Eda Dikmen: ZAMANE SAFSATALARININ DAYANILMAZ CAZİBESİ

ZAMANE SAFSATALARININ DAYANILMAZ CAZİBESİ
Giriş Tarihi: 21.03.2025 11:25 Son Güncelleme: 21.03.2025 11:26
Eda Dikmen SAYI:120
Günümüzde insanların manevi ihtiyaçlarını karşılamak, anlam arayışlarına çözüm bulmak ve hayatlarına değer katmak için yeni yollar keşfetme çabalarına şahit oluyoruz. Özellikle sosyal medyada hepimiz denk geliyoruz; manifest, evrene mesaj yollama, yeni meditasyon teknikleri, “aldım, kabul ettim, 777” gibi cümleler, gezegen hareketlerini takip ve pozitif düşünce gibi popüler akımlar biz fark etmeden hayatımızın bir parçası haline geldi. Bu inanışlar toplumun neredeyse büyük bir çoğunluğunun diline yerleşti bile. Kişisel gelişim araçları ve spritüal inançların modern insanın aşamadığı sorunlara ve belirsizliklere karşı alternatif bir çözüm sunduğu ve manevi boşluklarını doldurmalarına yardımcı olduğu iddiaları nedeniyle bu kadar yayıldığı düşünülüyor. Dahası sıhhati ve getirileri henüz ispatlanmamış bu tür inançlara saplantı derecesinde kapılmış kimselerle fazlasıyla karşılaşır olduk. Biz de bu iddiaların ne kadar tutarlı ve işe yarar olduğunu iki uzmana danıştık. Kişisel gelişim ve spritüal inanışların dini boyutunu din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Şule Kala ile psikolojik boyutunu ise Uzman Psikolog Esra Oras ile konuştuk.

Yeni inançlar insanlara kısa vadeli rahatlama sunuyor

Şule Kala'ya bu inançların yaygınlaşmasının sebebini sorduğumuzda şöyle başlıyor: "Modern dünyada insanlar manevi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir arayış içinde. Maneviyat, insana kalıcı bir huzur ve istikrar sağladığında gerçek bir değer kazanır. Meditasyon, evrene mesaj gönderme, sayıların anlamlarına inanma veya karma psikolojisi gibi yöntemler, genellikle kısa vadeli bir rahatlama sunar ancak köklü bir anlam ya da rehberlik sağlayamaz. Bu yüzden bu akımların, insanın derinlerdeki yaratılış gayesini ve anlam arayışını tam olarak tatmin edemediğini söyleyebiliriz."

İnsanlık tarihi boyunca dinin yerini doldurmaya çalışan çeşitli akımlar ve inanışlar ortaya çıkmış. Şule Kala bu akımların modern dünyada dini inançların yer tutup tutmadığını açıklıyor: "Günümüzde bu tür uygulamaların popülerleşmesi, bazı insanların dini pratiklerden uzaklaşarak daha kişisel ve bireysel bir manevi yol arayışına girmesinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak bu uygulamaların bir din gibi algılanması için çok daha derin bir teolojik ve felsefi altyapıya sahip olması gerekir. Şu anki haliyle bu inanışlar daha çok bireysel birer uygulama veya moda gibi görünüyor. Sosyal medyanın etkisiyle bazı fikirler ve uygulamalar hızla yayılıyor, ancak aynı hızla unutulabiliyor. Bu nedenle bu akımların çoğunun geçici bir trend olarak kalacağını düşünüyor ve öyle olmasını ümit ediyorum."

Manevi boşluğu doldurma çabası

Bugün pek çok insan evrene olumlu mesajlar gönderdiği takdirde hayallerine kavuşacağına inanıyor. The Secret adlı kitapta detaylıca anlatılan bu yöntem "Siz, evrendeki en güçlü mıknatıssınız" diyerek insanların olumlu düşünce ve zihin gücünü kullanarak hayatlarına istedikleri şeyleri çekebileceğine dair bir inanç geliştirdi. The Secret'da bir kadın, sadece olumlu düşüncelerle ve adeta hastalığı yok sayarak, çekim yasasını uygulayarak kanseri yendiğini anlatıyor.


