Muhammed Bâkır Köse: MODERN KILIFLI ÇAĞDAŞ YOBAZLAR

MODERN KILIFLI ÇAĞDAŞ YOBAZLAR
Giriş Tarihi: 12.03.2025 10:49 Son Güncelleme: 12.03.2025 10:53
Özgürlük, eşitlik, laiklik ve bilumum liberal değerler, yaşadığımız çağı şekillendiren kavramların başında geliyor. Şu çokça dillendirilen ama hayata yansımasına şahit olmakta zorlandığımız kavramlar… İşin ilginç tarafı özgürlüğü, eşitliği ve çağdaşlığı diline en çok pelesenk eden çevrelerden en bağnaz ve baskıcı tavırların sadır olduğuna şahitlik edebiliyoruz. Bu tipler herkesin kendisi gibi düşünmesini, inanmasını ve yaşamasını istiyorlar. Bu yazıda, Türkiye’den ve dünyadan güncel yobazlık örneklerini derledik. Bu olayların ortak bir özelliği var: “Karşı taraf” olarak niteledikleri insanların güya bağnazlığına ve çağ dışılığına vurgu yaparak gerçek bir bağnazlık geliştirmeleri ve bunu ifade özgürlüğü ile çağdaşlık kılıfı altında yapmaları.

ESAD REJİMİNDE PLAJ KEYFİ



Hayri Kozanoğlu Suriye'deki Baas rejiminin çöküşü sonrasında hem yanlış bilgi içeren hem de manipülatif mesaj taşıyan bir sosyal medya paylaşımı yaptı. Kozanoğlu, X üzerinden paylaştığı bir fotoğrafın Suriye'nin Tartus kentinden olduğunu iddia ederek, rejimin yıkılmasını kutlayanlara alaycı bir dille "plaj keyfi" önerisinde bulundu. Kozanoğlu paylaşımda şöyle diyordu: "Suriye Baas rejiminin devrilişini coşkuyla kutlayan arkadaşlara, eşleriyle birlikte Tartus'ta bir plaj keyfi öneriyorum. Bu Esad döneminden kalma bir fotoğraf. Seneye eminim tam bir özgürlük ortamı soluyacaklardır!"

Ancak kısa bir süre sonra, fotoğrafın İtalya'daki Positano sahillerine ait olduğu ortaya çıktı. Kozanoğlu'na, bu yanlışının ayan beyan ortaya çıkmasına rağmen paylaşımını neden kaldırmadığı sorulduğunda "Çünkü Tartus ve Lazkiye'de insanlar, kadınlı erkekli, bizim güney sahillerimize benzer
bir şekilde denize girebiliyor. Temsili olarak bu foto da onu anlatıyor." demesi pişkinliğin boyutunu başka bir noktaya taşıdı.

Bu olay, yalnızca bir yanlış bilgilendirme vakası olmanın ötesinde, Esad rejiminin yıllardır Suriye halkına karşı uyguladığı sistematik zulmü görmezden gelen bir zihniyetin göstergesi. Sednaya Hapishanesi'nden gelen işkence görüntüleri, rejimin kimyasal silah kullanımına dair ortaya çıkan tonla kanıt ve milyonlarca insanın evsiz kalmasına neden olan savaş suçları dünya kamuoyunda infial yaratmışken, bu suçları görmezden gelmek akla ister istemez şu soruyu getiriyor: Türkiye'de gerçekten sol düşünce var mı?

"SAPIKLIĞI İMAMHATİPTEN GELİYOR"!

Sanat dünyası, ifade hürriyetinin sınırlarının sürekli tartışıldığı bir alan. Ancak bu sınırlar kimi zaman toplumsal hassasiyetlerle çakıştığında tartışmalar kaçınılmaz hale geliyor. Özellikle bu sınırlar sanat eseriyle veya moda tabirle "iş"le değil münasebetsiz sözlerle aşılınca iyi niyetten bahsetmek pek de mümkün olmuyor. Son yıllarda Türkiye'de, bazı sanatçıların sahnede kullandığı ifadelerinin özellikle dindar kesimlerde yarattığı rahatsızlık hepimizin malumu. Gülşen ve Selin Dilmaç vakaları, bu tartışmaların merkezine oturarak sanat ve toplumsal sorumluluk arasındaki dengeyi yeniden gündeme taşıdı.

