Bu yıl bahar aylarında Alabama Eyaleti'nin Montgomery Kasabası'nda yeni bir müze ve anıt açılışı yapılacak. Eşit Adalet Girişimi (Equal Justice Initiative-EJI) tarafından tasarlanan ve tarihinin tek örneği olacak bu müze ve anıt, ABD'de köleliğin yasaklanması sonrası 1877-1950 yılları arasında linç edilerek öldürülen 4 binden fazla masum siyah Amerikalıyı anacak. Bu 73 yıl içinde 4 binden fazla siyah Amerikalı, 1865'te köleliğin yasaklanması ve vatandaşlık hakkı kazanmalarından sonra özellikle köleliğin yaygın olduğu güney eyaletlerde kimi zaman yasal haklarını aradıkları için, kimi zaman ise sadece trene yetişmek için koşarken beyaz bir kadına çarpmak gibi 'suçlardan' ötürü meydanlarda linç edilerek, ağaçlara asılarak yahut yakılarak vahşice öldürüldü. 1 numaralı fotoğraf 1910 yılında Dallas'ta beyazlar tarafından linç edilip asılan Allen Brooks'u gösteren bir kartpostal. Kent meydanlarında sosyal bir etkinlik şeklinde gerçekleştirilen linçlere ait yüzlerce fotoğrafın o yıllarda hatıra olarak kartpostal halinde yayıldığı biliniyor.
'Siyah Amerika' tarihi bir şiddet ve vahşet tarihi aynı zamanda. Yüzyıllardır süren bu şiddetin günümüzde sona erdiğinden bahsetmek zor. "Black Lives Matter-Siyahların da Canı Var" kampanyasıyla siyahların güvenlik güçleri tarafından uğradığı şiddete karşı protestoların, ABD tarihinin ilk siyah Başkanı Barack Obama döneminde ortaya çıkması ise ayrı bir ironi olsa gerek.
Beyaz adamın yükü(!)
Batı Medeniyeti kendini demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerinin beşiği olarak zirveye ulaştığı bir konumda görür. Bu eşsiz ve üstün konumu ile dünyanın geri kalanına örnek ve destek olma yükümlülüğü olduğuna inanır. Özellikle sömürge tarihi "beyaz adamın yükü" olarak tanımlanan bir "vahşileri medenileştirme" tarihidir.
İbrahim Kalın'ın Ben, Öteki ve Ötesi adlı kitabında da belirttiği gibi; "Günümüzde İslamofobi ve yabancı düşmanlığının yükseldiği Batı, İslam ile 1000 yılı aşkın mücadelesini 'öteki' üzerinden sürdürmüşken", son 500 yılda sömürgesi altına aldığı, işgal ettiği toprakların yerli halklarını da 'öteki' olarak tanımlayarak köleleştirmiş veya yok etmiştir.
1492'de Kolomb tarafından keşfedilen Amerika kıtasını istila eden İspanyol, İngiliz ve Fransız sömürgeciler, kıtada yaşamakta olan milyonlarca yerli halkı taşıdıkları salgın hastalıklar ve ateşli silahlar ile yok etmişler; Maya, Aztek gibi kadim medeniyetleri sona erdirmişlerdir. 'Vahşi' olarak tanımlanan ve toprakların gerçek sahipleri olan yerlilerden bugüne dek hayatta kalmayı başaranlar ise ülkenin en çorak ve yaşanmaz bölgelerine sürülmüş, yaşamlarını sosyal, eğitim ve ekonomik alanlarda en geri kalmış topluluklar olarak sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Batı Medeniyeti'nin Afrika istilası da en az Amerika kıtası kadar acımasızdır ve etkisi günümüzde de süren felaketlere neden olmuştur. Sömürgeciliğin Afrika'ya bedeli, kölelik ve kıtanın tüm zenginliklerinin çalınması olmuştur. Amerika'daki yerlilerin ruhları ile pek ilgilenmeyen Batı Medeniyeti için siyah Afrika'nın ruhunun kurtulması önemli görülmüş, ilk sömürge hareketleri misyonerlik faaliyeti olarak başlamıştır. "Beyaz adamın yükü" tanımı da kendini Afrika'daki bu "vahşileri" Hıristiyan ve medeni hale getirmeye adayan beyaz misyonerler tarafından kullanıma sokulmuş ve diğer sömürgeleri kapsayacak şekilde genişletilmiştir. 1899 yılında Amerika-Filipinler arasındaki savaş sırasında İngiliz şair Rudyard Kipling, Şubat 1899'da McClure's dergisinde yayımlanan Beyaz Adamın Yükü başlıklı şiiri ile Amerika'yı Filipinler'de sömürge kurarak İngilizler ile birlikte dünyayı medenileştirme yükünü paylaşmaya davet eder. Judge dergisi 1 Nisan 1899 tarihli sayısında bu şiiri anlatan bir çizim yayınlamıştır. Çizimde İngiliz John Bull ile Amerikalı Uncle Sam, sırtlarındaki küfelerde Sudan'dan Hindistan'a, Küba'dan Çin'e dünyanın tüm geri kalmışlarını şiddet, kölelik, cahillik gibi engeller üzerinden medeniyete doğru taşımaktadırlar.
