Londra'da doktoranızı mülteciler üzerine yapıyorsunuz ve bir yandan da konuyla alakalı girişimlerde bulunuyorsunuz. Sizi bu konuda harekete geçiren şey neydi?
Lisans yıllarımdan beri çeşitli gönüllülük faaliyetleri içinde yer aldım. O zamanlar mesleğimiz ne olursa olsun insana dokunan faaliyetlerde bulunmanın bir tercih değil, bir sorumluluk, hatta bir borç olduğunu sadece lafta değil bizzat yaşayan ve örnek olarak gösteren büyüklerimden öğrenmiştim. Bu temeller üzerine yüksek lisans için Imperial College London'a gittiğimde girişimcilik ve inovasyon alanında ilerlemek istediğime karar vermiştim. Okulda görev aldığım Enactus sosyal girişimcilik kulübünde dezavantajlı toplulukların ekonomik faaliyetlerini destekleyen projeler geliştiriyorduk. O zamanlar gönüllü olarak katıldığım sosyal girişimcilik faaliyetlerinin hem doktoram hem kendi girişimim için ilham kaynağı olacağını bilmiyordum.
İstanbul'da bulunduğum bir dönemde terk edilmiş bir siteye yerleşen Suriyelilere yardım ulaştırıyorduk. Zamanla insanların hayatında gözle görülür bir iyileşme olmadığını, getirdiğimiz birçok şeyin bittiğini, kalıcı olanların geçici şeyler satın alabilmek için belki de satıldığını ve böylece çoğu şeyin resmen yok olduğunu fark ettim. Biz insanları yardıma bağımlı hâle getiriyorduk sanki. Neden kendi hayatlarını kazanamadıklarını sorguladığımda çalışıp ücretlerini alamayanları, dil yetersizliğinden iş bulamayanları, henüz genç/çocuk olup bir meslek edinme yolunda eğitime erişemeyenleri çaresizce dinledim. Mesele bu siteye, Türkiye'ye has da değildi. Birleşmiş Milletler verisine göre dünyada 135 milyon kişi insani yardıma muhtaç yaşıyor. Yüzde 40'ına yardım bütçesi yetişmiyor. Bunların sebebi dünyada gelir ve kaynak dağılımındaki dengesizlik, savaşlar, açlık, iklim değişikliği... Nuri Pakdil'in dediği gibi: "İnsan, seni savunuyorum sana karşı!" Bir Oxford Üniversitesi profesöründen duyduğum "insanlara, kendilerine yardım etmeleri için yardım etmek" ifadesi aklıma kazındı. İnsanları bağımlı hâle getirmeden harekete geçirecek yardımlarda bulunulursa çoğunun kendilerine ekonomik olarak yetebildikleri, sürdürülebilir hayatlar kurabileceklerini söylüyordu. Okuduklarım ışığında mültecilerin eğitim ve istihdamı için girişimcilik çözümleri araştırmayı ve üretmeyi görev edindiğim doktora ve sosyal girişim çalışmalarıma başladım.
Batı'daki göçmen sorununu biz uzaktan görebildiğimiz kadarıyla yorumluyoruz. Kendi gözlemlerinizle o coğrafyadaki mülteci sorunundan bahsedebilir misiniz?
Doktora kapsamında Avrupa'da çeşitli ülkelerde kendi işini kuran mülteci girişimciler için ortamın ne kadar müsait olduğu, onlar için düzenlenen destek programı ve projelerinin önemi, şartların nasıl iyileştirilebileceği ve bunlardan nasıl başka ülkeler için ders çıkarılabileceği üzerine araştırmalar yapıyorum. Mültecilerle yaptığım röportajlarda çok ilginç hayat hikâyeleriyle karşılaşıyorum.
