Mustafa Kemal Atatürk dönemine ait ve 8 milyon dolar harcanarak yapılan bir dizi Disney firması tarafından, geçen yıl Türkiye'den de erişime açılan Disney Plus ağından çıkartıldı. Aralarında nasıl bir ilişki vardır bilinmez ama dizi iki ayrı film olarak sinemalarda ve FOX TV ekranlarında gösterilecek.
Birinci film, 29 Ekim'de TV özel versiyonuyla FOX ekranlarında, 3 Kasım'da da sinema salonlarında gösterilecek. İkinci film ise 22 Aralık'ta sinemalarda gösterime girecek. 2024 yazı itibarıyla her iki film FOX ekranlarında yayımlanacak. Yönetmen koltuğunda Mehmet Ada Öztekin'in oturduğu filmde Mustafa Kemal Atatürk'ü Aras Bulut İynemli canlandırıyor.
Bu arada Netflix de oynayacak bir diğer "Atatürk filmi" Pera Palas'ta Gece Yarısı gün sayıyor. Yerli projenin çekimleri tamamlandı. Başrol oyuncusu Hazal Kaya bu haberi sosyal medya hesabından duyurdu; takipçileri bu duyurusu sırasında "duygu dolu anlara sebep oldu." Tecrübeli oyuncu Kaya, setteki görüntülerini de yayınladı.
Disney'den Netflix'e neden atladım? Ona geleceğim ama lütfen işi gücü bırakmış, tırnaklarını yiyerek Disney veya Netflix dizileri için gün sayıyorum ve Hazal Kaya açıklamalarına ilişkin magazin ve sosyal medya haberlerini sektirmeden izliyorum sanılmasın! Bunları, ipso facto, öğrenmiş bulunuyorum; çünkü ne oldu ise oldu, Disney bu dizinin yayınlanmayacağı açıklandı. Tabii mesele Atatürk ile ilgili olunca hemen neden-niçin araştırıldı. Benim gibi kişiler bile öğrendi ki, Disney Plus platformu, Atatürk dizisini yayınlamaktan ABD'deki Ermeni azınlığın lobisi, Amerika Ermeni Ulusal Komitesi'nin (ANCA) tarafından düzenlenen bir boykot tehdidi kampanyası üzerine vazgeçmişti.
Disney ile eşzamanlı olan Netflix'in Türkiye'deki en iddialı işi Pera Palas'ta Gece Yarısı dizisinde Atatürk'e yönelik bir siyasi komplo konu ediniliyor; fakat Disney'inki gibi bir tarih dizisi olmayacaktı.
Meselenin yerli ve milli boyutu
Şimdi böyle derin bir sanat mevzuuna benim gibi sanatla ilgisi sadece manzara fotoğrafı çekmekten ibaret birisi neden bulaşır? Konunun sanat boyutu kadar, hatta ondan da derin bir siyasal tarafı ortaya çıkarsa bulaşır. Disney'in Atatürk dizisini yayından çekmesinin sebebi ise bir değil çifte siyasal boyut içeriyordu: Film, ABD'deki Ermeni diasporasının yayıncıyı boykotla tehdit edip diziden vaz geçmesini sağlamıştı. İç siyaset, dış siyaset, uluslararası ilişkiler, diasporalar… 32 kısım tekmili birden! Ne isterseniz var.
Yine de konunun benim gibilerin radarına girmesi, uluslararası boyutu sebebiyle değil, çok basit, yerli ve milli boyutu sebebiyle oldu. Önce firmaların uluslararası bilmem-ne hukuku sebebiyle aidiyet belirtme zorunluğu misali, benim de belirtmem gerekir ki, bendeniz doktora çalışması sırasında, Prof. Dr. Taha Parla'nın öğretileri çerçevesinde "Kemalizm" ideolojisini "korporatizm" saymıştım ve aynı öğreti uyarınca "faşizmin çiçek açmamış bir versiyonu" olan Korporatizm'in her hangi bir türevini benimsemek aklı başında bir insan için mümkün olmaması sebebiyle, Kemalist de değilim.
