Beyza Hasibe Aydın: Fenomen gelinler "Kurdeleli bir sabaha günaydın"

Fenomen gelinler Kurdeleli bir sabaha günaydın
Giriş Tarihi: 18.3.2019 16:54 Son Güncelleme: 18.3.2019 16:54
Çoğu kahvaltılarını sadece Insatgaram'a koymak için kurdeleyle süslüyor. İki kişilik görünen sofraların çoğu tek başlarına içilen çaylardan ibaret.

Küçüktüm, misafirliğe ne zaman gitsek hep kapalıydı yatak odalarının kapıları. Hep merak ederdim kapalı kapılar ardındaki saklı dünyaları. Her kapı ardında bir hayat vardı; bir yaşam, sabahın akşamı takip ettiği günlere şahit olan duvarlarla kaplıydı bu odalar. Ev bir ailenin dünyayla ayrılan sınırlarıydı ve mutfak, salon harici odalar ise ailenin özel alanıydı. Küçük yaşta tanıştığım "mahremiyet" kelimesinin manasını büyüdüğümde öğrenecektim. Arapça kökenli bu kelime gizlilik anlamına geliyordu. Neydi bu gizlilik? Sizin evi bizim evden ayıran bu sınırın ifade ettiği anlam neydi?

Günümüz dünyasında sosyal medyadan kendimizi soyutlamamız pek de mümkün görünmüyor. Dünyayla aramızdaki bu sanal bağları koparmak da gerekmiyor zaten. Herkesin dilinde dolanan "Eskilerin altın günlerinin yerini Instagram aldı" sözlerini her gün biraz daha doğruluyoruz. Mahallenin ayaklı gazete teyzesini gündemi öğrenmek için kovalamak yerini pijamalarınız üzerinizde, elinizde sıcak çayınız, en sevdiğiniz dizi karşınızda, size naklen canlı yayın yapan bir aracı kim yok saymak ister? Saymayalım zaten…

Instagram bugünlerde neredeyse hepimizin şahit olduğu yeni bir konsepte ev sahipliği yapıyor: "Yeni gelinler ve sunumları". Yeni evlenen veya kendini yeni evli hisseden gelinlerimizin tatlı telaşlarını paylaştığı profiller bir süredir çok moda. Instagram'da kendilerini kocalarının prensesi, evlerinin hanımı olarak tanıtan gelinlerimizin paylaşımları da kendileri gibi oldukça renkli. Kocalarına hazırladıkları kahvaltıda zeytinleri kurdeleyenler mi dersiniz, yoksa kocalarıyla kendi isimlerinin baş harflerinin yazılı olduğu tişörtler giyip evlerinin salonlarında fotoğraf çektirenler mi dersiniz, ne ararsanız bu yeni gelinlerimizde mevcut. Romantiklik algısını kendi tabirleriyle "minnoş" sunumlarla pekiştiren gelinlerimizin takipçi sayıları da hayli yüksek. Evlerinin her köşesini karış karış paylaşan; sabah, öğle, akşam şık sofralar eşliğinde kocalarına hizmette kusur etmediklerini her fırsatta takipçilerine gösteren gelinlerimiz için ev hayatıyla dışarıdaki hayat arasındaki ayrım gün geçtikçe kayboluyor. Bizler Instagram aracılığıyla sadece hazırladıkları sunumları değil eşleriyle olan romantik diyalogları, evlerinin tuvaletinden yatak odasına kadar kullanmayı tercih ettikleri eşyaları, çeyiz takımlarını, yeni aldıkları parçaları ve daha birçok detayı öğrenme fırsatı yakalıyoruz. Instagram'ı her açtığımızda hayatları hakkında istemediğimiz kadar malumatı beynimize kazımamız mümkün.