Şule Kala bu eğilimi şöyle açıklıyor: "Çekim yasası gibi inanışlar, modern insanın manevi boşluğu doldurma çabası olarak yorumlanabilir. İnsanların bu duruma ihtiyaç duyma sebeplerini şöyle özetleyebilirim: İlki kontrol ihtiyacı. Günümüz insanı maddi güçlüklerin yanında manevi anlamda da belirsizliklerle dolu ve karmaşık bir dünyada yaşıyor. Çekim yasasına inanmak, bireylere kendi hayatlarının kontrolünün tamamen ellerinde olduğu hissini veriyor. Yaşanan bütün sıkıntılara rağmen insanlık belki de en konforlu zamanlarını yaşıyor. Musluklardan su akıyor, bilgi için çaba göstermeden birkaç tıkla verilere ulaşabiliyor. Bu da insanı hayatındaki her olayı kolayca yönetebileceği zannına yön eltiyor. İkinci sebep ise manevi boşluk. Sekülerleşmenin etkisiyle dini değerlerden uzaklaşan toplumlar, huzur ve anlam arayışında bireysel ve alternatif yollar arıyor.

Çekim yasası ve benzeri inanışlar, bu boşluğu bir nebze dolduruyor gibi görünse de, uzun vadede tatmin edici olmaktan uzak kalıyor. Çünkü insan komut verdiğinde anında cevap aldığı bir evren anlayışına değil, kendisiyle daima iletişimde olan ve cevabını duymak için sabırla beklemesini de isteyebilen bir Yaratıcıyla hemhal olmak üzere bir fıtrata sahip. Üçüncü olarak ise dua yerine bir alternatif arayışı. Evrenden istemek gibi söylemler
ise insanlara, Tanrı kavramını devre dışı bırakarak kendi güçlerine güvenme fikrini aşılıyor. Dini pratikleri sorgulayan ya da reddeden modern insan, fıtratı karşısında çaresiz kalsa da bunu gururuna yediremeyerek yine modern bir söylemle evrenden istemek gibi inanışlarla çıkmaza giriyor."

Şule Kala, manifest tarzı söylemlerin daha cezbedici bir hale gelmesinin nedenlerini şöyle açıklıyor: "Sosyal medya ve yeni çağ (New Age) akımları, kendini dindar olarak tanımlayan bireyleri dahi farkında olmadan etkileyebiliyor. Olumlama ve manifest söylemleri, kolay uygulanabilir ve popüler oldukları için dindar insanlar tarafından da benimsenebiliyor. İnancımıza göre dua beraberinde sabır, tevekkül ve teslimiyet gerektirir. Modern insan
ise hızlı sonuçlar almak istiyor. Bu nedenle, daha kısa ve kesin sonuç vaat eden manifesto tarzı söylemler daha cazip hale geliyor. Bu durum bize dini algımızda bazı yüzeysel değişiklikler olduğunu gösteriyor. İnsanlar, bu tür söylemleri kullanırken aslında dua ve tevekkül anlayışını tamamen terk etmediklerini sadece modern dünyanın getirdiği kavramlarla kendi inançlarını harmanlamaya çalıştıklarını düşünebiliyor. Ancak bu durum, dua ve Allah ile olan bağımızın özünden uzaklaşma riskini de beraberinde getiriyor."

