İsrail bütün dünyaya soykırımı seyrettirerek gözlerimize nişan alırken 2024 Paris Olimpiyatları'nda ne izledik? Son Akşam Yemeği'nde drag queenler, gürültülü bir LGBTQ+ propagandası, üçlü ilişki klipleri, Hristiyanlık yergisi, Masonik ve Pagan göndermeleri ve verdiği bütün mesajlarla apaçık ortada olan küreselci elitlerin bütün dünyaya izlettiği sapkın bir show mu? Yoksa yeni dünya düzeninin bütün queer kimliklerine kollarını açan özgürlükçü bir show mu? Ve bu özgürlük şovunu eleştirenlere parmak sallayan, sözde en özgürlükçü konularda bile sözün zorbalığını yapanları nerede konumlayacağız?
Sorularla devam edelim. Sokak röportajlarının birinde ".ktir .rospu" diye cevap vererek rendeyse bir popüler kültür ikonu haline getirilen yaşlı kadını hatırlayacaksınız. Üstelik birçok popüler kadın isimler tarafından da destek görmüştü. Hiçbir ideoloji, yaşam tarzı vs. ayrımı yapmaksızın düz bir mantık sorusuyla soralım: Fikrini beyan eden bir kadına sırf aynı şekilde düşünmediği için yolun ortasında alenen küfreden bir kadını böylesine sahiplenen bir kadın; kadın haklarını savunurken ne kadar objektiftir?
Bir de bu çelişkiye itiraz edenlere yapılan kadın düşmanı ithamı var. Kendileri gibi düşünmeyen her kadına "kadın düşmanı" demek. Oysa asıl kadın düşmanlığı bu: Politize olmuş, kindar, yaftacı, husumetçi ve mahalleci. Politize edilmiş, ilkesel, tutarlı, rasyonel ve etik olmayan, "senin haklarını yalnız benim gibi düşünürsen savunurum", "yalnız benim ideolojime göre düşünürsen kız kardeşimsin" diyen bir kadın hakları savunusu olabilir mi? Olsa olsa ideolojik ve zorba bir feminizm olur bu.
Ve bu ilkesiz, tutarsız, politiğe edilmiş kadın hakları savunsa da yine en çok kadınlara zarar veriyor. Çünkü düşünsel zorbalık husumetten başka bir şey getirmiyor. Bu her türden fikri zorbalık kutuplaşmadan başka bir şey getirmeyecek. Peki, tüm bu ideolojik zorbalıkların ve tartışmaların tam ortasında woke kültürü (uyanış kültürü) nerede duruyor?
Sosyal medya toplumunun uyanışı
İncil (Matta 13/13): "Gördükleri halde görmezler, duydukları halde duymaz ve anlamazlar.'' der. Kur'an'da (A'râf Suresi 179. ay et) ise şöyle geçer: "Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler, kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır."
Söz öldü, onu biz öldürdük. Göz, kulağa galebe çaldı. Gösteri toplumunda, gözün toplumunda yaşıyoruz. Sözün toplumu demode artık. Göz toplumu da kabuk değiştiriyor. Gördüğümüzü duyduğumuza tercih ediyoruz fakat tam uyanış için gözü açmak gerekiyor. "Woke culture" aslında sosyal medya toplumunun uyanışının bir simgesi. O meşhur gözün aralanışı. Fakat gözü, gördüğü şeyler oluşturur. Göz kendisini göz olduğu için göremez.
Aslında hikâye 80'lerdeki aktivist hareketlere dayanıyor. Bir kısmı Amerika'da gerçekleşen sokak hareketleri, özellikle baskılananın hakkının savunulması adına önemli bir misyon taşıyordu. Toplumsal hareketler niyetlerden bağımsız değerlendirilmelidir. #StayWoke hashtaginin hedefi 2017'deki siyahi insanlara uygulanan renk faşizminin karşısında durmak niyetini taşıyordu ama bu toplumu ilgilendirmezdi. Toplum kendi dinamiğini sağlarken sadece rasyonel olanı takip eder çünkü. Devrimin midesi kendi taraftarlarıyla doludur. Uyanalım uyanmasına, fakat biz uyandığımızda
ne olacak? Ya da woke kültürü literatüre girer girmez, problemlerin halkaları çoğalmayacak mı?
Woke, ağ toplumunun içinde demode çöplüğünde yerini alsa da karanlık tarafı dünyada hâlâ bir heyula gibi dolaşıyor. Bir küçültme ifadesi artık. Fakat bir süre uyanış, farkında olma, olanlara ses çıkarma motivasyonunun kaynağı idi. Yapılandırılmış, teorize edilmiş bir ideoloji değil. O sadece ağ toplumsal yapıda gündem takip edebileceğimiz bir sanal ağ merkezi. Liberal söylemlerin, politik duruşların taraftar toplamadaki en önemli aracı, artık woke kültüründen besleniyor.
"Benim söylediğimi haykır"
İnsan bu çağda kendini inşa etme özgürlüğüne sahip. Fakat bu özgürlüğün woke kültürü içindeki bio-politik tartışmalarını diriltmesi, problemi işin içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Özgürlük ideali despotizmi, woke kültürü de "cancel culture"ı doğurdu.