Türk pop müziğinin şöhretli isimlerinden Gülşen, 2022 yılında İstanbul'da verdiği bir konser sırasında yaptığı açıklamalarla infial yaratmıştı. Sahnedeki
bir anısını paylaşırken, ekip arkadaşlarından birinin imam hatip mezunu olduğunu belirterek, "İmam hatipte okumuş, sapıklığı oradan geliyor" şeklinde çirkin bir ifade kullandı. Bu sözler, anında sosyal medyada yankı buldu ve geniş bir kesim tarafından "aşağılayıcı ve ayrımcı" olarak değerlendirildi.

Sözlerinin yayılmasıyla birlikte toplumun farklı kesimlerinden tepkiler yükseldi. Özellikle dindar çevreler, bu ifadelerin imam hatip mezunlarına yönelik bir ötekileştirme içerdiğini savunarak Gülşen'i kasıtlı bir dil kullanmakla suçladı. Tepkilerin büyümesi üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçerek, şarkıcı hakkında "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" suçundan soruşturma başlattı.

Sanatçı, olay sonrası yaptığı açıklamada sözlerinin yanlış anlaşıldığını belirterek özür diledi. Ancak bu özür, toplumdaki tepkileri yatıştırmaya yetmedi. Gülşen olayı, Türkiye'de sanat ve eğlence sektörünün toplumsal değerlerle ilişkisini bir kez daha ortaya koydu.

KOMİK OLMAYAN BİR GÖSTERİ



Eğlence sektöründe bir diğer dikkat çeken olay, komedyen Selin Dilmaç'ın Kadıköy'de gerçekleştirdiği bir gösteride yaşandı. Dilmaç, sahne performansı sırasında İslam'ın ve diğer dinlerin kutsal değerlerine dair alaycı ifadeler kullandı. Özellikle dört büyük melek ile Hz. Âdem ve Hz. Havva hakkında yaptığı espriler komik olmanın çok ötesindeydi.

Dilmaç söz konusu gösteride şu cümleleri kullanmıştı: "Hiç düşündünüz mü... Ya Beyoğlu 2021 Allah'ın olgunluk eseriyse... Yani canımızı dişimize taktık bu proje için gerçekten: Ekibim Azrail, İsrafil, Mikail, Cebrail… Mikail'e teşekkür etmek istiyorum. İşte bir sahnede kar yağdıracaktık. İşte bir evsiz donarak ölecekti falan, tam istediğim karı yağdırdı; inanır mısınız tam kafamdaki kar. Azrail keza öyle, biliyorsunuz. Burası Beyoğlu Tarlabaşı, burada ölüm oranları çok yüksek. Azrail yeri geldi 48 saat uyumadan çalıştı bizim için. İsrafil aynı şekilde bu proje için melodika çalmayı öğrendi, normalde sadece sura üfleyebiliyordu biliyorsunuz. Yaratım sürecime gelince… Yaratım sürecim biraz sancılı oluyor benim. Amatörlerle çalışmak zor. Orada kötürüm yapıyoruz diyorum ya; bu bandajlar niye bu kadar beyaz arkadaşlar? Buranın art direktörü nerede. Ya dün mü kötürüm oldu bu herif?"

Gösteriden alınan videoların paylaşılmasıyla birlikte Dilmaç'ın sözleri kamuoyunda büyük bir tartışma yarattı. Dini değerlere hakaret ettiği gerekçesiyle eleştirilen komedyene yönelik tepkiler, sosyal medya kampanyalarına dönüştü. "#SelinDilmaçÖzürDile" etiketi altında binlerce paylaşım yapılırken, Dilmaç'ın kullandığı ifadelerin sanat ve mizah kapsamında değerlendirilemeyeceği savunuldu. Gelen tepkiler üzerine Dilmaç, sosyal medya hesabından bir açıklama yaparak, "Amacım kimseyi incitmek değil, mizah yapmaktı" ifadelerini kullandı. Ancak bu açıklama, tartışmaları sonlandırmadı.

