Gittikçe yapaylaşan sınırları önemsizleştirmenin bir adımı olarak bireyin coğrafi hareketliliğini bir hak olarak kabul etmek, diğer deyişle zaten doğası gereği sahip olduğu bu hakkı tanımak gerekir.
Modern vatandaşlık kavramı ulus devlet yapısının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ulus devletlerin katı 'sınır' uygulamaları bireylerin farklı ülke vatandaşı olma seçeneklerini önemli ölçüde sınırlamıştır. 20'nci yüzyılda gelişen ve yoğunlaşan vize uygulamaları ise bireyin coğrafi hareketliliğini önemli ölçüde kısıtlamıştır.
Avrupa Birliği üyesi ülkeler coğrafyasında birlik üyesi ülkelerin vatandaşlarına kendi ülke sınırları dışında hareketlilik imkânı getirilmiş ve bu imkân belli koşullara bağlı olarak bireylerin gittikleri ülkede yerel yönetim seviyesinde politik katılım hakkına sahip olması şeklinde genişletilmiştir. Ayrıca bireylere gittikleri ülkede yine belli koşullara bağlı olarak iş edinme ve yerleşme hakları da tanınmıştır.
21'inci yüzyılda küresel ölçekte bireyin coğrafi hareketliliğinin olağanüstü derecede artmış olması da bir diğer gelişmedir. Bu hareketliliğin artmasında ulaşım imkânlarının hız ve yoğunluk olarak gelişmesinin önemli bir payı vardır. Ancak bundan daha önemlisi, 21'inci yüzyılın bilgi ve iletişim çağı olması sebebiyle kültürlerarası etkileşim, melez kültürleşme, sentez kültürleşme ve ortak kimlikler geliştirme süreçlerinin ve imkânlarının egemen olgular haline gelmesinin yarattığı etkilerdir.
Günümüzde 'küresel birey', ulusal sınırlar içerisinde kendisini ifade etme imkânlarını yetersiz gören ve sınırları bireysel özgürlüklerin kısıtlayıcısı olarak kabul eden bir bakış açısına sahiptir. Küresel bireyin kendisini sınırları aşan bir şekilde gerçekleştirme ihtiyacı, insan doğasının olağan bir sonucu olarak ortaya çıkar. Gerçekten de insan gelişen imkânlar çerçevesinde; diğer deyişle yüksek teknolojinin ortaya koyduğu imkânlar, iletişim, ulaşım ve kültürlerarası etkileşim imkânları bağlamında doğası gereği kendini daha boyutlu ifade etme ihtiyacı geliştirmiştir.
Küresel bireyin kendini çok boyutlu ifade etme ihtiyacı, ulusal ve uluslararası pozitif hukukun engellemelerine takılmaktadır. Bu engellerin en önemlilerinden birisi halen daha egemen olan modern vatandaşlık anlayışı ve bunun hukuktaki karşılığıdır. Küresel birey, çok boyutlu olarak kendini ifade etme ihtiyacını sadece bireysel pratikte değil tercih ettiği sosyoloji içinde sosyal bir pratikte de yaşamaktadır. Bu yanıyla hem seçeceği coğrafi alandaki sosyolojiyle bütünleşme ihtiyacı hem de birlikte hareket edeceği bir sosyolojiyle başka coğrafyalar seçme ihtiyacı belirginlik kazanmaktadır.
#Sayfa#
Ayrıca dünyadaki iktisadi ve politik güçlerin sınırları aşan bir biçimde yarattığı güç alanlarının ve bu güç alanlarında ortaya çıkan yıkıcı pratiklerin sosyolojik mobilizasyonu zorladığı da görülmektedir. Dünya, küresel ölçekteki iktidar yapılanmalarının baskıcı uygulamalarını çok somut bir biçimde yaşamaktadır. Hangi ülkede yaşarsa yaşasın her birey ve bireyin ait olduğu her sosyolojik yapı farklı derecelerde de olsa bu baskıcı uygulamaları hissetmekte ve gündelik hayatında kendisini kısıtlanmış kabul etmektedir. Dünyada çizilmiş sınırların, o sınırlar içerisinde yaşayanlar bakımından farklı seviyelerde olmakla birlikte bir açık hapishane duygusu yarattığı görülmektedir.
Görüldüğü üzere günümüzde hem birey hem de bireyin ait olduğu sosyolojik gruplar açısından ortaya çıkan bir coğrafi mobilizasyon ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaca uygun hak kategorilerinin açığa çıkarılması bir gereklilik olarak önümüzde durmaktadır. Çünkü genel kabul gören vatandaşlık hukuku küresel bireyin ve ait olduğu sosyolojinin mobilizasyon ihtiyacına artık yanıt veremez bir durumdadır. Bu nedenlerle küresel bireyin, bireysel veya grup halindeki coğrafi hareketliliği farklı seviyelerde bir hukuka kavuşturulmalıdır. Bu konuda üzerinde tartışılması gereken başlangıç tezinin 'yurt edinme hakkı' olduğu görüşündeyiz.
Yurt edinme hakkı, kısıtlı ulaşım imkânlarıyla 18'inci yüzyılın ilk yarısına kadar tüm dünyada hareketlilik içerisinde olan insanların doğal hakkı olarak kabul edilmekteydi. Tercih ettiği coğrafi bölgeye giden insanlar, o bölgede yerleşme, o bölgeyi yurt edinme, bunun sonucu olarak o bölgedeki siyasal toplumla ilişki kurma ve o günün koşullarındaki kural sistematiğine göre politik katılım elde etme imkânlarına sahipti. Modernleşmenin gelişmesi ve yoğunlaşmasıyla birlikte bu imkânlar büyük ölçüde dünya insanının elinden alınmıştır. Bugün ise artık gittikçe yapaylaşan sınırları önemsizleştirmenin bir adımı olarak bireyin coğrafi hareketliliğini bir hak olarak kabul etmek, diğer deyişle zaten doğası gereği sahip olduğu bu hakkı tanımak gerekir.
Coğrafi hareketlilik hakkı, tercih edilen coğrafyada geçici ya da kalıcı, kısa ya da uzun süre yerleşme hakkıyla birlikte ele alınmalıdır. Yerleşme hakkı, iş edinme ve siyasal toplumla ilişki kurma hakkıyla tamamlanmalıdır. Elbette tüm bunlar belli ölçütlere göre ele alınabilir. Zaman ölçütleri konabilir. Ama bu ölçütler sadece ve sadece bir geçiş sürecinin ve bir uyum sağlama döneminin ölçütleri olabilir. Sonuç olarak; küresel bireyin yurt edinme hakkı nihai aşamada koşulsuz ve engelsiz bir biçimde hayata geçirilmelidir.