Kilit kelime; kurdele

Şimdilerde sosyal medya sayesinde evin tüm odalarının kapılarını ardına kadar açmak moda olmuş durumda. Paylaşılan fotoğraflarda yatak odalarından yapılan canlı yayınlar, pijamalı hâllerle eşlerin kahvaltı ederken çekilmiş pozları görülüyor. Ailelerinin Instagram sayesinde genişlediğini, her takipçilerinin aslında ailelerinin bir parçası olduğunu her fırsatta dile getiren "fenomen" yeni gelinlerimizin bir üst sürümü ise çocuklu yeni gelinlerimiz. İlk evlendiklerinde çeyiz, sunum paylaşımları dikkat çekerken domates, biber, bisküvi gibi bilumum yiyecekler pembiş kurdelelerden nasibini aldıktan sonra çocuk sahibi olduklarından itibaren kurdelelenecekler listesine bir de bebekleri ekleniyor. Tencerenin içine oturtulan kurdeleli kafalar, "babasının prensesi/ paşası" yazılı yatak başlarıyla uyuyan nesiller günbegün büyürken Instagram'daki fenomen gelinlerimizin paylaşım içerikleri şenlenmeye devam ediyor. Sunum ve çeyiz paylaşımlarıyla başlayan evlilik serüvenlerinin her saniyesini Instagram sayfalarında yayınlayan gelinlerimiz uyandıkları andan uyuyana kadar olan sürede bizlere kendilerince "ideal ev hanımı" olma yollarını göstermeye çalışıyorlar.

Nasıl mı Instagram fenomeni bir yeni gelin olabilirsiniz? En önemli detay; bir Instagram yeni gelini olabilmeniz için evinizin baştan aşağı pembe olması gerekiyor. Eşinizin kafasından başlayarak her gün kurdeleleyecek malzeme bulamazsanız üzgünüz, yeni gelinlik kontenjanından yararlanmanız mümkün değil. Sabah, öğle, akşam ve ikindi atıştırmalıklarındaki tüm yemekleri minnoş sunumlarınızla Instagram'da paylaşmazsanız, eşinizin romantik sürprizleriyle yaşadığınız aşkın sonsuzluğunu profilinizde şiirlerle dile getirmezseniz, her gün yatak odanızdan salonunuza dantellerle süslü evinizin her köşesinden birer fotoğraf eklemezseniz, temizlik yaparken kullandığınız malzemelerin detaylarını takipçilerinizle paylaşmazsanız ve tabii ki çocuk sahibi olduktan sonra çocuğunuzun aldığı ilk nefesten attığı her adıma kadar sayfanızda yer vermezseniz üzgünüz Instagram'da yer edinemezsiniz. Belirtmek gereken en önemli kilit kelime ise; kurdeleler. Bahsettiğimiz tüm içerikleri kurdeleyle süslemezseniz, zaten Instagram sayfanız bu maratonda kaybetmeye mahkûm olacaktır…

Yeni gelinlerimizin Instagram paylaşımlarındaki uçsuz bucaksız dünyayla tanıştıktan sonra komşunun canı çeker diye evde pişen kekin tüm apartmana dağıtıldığı kültürün geldiği noktayı görüyoruz. Mahremiyetin şekil değiştirdiği günümüzde, Instagram her gün hücrelerimize biraz daha nüfuz ederken ev içi sınırların da genişlediğini, alenileştiğini ve bu durumun normalleştiğini fark edemiyoruz. "İçimiz dışımız bir, gizlimiz saklımız yok, doğalız" kılıfıyla paylaşılan her fotoğrafla mahremiyet algımızın dönüşmesine biraz daha zemin hazırlıyoruz. Mahremiyet kişinin dış dünyayla ailesi arasına, hatta kendisi ile ailesi arasına da ördüğü duvardır. Bu duvarı kişi kendi inşa eder; yakınlığına göre boy boy çizdiği halkalara herkesi teker teker yerleştirir hayatın akışı içinde. Instagram bu halkaları yok etmek üzerine kurulu bir sistemi gözler önüne seriyor. Herkes herkesin hayatına karışabilir mantığını bilinçaltımıza yerleştiriyor. Doğallıkla mahremiyet arasındaki ince çizgiyi kaçıran ev içi paylaşımlar normalleşirken kulaklarımızda Instagram canlı yayınlarında duyduğumuz "Evimizin kapılarını sizlere açtık, hoş geldiniz" sesleri çınlıyor.

Sosyal medya zihnimize haddinden fazla gereksiz bilgiyi her gün yüklerken "Aile içinde yaşanan aile içinde kalır" algısını da uçuruveriyor hayatımızdan.