Belirsizliğin stresini kontrol çabası

Çekim yasasının revaç görmesinin en önemli sebeplerinden biri de bugün insanların sürekli iyi hissetmek zorunda olduklarını sanması. Günümüzün yaygın sorunlarından yalnızlık, anksiyete, korku gibi duygulardan uzaklaşmak ve iyi hissetmek için birtakım yeni inanışlar, ritüeller ortaya çıkıyor. Bu ritüellerin insanlar arasında bu kadar popüler hale gelmesinin arkasındaki psikolojik faktörleri Uzman Psikolog Esra Oras şöyle özetliyor: "İçinde bulunduğumuz çağ daha fazla iletişimle yalnızlık hissini, daha fazla bilgi ile sıkıntıyı ve mutsuzluğu, daha fazla tedbir ile kaygıyı kontrol altına almaya çalışıyoruz. Ne kadar az kaygılı hissedersek o kadar emniyette hissedeceğimizi, ne kadar az boşlukta hissedersek o kadar bağlantıda hissedeceğimiz varsayımına göre yaşıyoruz. Fakat dünya düzenli bir yer değil, sürprizlerle dolu ve kaotik bir yer. Belirsizliğin getirdiği stresi kontrol altına almaya teşebbüs ederek yaşadıkça daha kaygılı bireyler haline geldik. Bu hissi engellemeye çalışmak çırpındıkça battığımız bir bataklık etkisi yarattı. Artık hepimiz daha korkak, daha ürkek ve geleceğe karşı daha emniyetsiz hissediyoruz. Bildiğimiz tek yol da 'bu hisle mücadele etmek ve onu kontrol altında tutmak' olduğu için yine aynı yolu izliyoruz. Bu yollar bazen son derece spritüal içerikli iken bazen de oldukça entelektüel bir görünüme ve içeriğe sahip olabiliyor. Vaat ettiği şey ise 'iyi hissetmek' olduğu için kimse bu yolların ardına ve uzun vadede kişiyi nereye yaklaştırdığına dikkat kesmiyor."

Safsatalar insanı kendi gerçeğinden alıkoyar

Esra Oras olumlama davranışının her türlü problemlerin çözümü gibi algıladığımızda işin renginin değişeceğini vurguluyor: "Olumlama hepimizin davranış repertuvarında olması gereken önemli bir davranış. Tabii ki kendimize olumlu telkinler vermek zaman zaman iyi gelebilir, bize yardım
edebilir fakat bunu tek başına 'ihtiyacımız olan şeymiş' gibi sunmak safsatadan başkası değildir. En önemlisi de şu; siz olumlama yaptıkça olumsuzu da zihninize hatırlatırsınız. 'Yeterliyim' dediğinizde zihniniz 'yetersizim'i hatırlar. Değerliyim dediğinizde de tam tersini. Dolayısıyla olumlama yapmak sorunları çözmeye tek başına yetmediği gibi doğası itibariyle olumsuzun yerini de sağlamlaştırır. Kişi bu telkinleri verdikten sonra kendisine iyi hissettirmeyen koşulları ve seçimlerini fark etmediği ve bunlarla ilgili çaba g östermediği sürece olumlamanın-varsa- olumlu etkisi bir uyuşturucunun etkisinden farksızdır."

Sosyal medyada en yaygın içerik çeşidi tartışmasız psikoloji temelli konseptler. İnsanın kendisine yetememesi, mutlu olmak için 5 adım, narsist, travma gibi kavramlar ise en sık duyduğumuz konu başlıkları. Oras, bu içeriklerin bu kadar popüler olmasını ve insanlar üzerindeki etkisini şöyle
açıklıyor: "Maalesef zaman zaman meslektaşlarımdan paylaşanlar olsa da insanlara bir şeyler öğretme ve yönlendirme iddiası olan, terapist görünümlü danışmanların ve popüler isimlerin sosyal medya aracılığıyla bu safsatalar üzerinden içerik ürettiklerini sıklıkla gözlemliyorum. Bunların tamamı safsatadır. Bu safsatalara inanmak kişiyi kendi gerçeğini fark etmekten alıkoyar, kendisi ile kavgalı hale getirir."

BİZE ULAŞIN