Hacer Kor: Kurgulanmış kahramanlık

Kurgulanmış kahramanlık
Giriş Tarihi: 30.12.2014 14:55 Son Güncelleme: 2.01.2015 14:01
Hacer Kor SAYI:09Ocak 2015
Elimizdeki kitap Bana Kahraman Olduğum Söylendi, 2012 yılının en iyi kitap seçkileri arasında ve Ulusal Kitap Eleştirmenleri ‘En İyi Roman’ ödülüne sahip.

ABD'de yaşanan 11 Eylül sonrası süreçte toplumun Irak savaşı üzerinden nasıl bir algıyla hareket ettiğinin izdüşümleri var önümüzde. Bir militarizm eleştirisi ya da 'Amerikan Rüyası'nın sadece bir 'rüya' oluşuna tekrar tekrar yapılmış bir gönderme de diyebiliriz. Kitapta Billy ve arkadaşlarının oluşturduğu Bravo Takımı Irak Savaşı'nda pusuya düşürülür. Toplam üç dakika süren çatışma Fox TV kameraları tarafından saniye saniye görüntülenir ve sadece saatler sonra Bravo Takımı üyeleri birer Youtube fenomeni olurlar. Kitabın ismine tam da burada atıf yapılabilir, zira onlar artık başkaları tarafından kahraman olarak kurgulanmış askerlerdir. Ve tüm bu olanlardan sonra geriye Billy ve arkadaşlarının Bush yönetimi tarafından yuvalarına geri getirilip ülke çapında bir 'zafer turu'na çıkarılışı kalıyor; bir ulus, iki hafta ve sekiz Amerikan askeri zafer turunda... Hikâye boyunca daha çok, yaşadığı bu 'mış gibi' gerçekliği sorgulayan bir Billy var karşımızda; kendisine gelen/getirilen kahramanlık karşısında ödü kopar, hatta orduya gönüllü olarak katıldığı halde, yaşadığı bu kahramanlıktan neredeyse beyin kanserinden korktuğu kadar korkar...

Billy, ülkeye geri getirilişini takip eden bu iki hafta boyunca kendi kahramanlık hikâyeleri üzerinden Hollywood film haklarını ucuza kapatmaya çalışanların tacizlerine, diğer taraftan dev bir stadyumda tüm Amerika tarafından kutsanmaya, hatta amigo kızlar tarafından ayartılmaya maruz kalacaktır. Tüm bunların yanında bir de ülkenin nüfuzlu zenginlerinin, Bravo'nun dilinden dertlerinin petrol değil demokrasi olduğunu bir kez daha duymaya ihtiyaçları vardır. Billy ve arkadaşları iki hafta boyunca çeşitli eyaletlere gönderilirler, bu eyaletlerin ortak noktası ise seçimlerde kime oy verecekleri konusunda kararsız olmalarıdır. Bu ayrıntıları fark ettikçe Billy'nin sorgulaması daha da yoğunlaşır. İnsanların onlara karşı yönelttikleri, 'Çok gurur duyduk', 'Ne cesur, ne kutlu, ne onurlu' tarzındaki söylemleri karşısında Billy, 'bu iyi Hıristiyan insanlardaki korsan iştahın nereden geldiğini' merak etmekten kendini alamıyor. Yine gıpta ettiğini söylediği ama aslında içten içe itiraz ettiği bir nokta da, karşılaştığı herkes tarafından terörün bir sohbet konusu yapılması.

Milyonerlerin önüne atılmış bir evsiz çocuk gibi hisseder kendini ve yavaş yavaş orada işleyen dinamiği sezmeye başlar: "Bu bir güç denklemi." Propaganda dilinin gücü demektense bu dile inanmaya hazır insanların varlığından söz etmek daha doğru belki, mesela bir diyalogda askerlere, "Siz olmasaydınız Allah bilir şimdi hepimiz poşu takıyor olurduk" diyen kişi gibi. Billy için bu dil başlangıçta bir gerçekliğe tekabül etse de insanlarla yaşadığı her yüzleşme sonrası, sık sık ağzında yalan söylemişliğin bayağı tadıyla baş başa buluyor kendini. Artık Billy'nin gözünde bu birbirinin kopyası tasarı insanlarda 'insan ruhunu ezen bir homojenlik' söz konusu. Kitap kurgusu içinde bulunan kadın figürünü ponpon kızlar özelinde görmek mümkün. Şov ve gösteri yoluyla bu figürün nesneleştirildiğini söylemek çok hafif bir tabir, "Of be, şuna bak. Norm iyi şov köpekleri bulmuş kendine değil mi?" diye soran insanın sadece nesneleştirme yoluna gittiğini düşünemeyiz. Billy ve ponpon kızlar arasında bulunan Faison'un aşk hikâyesi ise Billy açısından geçici hazları aşma çabası olarak okunabilir. Billy tüketime, görünürlüğe Faison özelinde de itiraz ediyor. Faison'un görünmek ve fark edilmek için çaktırmadan kendini tüketime sunması onun içini sızlatan bir gerçek. Kitabın en can alıcı noktası ise şu cümlelerde saklanmış gibi; "Onlar bizi öldürmeden önce" diyor Crack, "Bizi güvenli bir yere götür. Bizi savaşa geri götür." Normal şartlarda savaş güvenliğin bittiği yerdir ama bu cümleler insana çok şey söyleyebilir. Gidilecek savaş alanında gerçek bir düşmandan ziyade kendini savunmak zorunda kalan insanların var olduğu düşüncesi akla ilk gelenlerden. Billy'nin şu sözleri de Crak'ın bıraktığı yerden bir devam olarak okunabilir: "İki kere sahte görünen bir gerçek var ortada, gerçek o kadar gerçek görünüyor ki sahte görünüyor ve hiç gerçek gibi görünmeyen gerçek bu yüzden sahte." Bir doyma noktası var mı diye merak ediyor Billy; memleket rüyasını sonunda paramparça etmeye yetecek bir ölü sayısı? Yine "Gerçek dışılık ne kadar gerçekliğe dayanabilir?" sorusu da Billy'nin esaslı sorularından bir diğeri. "Bu kitap beni darmadağın etti" cümlesiyle Colin Firth var kitabın kapağında. Kurguyu okurken 'darmadığın' olma durumunu ona neyin yaşattığını düşünmeden edemiyorsunuz. Propaganda dili dediğimiz olgunun Firth'ü de içine aldığını düşünmek mümkün ama daha fazlası var. Billy'nin farkındalığı, Firth gibi insanların geç kaldıkları bir farkındalık belki de. Ben Fountain'ın roman kurgusunun içerdiği itirazları savaşın ilk yıllarında zaten ortaya koyan insanlar için Billy çok tanıdık cümleler kuruyor aslında.

Bana Kahraman Olduğum Söylendi, Domingo Yayınları Özgün ismi: Billy Lynn's Long Halftime Walk 2012, Ben Fountain

BİZE ULAŞIN