FRANSA'NIN "İÇ İŞLERİ"


Fransız sömürge yönetimi altında bulunan Yeni Kaledonya'da halk, bağımsızlık taleplerini bir kez daha yükseltti. Bölgedeki protestolarda, Fransa'ya karşı Azerbaycan bayrağı ve Aliyev posterleri açılması dikkat çekti. Bu durum, Fransız siyasetinde ve medyasında yeni tartışmalara yol açtı. Fransa eski İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, olayları Azerbaycan'ın "iç işlere müdahalesi" olarak nitelendirirken, Fransız basınıTürkiye ve Azerbaycan'ı hedef aldı. Fransa'nın sömürü cenderesinde tuttuğu birçok bölge gibi Yeni Kaledonya'nın hangi anlamda Fransa'nın "iç işleri" olduğu ise başka bir tartışma konusu.


Protestolarda açılan Azerbaycan bayraklarının, özellikle Fransa'nın tarihsel sömürgeci politikalarına karşı duruş sergileyen iki ülkeyi sembolize ettiği yorumları yapıldı. Türkiye'nin uzun süredir Afrika'da ve denizaşırı bölgelerde sömürge karşıtı söylemleri ön planda tutması, Azerbaycan'ın ise Karabağ zaferiyle kendi toprak bütünlüğünü sağlamış olması, bu ülkeleri Yeni Kaledonya direnişinin sembolleri haline getirmiş olabilir.

Fransa İçişleri Bakanı, protestoları "dış müdahalelerin" bir sonucu olarak değerlendirdi. Özellikle Azerbaycan'ı suçlayan bakan, olayların arkasında uluslararası aktörlerin olduğunu iddia etti. Fransa medyası da bu çizgiyi destekleyerek Türkiye ve Azerbaycan'ı hedef aldı. Ancak protestolara katılan yerel halkın açıklamaları, bu iddiaları çürütüyor gibi görünüyor. Halk, açılan bayrakların kendi taleplerini sembolize ettiğini ve herhangi bir dış müdahaleyle ilişkisi olmadığını savunuyor.

Türkiye ve Azerbaycan'dan resmi bir açıklama yapılmamakla birlikte, her iki ülkenin de sömürge karşıtı duruşları ve halkların özgürlük mücadelesine destekleri biliniyor. Fransa'nın bu olayları iki ülkeyi karalamak için kullanması, uluslararası politikada yeni gerilimlere yol açabilir. Özellikle Türkiye'nin son yıllarda Afrika ve Pasifik'teki etkinliğini artırma stratejisi, Fransa gibi eski sömürgeci güçler için bir tehdit olarak algılanıyor.

BİZİM BEYAZLARI ÖZENDİRECEK HAMLE



Aydınlanma felsefesinin öncü memleketlerinden Fransa'da okullarda uygulanan başörtüsü ve abaya yasağı, geçtiğimiz günlerde yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. İçişleri Bakanı ve merkez sağ politikacı Bruno Retailleau, öğrencilere refakat eden kişilerin de başörtüsü takmaması gerektiğini savunarak, eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy döneminde kısa süre uygulanan yasağı yeniden gündeme taşıdı.

Retailleau, Fransız gazetesi Le Parisien'e verdiği demeçte, laikliğin sadece okulların içinde değil, sportif etkinliklerden okul gezilerine kadar tüm kamu alanlarına yayılması gerektiğini söyledi. "Başörtüsü, yalnızca bir kumaş parçası değildir. Kadının, erkeklere kıyasla ikinci planda olduğunun bir göstergesidir," diyen Retailleau, okul sınırları içinde başörtüsü takılmasının tamamen yasaklanmasını önerdi. Yalnızca okullar değil, üniversiteler için de benzer kısıtlamaların getirilmesini savunan Retailleau, geniş çaplı tepkilere neden oldu.

