İyi günler efendim, Doktor Lacivert' te bu ay, Çinlilerin uzaya yollamak için gün saydığı "Yapay Ay" ve "Çok güldüm başıma kötü bir şey gelecek" diyenlerin hastalığı "Çerofobi" var. Bakalım yapay Ay gerçek Ay'ın yerini tutabilecek mi? Peki, mutlu olmaktan korkan insanlar nasıl yaşarlar? Hepsi ve daha fazlası bu ay Doktor Lacivert'te sizlerle!
Orijinalinden farksız çakma ay ve çakma güneş gelmiştir!
Gelişen süper teknolojilerle birlikte uzay projeleri de her geçen gün çılgın bir hâl almaya devam ediyor. Ülkeler en uzağa uydu fırlatma yarışında iken Çin yapılabilecek en çılgın hamleyi yaptı ve yapay bir Ay üreteceğini açıkladı. Evet, yanlış duymadınız Çin yapay bir Ay tasarladı ve önümüzdeki aylarda onu uzay boşluğuna fırlatacak. Uzay boşluğunu babasının çiftliği gibi kullanan Çin, zaten uzun bir zamandır sayısız uydu ve uzay aracını uzaya fırlatıp duruyordu fakat bir tane Ay, Çin gibi kalabalık bir ülkeye yetmemiş olacak ki bu kez ikinci Ay'ı yapmak için oldukça heyecanlı ve telaşlılar. Bakalım Çinlilerin yeni oyuncağı yapay Ay başımıza ne işler açmaya hazırlanıyor?
Yapay Ay birçok kesim tarafından merakla beklenen bir proje olsa da kulağa oldukça garip geliyor. Özellikle böyle bir projeyi her şeyin çakmasını yapmalarına alışkın olduğumuz Çinliler yapınca içimize bir kurt düşmedi desek yalan olur. Hâl böyle olunca da ufak bir araştırmayla yeni Ay'ın bütün detaylarını, bilinmeyen yönlerini ve karanlık taraflarını sizinle paylaşmak istiyorum. Öncellikle yapacakları yeni Ay sayesinde oldukça büyük bir miktarda enerji tasarrufu sağlayacaklar. Yeni yapılan bu çakma Ay'ın bütün yüzeyleri dev aynalarla kaplanacak ve bu dev aynalar Güneş'ten aldıkları ışıkla Dünya'nın belli bir kısmını aydınlatabilecek. 24 saat boyunca kesintisiz aydınlatma yapması beklenen yapay Ay, Çin'in bazı bölgelerindeki sokak lambalarını da tarihe gömecek. Üzerinde o kadar çok ayna olacak ki Güneş'in bütün ışığını insafsızca sömürecek ve gerçek Ay ışığından sekiz kat fazla parlayacak. Işık yoğunluğunu da uzaktan bir kumanda ile ayarlayabilecek olan Çin şimdilerde yeni Ay'ı elinde oynatmanın mutluluğu içerisinde.
Gönül ister ki her ülke kendi Ay'ını yapsın, herkesin Ay'ına kimse karışamasın, güzel güzel enerji tasarruflarımız olsun fakat işin aslı hiç de bu kadar masum değil. Eğer yapay Ay, Güneş'ten aşırı dozda ısı ve ışık alıp Dünya'nın herhangi bir yerine yansıtırsa, bu bölgeler saniyeler içinde yanıp yok olabilir. Geriye de yapay Ay'ın dünyada bıraktığı küller kalır. Ayrıca yapay Ay'ın doğadaki ve uzaydaki bazı dengeleri de bozacağı yönünde güçlü şüpheler mevcut. Bu yüzden proje çılgın gibi görünse de bazı kesimler tarafından büyük tepkiler gördü. Umarız gerçekten enerji tasarrufu için Ay üretiyorlardır da dedikodular yalan çıkar. Yine de doğanın fabrika ayarlarıyla bu kadar oynarlarsa yapay uydular gerçek uydularımızı da yok edebilir. Ne diyelim, inşallah Çin'in çakma Ay'ı yaptıkları çakma telefonlar gibi ellerinde patlamaz.
Bizler her ne kadar gezegenimiz için iyi niyetlerde bulunsak da huylu huyundan vazgeçmiyor ve her geçen gün yeni projeler için kollar sıvanıyordu. Kendimizi yapay Ay fikrine yeni alıştırmışken Çin bu sefer de "yapay Güneş" yapacağını ilan etti. Benim naçizane önerim; hazır kendilerine yapay Güneş ve Ay yapıyorken bir de yapay bir dünya yapıp gezegenimizden ışık hızıyla uzaklaşsınlar. Eksikliklerini "yapay Çinliler" ile doldururuz biz hiç sorun değil.
