Yusuf Şentürk (25)-Dış Ticaret Uzmanı:
Halk olarak biraz daha özgürleştiğimizi düşünüyorum
Boğaz Köprüsü'nün tek taraflı kapatıldığı haberini duyduğumda önce terör önlemi olduğunu düşündüm. Biraz sonra bir video düştü internete ve bunun darbe girişimi olduğunu anladık. Evde misafir vardı, onları bırakıp Emniyet Müdürlüğü'ne indim, orada bir şey olmadığını görünce İBB'ye gittim. Askerler yolu kesmişti, insanları geçirmiyorlardı. Henüz hiçbir açıklama yapılmamıştı, ortalık da sakindi. O sırada TRT'de korsan darbe bildirisi okundu. Askerleri de görünce bir boğulma hissi geldi, nefes alamadım, çok ağırıma gitti. Cumhurbaşkanı'yla Genelkurmay Başkanı'nın bir açıklama yapmalarını bekledim. Allah korusun onlara da bir şey olduysa en azından bir tepki olarak sokakta durmam gerektiğini düşündüm. Arkadaşlarla konuştuk, Vatan Emniyet'te tankların olduğunu öğrenince hemen oraya gittik, insanlar askerleri püskürtmüştü. Emniyet'in önündeyken bir telefon geldi, İBB'nin önünde çatışma olduğunu ve bir arkadaşımızın vurulduğunu öğrenince oraya yöneldik. Kıztaşı'na geldiğimizde çok yoğun silah sesleri geliyordu İBB tarafından. Şimdi o anı düşününce garip geliyor. Çünkü normalde insan silah sesi duyunca koşmaz, bir yere saklanır, biz tam tersine daha çok koşmaya başladık. İnsanlar yaralıları taşıyordu, her yer kan gölüydü. Parkın içine girdim, tanıdıkları gördüm, kimisi ağacın arkasında, kimisi taşların arkasında siper almaya çalışıyordu. Bir ara eşim aradı, inşallah silah seslerini duymaz dedim içimden. Sürekli vurulanlar oluyor ama halk İBB'ye doğru devamlı ilerliyordu ve çember daralıyordu. Sabah 4'e doğru bahçe komple düştü, içerden tek tük silah sesleri geliyordu ama binayı ele geçirmiştik artık. Polis askerleri kurtarmaya çalışıyordu. Her yer kan, yaralılar taşınıyor, binaya girdikten sonra fazlalık olmayalım diye 4 buçuk gibi eve döndüm. Telefonlarımızın şarjı gece bitmişti, nerelerde çatışma yaşandığını bilmiyorduk. Bir iç huzur vardı hepimizde çünkü biz karşı çıktık, ezdirmedik, koştuk. Sağda solda vurulan çocuklardan biri biz de olabilirdik. Öyle bir şey ki, bir ara Pertevniyal tarafından da ateş açıldı, ilahiyat tarafından da silah sesleri geliyordu, çapraz ateş arasında kalmıştık. Bizde silah da yok, karşı da koyamıyoruz, sadece koşuyoruz öne doğru. İnsanlar ağaçların arkasında, panonun arkasında... Teyzeler, İsmailağa'dan sakallı amcalar, Suriyeli-Iraklı çocuklar, herkes vardı. Herkesi böyle bir arada görünce çok hoşuna gidiyor tabi insanın. Bunlar bize nasıl ateş ediyor diye düşünüyorsun, çok ağırına gidiyor. Sabah eve gidince Türkiye'nin diğer şehirlerinde durumun ne olduğunu öğrenmeye çalıştım. Halk olarak biraz daha özgürleştiğimizi düşünüyorum. Bir irade koyduk ortaya. Cumhurbaşkanı'nın etkisi inanılmazdı. O çıkın demeden önce sayı çok azdı ama o konuşunca herkes çıktı, olağanüstü bir şey oldu. Halkın yaptığı her şey övgüye değer. Vuruldukça koşuyorsun, vuruldukça başkası geliyor. Bakıyordum arkaya sürekli insan geliyor, sürekli ama... Kurumsal olarak yalnız olduğunu hissediyorsun. Sanki sadece Erdoğan var, bir de millet var, kimseye güvenemiyorsun.
