşturulmuş ve geliştirilmiş bir ideolojidir. Bizdeki sol sosyalist gelenek mensupları bu Batılı ideolojiyi bizim gibi Doğulu bir ülkede hayata geçirmek istediler. Batılı olan bir kültürün, ideolojinin yerelde karşılık bulmamasından daha normali ne olabilirdi ki…

1990'lı yıllarda hapishanede bazı izlenimlerim oldu. Hem sol örgütlerin hem de PKK'nin koğuş kitaplıkları Batılı ve sosyalist kitaplardan oluşuyordu. İbn Haldun'u konuşamıyorduk. "Gerici" biri olduğunu düşünüyorlardı. İslâm kültürüne dair bir tek kitap bulamazdık kitaplıklarımızda. İbn Haldun'u tanımayanların hepsi Hegel'i, Marx'ı tanıyor ve okuyorlardı. Batı ilerici, Doğu gericiydi bu örgütler için. Hapishanede örgütlerin bu yanına tanık olmak bana kitap yazdırdı. Doğu'nun Talanı ve İnkârı adlı kitabımda hem sol örgütlerin hem de PKK'nın nasıl oto-oryantalist Avrupamerkezci olduklarını anlatmaya çalıştım. Özellikle PKK, etkili olduğu yerlerde Kürt Müslüman kitlenin sosyolojik ayarlarıyla oynadı. Zorla örgüt içi ideolojik eğitimle
etkili olduğu militan kitlesini solculaştırdı. Hapishane koğuşlarında yaptığı örgüt içi eğitim toplantılarında Kürtçeye ve Kürtlüğe dair ders olmazdı. Sosyalizm içerikli konular işlenirdi.

Bildiğimiz kadarıyla sol yelpazeden geliyorsunuz. Sizi sol söyleme yönlendiren ilkeler ve bakış açısı neler oldu? Sonrasında nasıl bir manzara ile karşılaştınız? Nelerini benimseyip, neleri benimsemediniz?

12 Eylül sonrası kuşağıyız. O dönemin baskıcı ortamı insanları örgütlere doğru itiyordu. Aile çevremiz, okuduğumuz kitaplar derken solcu olduk. Özellikle 1980'lerin sonunda PKK'nın basında çokça görünmesi ergen solculara daha cazip geliyordu. O günkü ortamdan etkilenip de benim gibi örgüte katılanlar çok fazlaydı. 1990-1994 arası binlerce üniversiteli Kürt öğrencinin İstanbul'dan PKK'ya katılıp dağa çıktığını biliyorum. Ben dağa çıkmadım, İstanbul'da 1992'de yakalandım, örgüt üyeliğinden ceza aldım, 10 yıl yatıp çıktım. Solculukla yüzleşmem PKK deneyimi içinde oldu. Bu yüzleşmeyi nasıl yaptığımı kitaplarımda detaylı anlattım. Mesele solcu veya sağcı olmak değil bence. İnsan hangi davayı savunursa savunsun bunu meşru yöntemlerle yapmalıdır. Oysa ben insan öldüren, karakol basan, yeri geldiğinde sivil öldüren, iç infaz yapan bir örgüte katılmıştım. Eli silahlı bir örgüte katılmak yanlıştır. İnsan, insan öldürerek daha iyi bir hayat kuramaz! PKK ve radikal sol örgütler yıllarca bunu yaptı, halen yapanlar var. Hapishanede bunların bu cani yanlarını gördüğümde bu işlerin bana göre olmadığını anladım ve uzak durdum. 10 yıllık hapisliğimin çoğunu bağımsız kalarak geçirdim.

Sizin için asıl kırılma noktası ne oldu?

Bayrampaşa Hapishanesi'ne gittiğimde hiç düşünemediğim bir tabloyla karşılaştım. Koğuşa götürüldüğümde son derece donanımlı bir PKK kampına geldiğimi sandım. DHKP-C ve diğer sol örgüt koğuşları da aynı biçimdeydi. Dışarıdaki kampta eksik olan şey hapishane koğuşunda vardı. Şimdi diyeceksiniz ki, silah da mı vardı? Evet, silah da vardı. DHKP-C silahlı eğitim yapıyordu koğuşta. Yaklaşık üç ay sonra da bağımsız koğuşunu basıp aynı silahlarla örgütten ayrılmış olan Erdoğan Eliuygun'u öldürdüler. Karakol basar gibi koğuş bastılar. Bayrampaşa Hapishanesi'nde devletin
gizli eliyle birlikte çalıştıklarına tanık olmam benim her şeyi yeniden sorgulamama neden oldu. İçeriden ve dışarıdan solculuk üzerine kurulmuş bir tezgâh var bu ülkede.

