Arzu Avşar: SANAT TERAPİSİ SÖZÜN YETERSİZ KALDIĞI YERDE BAŞLAR

SANAT TERAPİSİ SÖZÜN YETERSİZ KALDIĞI YERDE BAŞLAR
Giriş Tarihi: 2.1.2024 11:43 Son Güncelleme: 2.1.2024 13:44
Arzu Avşar SAYI:107

Çoğu insanın bir hobi aracı olarak bildiği sanat terapisinin amacı nedir? Bize bu alandaki yolculuğunuzdan bahseder misiniz?

Sanatsal unsurların iyileştirici gücü, sözlerin olmadığı, olamadığı, yüzleşmeye hazır olunmayan acı ve hüzünlü yaşantıları anlamaya olanak sağlamasından gelir. İçe atılmış yaşantılar bir yolla dışa vurulamazsa ruh sağlığı risk altındadır. Sanat, bu riske karşı koruyucu işlev görür. Bilinç dışına itilmiş ve deforme olmuş yaşantı ve duygu içeriği sanatın renk, ses, biçim, hareket, ezgi, ritim, dil araçları ile dışa vurulur. Giderilememiş ihtiyaçların simgesel yoldan gerçekleşmesini sağlamakla geçmişte yaşanan travmaların etkileri değişir.


Sanat terapisi; semboller, metaforlar, görsel imgeler ve sanat oluşturma sürecini kullanarak kişinin ruhsal ve fiziksel sağlığını korumayı ve iyileştirmeyi amaçlar. Kişinin kendini tanıması ve ifade etmeyi öğrenmesi, kendini bilmesi, dışa vurması ve anlamlandırmasını sağlar. Sanat terapisi sözün bittiği, yetersiz kaldığı yerde başlar. Kişi kendini anlatmak istediği haliyle ortaya koyar. Kendi ve problemi hakkında doğrudan konuşmak durumunda kalmaz. Bunu sanat yoluyla sembollerin sınırsızlığı ile daha estetik daha yumuşak, gerçeğin yakıcılığına tahammül edilebilir ve kabul edilebilir bir şekilde ortaya dökebilir.

Sanat terapisinin asıl amacı insanın iyileşmesine müdahalesiz bir şekilde destek olmaktır. Sessiz tanıklık, kapsayıcılık ve şartsız kabul ile kişilerin kendilerinin en iyi versiyonu olmaları ya da ona ulaşmaları için destekleyici bir metotlar bütünüdür.

Benim sanat terapisi ile tanışmam ise, üniversite öğrencisiyken tasarım derslerinde bütün sınıfın kendini daha sakin ve huzurlu hissetmesini fark etmemle oldu. Çok klişe olacak belki ama ben çocukluğumdan beri resim yapardım ve o anlarda kendimi ruhsal olarak genişlemiş, rahatlamış hissederdim. Sonrasında iletişim fakültesinde okurken bir yandan da resim öğretmenliği yapıyordum. Bir duyuru hayatımı değiştirdi diyebilirim. Duyuru da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde sanat terapisi ile tanışmak için bir etkinlik olduğu yazıyordu. Bu etkinliğe katıldıktan sonra sürecim başladı. İki yıllık çok yoğun ve kapsamlı sanat terapisi eğitimine giriş yaptım. 2014'ten beri de bu alanda eğitim, atölye ve danışmanlık ile yola devam ediyorum.

Günümüzde sanat terapisi modern zamanların icadı sanılıyor ama aslında kökleri antik çağa kadar uzanan bir terapi yöntemi. Sanat terapisi sadece Avrupa'da mı var? Ülkemizde ne durumda?

Sanatın kökeni nasıl dünyanın kuruluşuna dayanıyorsa, sanat terapisinin kökleri de bu zamanlara dayanır. Mağara duvarlarına yapılan resimler, eski yerleşimlerde var olan heykel, ikon gibi eserler o dönemin dini inancının göstergesi olmakla beraber insanların ruh dünyasına ait de bir bakış sağlamamıza vesile oluyor. O günlerin inanç ve hayatına dair izlere bu sanat eserleri sayesinde biz de günümüzden şahitlik etmiş oluyoruz. Dünyada sanat terapisi özellikle Batı'da yoğun bir varlık alanına sahip olsa da o yıllarda bizim topraklarımızda da uygulanıyordu.


Öncelikle Anadolu Selçuklu Devleti döneminde ve sonrasında Osmanlı'daki şifahanelerde koku, ritim, makam, ses ve aromatik malzemeler ile ruh sağlığı sorunları yaşayan kitlelere tıbbi destek ve tedaviler uygulanıyordu. Kaynaklar bu tedavi merkezlerine "şifahane" ve "darüşşifa" dendiğini, daha kapsamlılarına da "Bimarhane" ismi verildiğini yazıyor. Bu merkezlerde antik çağ hekimleri Galen ve Hipokrat'ın kitaplarından yararlanıldığı, Hintli hekimlerin kitaplarının tercüme edilerek içeriklerinden istifade edildiği belirtiliyor.

