Günümüzde bilgisayar, telefon, tablet gibi elektronik iletişim araçları, hayatın vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiş durumda. İş hayatından eğitim öğretime, sağlıktan, ulaşıma, eğlence sektörüne kadar birçok farklı alanda bu cihazlara dolayısıyla yapay zekânın da müdahil olduğu uygulamalara başvuruyoruz. Yetişkin yaşamının her alanına sızan bu yeni düzen, çocukların hayatında da büyük bir alan kaplamaya başladı. Artık çocuklar yalnızca oyun ve eğlence için değil eğitim-öğretim için de bu tür uygulamalara başvuruyor, dolayısıyla kullanım alanı tercihten zarurete doğru hızla kaymaya başladı.
Bu durum beraberinde birçok tartışmayı da getiriyor. Çünkü dijital ya da sanal dünya dediğimiz bu âlem, yapay zekânın da devreye girmesiyle
birlikte, işleri daha da kolaylaştırmaya ve hızlandırmaya dolayısıyla çok daha pratik bir yaşam düzeni sunmaya başladı. Ancak bu yönüyle tercih edilen ve avantajlı görülen uygulamalar, zihni ve bedeni tembelleştirdiği, güvenlik açığı oluşturduğu, gerçeklik algısını bozduğu gibi büyük bir zafiyeti de beraberinde getiriyor.
Özellikle gelişme çağındaki çocuklar söz konusu olduğunda, bu dezavantajları daha büyük bir hassasiyetle değerlendirmek gerekiyor. Bu da çocukların ruhsal ve bedensel iyilik hallerinden sorumlu olan yetişkinleri birçok soru işaretiyle baş başa bırakıyor. Bu soru işaretlerinden biri ve belki de bu alandaki en önemli tartışma konusu da bilgisayar oyunları ve yapay zekâ destekli uygulamaların tamamının çocuk gelişimi için zararlı olup olmadığı.
Dikkat edilmesi gerekenler
Öncelikle, sırf dijital olarak ulaşıldığı için oyun ve yapay zekâ uygulamalarının tümünün her yaştaki çocuk için zararlı olduğunu söyleyemeyiz. Tam tersine yerinde ve zamanında başvurulan oyun ve uygulamalar, çocukları yeni bir dil öğrenmeleri, ana dillerini güçlendirmeleri, bellek, dikkat, aritmetik, yaratıcılık gibi becerilerini geliştirmeleri hususunda destekleyebilir.
Birtakım oyunlar sayesinde hedef belirleyerek ona ulaşmak için stratejiler kurmak, problem çözmek gibi yönetici işlevleri dolayısıyla zihinsel becerileri geliştirmek de söz konusu olabilir. Özellikle bilişsel gelişim alanında çocuklar için destekleyici olabilecek bu kullanım alanı için ise dikkat edilmesi gereken bazı hususlar var.
Bunlardan ilki yaş sınırına dikkat etmek, özellikle 0-3 yaş aralığına özel ihtimam göstermek üzere, okul öncesi dönemdeki çocukları ekrana mümkün mertebe maruz bırakmamak, gelişimsel açıdan destekleyici olur diyebiliriz. Bununla birlikte, okul öncesi dönem için dahi eğitim-öğretim alanlarını çeşitlendiren, zevkli hale getirmeye yardımcı olan ve hayal gücünü geliştirmeyi hedefleyen, hatta entelektüel alanda katkı sağlayan yapay zekâ destekli uygulama ve oyunlar olduğu da bir gerçek.
İlkokul eğitimiyle birlikte, dersleri, ödevleri, akıllı tahtaları vasıtasıyla oyunlar ve yapay zekânın da devreye girdiği çeşitli uygulamalar dolayısıyla dijital dünyayla daha çok haşır neşir olan çocuklarda teknoloji bağımlılığı, tembellik, aşırı hareketsizlik, obezite gibi olumsuzluklara sebebiyet vermemek için belirli sınırlandırmalara gitmek gerekiyor.
Çocuklar yaşlarına uygun içeriklerle buluşturulmalı
Dijital dünyada görüntülerin renkleri, çeşitleri, içerikleri çocuklar için cezbedici olduğundan burada alternatif sunmak, sınırlama yapmayı kolaylaştıran
en etkili yollardan biri: çeşitli spor faaliyetleri, doğa etkinlikleri, açık havada oynanan oyunlar bu alternatiflerden sayılabilir. Aslında bu alternatiflere göz
gezdirdiğimizde işin püf noktasının biraz da sanaldakinin gerçek hayattaki karşılığıyla ikame edilmesi olduğunu söyleyebiliriz.
Bir de bunun mümkün olmadığı fantastik öğelerle dolu içerikler var, aslında bu tür unsurlar çocukların hayal gücünü desteklemek açısından belli noktalarda yararlı olsa da, algının gerçeklikten fanteziye doğru sağlıksız bir şekilde kaymaması için belli bir denetimi gerektiriyor. Özetle, işe yarar içeriklerin uygun yaş gruplarıyla buluşturulmasının, ulaşılacak fayda-zarar açısından belirleyici olacağını söyleyebiliriz.