Kitaplarınızda geçmişle yüzleşmenin öneminden bahsediyorsunuz. Hatta bir kitabınızın adı da Yüzleşerek Barışmak… Peki, siz geçmişinizle yüzleştiniz mi?

Yüzleştiğimi düşünüyorum. Bunu nasıl yaptığımı kitaplarımda biraz anlattım. Silahı, şiddeti yöntem olarak kullanan bir örgüte katılmak yanlıştır. Hayatımın bir döneminde aşırı ideolojik inançtan kaynaklı böyle bir deneyimim oldu. Şiddetin yanlış bir yöntem olduğunu anladığımda da örgütten ayrıldım. 30 yıldır şiddet karşıtı bir insanım. Yazdığım tüm kitaplar da şiddet karşıtlığı üzerinedir. Şiddet üzerine kurulacak her hayal yanlış bir hayaldir. Ölümlerden sonra özgürlük değil, mezarlık gelir. İnsan ne yapacaksa yaşayarak ve yaşatarak yapmalıdır. Ben 30 yıldır böyle yapıyorum ve hiç pişman olmadım.

Türkiye'deki sola karşı eleştirileriniz de mevcut. Siz hangi bakımlardan eleştiriyorsunuz?

Solun radikal silahlı olanları bu ülkeye, insanlarımıza çok zarar verdi. Kendilerine de bir faydası yok ya… Solcu katı ideolojik körlük bu ülkede 1970'lerde başladı. Kendilerine ülke gerçekliğini değil de başka ülkelerin solculuğunu model aldılar. Kimi Sovyetçi kimi Çinci kimi Arnavutçu kimi Avrupacı oldu. Ben, "dışarıdan" dediğim bu solculuğu hep itici buldum. Okudukları kitaplar başkaülkelerin deneyimini anlatıyordu, bunlar aynı deneyimleri kendi ülkelerine uydurmaya kalktılar. Tutmayınca ortaya ucube bir solculuk çıktı. Özellikle eli silahlı olanlar solculuk adına solculuğun canına okudular. Dünyada yıkılmak üzere olan bir sosyalist sistemi bizdekiler kurmak istiyorlardı. Avrupalı solcular bu gidişatı erken gördükleri için kendi içlerinde bir hesaplaşma yapabildiler. 1990'lara kadar Avrupa solunda da radikaller vardı. Almanya'da RAF, İtalya'da Kızıl Tugaylar, Fransa'da Doğrudan Eylem grubu bizdeki DHKP-C tipi sosyalist örgütlerdi. 1990'da SSCB yıkılınca onlar da bir özeleştiri yaparak silahlı eylemlerine son verdiklerini açıkladılar. Ve bir daha da eylem yapmadılar.

Türkiye'de kendini sol olarak nitelendiren kesimlerin PKK başta olmak üzere terör ile arasına mesafe koyabildiğini düşünüyor musunuz? Genelde bu kesimlerin teröre prim verdikleri eleştirisi yapılır. Sizce böyle bir manzaranın ortaya çıkmasında ne gibi etkenler hâkim?

PKK da tıpkı FETÖ gibi solun tarlalarını sürekli sürüyor. PKK bunu iki biçimde yapıyor. Ortadoğu'da bizzat kendisi radikal sol örgütleri himayesine alarak yapıyor. Türkiye'de ise bunu HDP üzerinden yapıyor. Her seçimde solcu kontenjanından birkaç solcunun vekil yapılması, Diyarbakır ve
Van gibi yerlerden seçtirilmesi solculara verilmiş birer mavi boncuktur. PKK 30 yıldır bunu yaparak kendini bu solcular vasıtasıyla meşrulaştırıyor. HDP'den vekil seçtirilmiş solcuların PKK veya Abdullah Öcalan eleştirisi yaptığını hiç duydunuz mu? PKK'nın sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da da lobisi iyi çalışıyor. ABD ve AB ülkeleri artık birer PKK sempatizanı ve işbirlikçileridir. Misal PKK eleştirisi yapan bir yazarın, sanatçının Avrupalı kurumlardan ödül aldığını hiç duydunuz mu? Ama devleti eleştiren birçok PKK/HDP destekçisinin Avrupalı kurumlardan ödül aldığına tanık oluyoruz.