Bir parantez açabilir miyim: Taha hocanın böyle "absürt" görünen doğrudan ıstılah tercümeleri vardır. Bir ideoloji öznel sebeplerle olabileceği bir üst ideolojiye doğru "flourish" edemiyorsa, hoca burada "gelişmek, açılmak, ilerlemek" gibi sıradan bir sözcük yerine kelimenin en aykırı anlamını (çiçek açmak) seçerek, hem sizin korporatizm- faşizm arasındaki ilişkiyi daha net görmenizi sağlardı; hem de bu ilişki ebediyen aklınızda kalırdı. Devam edelim zorunlu açıklamamıza:
Korporatizmin kurucusu olmakla birlikte Mustafa Kemal Atatürk'ün kurucu siyasetçilerimiz arasındaki mümtaz yerinin farkında olmak, aklı başındaki insanlar için bir zorunluktur. Ne var ki, Disney'in Atatürk dizisi yayınlaması veya yayınlamaması Atatürk hassasiyetime rağmen beni çok alakadar etmezdi, eğer meselenin "yerli ve milli" boyutu olmasa idi.
Nedir bu boyut? Kısa cevap: Para... Uzun cevap: Ekonomi-politik! Uzun dediysem, Karl Marx'ın Kapitalizmin Ekonomi-Politiğine Eleştiri'si gibi bin beş yüz sayfa demiyorum ama biraz uzunca!
"Disney Plus mı? O nedir ki?"
Gelelim Netflix ilişkisine!
Şimdi dedim ya, Netflix dizisinin başoyuncusu, Hazal Kaya isimli sanatçımızmış. Rakip firmanın dizisi yasaklanınca ona da "Ne diyorsun?" diye soruyor muhabirler. Öyle ya! Bir insan bir dizinin başrolünü oynamışsa ve onun eseriyle eşzamanlı bir diğer eserinin halka sunulması siyasal bir sebeple, hem de Türkiye'nin, Türklerin, Atatürk'ün hiç de dostu olmayan bir azınlık grubunun siyasal- ekonomik baskısı ile engellenmişse, onun da ne düşündüğü sorulur. Bu sanatçı şöyle demiş:
"Bilmiyorum. Proje çekilirken çok heyecanlanmıştık, yakın arkadaşlarımız oynadı. Ben izlemek istiyorum. Nerede ve nasıl yayınlandığıyla çok ilgilenmiyorum."
Bu cevabı veren sadece bir kişi bile olsa, diğer bütün sanat camiasının--Disney'inden Netflix'ine, Ermeni'sinden Amerika'sına, kapitalizminden diasporasına yeri yerinden oynatsalar bile--Hazal hanımın bu cevabına hak ettiği tepkiyi göstermesi gerekirdi. Ama öyle olmamış… Ne kadar aydın-laik-pozitivist-milli-yerli sanatçı takımı varsa, hepsi buna benzer cevaplar mırıldanmışlar:
"-Ne olmuş? Nasıl olmuş? Kim neyi yasaklamış? Valla haberim yok! Disney Plus mı? Plus da nedir ki?"
Tabii günümüz artık bu vesayetçi merkez seçkinlerinin aydın kesiminin tekelinde olan magazin basını devri olmadığı ve ortada (seversiniz, sevmezsiniz…) bir sosyal medya, Internet tabanlı iletişim platformları, Twitter (ben ona X demeyi reddediyorum!), Instagram, Facebook, YouTube ve sair iletişim araçları bulunduğu için zevzekçe cevaplar, anında gereken tepkiyi çekmiş ve benim gibi kişilerin de haberi olmuştu. Benim açımdan mesele artık darbe yapamasalar bile bir surette sosyal söylemi tekellerinde elinden tutan bu zevatın iki yüzlüğünü çarpıcı biçimde ortaya koyuyordu.
Osmanlı'nın ortadan kaldırılması bir emperyalist proje bile olsa, onun yerini alacak 10'a yakın irili ufaklı devletçiğin kurulmasını önleyen Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, bir anti-emperyalist halk hareketidir; bütün halk hareketleri gibi onun da lideri asker-sivil bir aydın grubu, grubun lideri de Mustafa Kemal Atatürk idi. Onun ideolojisini, kalkınma ve siyaset modelini benimsemek veya benimsememek, zaten tarihe mal olmuş bir hareket için yüz yıl sonra sempati-antipati üretmek mümkün olmayacağına göre, konuyu Atatürk'ten bağımsız ele almak mümkündü.
Atatürk'e yapılan bir saygısızlık
1 Ekim 1990 tarihinde Gaziantepli bir ailenin kızı olarak Konya'da doğan Hazal Kaya ve diğer sanatçı takımı için bu yayından vaz geçme kararı bir "milli mesele" olmalıydı. Yani Gaziosmanpaşa'da ilkokulu, İtalyan Lisesinde liseyi, Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi, Performans bölümünü bitirmese bile üniversiteyi tanımış birisi için, emperyalizm, ulusal kurtuluş, cumhuriyet filan karıştırmasak dahi, sıradan bir "Atatürk Sevgisi" motifi var sayılabilir ve bunun sonucu olarak Disney'e biraz saydırmaları beklenebilirdi.