Mahmut Karamustafaoğlu (25)-Planlama Uzmanı:
Tehlikenin boyutlarını gördük
Akşam bir kafede oturuyordum, haberleri görünce inanamadım çünkü bu işin başarılı olacağını asla düşünmedim. Arkadaşlarla telefonlaştık ve İBB'nin önüne gittim. Gecenin nasıl bir gece olduğu belli… Kesinlikle sokakta durulması gereken bir gece, asla eve gidemezsin yani. Telefona baktığımda kayınpederimin aramış olduğunu gördüm. Beni eve çağıracağından endişe ettiğim için kendisini geri arayamıyordum. Zira gün, hiç de evde oturulacak bir gün değildi. Babama 'hayır' diyemeyecek olmanın endişesi ile sokakta kalıp direnişe katılma arzusu arasında sıkışıp kalmıştım. Bu gece dik durma gecesiydi. Bu gece halk için, hak için dik durup darbecilere karşı mücadele etme gecesiydi. Bu gece şimdiye kadar bize sahip çıkan Reis'e sahip çıkma gecesiydi. Varımızı, yoğumuzu ortaya koyup gerekirse son nefesimize kadar mücadeleye devam etmemiz gerektiğinin bilincindeydik. Ancak bir eksiklik vardı. Dikleşmemizi sağlayacak bir şeye daha ihtiyacımız vardı. Reisimizden hâlâ bir haber yoktu. Endişe dolu bekleyiş sürüyordu. Her geçen dakika daha da büyük bir endişeye kapılıyorduk. Bu düşüncelerle Akdeniz Caddesi'nin başına geldik. Tam o sırada Reis'in açıklama yaptığı haberi geldi. Gönüllerimiz müthiş bir ferahlıkla doldu. Reis yaşıyordu ve anlaşılan güvendeydi. En azından şimdilik... Bizden sokaklara çıkmamızı istiyordu. Bu bir emirdi bizim için. Artık hiçbir güç bizi tankların karşısına dikilmekten alıkoyamazdı. Reis'in arkasında saf tutma günüydü bugün.
Reis'in talimatı sonrası, korunması en elzem yerlerden biri olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne doğru yürümeye başladık. Emniyet'e ilk vardığımızda yeterli bir kalabalık yoktu, ancak yarım saat içerisinde yüzlerce insan emniyetin etrafında etten duvar örmüştü. Tekbirler getiriliyor, FETÖ aleyhine tezahüratlar yapılıyordu. Saat 01.30 civarında bir arkadaşımızın İBB önünde vurulduğu haberi geldi. Hemen abdest alıp çimenler üzerinde yatsı namazı eda ettikten sonra İBB'ye doğru koşar adım gitmeye başladık. Yoldaki vatandaşlardan aldığımız bilgilere göre İBB'de durum vahimdi. Yoldaki insanların halini gördükçe adımlarımızı hızlandırdık. Kıztaşı'na vardığımızda ise aşağıda tam bir savaş havasının hâkim olduğunu anlamıştım. Kimi zaman ağaçlara siper alıyor kimi zaman yere yatıyorduk. Beş on dakikada bir belki daha sık bir yaralı yere düşüyor ve etrafındakiler tarafından hastaneye taşınıyordu. Medical Park hastaya ilk müdahaleyi yapıyor daha sonra hasta, vatandaş tarafından Haseki hastanesine taşınıyordu. Önümüzdeki ağaçların arkasında polis siper almış ateş ediyordu. Halktan silahlı olanlar da vardı. Her 10-20 dakikada bir biraz daha ilerliyorduk. Polis araçlarını arkalarına siper alarak ilerliyorduk. Çatışmanın göbeğinde birçoğumuzun siper alacak bir yeri bile olmuyordu kimi zaman. Ya yere yatıyorduk yahut birbirimize siper alıyorduk.
Yavaş yavaş ilerliyorduk. Saat üç gibi İBB'nin solundaki ağaçların ön tarafındaki alt geçidin önünü kadar gelmiştik. Darbecilerle aramızda çok az bir mesafe kalmıştı. Son bir hamleyle ağaçların içine daldık. Saat 03.20'de Belediye'yi tamamen almıştık, içeride saklanmış askerleri arıyorduk. İşin bittiğini görünce eve dönmeyi düşündüm. Telefonumun şarjı bittiği için geceden beri ailemle konuşamamıştım, gelişmeleri de takip edememiştim.
15 Temmuz'da halkımızla kesinlikle gurur duydum. Halkımızın bize efsane gibi anlatılan Çanakkale'deki o ruhu taşıdığını gördüm. Öte yandan böyle bir darbe beklemiyordum, onun şokunu da yaşadım. Tehlikenin boyutlarının çok daha farklı oluğunu gördük.