"Benim söylediğimi haykır, kendi düşünceni bastır! Önce baskılara şiddetli tepki gösterme, tepkini gerekçelendirip teorize et; bizim tepki gösterdiğimize tepki göstermiyorsan bizden değilsin!"
Modern sokaklarda sloganlar sosyal medyada paylaşılan gönderilerle atılıyor. Sosyal medya toplumunun gündeme taşıdığı veya halihazırda gündem olan meselelere karşı gösterilen toplumsal tavır, woke kelimesinin devamına "kültür" kelimesinin eklenmesindeki en büyük sebep. Kültür, sabit tanımı olmayan bir kavram. Aslında woke kültürünün ifade ettiği söylem de öyle. Dinamik ve değişken. Dolayısıyla woke kültürüne dahil olan problem yelpazesi oldukça geniş. Bu da şoke kültürünün gündeme aldığı problemlerin derinlemesine düşünülüp incelenmesinin önünde bir engel teşkil ediyor. Woke, derine inmiyor.
Yüzeysel bakış cancel kültürünü çağırdı. Despot holiganlar farklı sesleri susturdu. Mesele yüzeysel algılanıyordu. Karşı durulacak şey X ise, bir benzeri de X'e dahil olabilirdi. Post-modernizmin derme çatma yapısı woke kültürünün en önemli besin kaynağı gibi görünüyor. Aşırılık zemininde karşıtlıklar benzeşiyor. Yüzeysellik derinlikten uzaklaşıyor. Derin olana müsaade etmiyor. Yıkılan bir köprüden kaçış sekansını andırıyor bu durum.
Woke kültürü elbette eleştirisiyle daha da görünür oldu. İtibar suikastları, linçler özellikle sanal mecralarda en güçlü silah olarak kabul edilebilir. Eleştirel gözlüklerimizi çıkardığımızda, şoke kültürünün, postmodernizmin bir yansıması olarak okunması yanlış olmaz.
Özgürlüğün ve adaletin haykırılması, güç zehirlenmesini ve sosyal sansürü de beraberinde getirdi. Bir merkezden yönetilmeyen ya da kurgulanamayan bu toplumsal hayalet, gücünü yine özgürlükten almakta. Her özgürlük vaadi gibi var olduğu mekân ölçüsünde tabi.
Woke eleştirisi anti-woke'da mı birleşecek?
Elbette woke kültürüne karşı olmanın da bir engellemeye sebep olabileceğini unutmamak gerekir. 2024 Paris Olimpiyatları açılış töreni bu mesele için iyi bir örnek teşkil ediyor. Herkes balkonda Marie-Antoinette'in kesik başını tutarken sergilediği performansı izlerken Paris'ten atılan özgürlük naraları tüm dünyayı çınlatıyordu. Sergilenen diğer performanslarda LGBTQ+, kültürel anlamda kör gözleri parmaklarıyla oyuyordu. Politik doğruculuğun amentüsü haline gelen bu tutumlar artık günümüzde şoke kültürünün bile önüne geçmiş durumda. Mayınlı bir arazide yolunu bulmaya çalışmanın sersemliği ile yapılan konuşmalar, yazılan yazılar ve sergilenen tavırlar woke kültürü için geçerli olan yüzeyselliği ortaya çıkartıyor. Yüzeysel, çünkü görünenin ardındaki sebepler sıralaması önemli değil. Yüzeysel çünkü tek enstrümanı gözün kendisi.
Çağ, hızlı değişimlerin dinamiği ile sarsılıyor. Durup soluklanmaya bile vakit yok. Kaldı ki göz, kendini sık sık kapatarak koruyabilir. Woke kültürü de bu değişimden nasip aldı, alacaktır da. Uyanışın, biraz da uyumayı içermesi göz benzetmesine uyarlanabilir. Bu hızın çağın ruhuna uygun olduğu açık. Fakat toplumsallığa uygun olup olmadığını bu konuyla bağlantılı krizlerin sıkça ortaya çıkmasından anlayabiliriz.
Woke kelimesi, hem olumlu hem de olumsuz bir şekilde kullanılabildiği için geçişli bir anlama sahip. Özetle; adalet, eşitlik ve özgürlük gibi temel problemlerle ilgili. Fakat sosyal medya toplumunda aşırı duyarlılığın eleştirilmesi maksadıyla ironik bir kullanıma da kavuştu. Bu duyarlılık, woke kültürünün kisvesini genişletmesiyle bağlantılı.
Sosyal adaletsizliklere, baskılara ve ırkçılığa yükselen seslerin içine, politize olmuş, keyfî söylemlerin de dâhil olması kaçınılmaz. Fakat bu denkleme cancel kültürü de eklenince işler toplumsal çerçevede tehlikeli bir hal almaya başlıyor. 2024 Olimpiyatlarındaki açılış seremonisi aslında bu kısa çağ rüzgârını güzel anlattı. Hakikat, tarih yazıcıların elinden alındı, toplumsal hareketlerin sözcüleri tarafından gasp edildi.
"-Biz neyi bağırıyorsak hakikat odur. Bu hakikatle gözlerini aç ve uyanık kal"
"-Gözlerini tamamen açacağız, açmazsan seni ontolojik bir fukaraya dönüştüreceğiz"
Kubrick'in Otomatik Portakal filmini hatırlayalım. Göz kapakları pensle tutturulmuş bir uyanıklık hali.