Ayşegül Yıldırım Kara: Kudüs'te bir kapı

Kudüste bir kapı
Giriş Tarihi: 14.6.2017 12:14 Son Güncelleme: 19.6.2017 15:02
Ayşegül Yıldırım Kara SAYI:36Haziran 2017
İngiliz mandası ve müteakiben İsrail hükümetinin gerilim siyaseti nedeniyle Kudüs son 100 yıldır bütün dünyada çatışmalar, kaos ve ölümlerle anılıyor. Hz. Ömer’le başlayıp Osmanlı döneminde zirveye taşınan huzur ve barış ortamı işgalci İsrail’in kanun ve hukuk tanımaz uygulamalarıyla, her kesim için bir kâbusa dönüşmüş durumda.

Altında dar bir blue jean, üstünde uzun bir tunik… İncecik bir beden… Yeni usûl kabartılarak bağlanmış pamuklu bir şal, küçük bir kol çantası, düz spor ayakkabılar… 15-16 yaşlarında genç bir kız. Adını bilmiyoruz. Sultan Süleyman Caddesi'nden eski şehrin en işlek, en canlı kapısına doğru ilerliyor. Aklında, belki son sınavından aldığı düşük not, belki dün gece İsrail karakolunda tutulan 13 yaşındaki kardeşi Muntasır, belki vitrinde gördüğü o siyah düğmeli kırmızı elbise belki de biraz evvel telefonda konuşup kapattığı arkadaşı Ömer var. Bir şeyler hissediyor belki, belki deduygularından emin değil, onunla konuşmak hoşuna gidiyor, kim bilir. Kanuni'nin yaptırdığı büyük ve ihtişamlı kapıya yani Babulamud'a inen merdivenlerin başına konuşlanmış bir manga askerin önünden geçiyor. Asker dediysek çarşı iznine çıkmış askerlerden değil, 40 kilo teçhizatı sırtında, son teknoloji tüfeği elinde robokoptan hallice, her an çatışmaya hazır olanlarından... O esnada çantasına doğru hamle yapıyor, içinden bir kâğıt mendil çıkaracak belki de. Burnu, bozuk çeşme gibi sızdırıyor şu aralar muhtemelen. Hep havalardan. İşte tam bu sırada bedeninde ince bir sızı, keskin bir mide bulantısı hissediyor. Bir anlık sağırlıkla dünyanın sesi kesiliyor, uğultuya dönüyor. Elini daldırdığı çantasından çıkarırken başını kaldırıp ne olduğuna bakıyor. Son model bir makinenin namlusu ile göz göze geliyor. Namlunun ucundan ateşler çıkıyor. …3-4-5...12-13.....19- 20. Tam 20 kurşun isabet ediyor o incecik, o körpecik bedenine. Kudüs'te bir Müslüman Filistinli olarak yaşamanın bedelini 16 yaşında Babulamud'a inen o merdivenlerin hemen başında 20 kurşun ile ödüyor. Kirli beyaz renkli taş sokakta uzanıyor boylu boyunca. Yüzünü yaslıyor binlerce yılın çilesiyle pişmiş taşlara. Koyu bir kırmızı birikinti sarıyor etrafını. Yanına kimseyi yanaştırmıyor İsrail güçleri. Kimsenin yardımına izin vermiyorlar. O orada öylece neden öldüğünü anlamaya çalışırken bütün dünya da adını öğreniyor artık: Fatıma.

Birkaç hafta önce aynı yerde başka bir kadın... Bu defa merdivenlerin dibinde... Siyah feracesi ve başörtüsüyle Fatıma gibi yüzükoyun uzanmış taşa. Etrafında bir kızıllık onun da. Hikâye hemen hemen aynı. Bir manga askerden biri şüphelenmiş bir an ve ardından birkaç el silah sesi. Yere düşen bir anne bu defa. Aynı davaya evladını yedi ay önce şehit vermiş bir anne üstelik. Belki Rabbi dualarını kabul ediyor da çok geçmeden oğluna kavuşuyor. Adı Siham. Şehit oğlunun adı ise Mustafa.

Siham'dan birkaç hafta önce yine aynı yerde. Bu defa Babulamud'dan eski şehre girilen noktada. O büyük yeşil kapının önünde. 18-19 yaşlarında bir genç. Sırt üstü yatıyor o da, kirli beyaz Kudüs taşında. Taşa sızan kırmızılık onun da etrafında. Tişörtü sıyrılmış, pantolonu indirilmiş. İç çamaşırları tehlike arz etmiyor Allah'tan, kalıyor üzerinde. Yanına kimse yaklaştırılmıyor ve Babulamud bir şehit daha alıyor, tıpkı daha önce aldıkları gibi…

Şehitler Kapısı

Muhteşem Süleyman'ın, adı kadar muhteşem eserlerinden biri Kudüs surları… Yaklaşık 4 km uzunluğunda, 12 metre yüksekliğinde. Kadim şehrin etrafını boydan boya sarıyor. Şehre girişler ise şehrin kimi görkemli kimisi daha mütevazı kapılarından sağlanıyor. En hareketli, en ihtişamlı olanı ise Babulamud. Yani biz Türklerin deyişiyle Şam Kapısı…