Hele hem annesi hem babası avukat olan Hazal Kaya gibi sanatın çeşitli alanlarıyla küçük yaşlarda ilgilenmeye ve 4 yaşında keman, 7 yaşında bale dersleri almış, lisede tiyatro ve koroda çalışmış, Cola Turka'nın reklam yüzü olmayı başarmış bir kadın--bir sanatçı kadın olarak, ve de sanattan para kazanan bir insan olarak, rakip de olsa benzer bir firmanın benzer bir dizisinin uluslararası komplo sonucu yayından kaldırılması durumunda, herkesten çok Atatürk kasması gerekirken, "Nerede ve nasıl yayınlandığıyla çok ilgilenmiyorum" der mi?
Elbette, dizinin yayınlanması bir firmanın ekonomik (ve biraz da siyasi) kaygılarıyla alınmış bir karar bile olsa, Kurtuluş Savaşı'nın önderi, Cumhuriyet'in mimarı Atatürk'e yapılan bir saygısızlık, hatta bir saldırı idi ve bunun böyle olduğunu ifade edenlerin bir kısmının karşısına geçip, "Nooldu ya? Sen Atatürk'ü sevmezdin, birden aşkın mı kabardı?" da diyemezsiniz. Sevsin-sevmesin, eğer söz konusu filmle konusu sebebiyle ilgilenen herkesin tepki göstermesi beklenirdi. "Siyasetçi" Atatürk'ü daha sonraki siyasal ve kültürel reform hareketlerinden dolayı takdir etmiyor iseniz bile ortadaki pis kapitalist oyuna itiraz edecek kadar bir Türkiye sevginiz vardır ve bu sizi bir tepkiye itecektir.
"Nerede sizin aydın-sanatçı kimliğiniz!"
Ama o sabah benim sosyal ağlarda gördüğüm manzara bu sanatçı taifesinin "Noolmuş? Kim ölmüş!" vurdum-duymazlığına karşı sergilenen "Nerede sizin aydın-sanatçı kimliğiniz!" tepkisi idi. Sosyal medyalarda karşılaştığımız tabloların bizde oluşturduğu ilk reaksiyon ilkesine uygun olarak da ben böyle bir "sanatçı vurdum-duymazlığı" tablosunun sebebini irdeleyen bir "tweet" (Elon Musk'a inat, "post" demeyeceğim) yazdım: Biraz ironik, biraz satirik, Atatürk'ü severiz, sayarız; ama sonuçta rahmete kavuşmuş bir kişi olarak, bize maddi hiçbir katkısı, desteği olamayacağına göre… Ve lakin, Disney gibi dünyanın dördüncü en büyük sinema prodüksiyon firmasının… Adamlar geçen yıl Türkiye pazarına girmiş! Cayır-cayır dizi yaptırıyor, film yaptırıyor. 8 adet 50 dakikalık film için 8 millyon gıcır-gıcır, yeşil-yeşil yeşil doları saymış adam…
Şimdi, bir kefede rahmetli bir devlet adamı… Hayatta olsa tamam; sıkıntı yok. Bir emriyle size sanat ve kültür dünyasının kapılarını açabilir(di). Öteki kefede Universal, Warner, Sony'den sonra dünya dördüncüsü Walt Disney Pictures… Düşünün: "Vaaay, Disney de kim oluyor? Atatürk'ün dizisini, hele hele Ermenistan'a Azerbaycan topraklarını işgal ettiren, Türkiye ile sınır kapılarını kapattıran bir avuç Ermeni seçmenin oy tehdidi ile iptal eden bu kapitalist, emperyalist, Türkiye düşmanları…" gibi bir mesajla protestoya kalkışmışsın; Bu Waltlar, Disneyler, Pluslar filan seni bir kara listeye almış… Kara liste deyip geçmeyin. Hollywood'da, Bollywood'da, hatta Cinecittà'da ve dahi Yeşilçam'da, bir firma sizi işten atarsa bu demektir ki başka hiçbir firma size iş vermez, veremez. Öyle kara yani!
