KARINCANIN HAKKI
Yıldız Ramazanoğlu
Sevgili kardeşim Sadık, bazı dostların olarak buluştuk ve seni andık. Öyle güzel şeyler anlattılar ki. Kendi kiranı ödeyememişken, bir gece vakti sokağa atılan hamal için para çekecek bankamatik araman, dünya yıkılırken umudunu kaybetmeyip sürekli insanlık için projeler geliştirmeye çalışman, kurduğun sinema rüya okulu için büyük heyecan duyup gece vakti dostlarınla güzel gelişmeleri paylaşman, mal biriktirmeyi reddetmen, mülkiyeti sorgulaman, kitaplarını isteyene dağıtman, sevince tam sevmen, tutku ve heyecanla insanları iyi işlere çağırman, haksızlıklara başkaldırıp otoritelerin makamına bodoslama dalman, gönül adamı olman, herkesin haklı ve kibirli olduğu verili alanlarda dönüp kalplere bakman, hayallerin gerçek olduğunu, gerçeğin ise bazen karton gibi yırtılıp atılabileceğini düşünmen, en zor sanat dallarından biri olan sinemaya inanman, bu alanı kürsü gibi kullanıp sözünü söylemen, 'karıncanın hakkı' gibi müthiş ders isimleri icat etmen, bulamayınca şükredip, bulunca dağıtman, güzel olan her şeyi, kitapları, şarkıları, filmleri, içindeki sızıları ve sevinçleri paylaşman, başkasının nefsini tezkiyeye çıkanların aksine kendi kemalin ve aksin için aynalarda mücadele vermen, güce paraya tapmaman…
Komşun açken tok yatmaman, Hz. Ali'ye Hz. Hüseyin'e bu kadar şevkle bağlanman…
Bunlar neden delilik olsun, aksine birçoğu ortalama bir Müslüman ve insan olmanın asgari gerekleri. Normalimiz kaybolduysa, biz kaybolduk demek. Ne aradığımızı bilmeyince bulduğumuzu tanıyamıyorsak.
Böyle yaşamak delirmekse vakit erişmeden, mühlet tamam olmadan delirmek mi lazım acaba?
14 Ekim 2024, saat: 14.00'te zoom dersimizi yaptık güle oynaya.
14 Ekim 2024, saat: 16.00'da vefat haberin. Mekânın cennet olsun.
İnna lillah ve inna ileyhi raciun.
TÜM RESIMLERIN IÇINDE
H. Salih Zengin
"İnsan bir resmin içine bu kadar girebilir" diyor ya İsmet Özel. İşte bu şiirin dizesine yaraşır bir isimdi Sadık Battal. Onun bir resmin içinde tüm coşkusu, heyecanı, isyanı ve gülümsemesi ile var olması görünür olma çabasından değil, maskesizliği ve vicdanının gür olmasıyla ilintiliydi. Çünkü derdi vardı ve sinemadan edebiyata, şiirden felsefeye kadar kafasını yorduğu tüm konularda bu derdine ortak olacak dostlar biriktirirdi. Kafasında sürekli projelerle dolaşır ve gecenin bir yarısı açtığınız telefonda şevkle, azimle ve inanmış bir adam olarak saatlerce projelerini anlatırdı.
Onunla yatay düzlemde aşık atamazdınız, sizi yalın ve derin olana çeker, tüm engelleri kafasında bitirir ve sizi projeye ortak ederdi. Dostuydunuz inanırdınız, inandırırdı çünkü dostunuzdu. Beni de görev yaptığı Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve MimarlıkFakültesi'nde çocuk edebiyatı dersleri vermeye böyle ikna etmişti. Sık sık telefon açar, kendisini heyecanlandıran bir tesadüften söz açar, peşi sıra bir projeyi daha zihninize sokarak "Nasipten öte nimet, Hak kelamından gayrı söz olmaz" deyip sonlandırırdı. Hayır, söz konusu Sadık'sa hiçbir şeyin sonu olamazdı. Ardından uzun mesaj trafiği başlardı.
Yazar, şair, senarist, sinemacı, akademisyen, yönetmen ve en önemlisi "aziz bir dost" kimliğiyle Sadık Battal, sürekli ufuk açan, yerinde ve bedeninde durmayan ender insanlardandı. Kafasına koyduğu ve inandığı bir işi yapmak için protokolü, makamı, tüzüğü ters-yüz eder ve en katışıksız, hormonsuz, samimi hâliyle o işi oldururdu. Gönül verdiği sinemaya dair yaptıkları kadar yapacakları da çok önemliydi. Hayata tutunma çabası hep bu heyecan üzerineydi. Yavuz Turgul'un Gönül Yarası filmini sinemada izlerken ekrana Neşet Ertaş sazıyla çıkınca birden ayağa fırlayarak ceketinin düğmelerini ilikleyecek kadar heyecanlıydı hem de.
Sadık Battal ile Fatih Camii'nin doğu kapısına bakan Türbe Sokak No:7'de, 1993'te tanışmıştık… Son yolculuğuna, tanıştığımız sokağın ucundaki Fatih Camii'nden uğurladık. Hüzün ve tesadüf bu olsa gerek. "Ölmeye yüzümüz olsun" diyen güzel kardeşim, umarım dostluğunu devam ettirmeye ahirette yüzümüz olur.