Türkiye'de solcu devrimcilerin, karşı oldukları eylemleri bizzat işlemesinden bahsediyorsunuz çeşitli vesilelerle. Bunu biraz daha açmanız mümkün mü? Bu durumun sebeplerini düşündüğünüzde neler söyleyebilirsiniz?

Türkiye'de radikal sol ve PKK yoldaş katilidirler. Yoldaşını Öldürmek kitabımda hapishanelerde bu örgüt içi infazları nasıl yaptıklarını anlattım. Radikal sol söylem de neye karşıysa benzerini yapmış bir soldur. "Kahrolsun işkence" demiştir. Kendi yoldaşlarına işkence yapmıştır. Ben bunu kitabımda şöyle formüle etmiştim: "1980'lerde Diyarbakır Hapishanesi'nde mağdur olanlar, 1990'larda İstanbul Bayrampaşa Hapishanesi'nde zalim oldular." Türkiye'de radikal sol örgütler ve PKK, tarihlerinde ilk defa hapishanelerde iktidar oldular, orada da kendi yoldaşlarını öldürdüler.

Solun toplumun gelenekleri ve inançlarıyla ilgili yaklaşımını siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu açıdan biraz sorunlu değil mi?

Solun savunduğu kültürel değerler Batılı Avrupamerkezci değerlerdi. Batı felsefesini, aklını model aldığı için özellikle sağ dindar kesimle bağ kurulamadı. Daha doğrusu solun, sol örgütlerin sağ dindar kitleye yönelik tavrı dışlayıcıydı. Benim öz gerçeklik dediğim, "yerel olan"ı değişmesi, değiştirilmesi gereken şey olarak görüyorlardı. Bunu da sol sosyalist bir devrimle yapacaklarına inanıyorlardı. Ama yapamadılar. Şöyle diyeyim, daha anlaşılır olsun: Türkiye'de sol "puç"tur. Puç (kof) buğday başağından harman olmaz.

Dünya genelinde de Türkiye özelinde de solun gerilediği yorumları yapılıyor. Sizce bunun sebepleri nelerdir? Solun bunda kendi kabahatleri de yok mu?

Geniş anlamda insanlık iradeci- dayatmacı rejimleri kabul etmiyor. Bunun sosyalist olanı Rusya'da denendi, en fazla 70 yıl sürdürülebildi. Stalinizm tek ülkede sosyalizmi yaşatmak için çok kan döktü. Gulag toplama kamplarında yaklaşık iki milyon insan öldü. Bu kamplara alınan Ruslar Stalin sosyalizmine direnen insanlardı. Buradan bizdeki solculuğa, sol örgütlere dönecek olursak, bu örgütler daha iktidar olmadan kan döktüler, yoldaşlarına kıydılar ve ölümleri kutsadılar. Toplumumuz bu akla vicdana ziyan radikal solculuğa prim vermedi. 100 yıldır kitleselleşemediler. Ne bittiler ne de büyüdüler. Mağduriyet üzerinden insanları çevrelerinde tutan bir solculuk diyelim. Özellikle radikal sol örgütler birer tarikat haline dönüştüler.

Gazze'de yıllardır yaşanan zulüm başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde ezilen, hakkı yenen ve hatta soykırıma uğratılan toplumlar hakkında Türk solunun sessizliğini nasıl yorumlarsınız?

Türkiye'de solculuk epeyce bir Amerikancılaştı. Eskiden Avrupacıydılar. Bunda FETÖ'nün ve PKK'nın çok büyük katkısı oldu. Radikal sol örgütler Türkiye içinde neredeyse bittiler. PKK da artık eskisi gibi etkili olamıyor. Tek dayanakları Ortadoğu'da Amerika'yla iş birliği yapmış bir PKK/ YPG var artık. Sayıları birkaç kişiyi geçmeyen radikal sol örgütler de dükkânı kapatmak istemedikleri için PKK'nın gölgesine sığınmış durumdalar. İsrail'in Gazze katliamlarına suskunlukları da bununla ilgilidir. Bazı solcuların sonu trajik oldu. Daha 10 yıl öncesine kadar "Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi" diyenler bugün ABD'nin gölgesine sığınmış durumdalar. Böylesi bir soldan Filistin'le dayanışma elbette ki çıkmaz.

BİZE ULAŞIN