Ekonomik sebeplerle suskun kalanlar
Özetle, "Disney'in bu siyasal kararını, ekonomik sebeplerle kınamaktan kaçırmak" gibi bir fikir oluştu sosyal mecralarda, benim de katıldığım. Bu "grup" (ben dâhil) kabul etmek gerekir ki sosyal mecraları sabahtan akşama Atatürk övgüsü ile donatan bir grup değildi; ama siz bugün Türkiye'de manevi şahsiyeti yasayla korunan ve hakkında yazılacak yazıların bir savcı ve bir yargıç tarafından bu yasaya aykırı bulunması halinde bu yazıyı yazanın "iki buçuk yıldan yedi buçuk yıla kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırıldığı" bir ülkede hiç kimsenin sizin eylemsizliğini kınamasına
karşı "İyi ama sen de Atatürk'ü seven biri değilsin ki?" diyemezsiniz. Ben şahsen daima inandım ki 5816 sayılı "Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun" bugün kaldırılsa kimse Cumhuriyetin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün anısına saygısızlık etmez. Ama bu yasa var ve bu sebeple kimse kimseyi Atatürk'e saygısız olmakla itham edemez.
Bir de mantık boyutu var olayın. Birinin bir argümanı "şu ya da bu inançta olduğu için kınadığını" söylemenin mantık suçu olduğunu bilmeniz lazım. 16 mantıksal safsatadan birisi "Sen de zaten..." diye başlayan Tu Quoque'tur; yapanın cehaletini ortaya koyar.
Özetle, Disney ve onun elinden ekmek yiyen dev yapım firmaları ve bu silsile ile devam edip, sonuçta bizim sanatçı takımına müncer olan zincir bir kere daha asıl ekmek kapıları olan halka ters düştüler; afişe oldular, ortaya çıktılar. Sessiz kalma yerine mesela diyebilirlerdi ki: "Aman iyi oldu iptal edilmesi... Bu hikâye esasen aziz Atatürk'ün anısına zarar verirdi…"
Önce sermayenin sultasından kurtulsunlar
Ama dizinin konuyla doğrudan ilgisi olmayan laik-pozitivist aydın takımı, en azından Disney'in ekonomi- politik zinciri içinde olmayan eski vesayetçi takım bir şeyler söyleyebilirdi. Mesela Atatürk'ün kurduğu CHP'nin mevcut veya eski kadroları bir şeyler söyleyebilirlerdi. Üstelik onların Disney'in kararını kınaması için kararın sanatsal bir gerekçesi olmaması, Ermeni diasporasının boykot tehdidi ile alınması gibi zorlayıcı bir sebepleri de vardı. Disney, CHP'ye hiç ama hiçbir zarar da veremezdi.
Uzun cevap, Karl Marx'ın Kapitalizmin Ekonomi-Politiğine Eleştiri'si gibi uzun olmayacak dedim; yine de destan gibi döktürdüm. Ama bu noktada Marx'a iki satır değinmemiz gerekiyor. Bu CHP'li sözde liberallerin en iyi eleştirisini Marx yapmıştı. "Eğer" diyordu Marx, "Liberaller dünyayı düzeltmek istiyorlarsa, önce kendilerini sermayenin sultasından kurtarsınlar."
Şimdi bizim bu sanatçı ve sözüm- ona sosyal demokrat (yani liberal-küreselci dolayısıyla "İslamcı" cenahın her yaptığını kınamayı kendine vazife sayan CHP ve şürekası) yok mu? Onlar, Marx'a göre, eğer ciddiye alınmak istiyorlarsa yapacakları ilk şey kendileri ile sermayenin tahakkümü arasına mesafe koymak olacaktı. Bu, lafla kolay, lakin sermayenin tahakkümü dediğimiz muğlak ifade, Disney gibi ete kemiğe, dolara ve euroya büründüğü zaman o kadar kolay değil.
Hele bir tarafta "kurucu" kahramanımız, yüce Atatürk'ümüz, ulu önderimiz… Diğer tarafta Disney ve Ermeni Diasporası olunca: "Yaa, Marx kim Allasen? Marx mı kalmış bu çağda! Bir televizyon dizisi! Ha oynamış, ha oynamamış."
Hazal Kaya'nın daha sonra yukarıdaki sözlerini düzeltme babında söylediği gibi: "Atatürkçülüğümü kimsenin tartışmasına açmayacağım gibi ispata muhtaç da görmüyorum." Daha veciz ifade etmek için denilebilirdi ki: "Atam, atam! Sen kalk da ben yatam!"