Çok güldük başımıza bir şey gelecek hastalığı: Çerofobi
ülmek, mutlu olmak, sevinmek ve diğer pozitif eylemler çoğu insanda çok güzel hisler bırakır. Hemen hemen herkes gerçek hayatta, kitaplarda, filmlerde "mutlu son"u yakalamaya çalışır. Bazen etrafımızda "Benim yüzüm ne zaman gülecek" diye haykıran o kadar çok insan vardır ki mutluluğun herkes tarafından arzu edilen bir şey olduğunu düşünürüz. Elbette herkes çok mutlu ve huzurlu bir hayat ister, çerofobililer hariç. Evet, yanlış duymadınız çerofobi öyle bir hastalıktır ki mutluluğu bir canavar gibi gösterebilir insanlara. Pek duyulmamış bir rahatsızlık olsa da oldukça yaygın olduğu düşünülen bir hastalıktır kendileri. Duyduk duymadık demeyin, mutluluğun da hastalığını yapmışlar.
Çerofobi, tam anlamıyla mutluluktan ve neşelenmekten korkmak anlamına geliyor. "Çok güldük başımıza bir şey gelecek" sözünün tıbben karşılığıdır aslında. Hastalar çoğunlukla mutlu olduklarında başlarına kötü bir şey geleceğini düşündükleri için eğlenceli her türlü aktiviteyi reddederler ve içinde 'kahkaha' bulunan her şeyden uzak dururlar. Gülmek her şeyin ilacı derler fakat çerofobi hastaları için gülmek hayatı çekilmez bir hâle getiren bir zehir.
Çerofobi hastalarına mutluluktan kaçıyorlar dedik yanlış anlaşılmasın her an üzüntülü bir hayat yaşamıyorlar elbette sadece mutluluk yaşatabilecek aktivitelerden uzak durup kendilerini koruma altına alıyorlar. Mutlu olduklarında başlarına kötü bir şey geleceğine inandıkları için de kendilerine ve çevrelerine çok zor zamanlar yaşatabiliyorlar. Bu tür korkuları olan insanlar hayattan zevk ve mutluluk alamadan nasıl yaşıyorlar insan gerçekten hayret ediyor. Biz mutlu olalım diye çabalayıp uğraşırken çerofobi hastalarının mutluluktan kaçması gerçekten büyük bir lüks. Hatta çerofobinin bir üst versiyonu olan, zevk alma korkusu olarak bilinen "hedonofobi" insanların her türlü zevk verici aktiviteden kaçtıkları daha da lüks bir hastalık.
"Mutlu olmanın da fobisi olur mu" diye düşünmeyin sakın. Böyle davranmalarının psikolojik olarak geçerli bir sebebi var. Geçmişte yaşanılan mutlu olaylardan sonra gelen olumsuz deneyimler bu hastalığı oldukça fazla tetikliyor. Eğer geçmişte mutluluk verici olaylardan hemen sonra kötü şeyler yaşadıysanız sizler de fark etmeden çerofobiye yakalanmış olabilirsiniz. Ya da "Çok gülen çok ağlar" lafını sık duyduysanız kendinizi şartlamış da olabilirsiniz. Aman dikkat! Bir kere böyle bir psikolojiye girince kolay kolay toplayamaz insan kendini.
Çoğu zaman depresyonla karıştırılan çerofobi hastalığının tedavisi de oldukça klasik. Sıradan bir terapi koltuğuna uzandıktan sonra genellikle uzman bir psikolog tarafından geçmişiniz eşeleniyor ve geçmişinizde yaşadığınız olumsuzluklarla yüzleşmeniz sağlanıyor. Terapi sırasında da zevk ve acı arasında kurduğunuz o bağ büyük bir törenle kesiliyor ve normal hayata dönebiliyorsunuz. Buradaki asıl mesele böyle bir durumu bir daha aklınıza hiç getirmemektir.
İşin en ilginç tarafı böyle garip hastalıklar ortaya çıktıkça alıcısının da bir anda çoğalması. İnsanlar "Acaba bende de mi var" düşüncesiyle bir bir yeni hastalıkların içine çekilmeye devam ediliyor. Bilim mi gittikçe garipleşiyor yoksa insanların eski hastalıkları şimdi mi ortaya çıkıyor bilemiyoruz. Tek bildiğimiz gülmek, mutlu olmak bir fobi olmamalı. Gülün, gülmek iyidir, sinirleri gevşetir, vücuda aerobik yaptırır. Zaten "Bu hayatın heyecanı meyecanı yok" gibi sebeplerle gülebildiğimiz anları kaybetmeyelim, bu saçma fobilerle de beynimizi sulandırmayalım.