Ebeveyn-çocuk arasında dürüst bir iletişim olmalı
Bu noktada özellikle herhangi bir sınırlandırma olmadan yapay zekâ uygulamalarının ve bilgisayar oyunlarının çocukların hayatında merkezi bir rol
oynamasının makul bir tarafı olmadığını tekrar vurgulamak gerekir. Bu tür unsurlar, çocukların hayatına belli bir ölçüde ve uygun şekilde dâhil olduğunda verimli olabilir. Yakın zamanda gündeme gelen Mavi Balina, Momo gibi çocukları intihara sürüklemeye kadar giden son derece tehlikeli bilgisayar oyunları da aslında bu konuda hassas ve titiz davranmanın ne kadar önemli olduğunu tekrar ortaya koydu.
Ebeveynlerin bu tür tehlikeli içeriklerden çocuklarını koruyabilmeleri adına yapabilecekleri ilk şey, erken çocukluk döneminden itibaren ebeveyn-çocuk
arasında açık ve dürüst bir iletişimi tesis edebilmek. Yasaklayıcı, yargılayıcı ve suçlayıcı tavırlar, çocukları korumaya değil, sırlarla hareket etmeye itiyor. Erken dönemlerden itibaren onları yaşlarına uygun şekilde bilgilendirmek, kendilerini tedirgin hissettiklerinde ya da kafa karışıklığına sebebiyet veren olayların içinde bulduklarında, ilk iş olarak ebeveynlerine başvurmaya teşvik ediyor.
Ancak, günümüz koşullarında sağlıklı bir bağ kurmanın tek başına yeterli gelmeyeceği durumlar olabileceğini de biliyoruz. Bu nedenle, çocukların
internet kullanırken özellikle de cinsel ya da şiddet içerikli görüntülere maruz kalmalarını engellemek, daha temiz ve yaşlarına uygun bir deneyim yaşamalarını sağlamak amacıyla çeşitli uygulamalardan yararlanabiliriz.
Çocuk koruma programları, çocuk filtresi, çocuklar için özel olarak hazırlanan uygulama ve siteler, çocukları bu tür uygulamalardan tamamen uzak tutmamızın mümkün olmadığı zamanlarda, onları uygunsuz reklam ve içeriklere maruz bırakmamak adına bir önlem olabilir. Yalnız bu noktada, sadece bu önlemlere uymak değil, içeriklerin kendi değerlerimize uygun olup olmadığını sorgulamak da bir başka sorumluluk alanı olarak karşımıza çıkıyor.
Sanal asistanlarla sohbet eden çocuklar
Diğer bir husus yapay zekâ destekli sanal asistanlarla bir arkadaşlarıymış gibi sohbet eden, sorunlarını onlara anlatıp, tavsiye isteyen çocuklar.
Akranlarıyla vakit geçirmek yerine sanal bir arkadaş edinen çocukların gelişiminin nasıl etkilendiği ise bir diğer önemli tartışma konusu.
Bireyin gelişim alanlarından biri olan sosyal gelişim, sosyal becerilerin nasıl yönetileceği, iletişim becerilerinin nasıl geliştirileceği gibi konuları ele alıyor. Bireyi gelişimsel açıdan değerlendirirken, bebeklik döneminden itibaren diğer bireylerle nasıl iletişim kurduğunu inceliyoruz. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, çocukların öğrenme yoluyla da iletişim becerilerini kazandığını görüyoruz.
Okul öncesi dönemden itibaren çevresindeki yetişkinlerin yapay zekâ destekli arkadaşlarıyla diğer insanları ikame edecek şekilde iletişim içinde olduğunu gören çocukların, sosyo-duygusal açıdan gelişimlerinin yetersiz kalacağını söyleyebiliriz. Çünkü çocuklar, davranışlarını beden dilinin yardımıyla da şekillendirirler. Bunun devamı olacak şekilde yapay zekâ destekli sanal asistanlarıyla, gerçek bir arkadaşmış gibi sohbet eden, onlara
dert anlatan ve öneriler bekleyen çocuklar, sosyal ilişkilerinde sıkıntılar yaşayabilir.
Çocukları güvenle desteklemek
Birey, hata yaparak, hatta bilinçli ve bilinçsizce hata yapmaya teşvik ederek, insan olur ve ancak gerçek bir insanla insana ait yeteneklerini geliştirebilir. Dolayısıyla, ilişki kurmayı öğrenmek adına başvuracağımız varlıkların ilki yine bir insan olabilir. Bu bağlamda, hâlihazırda üretilen insansı (humanoid) robotların yakın gelecekte günlük hayatımıza daha çok müdahil olmasının nasıl sonuçlar doğuracağı üzerine bazı kaygılar ortaya çıkabilir.
Bu noktada, insanın fiziksel özellikleri, özgün kişilik örüntüsü, kimliğiyle biricik bir varlık olduğunu hatırlamak önemlidir. Yapay zekâ destekli bazı programların çeşitli konularda insan zihninden daha hızlı taramalar yapması, onları insanlardan bütünüyle üstün araçlar haline getirmiyor. Bir çocuk bunun farkında olarak yetişir ve bu tür araçlara, belli noktalarda destek almak amacıyla başvurmayı öğrenirse, yapay zekâ destekli bir uygulamayı ya da bir akıllı robotu kendisine eşdeğer görmeyecektir.
Sözün özü: Hızla gelişen teknolojiye ve yakın gelecekte daha da yoğun bir şekilde hayatımıza müdahil olacak yapay zekâya karşı çocuklarımızı güvenle desteklemek için her zaman şu ilkelerden yararlanabiliriz: Açık iletişim, karşılıklı güven, denge, denetim, varlığın biricikliği.