Tiyatro sahnesi gibi hayatlar

Alınan her nefes, atılan her adım, ağızdan çıkan her söz veyahut giydiğimiz bir kıyafet hakkımızda birçok ipucu verir karşımızdakine. Peki, bu ipuçları gerçekten karşımızdakinin anladığı gibi midir? Bizler algıları manipüle edebilir miyiz? Kendimizi olmadığımız biriymiş gibi gösterebilir miyiz? Instagram gerçek hayatın bir izdüşümüdür aslında. Paylaşılan içerikleri herkes kendi belirler, dışarıya açmak istedikleri kapıları açar, kapatmak istedikleri kapıları da yok sayarlar. Bakıldığında herkesin harika hayatları, kurdeleli sabah kahvaltıları, mutlu evlilikleri var. Bahsettiğimiz üzere Instagram'da yeni gelinlerinin muhteşem hayatlarına her gün misafir oluyoruz. Bazen kendi hayatlarımızı sorgularken buluyoruz kendimizi; "Ben bir yumurta kırmaya üşenirken sabah sabah kurdeleli zeytin de nereden çıktı" sorusuyla gözümüzü açıyoruz.

Merak etmeyin, araştırmalarımız sonucunda gördük ki, gelinlerimizin çoğu kahvaltılarını sadece Instagram'a koymak için kurdeleyle süslüyor, iki kişilik görünen sofraların çoğu tek başına içilen çaylardan ibaret. Kocalarıyla kavga ettikleri günlerde dahi mutlu paylaşımlar yapmayı sürdüren gelinlerimiz her gün göründüğü gibi prenses hayatı yaşamıyorlar. Fotoğraflarının altına gelen kötü eleştirilerden, olumsuz enerjilerden, kem gözlerden çekinen yeni gelinlerimizin bu durumlarda aldığı önlem ise; nazar boncuğu emojisi! Paylaşımlarına koydukları emojilerle nazarı ailelerinin, çocuklarının, mutluluklarının, aşklarının üzerinden def edeceklerine inanıyorlar, belki de inanmak istiyorlar.

Kafalarda beliren soru aynı; "Neden olmadıkları gibi bir dünya kurguluyorlar?" Hayatımızda görmek istediğimiz veyahut olmak istediğimiz kişileri Instagram sayesinde "öyleymiş gibi" göstererek tiyatro sahnesinden ibaret olan hayatımızda seçtiğimiz rollere bürünüyoruz. Prestijin şekil değiştirdiği dünyamızda hatırı sayılır derece önemli olan üniversite diplomaları yerini takipçi ve beğeni sayılarına bıraktı.

Bir simülasyon dünyası içerisinde tek tıkla kendimize inşa ettiğimiz yeni dünyaya girebiliyor, yaşadığımız mücadele dolu hayattaki dertlerimizi unutabiliyoruz. Instagram'ın hayatımıza girmesiyle yaşam pratiklerimiz değişmeye başlıyor. Rutinlerimizin Instagram'a göre değiştiğine şahit oluyoruz. Bir başka deyişle, Instagram zamanla kullanıcıların tek gerçeği hâline geliyor. Instagram her şeyden öte bize tüketimin geldiği noktayı gösteriyor.

Yeni gelinlerimizin pek çoğu komşularıyla bile Instagram üzerinden haberleştiklerinden bahsediyor. İnşa ettiğimiz sanal dünyayla gerçek dünya arasındaki köprüyü kurmadığımızda hayatın akışını Instagram olarak görmeye başlıyoruz. Aldous Huxley'in 1930'larda kaleme aldığı distopyasında insanları vurdumduymazlığa sürükleyecek denli yoğun bilgi bombardımanından bahsederken bu dünyaya kehanetini bırakıp da geçtiğini söyleyebiliriz. Bugün, bu eserden yaklaşık 100 sene sonra, dünyanın geldiği tüketim toplumunu görüyoruz. Tükettikçe sergilemek, sergiledikçe tüketmek döngüsüne giren yeni gelinlerimiz nesnelerle kurduğu ilişki sonucunda insanları da birer nesneye dönüştürüyor. Sonrasında ise her mekânı, objeyi, kişiyi birer sergileme aracı olarak görmeye başlıyor. Eşlerinden başlayan kurdeleleme merasimine sonrasında çocuklarını da eklemeleri Instagram fenomeni yeni gelinlerin ailelerini dahi istemsizce metalaştırdığını bizlere sunuyor.