O tarihlerde de 'Beyaz adamın yükü' argümanına karşı çıkan ve bu konuyu tartışmaya açan kesimler olduğunu da belirtmek gerekir. Kipling'in şiirinin ABD'de yayınlanması sonrası Life dergisi 16 Mart 1899 tarihli sayısında Beyaz Adamın Yükü başlıklı çizimi kapak olarak yayınlamıştır.
'Vahşileri' medenileştirmek adına Afrika'yı istila eden medeni Batılı, medenileştirme çalışmaları yerine bu 'vahşileri' Amerika'ya götürerek köleleştirmekten çekinmemiştir. Yüzlerce yıl süren Atlantik Okyanusu'nun iki karşı kıyısı arasındaki köle trafiği milyonlarca Afrikalıyı Amerika'ya taşımış ve bu milyonlar Amerika'nın kurulmasında önemli bir rol oynamışlardır. Güneydeki pamuk tarlalarından, Beyaz Saray'ın inşasına kadar bugünkü modern Amerika'nın her karışında Afrika kökenli Amerikalıların alın teri, hatta kanı vardır. Başkente ismini veren ve Amerika'nın kurucularından George Washington hayatının son yıllarını köleliğe karşı mücadele ile geçirmiş olsa da, kendisi ve eşi 150'den fazla köleye sahiptiler. George Washington, Thomas Jefferson gibi Amerika'nın kurucu ve ilk başkanları arasında kendisi köle sahibi olan başkanlar yanında, ataları köle sahibi olan başkanlar da vardır; iki başkan çıkaran Bush ve Roosevelt aileleri gibi. Hatta Barack Obama'nın beyaz olan annesinin ataları arasında da köle sahibi olanların varlığı tespit edilmiştir.
Kölelik ile bu denli iç içe geçmiş bir tarihe sahip Amerika'da, 1861-1865 arası güney eyaletler ile kuzey arasında gerçekleşen Amerikan İç Savaşı'ndan sonra kölelik yasaklanır ve mağlup olan güney eyaletlerde 4 milyon siyah Amerikalıya özgürlük ve vatandaşlık hakkı verilir. Kuzey eyaletlerde ise siyahlar özgürce yaşama hakkına daha öncesinde sahip olmuşlardır. Ayrıca 1780'lerle birlikte kölelik karşıtı kuzeyli siyahlar, 'Yeraltı Tren Yolu' adıyla anılan bir organizasyonla güneydeki kölelerin özgürlüğe kaçışlarına yardımcı olmaya başlamışlardır. 1830'larda yaygınlaşan bu organizasyon ağı sayesinde 40 ila 100 bin arası köle siyahın özgürlüğe kavuştuğu tahmin edilmektedir. 1865-1877 yılları arası köleliğin yasaklanması ve yeni hakların tanınması için Yeniden Yapılanma Dönemi adı altında devlet politikası izlenir. Ancak yazının başında görüldüğü üzere özellikle güney eyaletlerde köleliğin yasaklanmasına dair şiddetli direniş gösterilir. Klu Klux Klan gibi beyaz ırkçı örgütlerin ortaya çıkışları da bu yıllardır.