Kudüs'te her taşın, her noktanın, her nesnenin birden fazla hikâye-si olabildiği gibi birden fazla da adı vardır. Kapılar buna en güzel örnek. Babulamud, Şam Kapısı, İngilizce versiyonuyla Damascus Gate. Hepsi şehrin bu en büyük kapısının adı… Bu kapıya "Kahramanlar Kapısı" ve "Şehitler Kapısı" da denmeye başladı artık. Kirli beyaz Kudüs taşının rengi kırmızıya çalıyor artık burada. Hemen her hafta, bu kutsal şehre yakışmayan bir cinayete şahitlik ediyor bu kadim şehrin kadim taşları, kapıları, sokakları…

Peki sebep?

2015 yılında 2 Ekim'de yine bu kapıdan girmişti eski Kudüs'e Muhannad Halabi. Şam kapısından. 19 yaşında bir gençti. Batı Şeria'dan sırf Mescid-i Aksa'da namaz kılabilmek için gelmiş, hızlı adımlarla Vadi Caddesi'nden geçerek Aksa'ya yönelmişti. Batı Şeria'dan yani Filistin sayılan topraklardan 10-15 km ötedeki Kudüs'e gelmek İstanbul'dan İzmit'e gitmek gibi değildi Filistinliler için. Kontrol noktalarında bekletiliyor, x-ray cihazlarından geçiyor, yetmiyor didik didik aranıyorlardı. 15 dakikalık bilemediniz yarım saatlik yol, bu bekletmelerle beş-altı saate çıkabiliyordu. Nereye gidiyorsun, neden gidiyorsun, ne yapacaksın gibi saçma sapan sorular günlük hayatlarının bir parçasıydı. Bu soruları sorarken ufak tefek darp, itme kakma gibi hareketlere ve sözlü hakaretlere uğramaları da cabasıydı. İşgal güçlerinin bu uygulamalarına alışmaları bekleniyordu Filistinli Müslümanların. Halabi'nin de hikâyesi böyle geçmişti 19 yıl ve eğer artık bu duruma dayanamayıp cinnet geçirmese belki bir 19 yıl daha böyle geçecekti. Kim bilir?

Mescid-i Aksa'nın kapısından döndürmüştü işgal polisleri Muhannad Halabi'yi. Aksa'ya girmesine ve ibadet etmesine izin vermemişlerdi. Tartaklama, hakaret zaten işin doğasında vardı. Dayanamadı Halabi muhtemelen ve bulduğu bir bıçakla Vadi Caddesi'nden geçmekte olan bir Yahudi aileye saldırdı. İki kişi öldü aileden ve elbette Halabi de öldürüldü.

Halabi'yi buna sürükleyen en önemli neden aylar evvel 15 yaşındaki Muhammed Hudayr'ın bir sabah namazı için evlerinin yakınındaki mescide giderken aşırılık yanlısı fanatik Yahudiler tarafından kaçırılması ve ardından yakılarak öldürülmesiyle başlayan olaylar dizisiydi. Bu olayı takiben Yahudi yerleşimciler, 2015 Temmuz'unun son günü Nablus'ta Devabişe ailesinin evini kundaklamış, anne, baba ve 18 aylık bebekleri hayatını kaybederken, ailenin dört yaşındaki çocukları Ahmet yangından sağ kurtulabilmişti. Söz konusu olayla tırmanan gerginlik, Mescid-i Aksa'ya yönelik baskınlarla ciddi boyutlara ulaşmıştı. Bu ortamda geldi Halabi'nin cinneti ve ardından hem eylemler hem de İsrail'in yargısız infazları.

Adına 'bıçak' yahut 'yalnız kurt' intifadası denmeye başlandı eylemlerin. Üçüncü intifada başladı açıklamaları yapıldı. Hayatlarının baharında, hiçbir örgüte mensup olmayan, dar paça blue jeanli, son moda tişörtlü ve 'jöleli' saçlarıyla asla ölümü yakıştıramayacağınız gençlerin şahsi eylemleriydi bunlar ve İsrail bunu anlamlandıramıyordu. Radikal bir taraf yoktu, ideolojik bir bağlantı bulunmuyordu, siyasi aidiyet dahi yoktu çoğunlukla bu eylemci çocuklarda.

İmdat, beni öldürecek!