Bunların arasında zamanında mülteci kampında verilen harçlığı yol masraflarını anca karşıladığı için aç karnına gittiği girişim yarışmalarında başarılı olan, şimdi Hollanda'da bir milyon Euro yatırım alan bir blockchain girişiminin sahibi olan bir mültecinin hikâyesi beni en çok etkileyenlerden. Suriye'de aslında mimarlık öğrencisiyken 2015'te mülteci olarak geldiği Almanya'da okuyup grafik tasarımcı ve yazılımcı olan ve şu anda bir Alman şirketinde çalışan, ayrıca bürokratik işlemler için gereken formları, evrakı dijitalleştirip farklı dillere çevirerek kâğıtsız çözüm sunan bir uygulama yazan 26 yaşındaki Suriyeli Munzer, kulağa alıştığımız hikâyelere göre Avrupa'ya "kabul edilen" ayrıcalıklı mültecilerden geliyor. Oysa hiç değil. O ve kardeşi de diğer binlerce mülteci gibi derme çatma bir tekneyle Akdeniz'i geçmişler. Kaçarak başka bir ülkeden Almanya'ya doğru ilerlerlerken telefonlarıyla Google haritaların uydu görünümünden yerleşim olan yerlere yaklaşıp yakalanmamak, zarar görmemek için ormanları takip etmişler. 20'li yaşlardaki gençler hiç bilmedikleri yerlerden, karanlık ormanlardan, kendilerini yutabilecek sulardan geçmeyi göze alabiliyorlar. İşte medeniyet bu kadar vahşi olabiliyor. 3771, sadece o yıl Akdeniz'in sularına gömülen mültecilerin sayısı. Munzer da onlardan biri olsaydı şimdi sadece bir sayıdan ibaret olacaktı. Boğulan 3771 hikâye, hayal, yetenek, gülüş de kim bilir ne kadar güzeldi. Mülteci girişimcilerin büyük çoğunluğunun sadece para kazanmak için değil sosyal fayda üretmek, kendi toplumlarına yardım etmek ve ev sahibi ülkenin toplumuna "borçlarını ödeyerek" yararlı olmak için işler ürettiklerini gördüm. Batı'nın popülerliğini hiç kaybetmeyen "entegrasyon" literatürü ve bizim Ensar-Muhacir romantizmimiz buna çok az değiniyor. Oysa Peygamberimiz Medine'de birlikte ticareti de öğütlemişti.
Bir sosyal girişimci olarak çalışmalarınız ve gelecekte yapmayı planladıklarınızı anlatabilir misiniz?
Geçtiğimiz yıllarda Londra'ya mülteci alım sürecinde rol alan Westminster Refugee Welcome adlı bir organizasyonda gönüllü olarak aktiftim. Bu organizasyonlar her ilçe belediyesinde var. Mültecilerin sorunlarına sürdürülebilir çözümler üretmediğimizi fark ettiğim zamanlarda da keşke kaçırdıkları okul yıllarının telafisini, dil, meslek eğitimlerini kolaylaştıracak bir online platform olsa diye notlar karalamıştım. Bir gün, bu meselelerle dertlenen arkadaşlarla bir araya geldiğimizde özellikle mültecilerin eğitime erişimini sağlamayı hedefleyen bir eğitim teknolojisi girişimi kurmak isteyen Mısırlı bir doktora öğrencisiyle tanıştım. Ben de ona kurucu ortak olarak katıldım ve Londra'da farklı ülkelerden öğrencilerin oluşturduğu ekibimizle SchoolX'i geliştirmeye başladık. Yaptığımız online çağrıya birkaç günde 500'e yakın gönüllü kaydoldu. İstanbul'da 15 kişiden oluşan koordinasyon ekibimizi kurduk ve üniversiteye hazırlanan mülteciler ile yüz yüze Türkçe dersleri yapacak gönüllü öğretmenleri eşleştirerek işe başlamıştık. Geliştirdiğimiz SchoolX modeli şöyle işliyor: Platforma öğretmen veya öğrenci olarak kaydolarak online profilinizi oluşturuyorsunuz. Öğretmek isteyen taraftaysanız platform üzerinden online psikolojik ve pedagojik eğitimleri tamamlıyorsunuz ki dezavantajlı gruplarla ders yaparken bazı prensipleri dikkate alabilesiniz. Ardından platformda ders ilanı verebiliyorsunuz ve size de öğrencilerinize de uyan zaman ve mekânda (online da olabilir) ders yapmak için buluşuyorsunuz. SchoolX uygulamasında herkese yönelik ücretli özel ders ilanları da verilebiliyor ve yerli veya durumu olan öğrenciler bu dersler için ödeme yapıyor. Öğretmenlerin bu derslerden gelen kazancının belli bir oranı sistemde kalıyor ve bu sayede dezavantajlı gruplardan "SchoolX bursiyeri" öğrencilerin eğitimleri fonlanıyor.
Kurucu ortağı olduğum SchoolX'ten birkaç ay önce ayrıldım, hâlen özellikle İstanbul'daki arkadaşlarımın güzel çabalarını takip ediyorum. Bu esnada doktora araştırmamı yaparken tanıdığım mülteci girişimcilere yönelik eğitim ve kuluçka merkezlerinin bir benzerini kurma hayalim oluştu. Girişimci veya henüz öğrenci olan mültecilere ve diğer gençlere danışmanlık sağlayan bir platform için ilk adımları attım. Araştırdıklarım ve ürettiklerimle özellikle kadın mültecileri destekleyebilirsem çok sevineceğim çünkü onların üstesinden gelmeleri gereken ekstra sorunlar, tehditler var. Dünyada her 5 mülteci kadından biri cinsel istismara maruz kalıyor. İnsan ticaretinin kurbanı olan mültecilerin ise yüzde 95'i kadın. Üstelik sadece Türkiye'deki Suriyeli mülteci ailelerin üçte birinde kadınlar evin reisi rolünde.