Zeynep Betül Akyıldız: Bir tahterevallide psikoloji, müzik, opera ve masal anlatıcılığı…

Bir tahterevallide psikoloji, müzik, opera ve masal anlatıcılığı…
Giriş Tarihi: 30.12.2019 11:26 Son Güncelleme: 30.12.2019 11:27

HİKÂYE ANLATICISI, VOKALİST

Nasıl başladınız bu işlere? Kırılma noktanız, sizi motive eden şey neydi?
Dedem tasavvuf musikisi üzerine çalışan, besteler yapan, evde gazeller okuyan bir müezzindi. Üsküdar'da kuzenlerimle sokakta oyun oynarken hangi cami minaresinden çıkan ezanı dedemin okuduğunu bulmaya çalışırdık. Yukarıda, evde, dedemin çalışmalarını kaydettiği bir teybi ve kasetleri vardı. Böyle bir ortamda yetişince müzik dışarıdan bir şeymiş gibi olmuyor. Veyahut çocuk "beste yapmak" üzerine düşünmüyor, direkt yapıyor. Benim de böyle oldu.

Çocuklar zaten en çok taklitle öğreniyor, ben de evdeki teybe bir şeyler kaydederdim. Onları dinlerdim. Annem çok okuyan, çok güzel konuşan bir kadındı. Ezbere şiir okur, kitap seslendirir, radyo programlarını ilgiyle takip ederdi, ona hayrandım! Ben de konuşmaya başlayınca gazete kâğıtlarını buruşturup mikrofon yaparak ayna karşısına geçerek kendimce programlarımı sunarmışım. Sonra aralara şarkılar ekleyerek yine bunları kaydetmeye başladım. Tabii o zamanlar sınırsız kaset imkânı yok. Kasetlerin üzerine kaydederdim. Sonra yeniden, yeniden… Bu benim için böyle bir oyundu. İlkokul ve ortaokul yıllarında müziği ve okul korolarını ilgiyle takip ettim, şarkı söyledim, okul programlarında sunuculuk yaptım ama asıl uğraşım edebiyattı. Hani sınıfta sorulur ya "büyüyünce ne olacaksın" diye. Benim cevabım "yazar olmak"tı. En çok da o dönem okuduğum çocuk kitaplarını sevdiğim için çocuk kitabı yazarı olmak ve böyle eğlenceli, gerçekdışı şeyler anlatan kitaplar yazan bir insan olarak kalmak istiyordum. Bana kalırsa bunlar üzerine düşünmeye, hayal kurmaya ve yazmaya devam ettikçe mutlu bir insan olarak kalacaktım.

Liseye geçtikten sonra hikâye çalışmalarım önceki yıllara göre sönüşe geçti çünkü müzik beni farklı bir yerden yakalamaya başladı. Sınıfta gitar çalan bir arkadaşım vardı ve birlikte bir şeyler yapmaya başladık. Kendi bestelerimi onunla paylaştım, o üzerine gitar çaldı. Bir kız lisesinde okudum ve şarkılarımızı okulda konserler vererek kız arkadaşlarımızla paylaştık. Farklı repertuvarlarda şarkılar seslendirmeyi denedik ve tüm bunlar süresince ben kendi müziğimi ve kendi müziğimi yapmanın lezzetini keşfettim. Bu da hikâye yazmak gibi bir şeydi. Herhâlde üniversite seçimleri her çocuğun yetişkinlik üzerine ciddi ciddi düşünmeye başladığı bir eşiktir. Edebiyat ve psikoloji bölümleri arasında kalınca sanat terapisiyle birleştirme niyetiyle psikolojiyi tercih ettim. Bölümüme başladım. Bir yandan da enstrüman öğrenmeye başladım. İşte üniversite yıllarında böyle bir omzunda gitarı, bir omzunda bendiri, oradan oraya koşan bir öğrenciydim. Sonra İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı yarı zamanlı Opera Bölümü'ne başladım. Müzik yapmak çok güzeldi ama içimde eksikliğini hissettiğim bir şey vardı. İşte şu anki grupların hikâyesi böyle başlıyor.