Amerikalı siyahların sembol isimleri
Anayasa'da vatandaşlık ve oy kullanma gibi hakları elde eden siyahların, Amerika'da uğradıkları mevcut ayrımcılık ve ırkçılığa karşı insan hakları hareketlerini başlatmaları ise bir yüzyıl sonrayı, yani 1960'ları bulur. Bu dönemde zaman zaman şiddete başvurmayı da meşru gören gruplar ortaya çıksa da, Siyah Amerika sivil hareketleri genel anlamda barışçıl ve haklarını elde etme odaklı yasalardan ayrılmayan bir yol izlemişlerdir. Siyah Amerikalı ülkede kurucu bir unsurdur, 'öteki' değil ve artık tamamen eşit olmalıdır. Oysa 20'nci yüzyılın ortasında siyah Amerikalılar özellikle güney eyaletlerde hâlâ tam bir ayrımcılık düzeninde yaşamaya devam ederler. Okulları da, halka açık alanlarda da kullanabilecekleri, yer alabilecekleri bölgeler de beyazlardan ayrılmıştır. Güney eyaletlerde, toplu taşıma araçları otobüslerde beyazların ön, siyahların arka tarafa oturmak zorunda olduğu bir ayrımcılık yapılmaktadır. 1 Aralık 1955 tarihinde beyazlara ait alanın dolması üzerine oturduğu orta kısmı boşaltarak yeni beyaz yolculara yer açması istenen Rosa Parks isimli siyah kadın, yerinden vazgeçmeyince tutuklanmış, bu olay bir sembol olarak otobüs boykotları ve oturma eylemleri gibi protestoların yaygınlaşmasının önünü açmıştır. Bir yıldan fazla süren boykot nedeniyle toplu taşıma sistemi ekonomik krize düşen Montgomery, Alabama'da otobüste siyah ve beyazların birlikte oturması yasağı ancak Yüksek Mahkeme'nin otobüslerde ırk ayrımcılığının anayasaya aykırı olduğu kararı ardından kalkmıştır.
Yasağın kalkmasının ardından Rosa Parks, yasağın kalkmasını haber yapan muhabir Nicholas Criss ile birlikte aynı otobüste bir poz vermiştir. Rosa Parks bugün hâlâ siyah Amerika'nın simge isimleri arasında yer almaktadır.
1960'lar ve siyah hakları dendiğinde akla gelen en önemli isim Martin Luther King Jr.'dır. Rosa Parks ile başlayan otobüs boykotlarının yayılmasında önemli rol oynayan King, bu olayla birlikte insan hakları adına ulusal bir figüre dönüşmüştür. Güney eyaletlerde siyahların oy kullanması, ayrımcılığın sona ermesi, işçi hakları ve diğer sivil haklar için yürüyüş ve protestolar düzenleyen King, bu olaylar sırasında sık sık tutuklanmış, saldırıya uğramıştır. 1963'te Washington DC'de 250 bin kişinin katıldığı "İş ve Özgürlük İçin Washington'a Yürüyüş" organizasyonunda Lincoln Anıtı önünde yaptığı "Bir Hayalim Var" konuşması ABD tarihinin en etkili konuşmalarından biri olarak sayılmaktadır. 1965'te düzenlenen ve siyahların oy kullanabilmelerini hedefleyen Selma'dan Montgomery'ye yürüyüşleri Washington DC'de yankı bulmuş ve siyahların oy hakları verilmiştir. King, 1968 yılında bir gösteriye katılmak için bulunduğu Memphis, Tennessee'de kaldığı motel odasının balkonunda ırkçı bir beyaz tarafından vurularak henüz 39 yaşında iken hayatını kaybetmiştir.
Siyah Amerika tarihinin bir diğer simge ismi Malcolm X'tir. 20'li yaşlarda hapishanede Müslüman olmasından sonra siyah Müslüman Amerikan kimliğinin oluşmasında önemli rol oynamıştır. Ateşli kişiliği ve kusursuz hitabeti ile Malcolm X, siyah ve Müslüman Amerikalıların sesi olmuştur. Wallace D. Fard tarafından kurulmuş ve Elijah Muhammed tarafından yönetilen "Nation of Islam (NOI)-İslam Milleti" liderleri arasına katılan Malcolm X, siyahların üstünlüğü ve beyazların şeytanlaştırıldığı ırkçı bir tutumu olan NOI'den Elijah Muhammed ile gerginlikler sonucu ayrılır ve hacca gider. Hac dönüşü Sünni İslam'ı seçtiğini ve beyazların şeytan olmadığını açıklar ve Afro-Amerikan Birliği Organizasyonunu (OAAU) kurar. Malcolm X de daha sadece 40 yaşındayken bir suikasta uğrar ve hayatını kaybeder. Malcolm X'i katleden altı kişinin NOI üyesi olması ise trajedinin başka bir boyutudur.
