Ve şimdi Plotia, şöyle dedi: "Dilsizdir gerçek olan ve biz onun dilsizliğinde yaşayacağız; sen, gerçek olana doğru yürü, ben seni izliyorum."
Vergilius'un Ölümü
Varlığın sınırlarında gezinmek, bilmek, bilinmek, görmek ve görülmek isteği, insanın doğuştan gelen ve hiçbir vakit dizginleyemediği bir parçasıdır. Anlam da buradan doğar çünkü anlaşılmak, açıklığa kavuşmak; zaman, dil ve yalnızlık üçgeninin bıçak sırtıdır. Bu sebeple dünyanın her yerinde Hamlet'te geçen meşhur söz "Olmak ya da olmamak (To be, or not to be)" gerçekten meseledir ve felsefi bir açmazı beraberinde getirir.
Bugün ikinci bir dili öğrenmek istediğinizde karşınıza sonsuz sebepler, sayısız materyaller ve öğrenim teknikleri çıkacaktır. Modern yaşamın ve teknolojinin her geçen gün çoğalan taleplerinden büyük oranda etkilenen diller, doğal yapılarında sarsılmaya uğramış, bu da ikinci bir dile, çoğunlukla globalleşen dillere olan ilgiyi arttırmış olup kendi içinde bir rekabet piyasasını da meydana getirmiştir.
Peki, tüm bunların dışında, bir başka dilde varlık bulmak neyi ifade eder? Düşünce izleğimizin en büyük temsilcisi olan dil, bir bakıma seyahattir de, bunu Ludwig Wittgenstein'in deyimiyle ifade edecek olursak: "Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır." Yalnızlığın nasıl ki yaşamla bir ilişkisi varsa, yaşamın en aktif faaliyetlerinden biri olan dil ile yalnızlık arasında da bir devinim vardır.
Aslına bakarsak her birimiz bir dile doğarız, o dil içinde şekillenir ve yaşamı o dil üzerinden anlamlandırmaya çalışırız. İçine doğduğumuz dil ya da dillerin dışında başka bir dile yaklaşmak, insanları da birbirlerine yaklaştırmaktır. Çünkü dil öğrenimine yönelik merak duygusunun altında yatan belki de en önemli sebeplerden biri, farklı kültürlere, yeni bir sosyal çevreye, daha yüksek bir keşif duygusuna, dolayısıyla insana dokunma isteğidir. Bu da dil öğrenmenin en büyüleyici taraflarından belki de. Çünkü dilleri oluşturan kelimeler tarihsel, kültürel ve psikolojik bir hafızayı taşır.
İnsan yalnızlığının hafızası
Diller arası geçişlerde kelime, geçtiği dilde yeni bir anlam kazanabilir yahut fonetik yapısı bozulabilirken bazen de menfi bir manayı taşıyan bir sözcük başka bir dilde müspet bir anlamı ifade edebilir. Bu durumu Devlet ve State sözcükleri üzerinden inceleyebiliriz; Örneğin Arapça kökünden türeyen devlet kelimesi sürekli bir değişim ve dönüşümü, zamanın el değiştirmesini yani hareketi ifade ederken, Devlet kelimesinin İngilizcedeki karşılığı olan ve Latince Status kelimesinden gelen State ise; hareketsizliği, sabiteyi ve durgunluk halini ifade eder. Bu minvaldeki kelimeleri kişisel dil tarihleri bağlamında ele aldığımızda kişinin zihin dünyasına geniş bir perspektif kazandıracağı muhtemeldir.
Tıpkı kelimeler gibi insanın yalnızlığının da bir geçmişi, hafızası vardır. Bu durumun dil öğrenimi ile bağlantısı konusunda geçtiğimiz yıllarda okuduğum bir haber bize rehberlik edecek. Haberde, Romanyalı Andreea Claudia Perdaica adında bir kadın, çocukluğunda yaşadığı yalnızlığın etkisiyle ülke ülke gezerek dil öğrendiğinden ve ana dili ile birlikte 7 dil konuşabildiğinden bahsederken, "Çocukken çok yalnızdım. Annem ve babamla iletişim kuramıyordum.