Nedir bu "Kısırımız yok, müziğimiz var!" sloganı ve "aKşam Kadınlar Korosu"? Nasıl bir ihtiyaç sonucu ortaya çıktı bu topluluk sizce? Toplumda ne eksikti de siz doldurdunuz?
Okuldaki müzik yapan iki kız arkadaşımla bir araya gelip güçlerimizi birleştirerek başlattığımız bir kadın müzik hareketi "aKşam". Eskiden kadınların kadın kadına bir araya geldikleri zaman dilimleri hep olmuş. Yakın tarihte buna "gün" adını vermişler. Ben lisede kız arkadaşlarımla hiç bilmeden bunun bir versiyonunu yapıyordum. Bu kadın kadına geçirilen vaktin çok ciddi sosyolojik bir karşılığı da var aslında. Dedik ki biz buna modern bir yorumlama getirelim. Gündüz yapamıyorsak akşam yapalım, "Kısırımız yok ama müziğimiz var!" diyelim. Böyle müzikli kadın buluşmaları yapmaya başladık. Şimdi grup büyüdü, yaklaşık yedi kişiyiz. Bireysel müzik çalışmalarımızın yanında böyle kadın kadına paylaşılan alanlara yeni bir soluk getirmek amacıyla da "aKşam" adı altında konserler düzenliyoruz. Başlattığımız bu hareket sadece İstanbul'da değil Türkiye'de de yoğun ilgiyle karşılandı. Geçtiğimiz yıl küçük bir turneye çıktık. Sakarya'da, Bursa'da, Ankara'da, Kütahya'da, İzmir'de, Konya'da konserler verdik. Geçen sene aynı müzik hareketi çatısı altında şarkı söylemek isteyen kadınlar için bir koro kurdum: "aKşam Kadın Korosu". O da çok güzel ve verimli oldu, şarkı söylemek üzerine çalışmak isteyen kadınlarla her hafta çalışıp prova alıyoruz, koro konserleri düzenliyoruz. İşte aKşam grubu, aKşam Kadın Korosu ve başlattığımız müzik hareketinin hikâyesi böyle.

Psikoloji, opera, masal anlatıcılığı… Hepsinin ortak noktası nedir?
Çocukluk hayalimi de asla unutmadım tabii bu süreçte. Çocuk edebiyatının sınırsız hayal dünyası, masallar, cinler periler, troller, iblisler, melekler... Ve büyüdükçe öğrendiğim en önemli şey de, bunları anlatmak için illa yazmak zorunda olmadığım oldu. Bundan beş yıl önce anlatıcılık sanatıyla tanıştım ve asıl beni yakalayan asıl şeyin, sevdiğim anlatıyı başkalarıyla paylaşmak olduğunu fark ettim. Arkadaşlarımla "Uçan Halı Sakinleri" isminde bir topluluk kurduk ve hikâye anlatmayı seven gençler olarak bu halının üzerinde toplandık.

Şimdi yazmaya da devam ediyorum ama çoğunlukla anlatıyorum. Herkese, her yaştan insana açık hikâye geceleri düzenliyoruz. Sorunuza gelince... Müzik, opera, anlatıcılık... Bunların hepsi ayrı psikolojik süreçlere sahip sanatlar. Bir performansa hazırlık süreci üzerinde çalışmayı ve çalıştırmayı çok seviyorum. O yüzden bütün yaptığım işleri bir tahterevalli olarak betimlemeyi çok seviyorum. Koltuklarda anlatıcılık, müzik, sahne sanatları, öğrencilerim, dinleyiciler, arkadaşlarım, kişisel hayatım var. Ortadaki kaldıraç da denge noktası da psikoloji…

BİZE ULAŞIN