2000'ler Siyah Amerika için bir rüyanın gerçekleşmesini beraberinde getirdi. 2008 yılında ABD tarihinin ilk siyah başkanı seçildi: Barack Hussein Obama. "Değişim" sloganı ile iktidara gelen Obama için insan hakları en önemli önceliklerdendi. 2008 seçim kampanyası sırasında ırk üzerine ABD tarihinin en etkili konuşmalarından biri olarak kabul edilen konuşması ardından beklentileri yükselten Obama, başkanlığı sırasında bu beklentileri karşılamaktan uzak bir siyaset izledi. Tüm Amerikalıların başkanı olma argümanı ile siyahların sorunlarına özel bir ilgisi göstermedi. 2012 yılında Florida'da 17 yaşında siyah bir gencin komşusu tarafından öldürülmesi ve suçlunun mahkemece aklanması ile başlayan "Black Lives Matter-Siyahların da Canı Var" kampanyası, Obama yönetimini en fazla zorlayan sivil hak hareketlerinden biri oldu. Öncelikle siyahların güvenlik güçleri ve beyazlar tarafından en ufak bir şüphe üzerine vurulup öldürülmeleri konusuna odaklanan hareket, toplumda siyahlara karşı adaletsizlik ve ayrımcılık konularını kapsayarak büyüdü. Amerika'nın yılın en fazla izlenen televizyon programı olan Amerikan futbolu finali Super Bowl'da 2016 finalinde sahne alan Beyonce ve dansçılarının, performanslarında, şiddet ve ayrımcılığa maruz kalan siyahlara saygı duruşunda bulunması hem takdir hem eleştiri toplamıştır. Beyonce'nin, şov ve kıyafetleriyle, 1960'larda ırkçılıkla mücadele eden 'Kara Panterler' örgütüne atıf yapması da övgüyle karşılandığı kadar boykot çağrılarına neden oldu. Popüler kültür son dönemde siyah Amerika konusuna Beyonce gibi süper starlar ve filmler üzerinden eğilse de bu gelişmelerin yüzeysel bir göz boyama ötesine geçemediğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Bugün Siyah Amerikalıların yanında ırkçılık ve ayrımcılığa uğrayan topluluklar arasına Hispanikler, Müslümanlar gibi gruplar eklenmiş ise de bu durum siyahların durumunda bir iyileşme olduğu anlamına gelmemektedir. ABD çapında siyahlar, %9,6 oranı ile hâlâ en yüksek işsizlik oranına sahiptir. Siyahların yıllık geliri beyazlar ve Hispaniklerin gerisindedir. Silahsız siyah bir erkeğin polis tarafından vurulma olasılığı beyaz bir erkeğinkinin yedi katıdır; 2015 yılında her dokuz günde bir silahsız siyah bir erkek polis tarafından vurularak öldürülmüştür. Her üç siyah erkekten biri hayatının bir bölümünde hapse girmektedir. Hapishanedeki siyah oranı nüfus içindeki oranlarının çok üstündedir.
Günümüz Amerika'sında artık köleliğe, ırk ayrımına dayalı okul yahut otobüslerden bahsedilmese de Siyah Amerika hâlâ eşitlik ve özgürlük için mücadele etmektedir. ABD'ye artan göç nedeniyle demografide yaşanan değişiklikler sonucu Hispanik ve Müslümanlar gibi topluluklar yeni 'öteki' olarak ırkçılığın son hedefleri olsalar da, ABD'nin ilk 'ötekisi' olan siyahlar için yüzyıllardır yerleşmiş olan önyargı ve sistematik ayrımcılık devam etmektedir. İki dönem başkanlık yapan ilk siyah başkan Obama da bu durum hakkında bir gelişme sağlayamamıştır; başkan olabilmesinin gözle görülmeyen önkoşullarından biri de buydu belki, kim bilir…