Yıl 1942; II. Cihan Harbi devam ediyor. Avrupa ülkelerinin eğitim bakanları Birleşik Krallık'ta Müttefikler Eğitim Bakanları Konferansı'nda (CAME) bir araya gediler ve savaş sona erdikten sonra eğitim sisteminin nasıl olması gerektiğine dair fikir alışverişinde bulundular. Oluşturdukları yol haritası başka ülkelerin de dikkatini çekti; örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nin.
CAME'nin önerisi doğrultusunda Londra'da 1-6 Kasım 1945 tarihlerinde bir eğitim ve kültür kurumu kurulması için Birleşmiş Milletler Konferansı (ECO/CONF) düzenlendi. Bu tarihte artık savaş sona ermek üzereydi. Bu konferansta bir araya gelen 44 ülke temsilcisi "insanlığın entelektüel ve ahlaki dayanışmasını" kuracak ve bu dayanışmayı kurarken de başka bir dünya savaşının çıkmasını önleyecek bir kurumun kurulmasını kararlaştırdılar.
Konferansın sonunda 37 ülke Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu'nu yani UNESCO'yu kurdu. Kuruluş sözleşmesi 4 Kasım 1946 tarihinde aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 20 ülke tarafından onandı ve yürürlüğe girdi.
UNESCO, o tarihten itibaren hemen hemen tüm dünyada fafaaliyetlerini sürdürüyor. Zaman zaman bazı ülkeler kurumdan ayrılıyor veya ABD'nin Filistin'in üye olarak kabul edilmesine karşılık yaptığı gibi maddi desteği kesiyor. 1956'ya gelindiğinde iki yılda bir üye devletlerin katılımlarıyla gerçekleşen Genel Konferans'ta Yıl Dönümü Programlarına yer verilmesi kararlaştırıldı.
UNESCO anma programları kriterleri
Yıl Dönümü Programlarına kabul edilmesi için bazı kriterler belirlendi.
- UNESCO ideallerine ve önceliklerine tartışmasız bağlantı yani barışı sağlamaya katkı
- Bilimin, sanatın gelişimine katkı sağlama, kültürlerin korunmasına katkı sağlama
- Evrensel olma (Ulusal düzeyde olmama, sadece o ülkede tanınmama)
- Kutlanacak yıl dönümünün 50 ve katları olması
- Bir devletin/devletlerin kuruluş, bağımsızlık veya rejiminin yıldönümü olmaması
- Hâlihazırda planlanmış ve mali kaynakları ayrılmış etkinliklerin bulunması ve en az bir bölgesel/uluslararası/bölgeler arası etkinlik.
Bütün bunlardaki amaç tarihi olayları ve seçkin insanların anma ve kutlamamalarının yıl dönümlerinin UNESCO'yla ilişkilendirilmesiydi. Ayrıca ulusal çaptaki kişilerin, konuların uluslararası bilinirlik kazanması, toplumlar arasında barışı, anlayışı ve yakınlaşmayı geliştirmekti.
Türkiye ilk kez 1981 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun 100. yılı kutlamaları için UNESCO'ya 1978 yılında başvurdu ve Yıl Dönümü Programlarına ilk kez katılmış oldu. Ve o tarihten itibaren toplam 31 Anma ve Kutlama Yıl Dönümü kabul edildi.
Türkiye'den üç anma programı
Şu an bu programlar eskisi kadar etkin değil. Yapılan etkinlikler sadece belirli çevrelerin dikkatini ve daha çok katılımcı ülkelerin gündeminde yer alıyor.
Örneğin 2021 yılına bakarsak Türkiye'den aşağıdaki programlar kabul edilmiş durumda:
- Hacı Bektaş Veli'nin Vefatının 750. Yıl Dönümü (1271)
- Yunus Emre'nin Vefatının 700. Yıl Dönümü (1321)
- Ahi Evran'ın Doğumunun 850. Yıl Dönümü (1171)
Dünya çapında kabul edilen etkinliklere baktığımızda ise toplam 59 anma ve kutlama yıl dönümü kabul edilmiş durumda. Örneğin Slovak şair Pavol Országh Hviezdoslav'in ölümünün 100. yıldönümü, Ürdünlü akademisyen İhsan Abbas'ındoğumunun 100. yılı gibi tarihler yer alıyor. Bu etkinliklerin dünya çapında bir ilgi uyandırdığını düşünmüyorum.
Zaten bilinen kişilerin yıldönümlerinin, UNESCO programında yer almasa bile gerekli şekilde kutlandığını, anıldığını göz önüne alırsak bu etkinliklerin daha etkili hâle gelmesi gerektiği konusunda biraz daha yoğunluklu çalışmaların yapılması gerekir.
1821 yılında doğan Dostoyevski'nin 200. doğum günü etkinlikleri için UNESCO desteğine ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. Türkiye için yapılması gereken anma programlarına kabul edilen olayları, kişileri dünya çapında tanıtmak için kitap yayınlarına, tanıtım faaliyetlerine ve yumuşak güç enstrümanı olarak elimizdeki en kuvvetli silah olan dizilerimize yerleştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.