Instagram, kullanıcılar için evlerinin sınırlarını mahalllerinden öteye taşımaya imkan sağlıyor. Eskiden mahalledeki komşularla paylaşılan eşyalar şimdilerde Instagram aracılığıyla başka şehirlere, ülkelere ulaşmakta. Dolayısıyla bu platform sadece sosyalleşmek ve güzel vakit geçirmek için bir araç olarak değil, aynı zamanda statülerin kanıtlanabileceği, varlıkların sergilenebileceği bir alan olarak da karşımıza çıkıyor. Göstermek için tüketen bir neslin Instagram'da "fenomen" olması ve kitlelere ulaşması toplumumuzun yaşadığı değişimi kanıtlar nitelikte. Instagram kullanıcıları için tüketim bir gereklilik hâlini alırken etraflarını çevreleyen her şeyin de metalaştığını söylemek mümkün; bazen çocukları, bazen eşleri, bazense evleri. Bu nedenle aslında sadece vakit geçirmek, gündemi takip etmek için tasarlanan platformların araçtan ziyade amaca dönüştüğü ve hayatın tümünü kaplamaya başladığını söyleyebiliriz.

"Like"larla şişen egolar

Peki mevcut durum buyken bizi bekleyen tehlikeler neler? Gerçek hayatta okul derslerinde başarısız olan bir öğrencinin aldığı "like" ile kendini iyi hissettiğine, iş hayatında engelleri aşamayan kişilerin takipçi sayısıyla övündüğüne hepimiz şahit oluyoruz. Beğenilme isteği her toplumda, her çağda olan bir durum, bunu engellemek mümkün de değil; insanız, doğamızda var. Instagram işte tam da bu noktada bir afyon etkisi yaratıyor biz ölümlüler üzerinde. Instagram işte tam da bu noktada bir afyon etkisi yaratıyor biz ölümlüler üzerinde; alınan "like"larla şişirilen egolarımız, takipçi sayımızla övünmelerimiz bir yana "hangi ışıkta daha güzel ve zayıf çıkarız"ın hesabını yaparken buluyoruz kendimizi.

Bakıldığında gerçek hayatla sanal hayat arasındaki sosyalliğimiz aynı düzlemde ilerlemiyor. Beyinlerimizi uyuşturan Instagram bizlere altı boş bir özgüven aşılıyor, bunun etkisiyle kabaran egolarımız gerçek hayatta söndüğünde ise yalnızlaşıyoruz. Aradaki uçuruma ayak uyduramıyoruz. Herkes Instagram'ın gerçek bir dünya olmadığını biliyor, sözde… Gerçekte ise çekilen "hikâyeler", günün en çok beğeni alan saatinde paylaşılan post'lar, takipçi sayıları bizim hayatımızın büyük bir kısmını kaplamış durumda.

Dünya gittikçe küresel bir köy olma yolunda ilerlerken elimizdeki bu aletleri nasıl kullandığımızı belirlemek bizim elimizde. Instagram telefonumuzu kaplayan sayısız uygulamadan sadece biri. Ona olduğundan fazla anlam yükleyip günümüzün büyük kısmını orada geçirmek zorunda değiliz. Sayısını bilmediğimiz kadar takipçiye evlerimizin tüm kapılarını açıp açmamak, sınırlarımızı belirleyip belirlememek tamamen bizim kararımız. Kültürümüze değerlerimize sahip çıkıp çocuklarımıza bunları aşılamak yerine onları yeni gelişmelerin aracı hâline getirmek de bizim seçimimiz.

Tabii ki günümüz dünyasında sosyal medyayı yok saymak, kullanmamak mümkün görünmüyor ancak kullanım şeklimiz bu noktada önem taşıyor. Yüz yüze etkileşimlerin gün geçtikçe azaldığı, sosyalleşmenin şekil değiştirdiği bu çağda gelişmelerin kültürümüzü bozmasına çanak tutmak da bizim seçimimiz, var gücümüzle kaybolmaya yüz tutmuş rafa kaldırılmış değerlerimizin tozunu alıp evimizin en nadide noktasına yerleştirmek de…. Tabii bizim tercihimiz kurdelelenmiş, pembiş değerlerle kaplı bir dünya, ya sizinki?

BİZE ULAŞIN