Peki, neden henüz çocuk sayılabilecek bu gençler isyan ediyordu? İsrail bu basit sorunun basit cevabını vermemek için direniyor, işi daha da içinden çıkılamaz bir hale büründürüyordu. Öyle bir paranoyaya bağlanmıştı ki artık sistem, İsrail güçleri elini cebine sokan Filistinliyi gördükleri anda; "Dur, yapma" demeden infaz etmeye başlamıştı. Bahane belliydi, "bıçaklı eylem şüphesi üzerine" deniyordu. Bazı amatör çekim videolarda ise o bıçağın kimler tarafından öldürülen Filistinlilerin yanına bırakıldığı tabiri caizse kabak gibi görünüyordu. Paranoya, güvenlik kuvvetleri dışında Yahudileri de esir almıştı yahut gözünü kin bürümüş bazı Siyonistler bu durumu kullanıyordu. Yanından bir Filistinli geçerken bir Siyonist; "Elinde bıçak var, imdat, beni öldürecek" diyerek çığlık atsa kurşunun Filistinlinin alnının ortasını bulması çok zaman almıyordu. 3 Ekim 2015'te eski Kudüs'ün en sevilen, sayılan gençlerinden biri olan 22 yaşındaki Fadi Alon'un başına gelen tam da buydu.

Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) bağlı Havarani Araştırma ve Belgelendirme Merkezi'nin yayımladığı rapora göre, mayıs ayı içinde Yahudi bir yerleşimci tarafından öldürülen 23 yaşındaki Mu'tez Hilal Beni Şems ile birlikte, Ekim 2015'ten bu yana silahlı Yahudi yerleşimciler dâhil İsrail güçleri tarafından öldürülen Filistinlilerin sayısı 311'e ulaşmıştı.

Rapora göre, Fatıma Hacici'nin 7 Mayıs'ta Babulamud önünde "bıçaklı saldırı girişiminde bulunduğu" iddiasıyla İsrail polisi tarafından vurulması sonucu hayatını kaybeden Filistinli çocuk sayısı da 83'e ulaşmış oldu.

Ekim 2015'ten bu yana 18 yaşını doldurmayan 10 kız çocuğu ile öldürülen kadın sayısının 28 olduğu kaydedildi. Ölen İsrailli sayısı ise 2015 Ekim'inden bu zamana yaklaşık 45 kişiye ulaştı.

İngiliz mandası ve müteakiben İsrail hükümetinin gerilim siyaseti nedeniyle Kudüs son 100 yıldır bütün dünyada çatışmalar, kaos ve ölümlerle anılıyor. Hz Ömer'le başlayıp Osmanlı döneminde zirveye taşınan huzur ve barış ortamı işgalci İsrail'in kanun ve hukuk tanımaz uygulamalarıyla, her kesim için bir kâbusa dönüşmüş durumda. Birlikte yaşama kültürü ve beraber yaşama deneyiminin üzeri binlerce şehit naaşı ile örtüldü. Oysa Kudüs bunu hak etmiyor. Adının anlamında yaraşır biçimde barış ve esenlik yurdu olarak anılması gerekiyor.

Kudüs'te kalmanın yüzlerce sebebi var

Şiddetin gölgesinde yaşamaya itilen Kudüs ve Kudüslüler içinse hayat öyle veya böyle devam ediyor. Bunca zorluklar içerisinde Kudüs'te kalmalarının, bu toprakları terk etmemelerinin ise yüzlerce sebebi bulunuyor.

Artık "Şehitler Kapısı" olarak anılan Babulamud'da merdivenlere oturarak içilen bir bardak naneli çayın keyfi bunlardan biri mesela.

Yine bir gece vakti bu merdivenlerde kakuleli kahve eşliğinde bir grup gencin gitarla söylediği Vatanım şarkısını mırıldanmak... Ta ki İsrail askerlerinin; "Gidin buradan, gitar çalmayın" diyerek gençleri postalamasına kadar. Yahut eski şehrin etrafını yüksek müzik eşliğinde araçla turlamak ve ardından o muazzam surları ve eski şehri yüksek bir tepeden seyre dalmak. Paha biçilemez bir sebep.

Genç bir kızın sabah namazına yetişmek için ürpertmeyen serinlikte, aydınlığın karanlığa galebe çalmaya başladığı anlarda, o dar ve taş sokaklarda, pervanenin ışığa meyletmesi gibi Mescid-i Aksa'ya yönelen insanlar arasına karışması da o sebeplerden sadece biri... Binlerce yıllık tarihin içinden süzülerek, acı tatlı şahitliklerin eşliğinde bu kutlu alana ulaşıyor olmak.

Kudüslü teyzelerin Aksa'nın bahçesinde elleriyle ikram ettikleri kahvaltılıklarla açlığı bastırmak. Önce Kuran-ı Kerim'den ayetlerle ardından ezan sesiyle dolan dar sokaklarda sırtında haçıyla çile yolunu kat etmeye çalışan Hıristiyanlarla selamlaşmak. Günün kalabalığına karışmak, gecenin tenhasına dalmak. Bakışların değdiği her noktanın binlerce yıla uzanan hikâyesi, peygamberlerin ayak izleri, hiç susmamacasına sizinle konuşan bu kutsal şehri, Kudüs'ü, terk etmemek ve onu sevmek için yüzlerce sebepten sadece birkaçı… Yapılması gereken tek şey, işte o büyük ve büyülü kapıdan sadece bir kez içeri girmek… Babulamud'dan. Şehitler Kapısı'ndan…

BİZE ULAŞIN