Retailleau'nun çıkışı, Fransa'daki muhalefet partilerinden ve insan hakları savunucularından ciddi eleştiriler aldı. Boyun Eğmeyen Fransa Partisi (LFI) milletvekili Antoine Léaument, X üzerinden yaptığı paylaşımda, "Bruno Retailleau, üniversitelerde başörtüsünü yasaklamaktan bahsetmiyor. Başörtüsü takan kadınların yükseköğrenim görmesini yasaklamak istiyor." ifadelerini kullandı. İslamofobi platformunun kurucusu Avukat Rafik Chekkat ise Retailleau'nun ırkçı bir yaklaşımla hareket ettiğini söyledi: "Bir annenin çocuğunu okula götürürken başörtüsü takması sizi neden rahatsız ediyor? Bu, laiklik değil, ırkçılıktır."


Fransa'da başörtüsü yasağı konusu yeni değil. 2004'te ilk ve orta dereceli kamu okullarında dini simgeler yasaklanmış, 2010'da ise kamu alanlarında yüzü tamamen kapatan burka ve peçeye yasak getirilmişti. En son 2023'te, "abaya" olarak adlandırılan uzun elbiseler de dini simge sayılarak yasak kapsamına alınmıştı.

Başörtüsü tartışması, özellikle çocuklarına okul gezilerinde refakat eden anneler üzerinden defalarca gündeme geldi. Sarkozy'nin cumhurbaşkanlığı
döneminde çıkarılan ve bu kişilere başörtüsü yasağı getiren genelge, 2013'te Danıştay tarafından iptal edilmişti. Şimdiyse Retailleau, bu eski yasağın yeniden hayata geçirilmesi gerektiğini savunuyor.

Retailleau'nun önerileri, Fransa'nın laiklik anlayışı ile bireysel özgürlükler arasındaki gerilimli dengeyi bir kez daha tartışmaya açtı. Bu yasaklar, bağnaz çevrelerce kadınların özgürlüğünü koruma çabası olarak görülürken, akl-ı selimden nasibini alanlar içinse din ve kültür temelli bir ayrımcılığın
göstergesi.

ÜNLÜLER NE KADAR ÖZGÜR?

Son dönemde medya ve dizi sektöründe yaşanan tekelleşme tartışmalarının merkezinde, ID İletişim'in sahibi Ayşe Barım yer alıyor. Birçok ünlü ismin
menajerliğini üstlenen Barım, sadece oyuncular üzerindeki etkisiyle değil, sektörün yapım, reklam ve dağıtım ağını da kontrol etme iddialarıyla gündeme geliyor. Peki, bu iddialar nereye dayanıyor ve sektör üzerindeki etkileri neler?


Barım hakkında ortaya atılan iddialar, özellikle Rekabet Kurumu'nun sektörde yaptığı soruşturmalarla gün yüzüne çıktı. İddialar arasında, yalnızca kendi istediği isimlere iş fırsatları sunduğu, himayesindeki ünlüleri kontrol edemediği takdirde piyasadan dışlama tehdidiyle hareket ettiği yer alıyor. Bir
menajerlik şirketinin, sektörün birçok farklı ayağında bu denli etkili olabilmesi, sektördeki dinamiklerin sorgulanmasına neden oluyor.

Barım'ın, reklam gelirlerini kontrol eden güçlü bağlantıları olduğu sıkça dile getiriliyor. Dijital platformların ve uluslararası satışların devasa büyüme kaydettiği sektörde, reklam geliri rekabetin en önemli unsuru. Ancak Barım'ın aynı zamanda kast direktörlüğü yapması, menajerlik faaliyetlerini
yürütmesi ve yapımcılarla kurduğu sıkı ilişkiler, sektördeki pastanın büyük bir kısmını kontrol ettiği iddialarını güçlendiriyor.

Ayşe Barım'ın geçmişte Gezi Parkı protestolarında, menajerliğini yürüttüğü oyuncularını yönlendirdiği biliniyor. Disney'in Atatürk filmi yayınlamama kararı karşısında sessiz kalınması ve Osman Kavala bildirisine verilen destek gibi olaylar, Barım'ın siyasi duruşunun sektörel etkilerine dair tartışmaları gündeme getiriyor.

BİZE ULAŞIN