Cem Çatpınar (23)-Üniversite öğrencisi:
15 Temmuz'dan sonra biz büyük adam olacağız diye düşündük
Fatih'te oturuyorduk, karşıya geçecektik. Köprünün kapalı olduğunu öğrenince şaşırdım, sebebini öğrenmeye çalıştım. Terör saldırısı denildi ama neden tek yönlü kapandığını anlayamadım. Televizyonlarda radyolarda hiçbir şey yoktu. Normalde müzik çalmayan haber kanalları müzik çalıyordu. Bir süre sonra bunun darbe girişimi olduğunu anladık ve hemen üyesi olduğum Milli Türk Talebe Birliği'nin Cağaloğlu'ndaki binasına gittim. İstanbul Valiliği'nin önünde askerler vardı. Saat 10 civarıydı. Ankara'da silah sesleri duyulduğunu, jetlerin alçak uçuş yaptığını haber aldık. Darbe kanısı oluşmasındaki en önemli göstergeydi o saatlerde. Arkadaşlarla iletişime geçtik, askerler tarafından kapatıldığı söylenen yerlere gitmeye karar verdik, en azından bir protesto olsun diye. Ben de İBB'ye gittim, arkadaşlarla buluştuk orada. Saat 12'ye doğru askerler halka ateş açmaya başladı. Beraber geldiğimiz arkadaşlardan çoğu vuruldu, hastaneye götürdüler onları. Karnından vurulan, bacağından vurulan arkadaşlar, "bizi merak etmeyin siz burada kalın" diyorlardı. Önlere doğru yürüdüğümüz sırada askerler bizi taramaya başladı. Sağımdakiler solumdakiler vuruldu, birlikte yola düştük ve yerden sektiğini düşündüğüm bir kurşun topuğuma isabet etti. Orada bayılmışım ve beni parka taşıyıp ayağıma pansuman yapmışlar. Kendime geldiğimde halk binayı ele geçirmişti, içeride birkaç asker daha olduğu konuşuluyordu. Oradan MTTB binasına döndüm tekrar, biraz dinlenmek için. Tam uzandığım sırada arkadaşlar geldi, Kuleli'ye gideceğiz, orada olaylar bitmemiş dediler. Çengelköy'e vardığımızda orası da temizlenmişti. Sabah altı sularında annem aradı. Anadolu'nun bir köyünde yaşıyorlar, erken yatarlar televizyon falan izleyen insanlar da değiller. "N'oldu anne" dedim, "oğlum darbe olmuş sakın dışarı çıkma" dedi, "tamam anne" dedim, kapattım telefonu. O gecenin ardından arkadaşlarla çok konuştuk bu olayları. Geçenlerde yeni bir kavram ürettik. 28 Şubat mağdurları var ya hani, biz de kendimize '15 Temmuz Mağrurları' dedik. 15 Temmuz'da gururlanan insanlar yani. Çünkü biz bir işe yarayan adamlar değildik. Talebeyiz, bir şeylerle uğraşıyoruz ama hiçbir zaman memleketin ümmetin işine yarayan adamlar olmadık. Orada bir şevk var. Biz büyük adamlar olacağız, önemli adam olacağız duygusunu yaşadık. İnsan bir şehadet arzusu çekiyor. Ben normal zamanda hiç eline tabanca almamış bir insan olarak, o gün mermi sıkıldığında yarım saat sonra siper almamaya, yere yatmamaya, kaçmamaya başladım. Ciddi manada yaşam felsefemizi sorgulatan bir olay oldu.
Hasan Cemal Çamlı (25)-Gazeteci:
O gece Millet olmayı öğrendik
15 Temmuz akşamı Vatan Caddesi'nde halı saha maçındaydım. Önce silah sesleri duyduk, ardından haberlerde darbe girişimi olabilir sözünü duyunca hemen eve gittim, üzerimi değiştirdim, Başbakan açıklama yapmıştı, henüz Cumhurbaşkanı'ndan bir açıklama yoktu. Ailemle konuştum, dışarı çıkacağımı söyledim, babam "dikkat et oğlum, elinden geldiğince herkese yardım et" dedi. Bu vatanı kimseye bırakmamak için evden çıktım. Akdeniz Caddesi'nden Vatan'a gitmekte olan insanları görünce duygulandım ve gözyaşlarımı tutamadım. Biz millet olma bilincine o akşam eriştik bence. Vatan'a indiğimizde helikopter halka ateş açtı. Helikopter yükselirken halkın helikoptere doğru koştuğunu gördüm ve bu sahne de çok duygulandırdı beni. Emniyet'e gittiğimde halk tankları ele geçirmişti, orası kısmen sakindi. İnsanlar İBB'de çatışma olduğunu öğrenince grup grup oraya gitmeye başladılar. Ben de insanlara "burayı terk etmeyelim, burası düşmesin" diye bağırıyordum. Saat iki gibi oradan ayrılarak Saraçhane'ye geldim. Etraf kan gölüydü. Sabah altı gibi eve döndüm, telefonumun şarjı bitmişti, nerede neler yaşandığından haberdar değildik o an. Çengelköy'de, Köprüde, Ankara'da neler olduğunu merak ediyordum, onları takip etmeye çalıştım. Millet olmayı biz o gece öğrendik. Bir olmayı, kavga etmemeyi, vatan için her şeyi yapmayı o gece gördük.