Artık yalnız değilim. Her dilde duygularımı ifade edebilmek ve yalnızlığımı paylaşabilmek için pek çok yabancı dil öğrendim" cümlelerini kurar.
Aslında Perderica'nın, dil öğrenme sebebinin altından yatan yalnızlık duygusu, "Diğer dillerde varlığım nedir? Neden anlaşılmıyorum?" soruları üzerinden öteki bir dilde imkân ve olanağı keşfetmesini sağlar. Geleneksel dil öğrenme metodunun aksine, süreç öncesi dili neden öğreneceği hususunda net olması ve psikolojik anlamda kendini buna hazırlaması ona endişesiz bir dil öğrenimi imkânı sunmuş bu da karşı dili konuşanın dünyasında şekillenmenin yani anlaşılmanın hazzını yaşatmıştır.
Urartucayı yazabilen tek kişi
Bugün genç kuşakta ses odaklı öğrenme, özellikle explicit (bilinçli) dil öğreniminde oldukça rağbet görmektedir. Podcast ve Clubhouse gibi sesin ön plana çıktığı yalın bir arayüze sahip uygulamalar da 7/24 dil pratiği imkânı sağladığından dil öğreniminde de yeni bir döneme kapı açmaktadır.
Bu platformların tercih edilmesinin sebeplerinden biri de sesin ön planda olup görüntünün olmaması pratik esnasında endişeyi büyük oranda azalttığından öğrenimi daha keyifli bir sürece dönüştürmesi olabilir.
Yalnızlığın, dil ve özgünlükle buluştuğu en güzel hayat hikâyelerinden biri de Mehmet Kuşman'a ait. Van'da yaşayan Kuşman, Urartular tarafından yapılan Çavuştepe Kalesi'nde bekçi olarak görev yaparken ilkokul mezunu olmasına rağmen, bölgeye kazı çalışması için gelen hocalardan ve verdikleri kitaplardan Urartu alfabesini öğrenir.
Yaklaşık 3 yıl boyunca çeşitli ülkelerden Urartu alfabesini topladıktan sonra dünyada Urartucayı bilen 38 kişiden biri olurken bu dili yazabilen tek kişi olur. Bu azmin ve tutkunun sonucunda dünyanın pek çok yerine gidip sempozyumlara katılır ve onlarca profesöre çivi yazısı alanında dersler verir. Onu bu dilin derinlerine sürükleyen temel duyguyu ise şöyle ifade eder: "Yalnızdım, burada ben çok yalnızdım, özellikle kış döneminde bir ben kalırdım, bir de kale".
"Dil varlığın evidir''
Kalenin taşları arasında sıkışıp kalmak yerine sınırlı bir alanı sınırsıza dönüştürmede yalnızlığın nasıl tetikleyici bir şey olduğunu burada görüyoruz; bu da bir açıdan "Dil varlığın evidir" diyenleri haklı çıkartıyor.
Alain de Botton, Seyahat Sanatı adlı kitabında şöyle der: "Aşk, kendimizde olmayan bazı özelliklerin peşinde koşmaksa, başka bir ülkeden birine âşık olmak, kendi kültürümüzde olmayan bazı değerlere yaklaşmak için duyulan bir arzudan kaynaklanır." Bu elbette yabancı dil için de geçerlidir. Çok dilli olmanın her dilde farklı düşünmek olduğunu ele alırsak bu arayış kozmik yaşama dâhil olmanın başka bir yoludur diyebiliriz.
Sonuçta her yeri dolaşmış, her şeyi okumuş olsak da hep sınır ötesinin, gidilmemiş, ayak basılmamış olan ne varsa onun hayalini kurarız, ona kavuşunca da sayısız ulaşılacak yeni şeyleri. Belki de bu yüzden, yalnızlık, ister dil olsun ister başka bir şey, tıpkı Kuşman'da olduğu gibi ruha yeni bir biçim getirir, bilinmeyene adım attırır. Böylece özgünlük hakiki yalnızlıktan doğar.