İslam medeniyeti her zaman insan sağlığına önem vermiştir. Her bakımdan sağlıklı insanın yeryüzünde kendi hayatını idame ettirirken başkalarına da içinde bulunduğu sağlık ve iyilik halinden tesirleri olacağını kabul eden İslam, insanı eşref-i mahlukat olması yönünde destekler. Bu nedenle de ruh, beden, sosyal çevre ve yaşam standartlarını daha iyi bir hale getirmek için uğraş verir.


Ülkemizde sanat terapisi benim de eğitim aldığım İstanbul Üniversitesi Psikiyatri Kliniği Sanat Psikoterapisi ve Rehabilitasyonu biriminde 2 yıllık, yüksek lisans düzeyinden bile üstte bir eğitim şeklinde devam ediyor. Bu eğitimde 2 yıl boyunca teorik psikoloji eğitimine ek, yatan ve ayakta hastalarla atölye çalışmaları ve kendi bireysel terapi sürecinizden geçerek eğitiminizi tamamlıyorsunuz. Haricen bazı özel merkezler ve kliniklerde de başlangıç seviyesinde eğitimler veriliyor. Şükür ki ülkemizde zaman içinde bu metodun kökleri ile arasında oluşan açığı kapatmak için uğraş veren uzmanlarımız çoğalıyor.

Sanat terapisinin kişiyi iyileştirme sürecini biraz daha açar mısınız? İnsanları nasıl etkiliyor, iyileştiriyor?

Sanat terapisi kişinin sanatsal malzemeyle temas etmesiyle başlar. Yapılan araştırmalarda görülmüştür ki sanatsal malzemeyle çalışılmaya başlandığı anda insanın psikolojik savunma mekanizmaları devre dışı kalır, bilinçdışı da aktif hale gelir. Hatta gerçek sanat icracıları ve sanatçıların normal insanlardan farklı görülmesinin temel sebebi de budur. Bilinç dışından çıkan ve savunmalardan uzaklaşan her mesele çok daha naif, nazik ve anlayışlı bir şekilde çözülmeye başlar. Sanatın nazik tarzı burada iyileşmeyi, değişmeyi, yenilenmeyi kolaylaştırır. Sanat ruhun dışarıya açılan kapısıdır. Şartsız kabul, yoldaşlık ve müdahalesiz şekilde bir arada bulunuş sanatın naifliği ile birleşince kat edilen yol hızlanır. Çünkü hiçbir destek almadan çizmek bile iyileşmeye ve daha pozitif hissetmeye olanak sağlar. Uzman eşliğinde gerçekleşen uygulamalarda ise iyileşme pekişir, kişinin dönüşümüyle devam eden süreç başlar. Kişi çözemediği bir meselede çizdiği eserle baş başa kaldığında bazen meselenin onun düşündüğünden daha küçük ve önemsiz olduğunu ya da daha büyük ve detaylı olduğunu görme şansı bulur. Çünkü kişi o resmi çizdiğini, o ritmi bulduğunu ya da o teatral davranışı kendisinin ürettiğini düşünse de hepsi bilinç dışında bastırılan, bir kuytuda çözülmeyi bekleyen bir meseleden kaynaklanır ve bulunduğu yerden çıkması, çözülmesi gerekir ki insan kendisinin daha iyi versiyonuna erişebilsin.

Atölyede süreç iki şekilde işler. İlki danışanın kendi getirdiği konuyla çalışılmasıyla, diğeri ise hayatın içinde yaşanan olaylara dair gerçekleşen konuşmalardan çıkan konularla gelişir. Bütün terapi yöntemleri gibi süreç danışan ile uzmanın işbirliği sayesinde yürütülür. Kişilerin seçtiği uzmana güvenmesi, uygulayacağı metoda inanması ve kendi iyileşme sürecini yönetmesi gerekir. Büyük ruhsal sorunlar yaşayanlarda ya da çocuk ve gençlerde aile ile işbirliği içinde olmak önem taşır. Son kertede dünyanın geldiği nokta, hayatın zorlayıcı deneyimleri, mevsimsel değişimler ve kendi hayatımızda var olan meseleler sebebiyle psikolojik destek almaktan uzak durmamalı ve kendimize "her şeyi çözebilecek" birer süper kahraman gözüyle bakmamalıyız. Çünkü hepimiz insanız ve insana ait her duyguyu hissedebiliriz. Duygularımızın, düşüncelerimizin, hayatımızı olumsuz etkileyen herhangi bir olayın içinden maksimum 2-3 haftada çıkamazsak muhakkak destek almalıyız.

BİZE ULAŞIN